Müşteriyken satıcıdan, satıcıyken müşterilerden yakınıyoruz.
Devlet dairesine işimiz düştüğünde karşılaştıklarımızı eleştiriyor; kendimiz bir masaya oturduğumuzda ise talep sahiplerinin tutumlarını yargılıyoruz.
Anne babaysak evladımızdan; çocuksak anne babamızdan şikâyetçiyiz.
Yönetici isek yönettiklerimiz için, yönetiliyorken yöneticilerimiz için eleştirecek birçok konu buluyoruz.
Öğretmensek öğrencilerin tutumlarını, öğrenciysek öğretmenlerin davranışlarını eleştiriyoruz.
“Bizim gibi yaşamayanları, bizim gibi düşünmeyenleri” yanlış; hatta “bizim gibi olanları” bile yetersiz buluyoruz.
Sözümüzü kesenlere kızarken, başkalarının söz söylemesine izin vermek istemiyoruz.
Okul ile birlikte, çocuk bilmediği, tanımadığı yepyeni bir dünyaya adım atmaktadır.
İlk kez kalabalık bir ortama girmektedir. İlk kez farklı kişiliklerle, kendisine karşı farklı davranışlarla karşılaşmaktadır. Davranışlarını sınırlayan ve her dediğini dinlemek zorunda olduğu bir otoriteyle, öğretmenle karşılaşmaktadır.
İlk günlerde bu “farklı” dünyadan korkan, kaçan, okula gitmek istemeyen, ağlayan çocuklarla karşılaşırız.
Bazen bu kabullenme süreci uzun da sürebilir.
* * *
Öğretmenlerse çocukların sendrom içinde oldukları bu süreçte çevrenin, idarenin, bazen de ailenin baskısıyla yönlendirebiliyor tutumunu.
Çocuğu bir an önce okur-yazar yapma çabası bunlardan biri.
Millî eğitim müdürlüğü yetkilileriyle Altındağ Yenihayat İlkokulu’nu, Keçiören Melek Özen İlkokulu’nu, Mamak Vehbi Dinçerler İlkokulu’nu; Çankaya İlçesine bağlı Yakup Abdal Mahallesi’nde bulunan Aziz Altınpınar Ticaret Meslek Lisesi ve ortaokulu ile yine aynı bölgede bulunan Mehmet Hikmet Ayberk İlkokulu’nu ziyaret ettik.
Bu ziyaretler, şöyle bir okulu görüp geçme biçiminde gerçekleşmedi.
Okullardaki öğretmenlerle, idarecilerle uzunca vakit geçirdik. Herkes söylemek istediği ne varsa söyledi. İhtiyaçları, sıkıntıları; ders programlarından, veli profilinden, çevre şartlarından kaynaklanan sorunları tek tek ortaya koydular.
* * *
İdareci ve öğretmenler işlerine, öğrencilerini eğitmeye odaklanmışlar. Çevresel şartlara göre yöntemler geliştirmişler. Başarılı öğrencileri, desteklenmeye ihtiyaç duyanları tek tek biliyorlar. Her öğrencinin aile yapısını, anne-babasının eğitim, ekonomik ve sosyal durumunu yakından biliyorlar.
* * *
Bu ziyaretlerin denetim, nasihat veya yargılama amaçlı değil, destekleme ve moral, motivasyon amaçlı olduğunu herkes biliyordu.
Hayatın içinde birçok şey vardır.
Aklımızı, yüreğimizi, gönlümüzü aydınlatan, ferahlatan güzelliklerle karşılaşabileceğimiz gibi; canımızı acıtan, ruhumuzu daraltan, boğan olaylar, kişilerle de karşılaşabiliriz.
Kimliğimizi, kişiliğimizi ezen, horlayan, yoran kişilerle de karşılaşabiliriz.
Her şey ve herkes hayata dâhildir.
Hiç kimsenin, hiçbir davranışı sürpriz değildir.
Hayatta sürpriz diye bir şey yoktur.
Ne kadar yorucu, yıpratıcı, acıtıcı, incitici olursa olsun; tamamı, hayatın ve hayatımızdakilerin eseridir.
Bir insan, her yönüyle kusursuz olamayacağı gibi; her yönüyle olumsuz da olamaz oysa.
Tuttuğumuz takım, desteklediğimiz parti ve sosyal gruplar için de böyle bir tutum içindeyizdir çoğu kez.
“Bizimkiler” doğru yerdedir sürekli, “karşıdakilerin” ise her yaptığı yanlıştır.
* * *
Nefret ve aşırı bağlılık duyguları, birbirinin kardeşi gibidirler.
İkisi de gerçeklerin üzerini örtebilir.
İkisi de duygu ile aklın dengeli yürümesini güçleştirebilir.
İnternet ya da telefon gibi iletişim araçları aracılığıyla yaptığımız yazışma ve mesajlaşmalarda da, çoğumuz, kısaltma adına, acelecilik adına, yazım kurallarına uymadan, özensiz bir şekilde kullanıyoruz dilimizi.
* * *
Dilimizle anlaşır, dilimizle düşünür, dilimizle yaşarız.
Dilimize karşı titiz olmak, korumak, üzerine titremek zorundayız.
Kaldı ki, başka dillere özenmemizi gerektiren bir durum da söz konusu değil.
Zengin bir dilimiz var.
* * *
Yükseköğrenim dâhil, hayatımıza yön vermeye, yeteneklerimizi ortaya çıkararak bizi şekillendirmeye çalışan öğretmenlerimizden çok azını hatırlarız.
Sayıları, elli, altmış, yetmişi bulan öğretmenlerimiz içinde, aklımıza ilk gelenler vardır ve bu, çoğu kez sınıf öğretmenimizdir.
Aklımıza ilk gelen öğretmenimiz, aslında, hayatımızın kahramanı, kurtarıcısıdır.
Öğretmenlerimizden, en çok ikisinin ya da üçünün daha adını bir çırpıda söyleyiveririz.
Diğerlerinden bazılarını ise, hayal meyal hatırlar; epeyce düşününce çıkarırız adını.
Bazılarının da simaları gözümüzün önündedir ama adını çıkaramayız bir türlü.
Bazıları ise, silinip gitmiştir hafızamızdan; hiçbir iz bırakmamıştır bizde.
Öğrenci, öğretmen ve okul ilişkisinin güçlendirilmesi; eğitim sürecinde öğretmenlerin ve okulun rolünün daha etkin kılınması; ülke çapında, müfredatın eş zamanlı uygulanmasının sağlanması; telafisi olmayan tek sınavdan kaynaklanan olumsuzlukların ortadan kaldırılması; sınav kaygısının sürece yayılarak azaltılması; öğrenci başarısının da, anlık bir performansa dayalı olarak değil, geniş bir zaman diliminde belirlemesinin sağlanması gibi sebeplerle güncellenen ortaöğretime geçiş uygulaması çerçevesinde, 8. sınıflara yönelik olarak yapılacak olan ortak sınavların ilki, 28-29 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek.
* * *
Öğrencilerimiz, ortak sınavlar kapsamında, Türkçe, Matematik, Fen ve Teknoloji, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ile Yabancı Dil olmak üzere, altı dersten sınava girecekler.
Bu sınavlarla ilgili, öğrenci ve velilerimizin bilmesi gereken en temel başlıklar şöyle sıralanabilir:
* Öğrenciler, ortak sınavlara girmek için ücret yatırmayacaklar.
* Öğrenciler, ortak sınavlara girmek için başvuru yapmayacaklar.