CUMHURBAŞKANI Erdoğan, pazar günü Kayseri’de şöyle seslendi:
“Bana niye saldırıyorsunuz? Ben seçime girmiyorum ki! Benim de herkes gibi bir tane oyum var. İnşallah 7 Haziran’da gidip gönlümdeki parti hangisiyse oyumu vereceğim...”
*
Aaa! Hakikaten sayın muhalefet, niye saldırıyorsunuz bakayım Cumhurbaşkanı Erdoğan’a?
Kendileri “...Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diye yemin etmiş birisidir.
Galatasaray, son dönemde yoğunlaşan “son dakika golleriyle kazanılan maçlar serisinde” bile bu kadar zorlanmamıştı desek yeridir.
Kaldı ki bu kez o maçlardan daha iyi oynayan, baskı kuran, elindeki tüm cephanesiyle rakibe yüklenen bir Galatasaray vardı sahada.
Rakip Gençlerbirliği kolay lokma olmadığını maçın başlamasıyla birlikte hissettirdi.
BİR ENGEL DAHA AŞILDI
Gosso ve Hleb gibi tecrübeli ve tehlikeli oyuncuların desteğiyle Galatasaray’ı epeyce zora soktu, dengesini bozdu, topa ve oyuna neredeyse eşit derecede sahip oldu gösterdi ilk 45 dakikada.
İlk yarının sonlarında vites yükselten, baskıyı artıran Galatasaray, ikinci yarıya da maç boyu takımı iten inanılmaz tribün desteğiyle başladı.
HAYATIMIZIN –hiç değilse müzikal manada- en şahane yaz mevsimini geçirdiğimizi düşünüyorduk 1990 yılında...
O dönemki adıyla Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’ne katılacak isimleri duyduğumuzda dizlerimizin üstünde kayarak bir tür gol sevinci yaşamıştık.
Pek çok kıymetli isim vardı elbette ama ikisinin yeri ayrıydı: Santana ve B.B. King.
Şartları (kimi zaman Açıkhava Tiyatrosu’nun telleri anlamına geliyordu bu!) zorlayarak bütün konserlere gitmek azminde olduğumuz yıllar...
B.B. King’i Ortaköy Meydanı’nda kendi hazırladıkları kasetleri satan “batik tişörtlü abiler”den aldığım iki kasetten dinlemiştim sadece.
Bir tanesi “batik tişörtlü abi”nin seçtiği şarkılardan oluşan “best of” albümüydü; diğeri de ölüm haberini aldığımda pikaba yerleştirdiğim 1964 konser kaydı olan “Live At The Regal”.
Bir temmuz gecesi, B.B. King Açıkhava’da belirdiğinde, sahnenin önündeki orkestra çukuruna yerleşmiş coşkulu kitlenin arasındaydım...
FOTOĞRAFTA CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla seçim gündemi üzerine konuştuğumuzu söyleyebilirdim...
Elbette asıl konumuz buydu fakat bu fotoğraf çekildiği sırada Ankara’dan kalkan uçak Zonguldak Çaycuma Havalimanı’na henüz inmişti ve konumuz “sakal”dı.
İLHAN Erdost’un gözaltına alınma nedeni Engels’in bir kitabıdır: “Doğanın Diyalektiği”.
7 Kasım 1980’de Ankara Mamak’taki Sıkıyönetim Komutanlığı’nda “Yasak yayın bulundurmak” gerekçesiyle gözaltına alındığında kendisi gibi yayıncı olan ağabeyi Muzaffer Erdost’la birliktedir.
Saç ve bıyıkları kesilir, fotoğrafları çekilir, ellerine copla vurulur ve kendilerini tutulacakları koğuşa götürecek astsubayın emriyle dövülerek askeri araca bindirilirler.
Buradan sonrasını ağabeyinin İlhan Erdost’un ölümünden birkaç gün sonra Hasan Cemal’e ulaştırdığı notlardan* özetleyerek okuyalım...
*
“Arabaya eli coplu dört er bindi. ‘Ayağa kalkın!’ dediler.Arabanın sol tarafına kardeşimle yan yana ayağa diktiler, hazırola getirdiler. Ve iki kişi benim, iki kişi kardeşimin ellerine coplarla vurmaya başladı.Coplar acımasızca, bütün güçleriyle ve en seri biçimde inmeye başlamıştı.Bir süre sonra ben bağırmaya başladım; kardeşim bağırmıyordu. Coplar, tekmeler, yumruklar her yanımızdan yağıyordu.Kardeşimi yere düşmüş, kapaklanmış gördüm, iki er tekmelerle, coplarla girişmişti.6 yıl kadar önce belinden ameliyat geçirmişti. ‘Onun beli kırık, onu dövmeyin, beni dövün’ diye yalvardım; kimse dinlemiyordu.Araba bir kağnı gibi yavaş gidiyordu. Bu bana yarım saate yakın bir süre gibi geldi.Araba durdu, arka kapı açıldı, gene cop ve tekmeler vurularak indirildik.Biz cezaevine doğru yürüyorduk ki (durdurdular), astsubay başlarında yeniden dövmeye başladılar.Ayakta duracak halimiz yoktu, astsubaya yalvardık, ‘Bunu daha önce düşünseydiniz’ dedi. Erler bu sözden cesaret alarak daha hızlı vurmaya başladı.Ellerimiz kütük gibi olmuştu, ‘Ellerinizi yanlara yapıştırın’ diye bağırıyorlardı, yapamıyorduk.Astsubay ‘Bir patlatılmadık hayalarınız kaldı, şimdi onu da patlatırlar’ diye bağırdı, yine vurmaya başladılar...”
MÜJDEMİ isterim...
Türkiye çok yakında birbirinden parlak “death metal” şarkıcıları hediye edebilir dünyaya!
Bu fikre inancım Başbakan Davutoğlu’nun miting performanslarını seyrederken oluştu; çok ümitliyim valla...
Heavy metal müziğin bir alt kolu olan “death metal” nedir, özel bir teknik gerektiren şarkıcıları ne yapar önce ondan bahsedeyim müsaadenizle; sonra kıvrak bir çalımla meseleyi 7 Haziran’daki seçime ve liderlere bağlayacağım...
*
Konyaspor Galatasaray’ın üstüne gelmesine izin verdi ancak kontrolü elden bırakmadı, üst seviyede direnç gösterdi.
Galatasaray pozisyonlar bulsa da “olmayınca olmuyor” dedirtecek kadar bir baskı kuramadı açıkçası.
Bu arada Konyaspor da Galatasaraylı futbolcuların “hülyalı” bir şekilde top çevirirken yaptığı hataları değerlendirdi, gedik açtı, gol bulmaya da özellikle Kenan’la epeyce yaklaştı.
Galatasaray’ın hücum hattını beslemekte güçlük çektiği, oyununu rakibi bunaltacak seviyeye bir türlü çıkaramadığı bir maçtı.
Cevap “Pensilvanya” adına Ekrem Dumanlı’dan geldi: “Sen gelmedin mi Pensilvanya’ya?.. Sen de gelmişsin, çay içmişsin, kahvaltı yapmışsın. Çoluk çocuğunla beraber, akrabanla beraber gelmişsin. Bizi niye bu kadar üzüyorsun kardeşim. Allah’tan biraz korkun ya...”
Eylül 2013’te o tarihte Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu gerçekten de Fethullah Gülen’i ziyaret etmişti ailesiyle birlikte.
Davutoğlu’na “Evet gittim ama bir sor niye gittim?” dedi, bu ziyareti onayladı.
Ancak tek başına çıkabileceği tartışmayı Erdoğan ve Gül’ü ziyaret ederek “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı bilgilendirerek gittim” dedi ve çarşıyı karıştırdı.
Gül önce “Benim bu ziyaretten sonradan haberim oldu” mesajıyla “Uzatma, beni de bu işin içine çekme” dedi.
Davutoğlu sonraki demecini stratejik derinliğini ölçtükten sonra mı vermiştir bilemem ama lafı “Cumhurbaşkanı yanlış hatırlıyor...”a getirerek “Benim zihnim berrak” açıklamasını yaptı.
Gül’ün sonraki demeci aynı zamanda yakın arkadaşı olan Fehmi Koru’nun köşesinden sert geldi: “Benim de zihnim berrak!” Gül, konu hakkında önceden haberdar edilmediği için rahatsızlık duyduğunu ve bu rahatsızlığı çevresiyle paylaştığını söyledi.