Agresif bir şekilde ardı ardına yayınladığı ilgi çekici reklamları ve “Black Friday” yerine “Better Friday” içerikleriyle sektöre ve tüketim çılgınlığına baş kaldırmış durumda.
Geçen yıl hızlı modanın önemli markalarına ambargo uygulayarak sitelerinde satış yasağı koymuşlardı.
Uyguladıkları ambargo sonrası yayınladıkları basın açıklamasında, yasaktan etkilenen üyelerin yüzde 70’inin daha kaliteli ürünler almak için platforma geri döndüğünü, bundan aldıkları cesaretle tüketim alışkanlıklarını değiştirmek için şirketin bu yılki ambargo inisiyatiflerini ikiye katlayacaklarını belirttiler.
Daha fazla markanın ambargoya tabii tutulacağının tartışmalara yol açacağını web sitelerinde belirtmiş olmalarına rağmen geri adım atmayarak döngüsel ekonomi yaratma kararlılıklarını vurguladılar.
İklim krizinin hızlanması ve her yıl çöpe atılan milyonlarca tonluk tekstil atığının çığ gibi büyüyerek artması, modanın çevresini azaltmayı imkânsızlaştırıyor.
Vestiaire’nin amacı hızlı modaya son vermek...
Bu her ne kadar imkânsız olsa da çabaları güzel.
Black Friday zamanlarında, alışverişi ‘ikinci el’le değiştirmeye teşvik eden
Az çoktur diye tanımlanan “less is more” İskandinav tasarımlarının ve zihniyetinin ana yasasıdır desek yalan olmaz.
Elimden geldiğince sadeleşmeye ve yavaş hayata geçmeye çalışan ben, İskandinav yaşam biçimine ancak bebek adımları hızında adapte olabiliyorum.
Markaların gençleşme yolculuğunu okuyorum, dinliyorum ve bazen o yolculuğu tecrübe ediyorum sonuç hep aynı yere çıkıyor.
Gençleşmek ve yeni nesle hitap etmek için çıkılan yolda, genç zihinlere teslim olundukça başarı oranı artıyor.
Geçen hafta Volvo Cars’ın SUV modeli, tam elektrikli Volvo EX30 tanıtımı için Barcelona’daydım.
Tanıtımda en çok ne dikkatimi çekti biliyor musunuz?
Dış tasarımdan iç tasarıma ekibin çoğunluğunun kadınlardan oluşması ve yaş ortalamasının 30 yaş civarında olması.
Raporlar, düşmeye başlayan lüks online satış sitelerinin yerini, yeniden mağaza satışlarının almaya başladığını söylüyor.
Geçen gün lüks bir mağazada 3 genç kızın alışveriş deneyimine kulak misafiri oldum. Çok yüksek rakamlı bir kıyafeti beğenen iki arkadaş ortaklaşa alıp haftalara bölerek giyebilmek için fiyatı pahalı bulan ve haliyle almak istemeyen üçüncü arkadaşı ikna etmek için dil döküyorlardı.
Bu diyalog inanılmaz derecede hoşuma gitti. Son zamanlarda gardıroplarını birbirleri arasında takas ederek farklı şekillerde kullanmaları, ihtiyacı olmayan kıyafetleri ebeveynleri istese bile satın almaması, beğendikleri herhangi bir şeyi ortaklaşa almak istemeleri ve iyi bir etiket okuyucu olmaları Gen Z’nin akıllarının düşündüğümüz kadar havada olmadığını gösteriyor.
Bitmek bilmeyen tüketim çılgınlığı karşısında belki de küçük bir umut ışığı belirmiştir. Belki de kapitalizmi bu nesil değiştirecektir. Hayali bile hoşuma gitti açıkçası.
İstanbul’un 2. el alışveriş mekânları
Moda endüstrisinin fazla üretiminin, tüketiminin ve atık krizinin gezegenimizin en büyük sorunlarından biri olduğunu artık hepimiz biliyoruz.
IC Holding bünyesinde kurulan ICA tarafından düzenlenen “100. Yıl Cumhuriyet Kadınları Koşusu”, köprüdeki ilk yaya organizasyonu olarak tarihe geçti.
“Ey Kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyen Atamızı büyük bir sevgi ile anarak Türkiye’nin birçok yerinden gelmiş büyük küçük birçok kadın ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü resmen titrettik.
O kadar büyük bir coşku ve gurur vardı ki, birçok farklı noktada biriken kalabalığın start çizgisinde birleşme anı muazzamdı.
Hep bir ağızdan söylenen marşlar sırasında gurur duyduğumuz Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı kaptanı Eda Erdem’in koşuya katılan kadınlara destek olmak ve derece alanlara ödüllerini vermek için gelmesi koşu öncesi kalabalığı daha da coşturdu.
Kozmetik sektörünün en önemli başlıklarından biri olan makyaj malzemeleri ise her geçen yıl moda sektörünün iştahını kabartmaya devam ediyor.
Hermes, Gucci, Armani, Chanel, Tom Ford ‘beauty line’ları ile sektörde çoktan yerlerini garanti altına aldılar. Şimdi bu sektöre iki yeni oyuncu daha dahil oluyor. Prada ve Balmain.
İtalyan moda evi Prada, L’Oréal ile yaptığı ortaklıkla teknoloji ve yaratıcılığın bir arada olduğu unisex ürünleri piyasaya sunarak “ben de burayım” diyor ve piyasada kendine yer açıyor.
“Geçmişin tüm klişelerini terk ederek, bugün güzelliğin kişinin karakterinin, özgürlüğünün ve özgüveninin temsili olduğuna inanıyoruz” açıklamasında bulunan Miuccia Prada ve Raf Simons’un Prada Beauty ile öncü markalar arasına gireceği şüphesiz.
Öte yandan Balmain Hair Couture ile adından söz ettiren Olivier Rousteing, Estée Lauder Companies ile bir araya gelerek Balmain Beauty’yi hayata geçirmeye ve güzellik dünyasındaki sınırlarını genişletmeye hazırlanıyor.
Lüks ve couture güzellik dünyasını bir araya getirmeyi hedeflediği Balmain Beauty için nefesimizi tuttuk, heyecanla 2024 yılının sonlarını bekliyoruz.
Hazır konumuz güzellik ve makyajken stiliyle olduğu kadar cilt bakımı ve makyajıyla da trendlere yön veren Hailey Bieber’in markası Rhode ile çıkardığı dudak bakım ürünleri haziran ayından beri en çok satanlar arasında.
Bu ilgiden oldukça mutlu olan Hailey Bieber şimdi de aynı ürünün renkli versiyonları olan kalem ve parlatıcı setiyle ortalığı kasıp kavuruyor.
‘Sessiz lüks’ü, markaların logolarının, monogramların ve markayı belli eden gösterişli parçalardan uzaklaşıp zarif detaylarla, sade kıyafetlere vurgu yapması olarak tanımlayabiliriz.
Yani ayaklı reklam panosu gibi ortalıkta dolaşmak ne mutlu ki uzun bir süreliğine sona erdi. Aslında sessiz moda bir trend değildir, dünyada yıllardır var olan gösterişin aksine, sade ve zamansızlık benimseyen tarz sahibi kişilerin temsilcisidir.
Çok beğendiğimiz, ikon yerine koyduğumuz kadınların tamamı tam da bu yüzden ikonlaşmıştır. Mesela bir gözünüzün önünde canlandırın, siz hiç Angelina Jolie’yi üzeri kocaman markalı kıyafetlerle gördünüz mü?
Veya Julia Roberts, Cate Blanchett’i?
Sadelik, şıklık, kalite ve minimalizm burada kesişir. Bu stilin temsilcisi ise Jil Sander ve The Row’dur. Özellikle dikkat edin, herkes bu iki markanın çatısı altında buluşacak.
Ama önemli olan trendleri takip etmek değil, gerçekten bu ruha sahip olup hayat boyu bu çerçevede dolaşmak. İşte o zaman ‘stil sahibi nasıl olunur’un cevabı da verilmiş olur.
Yeni mekân keşfetmenin güzelliği
İstanbul’da en sevdiğim yerlerden biridir Emirgan. Hem sokak içindeki eski mimari apartmanları, o apartmanların içindeki kocaman avluları, balkonları, ahşap köşkleri ve sokak aralarındaki kocaman ağaçlarıyla benim için kurtarılmış bölge gibidir Emirgan.
Bomontiada, Akaretler, Müze Gazhane, St. Benoit Kilisesi gibi birçok farklı lokasyonda eserler görebileceğiniz festivalin benim için en dikkat çekeni; 90’lı yıllardan itibaren nostaljik konser ve festival alanlarından anıların bulunduğu “Kayıtlı Hafıza” başlıklı sergi oldu.
Sergi alanını gezdikçe burnumun direği sızlamadı değil.
Her bir fotoğraf karesinde gençliğimiz, eğlencemizi çocukluğumuz var.
Bomontiada’da ise 2000’lerde sanat ve reklam fotoğrafı estetiğinde belirleyici rol oynayan, Vogue, Vanity Fair, Saint Laurent, Loewe gibi yayınlara ve markalara çekimler yapan Eugenio Recuenco’nun “365 Derece” isimli kişisel çalışması gerçekten görülmeye değer.
Recuenco’nun 120 model ve 300 kişilik ekiple 8 yılda gerçekleştirdiği ve Güneş’in etrafında tam turu simgelediği sergisinde kurgularını üç duvardan oluşturduğu bir odanın içine yerleştirdiği, her bir odanın farklı sahne tasarımı, kostüm ve ışıkla takvim sayfasına dönüştürdüğü hikâyeleri sizi büyülüyor.
Yapay zekânın ön planda olduğu günümüzde deklanşöre basıldığı an tamamlanan geleneksel fotoğraf karelerinin ve o kareleri hayata geçirebilmek için uzun süreler üzerinde çalışılmış prodüksiyonların yerini hiçbir şeyin tutmayacağını ve bundan aldığınız hazzı hatırlamanın ne demek olduğunu gittiğinizde bir kez daha anlayacaksınız.
Keşke belli aylar yerine takvimdeki her günü görebilseydik.
Işık ve gölge zıtlığını ve Barok ressamların tablolarını seviyorsanız Hollandalı sanatçı
Podyumların geneline bakınca gelecek sezon ayağımızdan çıkartmayacağımız ayakkabı trendlerine göre son derece itici bulduğum platformlu Valentino, Versace gibi moda devlerinin topuklu modellerine şölenle veda ediyoruz.
Düz ballerina’lar, Mary Jane’ler, 1940’lar ve metalikler büyük bir ihtişamla geri dönüyor.
Özellikle ayakkabı ve sandaletlerin üzerinde göreceğimiz boyutlu çiçekler, kıyafetlerin en çok dikkat çeken aksesuvarı olacak gibi duruyor.
Moda dünyası yaz koleksiyonunda uzun ceketleri kullandığı kadar, ayakkabılarla uzun yün çorapları da defilelerin styling’inde kullandı. Yani mevsimsiz bir sezonla karşı karşıyayız.
Kısacası sofistike, zarif ve cesur kadınlara merhaba diyeceğimiz 2024 İlkbahar/Yaz sezonu ayakkabılarda da bu feminenliği devam ettiriyor. Bu tasarımları en çok hangi markalarda bulabileceğiniz merak ediyorsanız gelecek sezon Gianvito Rossi, Fendi, Etro, Valentino, Bottega Veneta ve Aquazzura’ya bakmanızı tavsiye ederim.
Ve beklenen haber: Phoebe Philo geri döndü
10 yıl boyunca Celine’in kreatif direktörlüğünü yapan ve 2018 Sonbahar/Kış sezonunu defilesi ardından ayrılacağını duyuran Philo, haber sonrası moda sektörüne gündeme bomba gibi düşmüştü.
Çok sevdiğim marka olan Celine’i Celine yapan, sessiz modanın en büyük takipçilerinden olan ve sofistike kadının adını yazan Philo,