Pazarlama maliyetlerinin fiyat etiketi üzerindeki görünmez etkilerini kanıtlamak için çok ilginç bir algı yönetimi uyguladı.
İlk günden beri sektörün normlarına meydan okuyarak ve sistematik bir şekilde fiyatları şişiren normların en başında gelen ünlü onaylarına ve marka yüzü zorunluluğuna meydan okuyan The Ordinary, ürünler iyiyse, insanlar kendiliğinden konuşur mottosunu hiç kaybetmedi.
Kulaktan kulağa yerine pazarlama stratejileri doğrultusunda hareket eden markaların satış fiyatları ise malum.
The Ordinary ilk kez sektörün gerçek yüzünü göstererek ödenilen fiyatların ürünün içerik kalitesine değil, pazarlama maliyetlerinin yüksekliğine gittiği açık etti.
New York Soho’nun en görünür lokasyonunda içi tepeleme para dolu cam vitrin üzerine yazdıkları “Ürünümüzün üzerine ünlü anlaşması ekleseydik, ödeyeceğiniz para bu kadar olacaktı” yazısıyla tüm gözleri üzerine çevirmeyi başardı.
Kısacası gördüğünüz reklamlar yüzünden cebinizden fazla para çıkarmayı bırakın ve artık uyanın çağrısıydı bu.
Sadece güzellik sektöründe değil, moda dünyası üzerinde son zamanlarda sıklıkla tartışılan Dior’un 10 dolara mal edilen çantanın neden 2 bin 800 dolara satıldığının cevabı da aynı yere çıkıyor.
Moda sektörünün Oscar Töreni olarak kabul edilen organizasyonu Metropolitan Museum of Art yani nam-ı diğer MET Gala 5 Mayıs Pazartesi günü her zaman olduğu gibi New York’ta yapılacak.
Modanın tarihçesinden popüler kültüre, sanat camiasından ünlülere kadar seçkin davetli listesine sahip bu görkemli gecenin kırmızı halısı moda sevenler için yine merak konusu.
Her sene hayranlık uyandıran konseptlere ev sahipliği yapan gecenin bu seneki sergi teması “Superfine: Tailoring Black Style”.
Kostüm Enstitüsü tarafından belirlenen tema Batı dünyasında Siyah Dandy’nin tarihini ve etkisini, modanın hem köleleştirmenin hem de özgürleştirmenin bir aracı olarak nasıl kullanıldığını ele alıyor.
Etkinliğin kıyafet teması ise, sergideki erkek giyimine atıfta bulunan “Tailored for You” olarak açıklandı. Bu da bolca terzilik örnekleri ve serginin temasına yapılacak zarif couture elbiseler göreceğimiz anlamına geliyor.
Ünlüler kadar sitilistlerinde de yarışacağı geceye sayılı günler kalmışken gözler şimdiden New York’a çevrilmiş durumda.
Bu sene Anna Wintour’a eşlik edecek isimler ise yine hayranlık uyandırıcı.
Global arenada yer edinmeye hak kazanmış, Hollywood yıldızları tarafından da benimsenmiş toplasanız bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda Türk markamız var.
Global olmanın şartları farklı. Oyunu kuralına göre oynamak ise zor.
Her ne kadar tasarım, işçilik ve kalite açısından çok iyi bir marka olsanız da ‘Made in Turkey’ olmak zor.
Buna rağmen global markalar arasında yer alabiliyorsanız işte o zaman alkışı hak ediyorsunuz demektir.
Neymiş efendim onlar neden Türk isimli değilmiş, o fiyatlar öyle neymiş gibi...
Canım ülkemin olumsuzluklarla dolu bakış açısı uzar da gider.
Size şöyle bir örnek göstereyim...
Kendisinin imzası haline gelmiş güller, hem koleksiyonun hem de gecenin başrolündeydi.
Magda Butrym’in hazırladığı koleksiyonun merkezinde kendisine ilham veren kadınlarla olan derin bağı var. Kadınlığı güçlendiren zamansız parçaları üretme konusundaki kararlılığını vurgulayan koleksiyon, alışık olunan defile ortamında değil konukların üzerinde hayat bularak son derece samimi bir atmosferde sunuldu.
Irina Shayk, Amelia Gray, Nara Smith, Chloe Sevigny gibi ikonik isimler tarafından giyilen koleksiyon, birliktelik duygusuyla görenleri büyüledi.
Koleksiyonun güçlü kadınların kendi eşsiz şekilleri ile hayata geçirilerek kutlanmasına bayıldım.
Slav ruhunu tasarımların her detayında görebileceğiniz koleksiyon, Magda’nın kendi mirasına saygı duruşu niteliğinde olmuş. 24 Nisan’dan itibaren dünya genelinde seçili mağazalarda, Türkiye’de ise sadece hm.com’da satışta olacak olan koleksiyonu kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Louis Vuitton ilkbahar/yaz koleksiyonunu tanıttı
Mayıs ayında resmi açılışını yapacak olan Rixos Tersane, Louis Vuitton’un koleksiyon sunumuna ev sahipliği yaptı.
Yaklaşık 2 sene ön hazırlığı süren lansman hepimizi kendine hayran bıraktı. Otelin her köşesini sahiplenmiş olan markanın girişte muhteşem yükseklikteki çatıya uzanmış valizlerden tasarladığı Louis Vuitton ağacı, nasıl bir görsel şölene şahitlik edeceğimizin sadece ön gösterimiydi.
Dünyanın en etkili makyaj sanatçısı Pat McGrath’ın vizyonu ile Louis Vuitton’un makyaj çantaları bir araya geldiğinde ortaya çıkacak makyaj koleksiyonu merak etmemek mümkün değil.
Lüks moda evlerinin makyaj koleksiyonlarındaki yaratıcılıkları özellikle paketlemede muazzam. Bence Hermes’e ciddi rakip olarak gelecek olan La Beaute Louis Vuitton, McGrath’in ifade ettiği gibi “yenilikçi ve sanatsal ifadenin kusursuz birleşimi” olacak.
Koleksiyonun ürün yelpazesi henüz tam olarak açıklanmadı. Fakat şimdiden heyecan dorukta. Louis Vuitton makyaj ürünlerinin çantalarıyla da yeni bir dönem açabilir. Bakalım nasıl bir koleksiyon olacak.
Tabuları yıkan akım
Modada bildiğiniz kuralları ters yüz eden, hata yapma ve kusuru cesaretle birleştiren, istediğiniz parçayı, istediğiniz gibi stilize etmeye yeşil ışık yakan “the wrong jacket” (yanlış ceket) trendi, modanın yeni manifestosu oldu.
Uyumsuzluğun uyumuyla ilk adımı atılmış olan bu trend, beynimize kodlanmış moda kurallarını sorgulamayı sağlıyor.
Hatırlarsanız son birkaç sezondur spor taytlarının altına giyilen topuklu ayakkabılar moda olmuştu. Bunların tesadüf olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Dünyada ekonomi, politika gibi moda dünyası da değişmeye devam ediyor.
Burberry
Kulislerde aylardır süren Anderson ile Loewe’nin yollarının ayrılacağı spekülasyonları almış başını gitmişti ve sonunda fısıltılar gerçek oldu.
Moda camiasını yasa boğan bu dostane ayrılık, Anderson’ın Instagram hesabından yayınladığı muazzam veda yazısı, gözleri de doldurdu.
Sürekli sınırları zorlayan kreatif zekâsı, tüm görev süresi boyunca imzası bulunan o unutulmaz kampanya çekimleri, her moda haftasında podyumda en merakla beklenen tasarımları sunması, sanat ve popüler kültüre yeni boyut kazandırması ve en önemlisi tüm dünyada gizli kalmış zanaatkârlarla birlikte hayalindeki tasarımları hayata geçirmesi çok az kişiye nasip olmuş bir yaratıcılık.
Loewe, son 10 yılda sadece bir modaevi değil, aynı zamanda sanata, yaratıcılığa ve anlatıcılığa önem veren yeni nesil lüks modaevi oldu.
Jonathan Anderson sonrası Loewe’ye gelecek ismin işi çok zor. Bu beklentiyi karşılayabilecek isimler ise hemen hemen hiç yok.
Kulislerde Jonathan Anderson’un Dior’a geçeceği konuşuluyor.
Chanel’e transfer olan Matthieu Blazy, Dior’un başına geçmesi düşünülen Jonathan Anderson ve bence Loewe’ye en çok yakışacağını düşündüğüm isim Maria Grazia Chiuri ile sezona girdiğimizi hayal ediyorum da...
Tüm dünyada yaygınlaşmaya başlayan “temiz güzellik” hareketi çevre dostu markalara olan ilgiyi artırdığı gibi, yeni oluşan markaların vegan ve sürdürülebilir odaklı çıkışları da sektöre yeni bir bakış açısı getirdi.
Makyaj malzemelerinden vücut nemlendiricilerine, deodorandan kozmetik ürünlerine kadar dünya çapında ünlü birçok markanın hem hayvanlar üzerinde klinik çalışmalar yapmaları, hem hayvansal ürün kullanmaları, hem de ürünlerinin insan sağlığına zararlı bileşenler içermesi, kullanıcılar için tercih meselesi olmaya başladı.
Son derece geç kalınmış bir tepki olsa da, şahsen zararın neresinden dönülse kârdır gözüyle bakıyorum.
İçeriğinde zararlı kimyasallar olmayan, doğaya zararlı bileşenleri bulunmayan, alerji veya tahriş edici maddeler içermeyen her ürün temiz ürün kategorisine giriyor.
Özellikle bakım ürünlerinde çok ciddi farklar yaratan bu ürünleri bulmak aslında hiç kolay değil.
Etiket okumanın büyük farklar yaratacağı malum. Fakat söz konusu kozmetik ve deterjan olunca, kimyasal bileşenlerden dolayı okuduğumuz algılayabilmemiz hiç kolay değil.
İşte tam burada kozmetik içerik kontrolleri yapan AI ve app’ler devreye giriyor.
Moda evlerinde rüzgâr bir türlü durulmuyor. Geldiği gibi gideni de, bir sezon sonra görevine son verilenleri de görmeye başladık.
Kreatif direktör görevi üstlenen, modaya yön veren isimler hangi markaya transfer olursa olsun görev süreleri şirket hisselerinin düşüş oranı kadar oynak.
Normalde en az 5 yıllık görev süreleri için imzalar atılırdı, fakat son 1.5 senedir oyuncu değişikliğini takip edemez olduk.
Bu, sektör için alışılmış bir durum değil. Marka hisseleri ciddi oranda düşüşte.
Karl Lagerfeld hayata veda etmemiş olsaydı, bu kriz ortamında hâlâ Chanel ve Fendi’de görevine devam edebilir miydi, çok merak ediyorum...
Sorun kreatif direktör ve moda evi DNA’sının tutmaması mı, tüketicinin alım gücünün düşmesi mi, yoksa arka tarafta daha farklı dengeler mi söz konusu, tam olarak açıklığa kavuşmuş değil...
Dior’un küllerinden doğmasını sağlayan Maria Grazia Chiuri’nin markadan ayrılması, Gucci’de görev süresi kısa süren ve bence yeterli şans verilmemiş Sabato De Sarno’nun gönderilmesi, Valentino ve Pierpaolo Piccioli gibi isimlerden oluşan liste o kadar uzun ki... Ben artık moda evi ve kreatif direktörü eşleşmesini takip edemez durumdayım.