Gila Benmayor

İrtibatı koparmayalım

13 Ekim 2003
<B>‘AKP Kongresi'ne gider’’</B> diyen sarı levhalarla Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın yapıldığı ASKİ Spor Salonu'nun yolunu bulmak kolay, kapıdan kongre salonuna girmek ise zor. Elimizde davetiye olduğu halde ancak içerden birinin bizi gelip almasıyla girebiliyoruz salona. Basın kartlarımız içerde bizi bekliyor ama dışarda sadece davetiyeyle bizi kabul etmeyen görevlilerin bundan haberleri yok.

Şükür, kongre salonunda işler daha organize bir şekilde yürüyor.

TEK TİP GİYSİ

AKP, Konya, İzmir, Kocaeli, İstanbul gibi çeşitli illerdeki gençlik kollarından 600 genci görevlendirmiş. Ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlar.

Gençlerin tümü aynı şekilde giyinmiş: Beyaz çizgili lacivert takım, açık turkuvaz gömlek ve sarı kravat. Görevli genç kızların sayısı erkeklere oranla çok daha az.

Salona girdiğimizde AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmasının henüz başında. ‘‘Gerilim siyasetini bu ülkeden, bu demokrasiden bertaraf ettik’’ diyor.

ALKIŞLANAN CÜMLELER

Erdoğan
'ın konuşmasında en fazla alkış toplayan cümleleri şöyle not etmişim:

‘‘Yarınlara doğru küheylan gibi koşuyoruz.’’

‘‘Türkiye'yi dünyanın parlayan yıldızı yapmadan çıktığımız yollardan dönmeyeceğiz.’’

‘‘Geleceğimizin hortumlanmasına izin vermeyeceğiz.’’

Başbakan'ın kullandığı deyimler, yaptığı benzetmeler salondakilerin sevdiği cinsten. Mesela, ‘‘Milletin kanını emen bu oyunların son kullanma tarihi geçmiştir’’ deyince arkamdaki sırada oturanlardan ‘‘Amma adam ha’’ ‘‘Allah senden razı olsun’’ diye hayranlık sözleri duyuyorum.

ELDEN ELE DOLAŞTI

Başbakan Erdoğan konuşmasının bir yerinde kadınlara da değiniyor.

Kadının hukukunun tam olarak korunmasından, topluma kılavuzluk etmesinden söz edince salonda ilginç bir hareket oluyor.

Bizim tam arkamıza isabet eden sıralardan kocaman bir bez pankart açılıyor. Pankart, AKP İstanbul İl Kadın Kolu'ndan ve şu sözleri taşıyor: ‘‘İrtibatı koparmayalım.’’

Erdoğan
konuşmasına devam ederken, beyaz zemin üzerine kırmızı harflerin olduğu pankart dalgalana dalgalana elden ele dolaşıyor ve daha aşağılara inerek gözden kayboluyor.

‘‘İrtibatı koparmayalım’’ mesajı ne anlama geliyor? Acaba bu AKP'li kadınların parti yönetiminde daha fazla söz sahibi olma taleplerinin bir ifadesi değil mi? Sonradan konuştuğum AKP'li genç kadınlar mesajı böyle algılamış. Belli ki, kadınlar parti içinde gücün tek elde toplanmasından ve belki başka şeylerden de rahatsız.

NOTLAR


Erdoğan'ın konuşması polis engeline takıldı

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan konuşmasına başladığı sırada salonda olması gereken konuşma metinleri, polis engelini aşamadı. Metinleri taşıyan kamyon ancak parti yöneticilerinin devreye girmesiyle salona ulaşabildi.

Bomba araması krizi

Bomba araması yapacağını söyleyen polisler salonun kapılarını kilitleyerek anahtarları alıkoydular. Parti yöneticileri uzun tartışmaların sonunda salonu açıp son hazırlıkları yapma fırsatını buldular.

4 dilde simultane çeviri

Kongre için dört ayrı dilde çeviri yapıldı. Katılımcılara dağıtılan kulaklıklarla İngilizce, Almanca, Fransızca ve Arapça simultane çeviri yapıldı.

Özürlülere İstiklal Marşı

AKP'nin 1. Olağan Kongresi saygı duruşu ve İstiklal Marşı'yla başladı. İstiklal Marşı okunurken sağır ve dilsizler için de bir grup İstiklal Marşı'nı hareketleriyle okudu.

Uzan pankartı indirildi

Kongre salonuna pankartların hakim olmaması da dikkat çekti. Salonda ilk dakikalarda yer alan ‘‘Milletin hakkına Uzan'an eller kırılsın’’ yazılı pankart da daha sonra indirildi.

Kumanyada Cola Turka

Kongrede yaklaşık 30 bin kişilik kumanya hazırlandı. Kumanyalarda Ülker firmasına ait Cola Turka dağıtılması dikkat çekti.

10 bin ışıldak dağıtıldı

Parti yönetimi, kongreye katılan delege ve misafirlere salona girişte 10 bin adet renkli ışıldak dağıttı. Loş bir ışığın hakim olduğu salonda, konuşmalar sırasında yakılan rengarenk ışıldaklar renkli görüntülere yol açtı.

Türbanlı davulcu

Kongreye katılan kadınlar, Erdoğan'ın salona girişi sırasında büyük sevgi gösterisinde bulundu. Türbanlı davulcular da Erdoğan'ın salona gelmesiyle birlikte tempo tuttular.

Aday olamadı

Kongrede Tayyip Erdoğan'ın karşısına genel başkan adayı olarak sadece 26 yaşındaki bir genç çıkmak istedi. Mustafa Reşit Burkan, adaylığını açıklamak için salona geldiğinde polis tarafından kordon altına alındı. Burkan'ın adaylığı parti üyesi olmadığı gerekçesiyle kabul edilmedi.

Yazının Devamını Oku

Bakalım Louvre Müzesi, İslam ve Batı'yı yakınlaştıracak mı?

12 Ekim 2003
Louvre Müzesi'nde önümüzdeki günlerde bir İslam sanatı<B> </B>bölümü açılıyor. Yaklaşık bir asırdan beri yedi bölümü olan müze için bu, devrim anlamında bir girişim, Peki Atlantik'ten Filipinlere, Kafkasya'dan Afrika'ya kadar 14 asır boyunca uzanan İslam uygarlığı şimdi mi geldi Fransızların aklına?

RİVAYET o ki Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bir süre önce entegrasyon meselesiyle ilgili bir konuşmasının bir yerinde şöyle demiş: ‘‘Yeryüzünün en prestijli kültür kurumlarından biri olan Louvre Müzesi'nde sadece İslam Sanatına ayrılmış bir bölüm olmasını diliyorum.’’

Yine rivayet o ki, Chirac'in bu sözlerinden hemen sonra Louvre Müzesi yetkilileri bir İslam Sanatı bölümünün açılması için kolları sıvamışlar.

Chirac'ın bu işteki rolünü tam olarak kestiremezsek de neticede Louvre Müzesi'nde önümüzdeki günlerde bir ‘‘İslam Sanatı‘‘ bölümü açılıyor.

Yaklaşık bir asırdan beri yedi bölümü olan müze için bu, devrim anlamında bir girişim,

Louvre Müzesi'ni gezmiş olanlar bilir.

Bugünkü haliyle müzede İslam eserleri mevcut.

Ama hepsi bir arada değil, müzenin çeşitli koleksiyonları arasına serpiştirilmiş bir durumda.

Meselá, Türkiye'de 16. yüzyılda yapılmış, altın ve kıymetli taşlarla bezeli yeşim kupaları müzenin ‘‘Sanat Objeleri’’ bölümünde görebilirsiniz.

Osmanlı dönemi el yazmalarının, minyatürlerinin de yolunuzun üzerine çıkması pekálá mümkün.

Louvre Müzesi'nin elinde İslam Sanatı'na ait 10 bine yakın parça olduğu söyleniyor.

Bunların arasında seramikler, metal, cam, fildişi, ahşap yontular, halılar, kumaşlar, minyatürler, el yazmaları, Memlûklar döneminde, 13. yüzyılda Suriye ya da Mısır'da yapıldığı sanılan gümüş ve altın kakmalı bir vaftiz banyosu ve daha nice sanat objeleri var.

Peki Atlantik'ten Filipinler’e, Kafkasya'dan Afrika'ya kadar 14 asır boyunca uzanan İslam Uygarlığı şimdi mi geldi Fransızların aklına?

İslam Sanatı'na ilgisizliği açıklamak için bir sürü tez ortaya atılıyor.

Batı'nın kabul ettiği estetik kriterlere uymadığı ya da insan ve hayvan tasviri yasak olduğu için koleksiyoncuların burun kıvırdığı, dolayısıyla bu sanatın yaygınlaşmadığı, tezlerden bazıları.

Tezler doğru da olabilir, yanlış da.

Ancak kesin olan bir şey var, Avrupalılar yüzyıllar boyunca İslam'a kuşku ile bakmışlar.

Floransa Üniversitesi Ortaçağ tarihi profesörlerinden Franco Cardini'nin ‘‘Avrupa ve İslam, Bir Anlaşmazlığın Hikayesi’’nde anlattığı gibi Haçlı Seferleri, Viyana kapılarına dayanan Osmanlı, sömürgecilik, göçmenler, kısaca herşey Avrupalı ile İslam'ı karşı karşıya getirmiş.

Öyle olunca tüm bir uygarlığın sanatına da kayıtsız kalınmış.

Louvre Müzesi'nin jestiyle Fransızlar önemli bir adım atıyor.

Ne demişti Chirac yukarıdaki konuşmasının bir yerinde?

‘‘Kültürel çeşitliliğe saygı, diyalog, hoşgörü ve ötekini tanımakla şekillenecek bir dünya insanlara barışı getirebilir ancak.’’

Chirac
, bugünlerde en sevdiğim başkan olabilir.
Yazının Devamını Oku

Futurallia gerçekleşirse KOBİ'lere gün doğar

10 Ekim 2003
<B>PROJEKTÖRLER</B> KOBİ'lere (küçük ve orta ölçekli işletmeler) çevrilmiş durumda. Haftada bir kez yayınlanmasına başlanan EKOBİ sayfasının farkına varmışsınızdır mutlaka.

Meğer KOBİ'lere Fransızlar da ilgi gösteriyormuş.

Türk Fransız Ticaret Derneği'nin Genel Sekreteri Zeynep Necipoğlu'ndan duyuyorum derneğin KOBİ'lerle ilgili Futurallia projesini.

Fransızlar 1990 yılından beri 18 ayda bir düzenledikleri Futurallia fuarlarında, dünyadaki KOBİ'leri bir araya getirip, işbirliği yapmalarını sağlıyorlarmış.

En son geçtiğimiz mayıs ayında Kanada'da, Quebec kentinde yapılan fuara 21 ülkeden binden fazla KOBİ bir araya gelmiş.

8 bin 400 buluşma gerçekleştirilmiş.

Şimdi Türk Fransız Ticaret Derneği, 2006 yılında yapılacak Futurallia fuarının İstanbul'da yapılması için kolları sıvamış.

Derneğin Genel Sekreteri Zeynep Necipoğlu'na bakarsanız, Futurallia hem Türkiye'nin tanıtımı, hem KOBİ'lerin yurtdışına açılmaları, yabancı ortaklıklar kurmaları için mükemmel bir fırsat.

Söz yabancı ortaklıktan açılmışken Zeynep Necipoğlu'nun bu konuda hayli deneyimli olduğunu belirtmeliyim.

Zira 1997 yılında kurduğu iletişim danışmanlığı şirketi Elan'ı üçüncü yılında Fransızlarla evlendirmeyi başarmış.

Fransız Altavia, sermaye koyup Elan'la ortak olunca Elan Altavia ortaya çıkmış. Küçükbir parantez. Yılda 6 milyon Euro ciro yapan Elan Altavia Türkiye'de reklam dünyasındabir ilke imza atmış.

‘‘Anahtar teslim’’ hizmet veriyor. Kağıt alımından baskıya kadar reklamı bizzat örgütlediğinden reklam verene yüzde 30 kazanç sağlıyor.

Türk Fransız Ticaret Derneği'nin ilk kadın Genel Sekreteri olan Zeynep Necipoğlu'nun başarılı iş yaşamı çizgisine baktığımda, Futurallia fuarının 2006 yılında İstanbul'da yapılacağından hiçbir kuşkum yok.

Avrasya'yı bir yazar ve ‘eski kurtlar’la tartışmak

ÖNÜMÜZDEKİ hafta İstanbul, dünya meselelerinin ele alınacağı toplantılara ev sahipliği yapıyor.

Türkiye Kalite Derneği'nin 13-15 Ekim tarihleri arasındaki toplantısının ana teması ‘‘Avrupa Birliği ve Dünya Liderliği’’

Türk-Avrasya İş Konseyleri ise 14 Ekim günü ‘‘Avrasya nereye gidiyor’’u tartışacak.

Bir kolu Avrupa'da, diğeri Asya'da olan İstanbul'umuzda aynı günlerde hem Avrupa'nın, hem Asya'nın tartışılması hoş bir tesadüf değil mi?

KalDer toplantısının flaş isimlerinden biri İngiliz politikacı Lord William Wallace.

Avrasya toplantısının flaş isimleri ise Demirel, Rusya eski başbakanı Primakov, Almanya eski Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov.

Yüz Yüze
, Cemile, Servi Boylum Al Yazmalım gibi kitaplarıyla Türkiye'de hayli popüler olan Aytmatov şimdilerde Kırgızistan Benelüks Büyükelçisi.

Doğrusunu isterseniz benim ilgimi Kırgız yazardan fazla Primakov çekiyor. 1960'lı yıllarda gazetecilik yaptığı yıllarda Ortadoğu'da bulunan Primakov'un KGB başkanlığı da var.

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra dışişleri bakanlığı, başbakanlık yapan Primakov'un Avrasya'nın iki büyük oyuncusu Türkiye ve Rusya hakkında söyleyeceklerini merak ediyorum doğrusu.

Yeni Dalga şaraba dış talep var, üretim yetersiz

2001
yılının şubat ayında ölümünden kısa bir süre önce yaptığım röportajda, Ahmet Kutman ile birlikte Sarafin şarabının babası sayılan Güven Nil, Türklerin doğuştan tekstilci, zeytinci ve şarapçı olduğunu söylemişti.

‘‘Türkiye'nin geleceği bağcılıkta’’ demişti.

Ne kadar haklıymış.

Geçenlerde, Newsweek Dergisi, ‘‘Yeni Dalga’’ şarapçı ülkeler arasında Türkiye'nin de adını sayıyor.

Günün birinde dünyanın önde gelen şarap ihracatçıları arasında yerimizi almamız işten bile değil.

Bunları niçin yazıyorum?

Yolum bağbozumu döneminde Mürefte'ye, Doluca üretim tesislerine düştü de ondan.

Mürefte yolculuğu sırasında Doluca Şarapları sahiplerinden Sibel Kutman ile sohbet ediyoruz.

Adını Saroz'daki eski bir Rum çiftliğinden alan Sarafin şaraplarına yurtdışından talep oldukça fazlaymış.

Özellikle de Amerikalılar Sarafin ile ilgili.

Şirkette satış ve pazarlamadan sorumlu Sibel Kutman'ın anlattıklarına göre, şimdilik ABD'ye Sarafin ihraç etmek mümkün değil. Mürefte'deki tesislerde sadece 200 bin şişe Sarafin üretiliyor.

Amerikalılar 100 bin şişe Cabarnet Sauvignon istiyor.

Bu taleplerini şimdi karşılamak pek mümkün görünmüyor.

Yine öğreniyoruz ki, Doluca üretiminin yüzde 20'sini ihraç ediyor.

En büyük pazar Almanya.

Almanya'yı, İngiltere, İskandinavya ülkeleri ve Japonya izliyor.

‘‘Bu topraklar üzerinde asırlardan beri şarap yapılıyor. Hititler döneminde bile şarap üretilmiş. Kaliteli üzüm yetiştirmeye müsait. Şarap yaparken kullandığımız modern teknoloji de üstüne gelince Türk şarabının şansı artıyor’’ diyor Kutman.

Mürefte bağbozumu günlerinde hareketli.

Kamyonlar yükleniyor, kasalar boşalıyor.

Üzümü vaktinde koparmak önemli. Şeker ve asit dengesini tutturacaksın.

Bu hassas denge bağbozumu sırasında bağlarda ölçüm yapan ziraat mühendisleri tarafından kontrol ediliyor.

Fermantasyonu önlemek için kamyonları hızlı boşaltmak şart.

Doluca üretim tesislerini gezerken defterime not ettiklerim bunlar.
Yazının Devamını Oku

Ortadoğu'da dinamikler Türkiye ile değişebilir

7 Ekim 2003
<B>ABD </B>Büyükelçisi <B>Eric Steven Edelman</B> dün İstanbul'daydı. Geçen hafta Ankara'da katıldığı bir toplantıda, Ermenistan sınır kapısının açılmasıyla ilgili ‘‘sınırı aşan’’ sözler sarf ettiği iddia edilen Edelman'ı, Türk-Amerikan İş Konseyi'nin yemeğinde can kulağıyla dinledik...

Doğrusu, acaba yine maksadı aşan sözler gelecek mi diye merak ettik.

Edelman, İstanbul'daki ilk resmi konuşmasında, Türkiye'nin ‘‘Saddam sonrası’’ dönemde oynayacağı rolün üzerinde duruyor.

‘‘ABD ile Türkiye, ‘Saddam sonrası' dönemde yeni stratejik bir işbirliğine doğru yol alıyor’’ diyor.

Ne tür bir işbirliği?

Global terörizme, kitle imha silahlarına karşı açılan savaşta şekillenecek bir işbirliği.

Terörizmde işbirliğinde Edelman Afganistan’ı örnek gösteriyor.

Buradaki Türk askerlerinden övgüyle söz ediyor.

Kitle imha silahları meselesine gelince, Edelman, Türkiye'nin iki komşusunun ismini veriyor: Suriye ve İran.

‘‘İran'ın nükleer silah programı geliştirmekte olduğunu biliyoruz’’ diyor.

Önceki gün İsrail'in bombaladığı Suriye'ye fazla değinmeden sözü, yinedünyanın bir numaralı gündemi haline gelen Ortadoğu'ya getiriyor.

Ortadoğu ülkelerinde işsizlik, kötü yönetişim ve kötü

eğitim koşullarından söz ederek ‘‘Ortadoğu'nun globalleşme sürecine entegre olması, dinamiklerini değiştirmesi için Türkiye önemli bir rol üstlenecek’’ diyor.

Edelman bu noktada, soğuk savaş döneminde Almanya'nın Batı ve Doğu Bloku arasında oynadığı rolden söz ederek ‘‘Türkiye'nin rolü Almanya'nın o yıllarda oynadığı rol gibi olacak’’ diyor.

Modern, demokratik bir ülke olarak Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine örnek teşkil etmesi.

Edelman en fazla bunun üzerinde duruyor.

Peki Türk işadamlarına nasıl bir mesaj veriyor?

Ekonominin giderek rayına oturması nedeniyle Türkiye'nin yabancı yatırımcılar için bir cazibemerkezi olacağını söylüyor.

‘‘Türkiye'nin yabancı yatırım için sunacağı olanaklar sınırsız’’ diyor.

Edelman'a dinleyicilerden gelen sorular arasında elbet Irak'a asker gönderilmesi de var.

Cevap şöyle: ‘‘Bu Türk hükümetinin, parlamentonun kararıdır. Karara saygı göstereceğiz. Ama Amerikan yönetimi Bosna'da, Afganistan'da çok iyi perfomans gösteren Türk askerlerini Irak'ta görmek istiyor.’’

ABD, Irak ekonomisi için ne yapacak


ELÇİ Edelman'a sorulan diğer bir soru ABD'nin Irak ekonomisi için ne yaptığı ya da ne yapacağı yolundaydı.

İşsiz Iraklıların protesto gösterileri her gün televizyon ekranlarındaydı çünkü.

Edelman, Amerikan yönetiminin diğer ülkelerin de katkısıyla önce Irak'ın kötü durumdaki alt yapısını iyileştirmek istediğini söylüyor.

Altyapının tamamlanmasından sonra Irak'ın piyasa ekonomisine geçiş sürecini hızlandırmak gelecek.

Bu arada küçük bir parantez.

Irak'ın altyapı meselesinde Washington fena halde yanıldı. Irak'ın yeniden inşasında petrolden gelecek parayı kullanmayı planlayan ABD'nin planları altüst. Irak'ın petrol tesisleri ve altyapısı tamamıyla harap durumda olduğu için petrol geliri en düşük seviyede.

Petrol tesislerinin ve altyapının ancak bir, iki yıl içersinde yenileneceği ve petrol ihracatının eski kapasitesine kavuşması için 4 ila 5 milyar dolar harcanacağı söyleniyor.

Bu arada yine İstanbul'da, Türk-Amerikan İş Konseyi'nin katkısıyla Irak ve Afganistan'ın yeniden inşasında Türk-Amerikan işbirliğinin tartışıldığı bir toplantının düzenlendiğini öğrendik.

Geçen hafta yapılan toplantıya çoğu Türk işadamı 280 kişinin yanısıra, Irak'taki üst düzey Amerikalı yetkililer de katılmış.

Irak'ın yeniden inşasında halen Amerikan yönetimine yakınlıklarıyla bilinen beş büyük şirket faal durumda. Türk şirketleri bunların ancak taşeronu olabiliyorlar.

Bu şirketlerden Kellog Brown and Root'un açtığı 500'er milyon dolarlık iki ihaleye öğrendiğimize göre Türk şirketleri de başvurmuş.

Edelman’ın Boğazlar belgesini İsabel vurdu


DEİK bünyesindeki Türk-Amerikan İş Konseyi'nin Conrad Oteli'ndeki öğle yemeği öncesi, Amerikan elçisiyle ayaküstü sohbette ilginç şeyler öğreniyoruz.

Elçinin annesi 1926 yılında İstanbul'da doğmuş.

Kendisi doktora tezini hazırlarken Boğazlar hakkında çok sayıda belge biriktirmiş.

Niyeti İstanbul ve Boğazlar hakkında bir tez hazırlamakmış.

Sonradan tezden vazgeçmiş.

Biriktirdiği çok sayıdaki belgeyi evin bodrumunda bir çantada bırakmış.

Ancak ABD'yi etkisi altına alan İsabel fırtınası sırasında bodrumu sular basmış.

Elçi Edelman Boğazlarla ilgili kıymetli belgelerine fırtınadan sonra ne olduğunu bilmiyor.
Yazının Devamını Oku

İşler nerede bozuldu?

5 Ekim 2003
<B>MODERNİTEYLE </B>İslam dünyası arasındaki çekişmenin nedenlerini kendine göre anlatan <B>Bernard Lewis</B>'in kitabının adıydı <B>‘‘Nerede Hata Yapıldı’’.</B> İçeriği pek doyurucu olmasa da başlık iddialıydı.

11 Eylül'den bir süre sonra piyasaya çıkan kitap geçtiğimiz yıl hayli popülerdi.

‘‘Nerede hata yapıldı’’ ya da ‘‘İş nerede bozuldu’’ olarak tercüme edebileceğimiz ‘‘What Went Wrong’’ cümlesi yine karşımızda.

Bu kez Amerikalılar ‘‘Nerede hata yapıldı’’ diye soruyor.

Elbet hatanın yapıldığı yer Irak.

Time Dergisi son sayısında soruyu sorarken projektörü Bush yönetimine çeviriyor.

Hataları, yanlış hesapları bir bir ortaya saçıyor.

İşin ta başından beri belli olan ama bazılarının kulaklarını tıkadığı kitle imha silahlarıyla ilgili gerçek listenin en başında.

Her köşesi BM müfettişleri tarafından didik didik taranan Irak'ta kitle imha silahı filan yok.

Bu bir.

İki, Washington'daki Iraklı muhalifler, Bush yönetimini Irak Savaşı'nın hemen zaferle sonuçlanacağı konusunda yanıltmışlar.

Üç, Irak'ın yeniden inşası projesi resmen ortada kalmış.

Başkan Bush'un görevlendirdiği Pentagon ile Dışişleri Bakanlığı ayrı telden çalınca, kimin ne yapacağı anlaşılmamış, işler sarpa sarmış.

İşte Bağdat'taki kaosun nedeni.

En büyük yanılgı işin maliyetinde.

Bir yıl öncesine kadar ‘‘Irak'ın yeniden inşası 50 ila 60 milyon dolar’’ denmiş.

Bugün Başkan Bush'un Irak için istediği 87 milyar dolarlık bütçenin 20 milyarı ülkenin yeniden inşası için hesaplanmış.

20 milyar ile Irak'ta neler yapılacağının listesinde 1 milyon dolarlık kalem bir müze için.

Sakın, bu paranın Bağdat düşerken feci şekilde yağmalanan müze için harcanacağını sanmayın.

Yok öyle bir şey.

1 milyon dolar Saddam'ın vahşetini belgeleyen bir müzenin yapımına ayrılmış. Kongreden ‘‘Buna ne gerek’’ var diye itirazlar yükselse bile son dönemlerde popülaritesi yüzde 50'lere düşen Başkan Bush kararlı.

Her neyse, bir yıl önce öngörülen 60 milyon dolar ile 20 milyar dolar arasındaki fark dağlar kadar. O zamanlar Irak'ın petrol ihracatından elde edilecek gelirle inşa masrafının büyük bir bölümünün karşılanacağı sanılıyordu.

Oysa bu mümkün değil.

Zira Irak'ın petrol tesisleri, altyapısı işlemez durumda.

Iraklıların Amerikalı askerlere kurtarıcı gözüyle bakacakları inancı vardı.

Kurtarıcı değil işgalci diye baktıkları her gün düzenlenen saldırılarla iyice belli oldu.

Mayıs ayından bu yana ölen Amerikalı askerlerin sayısı bin 170.

Amerikalı askerler günde ortalama 10 saldırıya maruz kalıyormuş.

Time Dergisi'nin sorusu ‘‘Nerede hata yapıldı’’ yerine ‘‘Bu işin nesi doğru’’ olmalıydı galiba.
Yazının Devamını Oku

Bilişimcilere de bir Tüzmen gerek

3 Ekim 2003
<B>AB'</B>ye<B> ‘‘uyum paketi’’</B>nden sonra şimdi de bilgi çağına <B>‘‘uyum paketi.’’<br> Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği'nin (TÜBİSAD) hazırlattığı raporun adı ‘‘Bilgi çağına uyum paketi.’’

Rapor şunu savunuyor:

‘‘Türkiye kalkınmada diğer ülkelerle arasındaki farkı ancak büyük bir sıçrama yaparsa kapatabilir. Sıçrama da ancak bilişim sektörü sayesinde olur.’’

İşte bu kadar net.

TÜBİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik'in verdiği bilgiye göre, bilişim sektörünün 2003 yılı için hedeflediği işlem hacmi 1.8 milyar dolar.

Ancak devlet tekstildeki teşvikin dörtte birini bilişim sektörüne ayırsa bu sayının yılda 4-5 milyar doları bulması pekálá mümkün.

Yani küçücük bir teşvikle iki katına ulaşacak.

Bilişim sektörünün, tekstilciler gibi güçlü bir lobisi yok.

Ayrıca arkalarında tekstilcilere büyük destek veren Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen gibi güçlü bir isim de yok.

Bu yüzden, Bilecik ‘‘Keşke bizim de bir Tüzmen'imiz olsaydı’’ derken haklı.

Ankara'da bilişim teknolojisinin Türkiye'ye nasıl fırsatlar sağladığını iyi gören birilerinin olması şart.

Başbakan Erdoğan'a yakın isimlerden Reha Denemeç, Murat Mercan konuyla çok ilgili. Ancak, bir iki isim bilişimin hak ettiği yere gelmesi için ne yazık ki yeterli değil.

TÜBİSAD'in önerisi, Türkiye'nin bilişim stratejilerini belirleyecek bir icra kurulunun acilen oluşturulması.

Bilişimin sağladığı fırsatlara gelince...

Katma değeri diğer sektörlere oranla çok fazla.

Meselá inşaatın katma değeri bire 2,5 iken, bilişimin katma değeri bire yüz.

Düşük yatırımla istihdam olanağı bu sektörün başka bir avantajı.

İrlanda, Hindistan, İsrail bu gerçekleri fark eden ülkelerin başında geliyor.

İrlanda Avrupa'ya satılan kişisel bilgisayarların yaklaşık üçte birini üretiyor, Hindistan bilişim sektörüne hizmetten yılda 10 milyar dolar kazanıyor.

ABD'nin ünlü mağaza zincirlerinden WalMart bordrolarını Hindistan'a yaptırıyormuş.

2010 yılında, bilişim alanında yurtdışından alacağı hizmetin 138 milyar dolara ulaşacağı hesaplanıyormuş.

Avrupa'nın 10 ülkesinde, Hindistan, hatta Mısır'da e-bakanlıklar var.

Erol Bilecik ‘‘ABD'de e-bakanının ofisi Beyaz Saray'da. Üstelik Başkan Bush'un tam yanındaki odada konumlanmış vaziyette’’ diyor.

TÜBİSAD'in ‘‘Bilgi çağına uyum paketi’’ Ankara'da hükümetin 7 üyesinin eline ulaşmış durumda.

44 sayfalık raporda çok kıymetli bilgiler ve mesajlar mevcut.

Umarım erken seçim tartışmaları telaşında çalışma gürültüye gitmez.

Türk öğrencilere Avrupa Ajandası

ARI Hareketi bünyesinde faaliyet gösteren Toplumsal Katılım ve Gelişim Vakfı, liseli öğrencileri Avrupa Birliği konusunda bilgilendirmek için harekete geçti.

Merkezi Belçika'da

olan ‘‘Generation Europe’’ vakfının desteğiyle bir

Avrupa Ajandası hazırlamış.

15-18 yaşlarındaki çocuklar, AB'nin tarihçesinden tutun, Avrupa Konseyi'nin ne yaptığını, Avrupa vatandaşlığının ne işe yaradığına kadar

sonsuz bilgiye bu ajandadan ulaşabilecekler.

İçeriğin yüzde

60'ını Belçika'daki vakıf,

geriye kalanını ise AB Genel Sekreterliği,

Eğitim Bakanlığı sağlamış.

Ajanda çoğu Anadolu'da 20 ilde

100 bin liseliye dağıtılacak.

Yani demek ki, 100 bin eve girecek.

Ajandalar dağıtılırken çocuklara, ‘‘AB hakkında ne düşünüyorsunuz’’ diye bir de anket formu verilecekmiş

Ajandaya bir göz attım.

Sadece liseli öğrencilerin değil, büyüklerin de işine yarayacak cinsten.

Çalışanını en fazla mutlu eden şirket hangisi?

FRANSIZ Nouvel Observateur Dergisi son sayısında en tanınmış 75 şirket arasında bir araştırma yapmış.

Araştırmanın konusu ilginç: ‘‘Hangi şirket çalışanını en fazla mutlu ediyor.’’

Kriterleri sırasıyla şöyle belirlemiş: Çalışma koşulları, yetenekleri değerlendirme, diyalog ve profesyonel eşitlik.

Şirketlerin tümünü burada saymam imkansız.

Air France, Unilever, Bosch, Nestle, Procter&Gamble, Shell, Microsoft, Renault, McDonald's, İBM, Adidas, PriceWaterhouseCoopers, Alstom, Dior verebileceğim isimlerden bazıları.

Araştırmada, yukarıda saydığım kriterlerin her birine dört yıldız verilmiş.

15 yıldızla birinci sıraya oturan kozmetik şirketi L'Oreal.

Yukarıda adlarını saydığım şirketlerden Microsoft, 12 yıldızla beşinci sırada.

Unilever 8. sırada, Nestle 13. sırada.

Çalışma koşullarından dört yıldız üzerinden sadece iki yıldız alan Renault ise ancak 21. sırada.

IBM 47. sırada. Hiçbir kriterden üç yıldız alamamış.

McDonald's diyalogda sıfır yıldız almış ve 52. sırada.

Ernest&Young sıfır yıldızların en bol olduğu diğer bir şirket. O da 72. sırada.

Şimdi sizlere bir soru.

‘‘Acaba Türkiye'de çalışanını en fazla mutlu eden şirket hangisi?’’

Cevapları bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Sadak Barajı başka bir bahara

30 Eylül 2003
<B>ERZİNCAN</B>'dan Kelkit'e doğru giderken, etrafımızdaki arazi çorak, sonbaharın turuncu ve sarıya boyadığı ağaçlar tek, tük. Bir tepeciğin üzerine çakıl taşlarıyla ‘‘erozyonla mücadele’’ diye yazmışlar.

Belli ki, doğa pek de cömert davranmamış bu topraklara.

Kelkit'te Atatürk Üniversitesi Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu'nun açılış töreni öncesi dertleştiğim Kelkitliler de zaten en fazla susuzluktan şikayetçi.

İşsizlik tabii ön planda.

Başbakan Erdoğan'ın da katıldığı tören için İstanbul'dan bir uçak dolusu işadamı, gazeteci, politikacı gelmiş.

Erzincanlılar, Gümüşhaneliler sayıca baskın gibi.

CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem Gümüşhaneli, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül Erzincanlı.

Buralarda hayli popüler olan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül soruyor, Kelkitliler cevap veriyor.

‘‘En büyük sorununuz nedir?’’

‘‘İşsizlik. Fabrika yok, yatırım yok. Gençlerimiz kahvelerde’’

‘‘Başka...’’

‘‘Susuzluk... Fasulye, pancar, buğday, arpa ekili tarlaları sulamak mümkün değil. Sadak Barajı yapılırsa burada hayat değişir.’’

Kelkit'te bir kibrit fabrikası var. Un fabrikası bazen çalışıyor, bazen çalışmıyor. Uzanlar bir çimento fabrikası almışlar ama bölgedeki diğer fabrikalarla rekabet olmasın diye kapatmışlar.

Tekstilde çalışanların sayısı 50, 60 kişiyi geçmiyor.

Bir zamanlar seramik fabrikası vaat edilmiş, sonra unutulmuş.

Şinasi Öktem'e bakarsanız eğitimli gençler arasında işsizlik oranı yüzde 60 civarında.

İş, yeni yatırım ve yıllardır konuşulan Sadak Barajı...

Kelkitlilerin istekleri bunlar.

Atatürk Üniversitesi Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu'nun açılış töreninde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sadak Barajı için umutları ‘‘şimdilik’’ söndürüyor:

‘‘Söz veremem, çünkü programımızda yok. 2004 programına barajı dahil edeceğiz’’ diyor.

Kelkitliler için yaşamsal önemi olan Sadak Barajı bir başka bahara.

Önce organik ürünler sonra organik süt ve et


KELKİT'te önceki gün iki açılış vardı: Biri Atatürk Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu, diğeri Doğan Organik Ürünler AŞ'nin ’’Organik Süt Sığırcılığı'' tesisi.

Aslında okul ve tesis birbirleriyle bağlantılı.

Zira Erzurum'daki Atatürk Üniversitesi'ne bağlı olarak 500 öğrenciye eğitim verecek olan okul, aynı zamanda organik tesis için de tarım konusunda uzmanlaşmış eleman yetiştirecek.

GAP bölgesi de bu okulda yetişmiş öğrencilerden yararlanacak.

‘‘Organik Süt Sığırcılığı’’ tesisi 30 milyon dolarlık bir yatırım.

Doğan Organik Ürünler AŞ'nin Genel Müdürü Mete Hacaloğlu'nun verdiği bilgiye göre, ilk etapta çiftlikte 600 hayvan olacak. Bu sayı önce 3 bin 400'e, daha sonra 10 bine kadar çıkacak.

ABD'den birkaç gün sonra Trabzon limanına gelmeleri beklenen hayvanlar, 6 ay çiftlikte yetiştirilmekte olan organik yemlerle beslendikten sonra ‘‘organik’’ sayılabilecek.

‘‘Organik et’’ ve ‘‘organik süt’’ ancak 2005 yılında satılabilecek.

Organik tesis tam kapasiteyle çalıştığında bölgede bin 500 çiftçi ailesine doğrudan iş imkanı yaratacak.

2003 yılı için 120 çiftçi ailesiyle üretim sözleşmesi yapılmış.

Mete Hacaloğlu ayrıca önümüzdeki kasım ayında 74 ‘‘organik’’ ürünle piyasaya çıkacaklarını söylüyor. Bunlar halen Anadolu'nun çeşitli yörelerinde üretilmekte.

Peki bu ürünler arasında yaş sebze, meyveler olacak mı?

Girdiğim marketlerde önce organik raflara yönelen benim için bu önemli. Türkiye'de üretilen organik ürünü büyük miktarı ihraç edildiğinden marketlerde organik yaş sebze ve meyve bulmak pek mümkün değil.

Hacaloğlu, ilk etapta yaş sebze ve meyve üretmeyeceklerini, pazara bakliyat, unlu ve şekerli ürünlerle gireceklerini söylüyor.

‘‘Organik et ve sütü piyasaya çıkartana kadar konseptimizi yerleştirmek istiyoruz. Amacımız öncelikle organik tarım sektörünü toparlamak, canlandırmak’’ diyor.

Tuğrul Şavkay'ın arkasından


Tuğrul Şavkay artık yok.

Yazacağı, öğreteceği, tadacağı, tavsiye edeceği milyonlarca şey varken aramızdan ayrıldı.

Tam da organik ürünlerin yazılıp çizildiği bu günlerde onun fikirlerinden, yazacaklarından yoksun kaldık.

Tuğrul Şavkay ile çıkılan geziler başlı başına bir serüvendi.

Lokantaya oturduğunuz andan itibaren, gurme dünyasının derinliklerine yolculuk başlardı.

Yemek tariflerinden tutun da, tatlardaki nüansları hangi baharatların verdiğine dek uzanan bir yolculuk. En son Paris'te, kuruluş tarihi yanılmıyorsam 1670 olan ve Voltaire'in de müdavimleri arasında olduğu Procope'ta yediğimiz etin sosunun tarifini vermişti.

Tam bir günde hazırlanan bir sos. ‘‘Yapmaya kalkışma, çılgın bir iş’’ demişti.

Çılgın işleri kendisi de yapamayacak artık.
Yazının Devamını Oku

Mahfi Eğilmez ile Hititler’in izinde

28 Eylül 2003
<B>ESKİ </B>Hazine Müsteşarı<B> Mahfi Eğilmez </B>ile Hititler’in ülkesinde geziye çıkmak büyük bir şans. Mahfi Eğilmez yirmibeş yıl önce bir kitap okumuş ve hayatı değişmiş.

‘‘Tanrıların Vatanı Anadolu’’ kitabıyla Mısırlılar ve Yunanlılar kadar tanınmayan, oysa onlar kadar büyük bir uygarlık yaratmış olan Hititler’le tanışmış.

Kadeş Savaşı, Hitit tabletleri derken Eğilmez, bilimsel makalelere merak salmış, yurt dışından kitaplar getirtmeye başlamış.

Kitabı ‘‘Anitta'nın Laneti’’ esasında okuduğu, not aldığı belgelerden ortaya çıkmış bir roman.

Tabletlerden birinde Anitta, Hattuş Kralı'nı nasıl yendiğini şöyle anlatıyor: ‘‘Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra kim kral olursa ve Hattuş'u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı'nın laneti üzerinde olsun.’’

Kral Anitta'nın laneti ne kadar sürmüş?

Bilinmiyor.

Zaten Hititler'in Anadolu'ya gelişleri, 400 yüzyıl sonra yokoluşları da gizemli.

Mahfi Eğilmez'in Hitit dağarcığı o kadar yüklü ki, kimbilir bundan sonra kaç roman gelecek.

İlk durağımız Çorum Müzesi.

1900'lü yılların başında hastane olarak inşa edilmiş olan oldukça alımlı müze binası 1989 yılından beri restorasyonda. 5-6 ay önce açılmış, henüz bahçesi bile tamamlanmamış.

Çorum çevresinde Hititler’in başkenti Hattuşa (Boğazköy), Alacahöyük, Şapinuva'daki kazılardan çıkartılmış takılar, ev eşyaları, çıngıraklı çocuk oyuncakları, vazolar görüyoruz.

Süzgeçli toprak kabı bugün bile kullanmak mümkün.

Hititler de Mısırlılar gibi öldükten sonra yaşama inanmışlar.

Mezarlarında, takılar, yiyecek kapları bulunmuş.

Kral mühürleri kazılarda en fazla bulunan eşyalardan.

Zira Hititler yazışmaya müthiş önem veren bir halk.

Her şeyi not etmişler, belgelemişler, arşivlemişler.

Çorum Müzesi'nde gördüklerimiz, kazılardan çıkanların ancak küçük bir bölümü. Diğerleri müzenin deposunda.

Peki müze iyi korunuyor mu?

Çorum Müzesi'nin bekçisi varmış ancak Boğazköy Müzesi'nin bekçisi emekli olmak üzereymiş ve yerine başka birinin de atanması beklenmiyormuş.

Bildiğiniz gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müzeleri, kalıntıları doğru dürüst ayakta tutacak, bekçilerle koruyacak bir bütçesi yok ne yazık ki...

Bu ilgisizliğin nelere malolduğunu Yazılıkaya açık hava tapınağında görüyoruz.

Yüksek kayaların arasına gizlenmiş sihirli bir mekanda kayalara 90'dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan işlenmiş. Bazıları ancak belli belirsiz seçilebiliyor. Çünkü 1980'li yıllarda buraya gelen bir Fransız arkeolog kabartmaların kopyalarını çıkartmak isterken pek çoğunu tahrip etmiş. Fransız arkeoloğun Türkiye'ye girişi yasaklanmış ama neye yarar?

Mahfi Eğilmez, Hititlerin 1000 tanrılı halk olarak tanındığını söylüyor.

Fethettikleri şehirlerin halklarını inançlarında serbest bıraktıkları gibi, tanrılarını da benimsemişler.

Eğilmez anlatıyor: ‘‘Hitit tabletlerinde nelere rastlıyoruz. Tıp reçeteleri, makyaj ve yemek tarifleri, aşk öyküleri...Kadeş Anlaşması’nda rol oynayan Kraliçe Puduhepa ile Kral II. Hattuşili büyük bir aşk yaşıyorlar.’’

Hititler yaklaşık 100 yıl önce ilk kez gündeme gelmişler.

Biz onları tanımak için daha işin çok başındayız.
Yazının Devamını Oku