Puslu bir pazar sabahının erken saatleri... Israrlarıma rağmen Caddebostan iskelesine inmiş anneme, tekneleriyle gelen birkaç yakın arkadaşa son defa veda ettikten sonra: Vira bismillah...”
Okuduğum ilk “ciddi kitap” olan “Pupa Yelken-Kısmet’in Dünya Seyahati” bu cümlelerle başlıyordu.
Cuma günü kaybettiğimiz büyük denizci Sadun Boro, çocukluk yıllarımın ilk kahramanlarındandı.
Çocuk dergileri, çocuk kitapları derken bir gün kapağında Kısmet’in mavi sularda yelkenlerini şişirmiş vaziyette süzülüşünü gösteren fotoğrafı bulunan “Pupa Yelken”i okumaya başlamıştım.
Cesur kaptan Sadun Boro, eşi ve ikinci kaptanı ve her şeyi Oda Boro ve yaramazlıkları, maceraları, balık avlarıyla hayranı olduğum sevimli kedileri canım Miço ile böyle tanıştım.
Ve o günlerde başlayan hayranlığım bugüne kadar artarak sürdü.
*
Bütün kitaplarını okudum; kendisiyle tanışmak, kısaca sohbet etmek ve en sevdiğim kitabı olan “Pupa Yelken”i imzalatmak şansına da eriştim.
BİLMECE...
Tarlada gördüm 5.50 TL, markette gördüm 32.90 TL. Nedir bu?
Cevabı: Kuru incir!
Bilmece...
Tarladan çıktı 0.49 TL, markete vardı 2.26 TL. Nedir bu?
Cevabı: Kabak!
Cevap elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi.
Tarafsızlığını ve bir yerde makamının kendisine yüklediği nazik üslubunu ön plana çıkaran şu cevabı verdi Erdoğan:
“Tavuk musunuz?”
Tam olarak şöyle dedi aslında:
“Hale bak. Seçimlerde sandığını bulup oy kullanamadığı için sandıkların hâlâ tahtadan olduğunu sanıyor. Halbuki sandıklar artık plastikten. Üzerine oturursanız kırarsınız Sayın Kılıçdaroğlu.
Siz sandığın üzerine oturmanın değil, sandıktan çıkmanın hesabını yapın. Tavuk musunuz da sandığın üzerine tüneyeceksiniz? Sandık üzerine oturmak için değil, içinden çıkmak için var.”
Bu nazik üsluba(!) gıdaklayarak mı karşılık vermek gerekir bilemedim...
*
“Don Kişotluk yapmak” dalga geçilecek, acınacak, küçümsenecek bir haldir bize göre.
Türk Dil Kurumu “Gereksiz kahramanlık yapmak” olarak bakar mesela.
Karşıdakini gülünç bulduğunu vurgulamak için kullanılır.
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu Don Kişotluk yapmakla suçlamışlığı vardı yakın tarihte.
Son olarak Demirtaş bir mitingde Erdoğan-Davutoğlu ikilisi için “Don Kişot’la Sanço Panço (Sanço Panza) yola çıkmışlar gece gündüz bize hakaret ediyorlar” dedi.
Defansa koşan Yalçın Akdoğan da bu benzetmeyi bir tür hakaret kabul ettiğini “Sen de Çakal Carlos’sun o zaman” diye taçlandırdığı demecinde şöyle vurguladı:
“Yakışıksız şekilde, Don Kişot’tur filan Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza yakıştırmalar yaptılar...”* * *
Mehmet Görmez’in “araçtan kurtulma hamlesi” konunun gündem dışında kalmasını sağlayabilirdi bir ihtimal ancak ona da Cumhurbaşkanı Erdoğan izin vermedi.
Kendisine sorulsaydı aracın iade edilmesine izin vermeyeceğini söyledi.
“Niye Diyanet’in aldığı lüks araç Cumhurbaşkanlığı makamına sorulacakmış ki?” diye mantıklı mantıklı konuşmayın rica ederim “o” bilmeyecek de kim bilecek neyin doğru neyin yanlış olduğunu!
Erdoğan kendi makamına tahsis edilen zırhlı bir lüks otomobili Görmez’e vereceğini söyledi ve il il düzenlediği mitinglerde konuşma malzemesi yaptı.
Burada da durmadı ve muhalefete yüklenmek için aracın 1 milyon TL değil, 330 bin TL olduğunu vurgulamayı tercih etti:
“Yahu bu arabanın bedeli 330 bin lira. Bunlara 5 koyun ver, kaybederler...”Rica edeceğim bir de “beş koyun-bir Mercedes” karşılaştırmasının içinde kaybolmayalım; akıl fikir her alanda lazım oluyor.
Fakat bu hiç ama hiç kolay olmadı.
Maça muhteşem bir taraftar desteğiyle birlikte pres yaparak başladı Hamza Hoca’nın öğrencileri.
İlk 10 dakika rakibin kendi yarı sahasına gelmesini bile engelleyen, 20 dakika süren, bir de gol bulmasını sağlatan bir presti bu.
Yasin’in kelimenin tam anlamıyla ekmeğini taştan çıkartarak bulduğu goldeki slalomu, vücut çalımı, şutu ve takipçiliği ile bulundu gol.
Ardından siyah beyazlılar oyunda denge sağladı, topa hâkim olan tarafa dönüştü ancak direkten dönen bir top dışında büyük bir tehlike yaratamadı.
GOL YEMEME MUCİZESİ
İkinci yarı ise bambaşka bir manzara vardı.
Bu kez rakibin presi karşısında sallanan, sahasına kapanıp sıkıntılı anlar yaşayan taraf Galatasaray’dı.
Şimşek şunları söyledi:
“Taş çatlasa 2 bin genel müdür var. Hadi 40 müsteşar ve 100 müsteşar yardımcısı olsa abartıyorum, 26 bakan bunların hepsini toplasanız Türkiye’nin milli gelirinde, bütçesinde çerez parası değil, çerez.
Bakın 2014 yılında Türkiye’deki bütün araçların satın alınması, kiralanması, bakımı, onarımı ve yakıtı 3 milyar 300 milyon liradır. Türkiye’nin bütçesi 473 milyar liradır...”
*
Kamunun kaç adet araç kullandığını tam olarak bilemiyoruz.
KESİLEN yüzlerce cezanın karar metinlerinde onca çirkinliğin arasında adının tekrarlanması beni fena şekilde üzüyor.
Süleyman Seba’ya bunu yapmamalıydık, adını bu rezilliğe karıştırmamalıydık...
*
Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun aldığı kararlarda, yağdırdığı cezalarda aynı kalıp cümle yer alıyor:
“Spor Toto Süper Lig Süleyman Seba Sezonu müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu çirkin ve kötü tezahürat nedeniyle...”Sadece kötü tezahürat mı?