Kulislerde aylardır süren Anderson ile Loewe’nin yollarının ayrılacağı spekülasyonları almış başını gitmişti ve sonunda fısıltılar gerçek oldu.
Moda camiasını yasa boğan bu dostane ayrılık, Anderson’ın Instagram hesabından yayınladığı muazzam veda yazısı, gözleri de doldurdu.
Sürekli sınırları zorlayan kreatif zekâsı, tüm görev süresi boyunca imzası bulunan o unutulmaz kampanya çekimleri, her moda haftasında podyumda en merakla beklenen tasarımları sunması, sanat ve popüler kültüre yeni boyut kazandırması ve en önemlisi tüm dünyada gizli kalmış zanaatkârlarla birlikte hayalindeki tasarımları hayata geçirmesi çok az kişiye nasip olmuş bir yaratıcılık.
Loewe, son 10 yılda sadece bir modaevi değil, aynı zamanda sanata, yaratıcılığa ve anlatıcılığa önem veren yeni nesil lüks modaevi oldu.
Jonathan Anderson sonrası Loewe’ye gelecek ismin işi çok zor. Bu beklentiyi karşılayabilecek isimler ise hemen hemen hiç yok.
Kulislerde Jonathan Anderson’un Dior’a geçeceği konuşuluyor.
Chanel’e transfer olan Matthieu Blazy, Dior’un başına geçmesi düşünülen Jonathan Anderson ve bence Loewe’ye en çok yakışacağını düşündüğüm isim Maria Grazia Chiuri ile sezona girdiğimizi hayal ediyorum da...
Tüm dünyada yaygınlaşmaya başlayan “temiz güzellik” hareketi çevre dostu markalara olan ilgiyi artırdığı gibi, yeni oluşan markaların vegan ve sürdürülebilir odaklı çıkışları da sektöre yeni bir bakış açısı getirdi.
Makyaj malzemelerinden vücut nemlendiricilerine, deodorandan kozmetik ürünlerine kadar dünya çapında ünlü birçok markanın hem hayvanlar üzerinde klinik çalışmalar yapmaları, hem hayvansal ürün kullanmaları, hem de ürünlerinin insan sağlığına zararlı bileşenler içermesi, kullanıcılar için tercih meselesi olmaya başladı.
Son derece geç kalınmış bir tepki olsa da, şahsen zararın neresinden dönülse kârdır gözüyle bakıyorum.
İçeriğinde zararlı kimyasallar olmayan, doğaya zararlı bileşenleri bulunmayan, alerji veya tahriş edici maddeler içermeyen her ürün temiz ürün kategorisine giriyor.
Özellikle bakım ürünlerinde çok ciddi farklar yaratan bu ürünleri bulmak aslında hiç kolay değil.
Etiket okumanın büyük farklar yaratacağı malum. Fakat söz konusu kozmetik ve deterjan olunca, kimyasal bileşenlerden dolayı okuduğumuz algılayabilmemiz hiç kolay değil.
İşte tam burada kozmetik içerik kontrolleri yapan AI ve app’ler devreye giriyor.
Moda evlerinde rüzgâr bir türlü durulmuyor. Geldiği gibi gideni de, bir sezon sonra görevine son verilenleri de görmeye başladık.
Kreatif direktör görevi üstlenen, modaya yön veren isimler hangi markaya transfer olursa olsun görev süreleri şirket hisselerinin düşüş oranı kadar oynak.
Normalde en az 5 yıllık görev süreleri için imzalar atılırdı, fakat son 1.5 senedir oyuncu değişikliğini takip edemez olduk.
Bu, sektör için alışılmış bir durum değil. Marka hisseleri ciddi oranda düşüşte.
Karl Lagerfeld hayata veda etmemiş olsaydı, bu kriz ortamında hâlâ Chanel ve Fendi’de görevine devam edebilir miydi, çok merak ediyorum...
Sorun kreatif direktör ve moda evi DNA’sının tutmaması mı, tüketicinin alım gücünün düşmesi mi, yoksa arka tarafta daha farklı dengeler mi söz konusu, tam olarak açıklığa kavuşmuş değil...
Dior’un küllerinden doğmasını sağlayan Maria Grazia Chiuri’nin markadan ayrılması, Gucci’de görev süresi kısa süren ve bence yeterli şans verilmemiş Sabato De Sarno’nun gönderilmesi, Valentino ve Pierpaolo Piccioli gibi isimlerden oluşan liste o kadar uzun ki... Ben artık moda evi ve kreatif direktörü eşleşmesini takip edemez durumdayım.
Özellikle Fransa, ülkesine Chanel, Hermes, Louis Vuitton gibi lüks markaların sahte çantalarıyla girenlere 300 bin euro para ya da hapis cezası uyguluyor.
O yüzden gümrükler çanta kontrolleri yüzünden çok sıkılaşmış durumda. Ülke genelinde sahte çanta satışı yapanları büyük cezalar bekliyor.
Gelelim ülkemize. Türkiye sahte ürün endüstrisinde küresel çapta önemli bir oyuncu haline gelmiş durumda.
Şişli, Bodrum, Antalya, Kapadokya gibi birçok turistik açıdan önemli bölge, lokasyon, hatta oteller içinde sadece sahte çanta, elbise ve aksesuvar satan mağazalar mevcut.
Ülke çapında tüm turistlerin gezdiği önemli noktalarda sahte mağazalardan geçilmiyor. Üstelik bunu gizli kapaklı yapma gereği bile duymadan, en lüks markaların trend olmuş çantalarını vitrine, mağazalarının önüne koyabilecek kadar rahatlar.
Dünya sahteciliğe karşı büyük bir savaş açmışken ülkemizde bu kadar aleni ve resmi bir şekilde satış yapılıyor olması büyük bir repütasyon kayıbı değil de ne?
Buna ne zaman dur denecek çok merak ediyorum çünkü gittiğim birçok yerde sahte ürünlere şahit olmaktan son derece rahatsızım.
Ferragamo ve son zamanların dahi çocuğu olarak adlandırılan Jacquemus’un iflasın eşiğinde olduğu kulaktan kulağa dolaşmaya başladı.
Açıklanan raporlara bakacak olursak lükse olan talep küresel olarak yavaşlamış durumda. Tüketici etiket fiyatlarının yüksekliğinden hiç hoşnut değil.
Tedarik zinciri kırıldığından beri tasarım maliyetlerinde uçurumlar oluşmaya başladı.
Maliyetler o kadar artmış durumda ki, son tüketiciye gelene kadar çıkan rakamlar markanın çok kâr ettiğini düşündürüyor ama işin aslı öyle değil.
Mesela dünyanın en büyük lüks tüketim grubu içinde ikinci sırada gösterilen Kering’e bağlı Gucci’nin düşüşü tasarımcı değişimine rağmen bir türlü durdurulamıyor.
Nike tarihinde ilk kez yüzde 8 küçülme açıkladı. Bunların hepsi resmi rakamlar ama çok yakında bu açıklamalardan çok daha fazlasını okuyabiliriz.
Peki lüks markaların önlemez düşüşü devam edecek mi? Tüketim olması gereken yere gelmedikçe cevap kesinlikle evet.
Artık uzun ve sivri tırnaklar demode, temiz, kısa ve küt tırnaklar yeniden başrolde.
Saçlarda da doğal görünümlü modellere yönelim başlamış durumda.
2025, birçok yönden cesaret ve kişisellik yılı.
Sıradanlıktan çıkma cesaretini gösterenler, doğallığa dönüşle mutluluğu yakalamaya başladıklarını söylüyor.
Herhangi bir mekânda oturanlara uzaktan baktığımızda kimin kim olduğunu ayırt edemez hale geldik. Herkes birbirinin kopyası! Ama artık doyuma ulaşılmaya başlandı. Kadın-erkek herkes özüne dönmek, kendi stiline yönelmek istiyor.
Anlayacağınız “aynılık cehennemi”nden kaçış başladı.
Kişisel gelişim kitaplarının okunma oranında az da olsa artış görülmeye başlanmış.
Gardırop seçenekleri sadeleşiyor ve yıllarca bir köşeye kaldırılan parçalar yeniden gün yüzüne çıkıyor.
Uzun yıllardır elinizde olan bir parçanın yeniden trend olduğunu anladığınız an, evdeki o parçanın peşine düşmek harika bir his. O yüzden vintage mağazalarının verdiği haz, hiçbir zaman sezon butiklerinde yakalanamıyor.
Ana parçaları sezondan desteklemek güzel ama tasarım, stil ve hatta kalite söz konusu olduğunda vintage ürünlerin eline su dökmek pek mümkün değil.
Mesela Karl Lagerfeld’in tasarladığı vintage Chanel ceketleri, 2019 ve sonrasındaki tasarımlara yeğlerim. Yıllar geçse bile o tasarımların etkisi ve kalitesi yakalanamayacak çünkü.
Yurtdışındaki ikinci el kıyafet satan dükkân ve pazarlar birer vaha. Paris, Milano, Berlin, Amsterdam ve Stockholm bu konuda olağanüstü şehirlerden.
Her sezon podyumlarda yerini alan siluetler, size farklı ve kesinlikle alınması gereken bir parça gibi geliyor olabilir. Ama gözlerinizi parlatan o siluetler aslında geçmişin evrilmiş hali. Bunun farkına vardığınızda, orijinal tasarımı vintage mağazalarda aramak insana hazine avcısı hissi yaşatıyor.
Modaya yön veren tasarımcıların giderek azalması, ticari kaygı sebebiyle cesur tasarımların yerini satış odaklı modellere devretmesi, mağazalarda aynı ürünün yer alması alışveriş hevesini etkiliyorr.
Farklılaşmak isteyen ve aradığı ürünleri yurtdışındaki vintage mağazalanda bulmaya başlayanların sezon ürünleriyle bağı azaldı.
Mağazalar aynı, sosyal medya aynı, dünyanın her yerindeki influencer’ların giydiği, taktığı, taşıdığı ürünler aynı, dergi çekimleri aynı. Kreatiflik her geçen gün azalıyor.
Milyonların tüketmek için hazırolda beklediği günümüz dünyasında bu sarmaldan çıkışı sağlayacak devrim AI (yapay zekâ) olabilir mi?
Sektörün 1 numaralı sorunu herkesin bildiği üzere tekstil atıkları. Avrupa bu atıkları minimuma indirmek için kolları sıvamış durumda. Ama hızlı moda devi markaların yüksek adetteki sezon sayısı ve toplamı milyona vuran adetteki ürünleri var olmaya devam ettikçe, bu pek de mümkün gözükmüyor.
Satın alma departmanlarının tasarımcı koleksiyonlarını ticari parçalara göre seçtiğini göz önünde bulundurursak konu “tavuk mu, yumurta mı” çıkmazına giriyor.
İnsan gücü ile ortaya çıkan ve değiştirilemeyen sonuç yıllardır aynı.
Peki AI odaklı programlar ile birlikte ilham, pazarlama ve üretim tek bir tuşla bir araya getirebilirse bu konu kökünden çözülür mü?