Gila Benmayor

Türk ve Alman sanayicilerden Brüksel’e mesaj

14 Mayıs 2004
<B>ANKARA</B>’da kopan fırtınadan herkes tedirgin.<br><br>Dün bizim gazetenin ‘<B>İmajımız bozuluyor’ </B>manşeti krizin neye malolduğunu gayet güzel özetliyordu. Avrupa’da Fransız sağcıların başını çektiği ‘Türkiye’ye hayır’ kampanyasının hızlandığı bir sırada Türkiye’nin istikrarsızlık ve kargaşa görüntüsü vermesi hiç hoş değil...

Zaten adamlar gerekçe bulmak için fırsat kolluyor.

‘Fırtına Brüksel’e nasıl yansıdı’ diye aradığım CPS Danışmanlık Şirketi Başkanı Tulû Gümüştekin bazı olumlu gelişmeleri haber veriyor.

Önümüzdeki pazartesi günü TİSK, TOBB, TÜSİAD Berlin’de muadil kuruluşlarla yani BDA (Alman İşveren Konfederasyonu), BDI (Alman Sanayi ve İşadamları Federasyonu) ve DİHK (Alman Odalar Birliği) ile biraraya geliyorlar.

Berlin’de, ‘Alman İşveren Evi’ndeki buluşmayı gerçekleştiren MESS (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) ve Gesamtmetall yani Alman Metal

Sanayicileri İşveren Sendikaları.

İlk kez her iki taraftan böylesine önemli sivil

toplum kuruluşlarını biraraya getiren buluşmanın önemini MESS Başkanı Tuğrul Kudatgobilik şöyle açıklıyor:

‘Türkiye’deki 5 bin 600 civarındaki yabancı sermayeli şirketin 1300’ü Alman. Sanayi alanında Türk ve Alman sermayesiyle çalışan şirketler 40-50 yıldan beri her iki taraf için de verimli

oldular. Yani bir kazan-kazan durumu ortaya çıktı. İşte bunu Alman kamuoyuna duyurmayı amaçlıyoruz’.

Bu buluşmadan çıkacak ortak deklarasyon ise şu sancılı dönemde Brüksel’e bir mesaj niteliğinde olacak...

Dilerim ki, ekim ayındaki İlerleme Raporu’na kadar bu tür faaliyetler giderek artar.

Dünyada Türk imajı

BAHÇEŞEHİR
Üniversitesi imaj meselesinin tartışıldığı tam bugünlerde ‘Dünyada Türk İmajı’ diye bir sempozyum düzenlemiş ama ne yazık ki fazla duyuramamış.

Dün sabah Pera Palas’ta başlayan iki günlük sempozyumda tarihsel bir perspektiften Türk imajı ele alınıyor.

Türkiye’yi yakından tanıyan AB müşaviri Alain Servantie, İtalyan Kültür Merkesi Başkanı Dr. Silvio Marchetti, Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Jale Parla, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Bozkurt Güvenç, Sabancı Üniversitesi’nden Profesör Halil Berktay’ın katılımcılar arasında olduğu sempozyum Avrupa’da çoğunluklu önyargıya dayalı ‘Türk imajı’ meselesinin ne olduğu anlamak için iyi bir fırsat.

Güldal Akşit ne diyor

‘KADINDAN sorumlu erkek bakan daha fazlasını yapmıştı’
yazım üzerine kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit’le konuştuk.

Pozitif ayrımcılıkla ilgili ikinci oylamada yurtdışındaymış.

Bakan, birinci oylamada da çekimser değil ret oyu kullandığını söylüyor.

Peki Akşit neden kadın kotasına karşı?

Kadın zorla siyasetin içine itilecek. Oysa siyaset böyle bir alan olmamalı. İsteyen ve hak eden siyaset yapmalı’ diyor.

Kotayla ilgili görüşüne katılmadığım Güldal Akşit, 10. maddeye eklenen ‘Kadın ve erkek eşittir. Devlet kadın ve erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinden sorumludur’ fıkrasının çok önemli bir değişiklik olduğunu söylüyor.

Ancak dün sabah bir vesileyle karşılaştığım, Bahçeşehir Hukuk Fakültesi Dekanı, anayasa profesörü Süheyl Batum’a göre, bu değişiklik önemli bir kazanım değil.

Batum örnek aldığımız iddia edilen Alman, İspanyol anayasalarında bu maddenin ‘erkekler ile kadınlar arasındaki kültürel, sosyal, siyasi eşitsizliğin giderilmesi için devlet önlem almakla yükümlüdür’ şeklinde olduğunu vurguluyor.

Akşit’in söylediklerine dönersek, 90. maddede yapılan değişikliğin gözardı edilmesinden yakınıyor.

‘Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi’ CEDAW Sözleşmesi’nin anayasa tarafından tanınmasını bir ‘devrim’ olarak tanımlıyor.

‘CHP bunu gözden kaçırdı’
diyor.

Geleneksel tiyatro sponsor bekliyor

‘GÖZLER sanat sponsorluğu yasasında’
yazıma gelen faks ve mail’lerden konunun ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan emekli oyuncu Yalçın Akçay faksında sponsorluk olmadığı takdirde gölge oyunumuzun tarihe karışacağını söylüyor.

1990 yılında Kültür Bakanlığı bünyesinde ‘Devlet Geleneksel Türk Tiyatrosu Topluluğu’ kurulmuş ama kaynak yokluğundan topluluk fazla bir şey yapamamış.

Akçay ‘Sponsor olmazsa gölge oyunu bitti biter’ diyor.
Yazının Devamını Oku

Kadından sorumlu erkek bakan fazlasını yapmıştı

11 Mayıs 2004
<B>ZEYNEL Lüle’</B>nin<B> </B>haberine göre, Avrupa Parlamentosu’nun raporunda Türkiye kadın hakları konusunda Avrupa’nın sonuncusu. Töre cinayetlerine, bekaret testlerine değinen rapor ‘pozitif ayrımcılığın’ reddedilmesini de eleştirmiş.

‘Pozitif ayrımcılık’ mecliste iki kez gündeme geldi.

İlk oylamada Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit çekimser kalmıştı.

İkinci oylamaya gelmemiş.

İşte bunu anlamak çok zor.

AKP Hükümeti’nin tek kadın bakanının, üstelik Kadın ve Aileden sorumlu olan bir kadın bakanın oylamaya katılmaması ne anlama gelebilir?

Üstelik Güldal Akşit, bir grup kadın ile birlikte tam bir ay önce ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanı olduğu Ulusal Demokratik Enstitüsü’nün toplantısına katılmış ve kadınlardan bazı konularda destek istemişti. Toplantıda kadın kotası da gündeme gelmişti.

Demek ki, kadından sorumlu bakanımız ‘kadın kotasına’ yani ‘pozitif ayrımcılığa’ karşı.

Kadın erkek eşitliği konusunda hayli yol almış olan Avrupalı ülkelerin çoğu ‘pozitif ayrımcılığı’ uyguluyor.

İskandinav ülkeleri, Fransa, Almanya, İspanya ve daha bir sürü ülke. Eşitsizlikle mücadele etmenin tek yolu bu.

Kadının toplumsal yaşamda erkekle yan yana olması demokrasinin olmazsa olmaz koşulu.

Üstelik ekonomik kalkınma için önemli.

Küçük bir örnek:

Parlamentosuyla hükümetinin hemen hemen yarısı kadın olan İsveç Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre en rekabetçi ülke.

Bu yüzden Güldal Akşit’in ‘pozitif ayrımcılığa’ karşı olmasını anlamak güç.

Yeri gelmişken 1999-2002 yılları arasında yine Kadından sorumlu Hasan Gemici’nin kadınlar için yaptıklarını anımsatayım dilerseniz.

AB ile uyum sürecinde ilk ulusal raporda, erkek-kadın eşitliğiyle ilgili 10. maddeyi öncelikli hedefler arasına koymuş.

Parlamentoda kadın-erkek eşitliği komisyonu önermiş.

CEDAW’a çekinceleri kaldırtmış.

Kadın sivil toplum örgütlerini, New York’ta BM’de Pekin+5 görüşmeleri sırasında yalnız bırakmamış.

En önemlisi, Türkiye’de kadın haklarını en iyi bilen kişileri yanına danışman diye almış.

Kadından sorumlu bakanın kadın olması daima kadınların yararına değil galiba.

Siemens’in desteği Troya Müzesi’nin yolunu açar mı

TROYA
’ya geçen yıl yanılmıyorsam ağustos ayında gitmiştim.

Kazılarla ilgili bize bilgi veren kazı başkanı, Tübingen Üniversitesi’nden Profesör Manfred Korfmann en büyük hayalinin bir ‘Troya Müzesi’ olduğunu söylemişti.

‘Troya Hazinesi çıkarıldığı yere dönmeli’...

1988’den beri Troya’da kazı yapan Profesör Korfmann geçenlerde Türk vatandaşı oldu. Adına Osman’ı ilave etti.

Troya Hazinesi dünyada 50 şehre yayılmış. Çanakkale’de Hisarlık Höyüğü’nde 1870’lerde ilk kazıyı başlatan amatör arkeolog Schliemann’ın kaçırdığı hazinenin en gözde parçalarını Moskova’da Puşkin Müzesi’nde görmüştüm.

Troya Hazinesi ait olduğu yere dönebilir mi?

Küçük bir umut ışığı var gibi görünüyor şimdi.

Nedenine gelince...

Geçen yıl kazılara destek veren Siemens beş yıllık bir sponsorluk anlaşması imzalamış.

Yani Troya kazılarının resmi sponsoru Daimler-Benz (Daimler-Chrysler) yerine başka bir Alman şirket olan Siemens.

Troya kazıları artık sahipsiz değil bu bir.

İki, Çanakkale Üniversitesi ve Tübingen Üniversitesi birlikte bir ‘Troya Vakfı’ kuruyorlar.

Vakfın yönetim kurulunda Siemens Yönetim Kurulu Başkanı Zafer İncecik ile Siemens Kurumsal İletişim Direktörü Alp Yörük de var.

Vakfın amacı, Troya’nın hem Türkiye’de, hem dünyada hak, ettiği yere gelmesi.

Nihai amaç elbet Korfmann’ın rüyası, yani bir müze.

Gözler, sanat ve kültüre desteği kolaylaştıran yasada

SIEMENS
Troya sponsorluğunu açıklarken önemli bir noktaya dikkat çekiyor: ‘Başka sponsorlara da ihtiyaç var.’

Ne yazık ki, başka sponsorlar ufukta görünmüyor.

Çünkü sanat ve kültür sponsorlarının harcamalarına vergi indirimi sağlayacak yasa ortada yok.

Geçenlerde bir ‘sponsorluk yasası’ çıkmasına çıktı ama sadece sporu kapsıyor.

Oysa esas gerekli olan eğitimi, sağlığı, sanatı, çevreyi kapsayacak bir ‘ulusal sponsorluk’ yasası.

Anladığım kadarıyla bu da Maliye Bakanlığı’nda takılmış görünüyor.

Sponsorluk diye her önüne gelenin yaptığı harcamayı vergiden düşmesi olasılığı bakanlığın gözünü korkutmuş anlaşılan. Oysa bir denetim mekanizmasıyla bunun önüne geçilebilir.

Sporda sponsorluk yasasının apartopar çıkartılmasının nedeni Atina Olimpiyatları. Sporcular için sponsora ihtiyaç olunca yasa çıkartılmış. Bana kalsa sanat sponsorluğu yasası daha önemliydi.

Türkiye’de birilerinin ilgisini bekleyen nice arkeolojik kazıyı, müzeyi bir düşünün...

Hele müzeler... Sponsor olmadığı için halleri ortada... İlgili bakanlığın kaynak sağlayamaması nedeniyle bakımsız, bekçisiz ve çoğu kepenkleri indirmiş vaziyette.

Laf sponsorluktan açılmışken ‘Arya Sponsorluk ve İletişim Danışmanlığı iki yıl önce bir araştırma yaptırmış.

13 şehri ve toplam 1011 kişiyi kapsayan araştırmada ‘en çok ihtiyaç duyulan sponsorluk faaliyetleri nedir’ diye sorulmuş.

Yüzde 70 ile eğitim ilk sırada.

Sonra sağlık, çevre, kültür ve en son sırada spor geliyor.

Halkın talebi böyle.

Sponsorluk ile ilgileniyorsanız Arya’nın 13-14 Mayıs tarihlerinde düzenlediği ‘Sponsorluk 2004’ konferansını kaçırmayın.
Yazının Devamını Oku

Kailie’nin balonundan kuşbakışı Kapadokya

9 Mayıs 2004
Düz damlar, damlar üzerine yan yana dizilmiş bidonlar, avlulara asılmış rengárenk kilimler. Güneşin doğduğu saatte sokaklardan görünmeyen evlerin mahremiyeti, balona karşı savunmasız. Kailie İngiliz, Lars İsveçli.

14 yıldan beri Kapadokya’da ‘balon pilotluğu’ yapan bu ikili, dünyanın en tecrübelilerinden.

Ürgüp’te Magic Life’ın restorasyonuna giriştiği ‘Kayakapı’ mahallesini ziyarete gelen ve yakınlardaki Rum köyü Sinasos’ta ‘Gül Konakları’nda geceleyen grubumuz ‘balonla uçmayı’ denemek isteyince kendimizi Kailie ile Lars’ın ellerine teslim ediyoruz.

Güneşin doğuşunu kaçırmamak için sabahın beşinde yollara düşen grup ayrı balonlara binmek üzere ikiye ayrılıyor.

‘Ölümüm bari bir kadının elinden olsun’ diye Kailie’nin balonunu tercih ediyorum.

İyi de etmişim...

YELKENDEN DAHA KOLAY

Kailie
gülen, sürekli espriler yapan sımsıcak biri.

Dev balonu şişirmek, yaklaşık 20 dakika sürüyor.

Kaili, uçuş sırasında ve özellikle inerken uyulması gereken kuralları anlatıyor ve ardından Göreme’nin üzerinden gökyüzüne havalanıyoruz.

Önce Göreme’nin evleri küçülüyor.

Kuş bakışı ne tuhaf görünüyorlar.

Düz damlar, damlar üzerine yan yana dizilmiş bidonlar, avlulara asılmış rengárenk kilimler.

Biraz ‘röntgenci’ gibi hissediyorum kendimi.

Güneşin doğduğu saatte sokaklardan görünmeyen avlular, evlerin mahremiyeti balona karşı savunmasız.

Kailie diğer balonu idare eden kocası Lars için ‘Dünyanın en iyi pilotu’ diyor ama kendisi de hayli usta.

Eldivenli elleri balona gazı dolduran vanalardan, yönü ayarlayan iplere gidip geliyor.

‘Yelken açmak gibi bir şey mi’ diye soruyorum.

‘Benziyor ama daha kolay’ diyor Kailie.

Lars
’ın balonunu uzaktan izlemek de ayrı bir keyif.

Bir alçalıp, bir yükselmek işin püf noktası.

10. yüzyıl ila 13. yüzyıla ait kaya kiliselerinin olduğu Göreme Açık Hava Müzesi’nin üzerinden uçarken alçalıyoruz.

Kayaların içine oyulmuş kilisenin kırmızı, primitif motifleri neredeyse elimizin altında.

Vadideki kayısı ağaçları, kavaklar da öyle.

KAPADOKYA’NIN DRAMI

Kailie
iplere asılıp, gaz verince yukarıya doğru süzülüyoruz.

Bu kez Kapadokya’nın beyaz kayaları çöldeki kum dalgalarına benziyor.

Uzaktan iki sivri kayanın eteklerine asılmış gibi duran Uçhisar.

Çevrenin büyüsüne hiç mi hiç uymayan otel de, boş ve pis havuzuyla burada.

Kapadokya’nın dramı.

Şimdiye kadar dünyaya ne doğru dürüst tanıtılmış, ne de turizm master planı yapılmış.

Yoksa önüne gelen Uçhisar’daki gibi korkunç binaları dikebilir miydi!

Benzersiz bir doğa yapısı, tarihi ve kültürü olan Kapadokya’yı ziyaret eden turist sayısı ne yazık ki, 800 bin ile 1,5 milyon arasında değişiyor.

Kailie’nin balonundaki Avustralyalı çift ile Japonların gördükleri manzara karşısında neredeyse dilleri tutulmuş, sesleri çıkmıyor.

Kapadokya işte böyle çarpar insanı.
Yazının Devamını Oku

Turizmde devrim Kapadokya’dan başlayacak

7 Mayıs 2004
<B>DÜNYADAKİ </B>doğa mucizelerinden biri olan <B>Kapadokya</B> yeterince tanınmıyor. Tanınsaydı yılda sadece 800 bin ila 1.5 milyon kişi ziyaret etmezdi burayı...

Milyonlarca ziyaretçinin akınına uğrardı, otellerde yer bulunmazdı.

Şimdi sözünü edeceğim ‘Kayakapı’ projesi hem Kapadokya’nın kaderini değiştirecek, hem de turizmde devrim yaratacak bir proje.

Projenin arkasında dört cesur adam var.

Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş, Magic Life Başkanı Cem Kınay, Vasco Genel Müdürü ve Kapadokya uzmanı Dr.Yusuf Örnek ve eski eserlerin korunmasında ve değerlendirilmesinde önemli bir isim olan mimar Cengiz Kabaoğlu.

Esasında haksızlık etmemem gerek ‘Kayakapı’ projesinin hayata geçmesi için emek veren sayısız isim daha vardır ama hepsine yer vermem mümkün değil.

Bu yıl CHP’den ikinci dönem belediye başkanlığına seçilmiş olan Bekir Ödemiş ‘Kayakapı’ projesinin kıvılcımını çakan kişi.

‘Kayakapı’ Ürgüp’ün içinde, sırtını dağlara vermiş bir mahalle.

1980’de ‘afet bölgesi’ ilan edilmesinden sonra terkedilmiş. Burada oturanlar başka evlere nakledilmiş.

18. yüzyıl sonu, 19. yüzyıl başında burada zengin, aristokrat Osmanlıların oturdukları belgelerle tespit edilmiş.

Daha önce de burada Rumların yaşamış olduğu da kilisesinden belli.

Beş yıl önce Bayındırlık Bakanlığı’ndan ‘afet bölgesi yıkılsın’ talimatı gelince Ödemiş harekete geçiyor.

Önce mahalleyi kamuşlaştırıyor, ardından ‘Tarihi mahallenin dokusu bozulmadan nasıl turizme hizmet eder’ diye araştırmaya başlıyor.

Şimdiye kadar cesur ve yenilikçi projelere imza atmış olan Magic Life’ın kurucusu Cem Kınay projeyle ilgilenince ‘Kayakapı’ için büyük serüven başlıyor.

‘Kayakapı’ projesi start alalı 2 yıl olmuş ve şimdiye kadar 2 milyon dolar harcanmış.

Neler yapılmış?

2 yılda aralarında akademisyen jeolog, sosyolog, şehir planlamacıları, tarihçi, arşivcilerin olduğu 40 kişilik bir uzman ordusu iğneyle kuyu kazarak bilgiler, belgeler toplanmış.

Mahallede ayakta kalmayı başarmış bazı konakların, caminin planları çıkartılmış.

Cem Kınay’a göre başlangıçta projenin 5 yıl süreceği hesaplanmış.

Peki maliyeti?

Yine Kınay’a göre, maliyetin 30 milyona ulaşması mümkün.

KAPADOKYA’YA MARKA TAŞIMAK

‘Kayakapı’
projesinin neden bir devrim niteliği taşıdığı meselesine gelince.

Bir kere Kapadokya’daki böylesine değerli bir kültür mirasının özel sektör eliyle ‘yaşanabilir mekana’ dönüştürülmesi belki de dünyada ilk kez oluyor. Cem Kınay haklı olarak, Türkiye’deki kültür mirası zenginliğine dikkat çekiyor ve ülke ekonomisinin gücünün bunları korumaya yetmeyeceğini söylüyor.

Çare özel sektörü katmak.

İşte Magic Life elini taşın altına sokan ilk turizm grubu.

Türkiye öylesine büyük kültür zenginliğine sahip ki, hiç merak etmeyin aynı yolu izlemek isteyenleri inanılmaz işler bekliyor.

‘Kayakapı’ projesinin bir diğer boyutu Magic Life gibi, dünyanın 7 ülkesinde tatil köyleri olan bir markanın Kapadokya’ya taşınmış olması.

Halk, Kayakapı projesiyle nasıl ilgileniyor

HEM
Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş’in, hem Cem Kınay’ın dikkat çektikleri önemli bir noktaya değinmek istiyorum.

Unesco’nun da desteğini alan ‘Kayakapı’ projesi, özel sektörün, gerekli izinleri veren Kültür Bakanlığı’nın, belediyenin ortaklaşa yürütükleri bir proje ancak böylesine çok boyutlu bir çalışmada halk unutulmamış.

Ürgüp’te bir ‘Kayakapı İzleme Kurulu’ oluşturulmuş.

Halk temsilcilerinin oluşturduğu 22 kişilik kurul projeyle ilgili çalışmaları yakından izliyor, görüşlerini dile getiriyor.

Bekir Ödemiş’in özel bir bina verdiği kurulun toplantılarına üyelerin dışında isteyen katılabiliyor.

Projenin halkı kucaklaması çok önemli.

Zira böylelikle hem eski eserleri koruma bilinci gelişecek, hem proje tamamlandığında kendisine nasıl yararları olacağını (istihdam gibi) öğrenecek.

Doğrusu ben bu izleme kurulunu duyunca pek heyecanlandım.

Gerçek demokrasi bu işte.

Güldal Akşit’ten destek bekliyorum

Kayakapı
projesiyle ilgili yazılacak daha çok şey var ama birkaç satır yarın Meclis’te yine gündeme gelecek kadın erkek eşitliğine ayırmak istiyorum.

Biliyorsunuz CHP’nin eşitliğin fiilen sağlanmasına ilişkin önerisi AKP’nin oylarıyla reddedildi.

CHP’li kadın milletvekilleri bugün yapılacak ikinci oylamada önergeyi yeniden verecekler. Kadına her alanda eşitliği garantileyecek bu önergeye Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit’in bu kez çekimser kalmamasını bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Özür ve düzeltme

6 Mayıs 2004
Hürriyet gazetesi yazarı Gila Benmayor'un fotoğrafı teknik bir hata sonucu, bugün Hürriyetim'in yazarlar bölümünde Güzin Abla'nın yazısında kullanılmıştır. Bu hatadan dolayı yazarımız Gila Benmayor ve okurlarımızdan özür dileriz.

 

 

 

Yazının Devamını Oku

Avrupa’ya en fazla sorunu Polonya çıkartacak

4 Mayıs 2004
Avrupa Birliği 10 yeni üye kazanmasından iki gün sonra Belçika Prensi Philippe başkanlığında Türkiye’ye gelen Belçikalı işadamlarıyla konuşuyoruz. Belçika ilk kez Türkiye’ye böylesine büyük bir çıkarma yapıyor.

Prens Philippe, Belçika Kralı Albert II’nin oğlu.

Annesi bir zamanlar şarkıcı Adamo’nun adına şarkı bestelediği ‘Tatlı Paola’

Belçika iş dünyasına bir nevi elçilik yapan Prens Philippe’in bu Türkiye’ye ikinci gelişi.

Bu kez ikisi bakan olmak üzere yaklaşık 160 kişiyle gelmiş.

Masa komşum Barco Şirketi Pazarlama direktörü Jean Pierre Paret’ye bakarsanız bu çıkarma Belçikalı işadamlarının Türkiye’de yatırımla ilgilendiklerinin bir göstergesi.

Peki Belçikalıların Türkiye’den beklentileri ne?

Yatırımın ötesinde Avrasya ülkelerine bir sıçrama tahtası olarak görüyorlar Türkiye’yi.

Eski Sovyet Cumhuriyetlerinin Moskova ile sancılı ilişkileri Avrasya konusunda gözleri Ankara’ya çevirmiş durumda.

Elektronik donanım üreten Barco Şirketi daha önce 2000 yılında Türkiye’de yatırımı planlamış ancak kriz nedeniyle ertelemek zorunda kalmış.

Şimdi bu Belçika şirketi, Fransız Tales Şirketi üzerinden Türk donanmasıyla, özellikle de firkateynlerin elektronik donanımıyla ilgili çalışmalar yapıyor.

Jean Pierre Paret’e diğer bir sorum Avrupa Birliği’nin çiçeği burnunda yeni üyeleleriyle ilgili.

1 Mayıs günü biraz da kıskançlıkla yeni üyelerin katılımlarını izledik.

Peki bundan sonra ne olacak?

AB’yi bekleyen sorunlar nedir?

Jean Pierre Paret hiç duraksamadan sorunun adını koyuyor:

Polonya.

Polonya Avrupa Birliği üyelik sürecinde madencilik, metalurji, gemi inşası gibi bazı önemli sektörlerini yitirmiş.

Ekonomisi büyük oranda yabancı yatırımlar nedeniyle yürüyor.

10 milyar dolarlık yatırım olmuş gerçi ancak sıkıntılar da yok değil.

En önemlisi iç piyasadaki talep azlığı.

Japonlar örneğin Varşova’daki bir otomobil fabrikasını kapatmak zorunda kalmışlar.

Dünyanın en yüksek cirosu yapan şirketlerden biri olan İkea da yine iç talep azlığından Varşova’dan Moskova’ya taşınmış.

Polonya’nın emeklilik konusunda Almanya modelini izlemesi de ekonomisi üzerinde baskı yapacak diğer bir unsur.

Polonya masa komşum Jean Pierre Paret’ın aklına gelen bir örnek.

Yeni 10 üye arasında mutlaka Avrupa Birliği’nin başını ağrıtacak başka ülkeler de vardır ama sanıyorum en ağır lokma gerçekten de Polonya.

Kadın-erkek eşitliği için bugün son fırsat

Dün sabah Hürriyet Gazetesi’nde benim kaçırdığım önemli bir toplantı yapıldı.

Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı’ndan Pınar İlkkaracan ile CHP milletvekili Orhan Eraslan, Türk Ceza Kanun tasarısıyla ilgili bilgi verdiler.

Adalet Komisyonu’nda ve ardından TBMM’de tartışılacak olan taslak Avrupa hukukuyla çelişen düzenlemeler içeriyor.

Taslak bu haliyle kanunlaştığı takdirde ‘töre cinayetleri’ devam edecek,

bekaret testleri suç sayılmayacak.

Avrupalı liderlerin ağzından AB üyeliğimizle ilgili her sözcüğe dikkat kesildiğimiz bu günlerde bu gelişmeler dikkatten kaçıyor gibi geliyor bana.

Töre cinayetlerine karşı önlem alınmazsa, AKP’lilerin yasa taslağına ilave ettikleri ‘müstehcenlik’ maddesi geçerse nasıl Avrupalı olacağız?

TCK ile ilgili tartışmalara yeniden döneceğim şu an için en önemli olanı yarın Genel Kurul’da görüşülmeye başlanacak olan Anayasa 10. Madde değişikliği.

Bu maddaye ‘kadın ve erkek eşit haklara sahiptir’ ibaresi eklenmiş.

Ancak CHP milletvekili Güldal Okuducu’nun dün dikkat çektiği gibi bu ibare yeterli değil.

CHP, Genel Kurul’da ‘eşitliğin sağlanması için alınacak geçici özel önlemler

eşitliğe aykırılık oluşturmaz’
cümlesinin eklenmesini isteyecek.

Zira ancak bu cümle eklendiği takdirde gerçekten kadın ve erkek eşitliği için gerekli önlemler alınabilir.

Bugün Genel Kurul’daki oturum Türkiye’nin önde gelen kadın kuruluşları tarafından izlenecek.
Yazının Devamını Oku

Bulgaristan Kralı, pop kralı ve kadın gazeteciler

2 Mayıs 2004
Sofya Milli Tarih Müzesi’nde Kral/Başbakan Simeon Saxe-Coburg Gotha’nın resepsiyonundayız. Rahmi Koç ile sohbet eden Kral/Başbakana yöneldiğimiz sırada içeri Tarkan girmez mi? İşte gazetecinin açmazı. Hangisini tercih edeceksin? TARKAN yurtdışında en fazla sokaklarda rahatsız edilmeden dolaşmayı seviyormuş.

Bulgaristan’ın başkenti Sofya da yurtdışı oluyor ama tanık olduğum kadarıyla Tarkan burada da gördüğü aşırı ilgiden bunalmıştı.

Tarkan ve Sofya hikayesini dilerseniz en başından anlatayım.

Opet’ın reklamında bir süreden beri Tarkan’ın oynadığını biliyorsunuz.

Hafta ortasında Opet’ın buradaki benzin istasyonunun açılışı olunca sanatçının yolu da doğal olarak buraya düşüyor...

Burada bu kadar hayranı olduğundan haberdar mı bilmem...

Sofya Havaalanı yolu üzerindeki sarı-mavi benzin istasyonunun açılışına dönersek gördüğüm manzara şuydu:

Ortaokul ve lise çağındaki öğrencilerin ablukasından kurtulmaya çalışan Tarkan, Rahmi Koç ile Mustafa Koç’un ellerinde birer makasla bekledikleri, kurdelenin kesileceği alana ulaşmaya gayretindeydi.

Nafile bir çaba...

Zira günlerden beri Tarkan’ı bekleyen çocukların, sanatçıdan bir imza kopartmadan asla ablukayı kaldırmaya niyetleri yoktu...

Meğer, çoğu buradaki Türk azınlığa mensup çocuklar o günü Tarkan tatili ilan etmişler ve ders mers demeden benzin istasyonuna doluşmuşlar.

Bu bilgiyi veren elçilik mensubu bir görevlinin de kızı Tarkan hayranları arasındaydı zaten.

TARKAN’I ABLUKAYA ALDIK

En fazla, fıstık yeşili deri ceketine pek uyan yeşil gözlerindeki ışıltıya hayran olduğum Tarkan’ın Sofya çilesi elbet benzin istasyonunda sona ermedi.

Öğleden sonra Türkiye’den gelen 40’a yakın gazeteci, Koç Grubu üyeleri, Bulgar milletvekilleri, Bulgar meclisindeki Türk milletvekilleri, elçilik mensuplarının da katıldığı Sofya Milli Tarih Müzesi’ndeki resepsiyona gidildi.

Öğrenciler yerine bu kez biz kadın gazeteciler Tarkan’ı abluka altına almak niyetindeyiz.

Hep magazin gazetecileriyle röportaj yapacak değil ya?

Bizim de ona soracağımız şeyler var elbet...

Kazandıklarını nasıl değerlendiriyor?

Repo mu? Yoksa fon mu?

Berlin’de almaya niyetlendiği söylenen eve kaç para yatıracak?

Kimsenin gözü Milli Tarih Müzesi’nde, özenle sergilenmiş olan objeleri görmüyor.

Aklımız Tarkan’da.

ÜRDÜN’DEN VAFTİZ SUYU

Derken müzenin büyük salonunda bir hareketlenme oluyor.

Gelen Bulgaristan Başbakanı Simeon Saxe-Coburg Gotha.

Bulgaristan Kralı III Boris ile Kraliçe Joanna’nın oğulları olan Simeon Saxe-Coburg Gotha tarihi bir kişilik.

1937 yılında doğmuş ve söylenenlere göre, birkaç hafta sonra muhteşem bir törenle bir Bulgar pilotunun Ürdün Nehri’nden taşıdığı suyla vaftiz edilmiş...

Babasının ani ölümü üzerine henüz altı yaşında iken tahta çıkmış ama iki yıl sonra ülkede yapılan bir referandum sonrası ülkesini terk etmek zorunda kalmış.

50 yıllık bir sürgün hayatı.

2001 yılında oluşturduğu Ulusal Hareket seçimlerde büyük bir zafer kazanınca Kral Simeon Saxe-Coburg Gotha başbakan oluyor.

Bu arada küçük bir bilgi notu...

Kral/Başbakanın atalarından biri, Bulgar Prensi Ferdinand Saxe-Coburg Gotha Bulgaristan’ın Türkiye’den bağımsızlığını ilan eden ve 1908 yılında kral olan kişi.

İKİSİNDEN DE VAZGEÇMEDİK

Milli Tarih müzesine dönersek, Tarkan yerine Kral/Başbakan Simeon Saxe-Coburg Gotha’nın resepsiyona gelişi de gazeteciler için önemli bir olay.

Rahmi Koç ile sohbet eden Kral/Başbakana yöneldiğimiz sırada içeri Tarkan girmez mi?

İşte gazeteciler için en sıkıntılı anlardan biri...

Hangisini tercih edeceksin?

Biri Bulgaristan kralı, diğeri pop kralı.

Nihayet çare CNN’den Meliha Okur’un aklına geliyor:

İkisini yanyana getirip, ikisini birden abluka altına almak.

Nasıl başardık ama...
Yazının Devamını Oku

Bulgaristan’a Avrupa standardı getirdik

30 Nisan 2004
<B>BULGARİSTAN</B> AB’ye kilitlenmiş.<br><br>Geçen salı bu sütunlarda Dünya Ekonomik Forumu’nun rekabet raporuna dayanarak Türkiye’nin 2007’de AB üyeliğine hazırlanan Romanya ve Bulgaristan’ın önünde olduğunu yazdıktan iki gün sonra Sofya’dayım. Opet-Aygaz Bulgaria’nin ilk istasyonunun açılışı vesilesiyle ilk kez ziyaret ettiğim Sofya Havaalanı’na ayak basar basmaz iki bayrak yan yana: Bulgar ve AB bayrağı.

Pasaport kontrolünde kontuarın üzerinde ‘Bulgaristan’a hoş geldiniz’ broşürü.

Ülkeyle ilgili kısa bir bilgiden sonra, Bulgaristan’da sorunlarla karşılaşmamak için dikkate almanız gereken şeyler sıralanmış.

Sürücülerin saatte kaç kilometre hız yapmaları gerektiğinden tutun, elçiliklerin telefon numaralarına kadar her şey bu küçücük broşürde.

Son derece yararlı ve iyi düşünülmüş.

Kimin tarafından basılmış olduğuna gelince işte orası ilginç.

‘Hükümetin yolsuzlukla mücadele koordinasyon komisyonu’ basmış ama mali destek ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan.

Bulgaristan’ın yüzü AB’ye dönükse de Irak Savaşı’nda desteklediği ABD ile ilişkileri son derece önemli.

Üstelik daha çiçeği burnunda bir NATO üyesi.

Sofya Büyükelçimiz Haydar Berk’e Bulgaristan’ın AB üyeliğine hazırlıklarını tamamlayıp tamamlamadığını soruyorum.

‘Hızla tamamlıyorlar. Tarım, rekabet, bütçe gibi kalemlerde eksiklikleri var ama işler son derece süratle gelişiyor’ diyor.

Opet-Aygaz Bulgaria’nın Genel Müdürü Jean Keup’a göre, Bulgaristan AB ile uyum sürecinde en fazla bürokrasi ve yolsuzlukla mücadelede zorlanıyor.

8 aydan beri Sofya’da çalışan Lüksemburg’lu Keup, Bulgaristan’da yatırımcıların önünde önemli engeller olduğu ve ancak büyük şirketlerin bunları aşabileceği görüşünde.

Tam bu noktada, AB ile uyum sürecinde olan ülkeye Opet-Aygaz Bulgaria’nın 80 milyon Euro’luk yatırımının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.

Yaklaşık 8 milyon nüfusla yüzde 15-16 oranında bir işsizlikle boğuşan Bulgaristan’da bir Türk şirketi istihdama katkıda bulunuyor.

Ancak Keup’un işaret ettiği gibi işin başka boyutu da var.

2007 yılında AB üyeliğine hazırlanan bir ülkeye Avrupa standartlarını getirmek.

‘Sürdürülebilir kalkınmayı, hizmette kaliteyi, sosyal sorumluluğu, çevre ve çalışma koşullarına saygıyı, güvenliği ön planda tutan bir şirketiz. Bulgaristan’a know how transferi yapacağız ki bu da uyum sürecinde önemli bir şey’ diyor.

İnşallah arkamızdan AB’ye girersiniz

OPET
-Aygaz Bulgaria’nın Sofya’da hizmete soktuğu üç istasyondan birinde yapılan törenden sonra Milli Tarih Müzesi’ndeki kokteyle katılıyoruz.

Müze binası modern, aydınlık bir yapı.

İçerde çoğunlukla 12. ve 13. yüzyıldan kalma altın gümüş takı gibi eşyaların sergilenişi düzenli, ancak gördüklerimizin çoğu kopya.

Koç Holding Onur Başkanı Rahmi Koç, Enerji Grubu Başkanı Ömer Koç, Opet Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk, Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk’ün, Aygaz ve Opet üst düzey yetkililerinin yanı sıra Bulgaristan Başbakanı Simeon Saxe-Coburg Gotha ve Opet’in sponsor olduğu Tarkan da kokteylde.

Hatta aynı fotoğraf karesinde Rahmi Koç, Bulgar Kraliyet ailesinin bir ferdi olan Başbakan’ı ve Tarkan’ı buluşturmayı başarıyoruz. Büyükelçilik yetkilileri, Bulgar milletvekilleri de davetliler arasında.

Bu arada küçük bir parantez.

Bulgaristan’da nüfusun yüzde 10-12’sini oluşturan Türklerin kurdukları Hak ve Özgürlükler Partisi 20 milletvekiliyle hükümetin küçük ortağı. Partinin kabinede iki bakanı var: Tarım Bakanı Mehmet Dikme ile Doğal Afetler Bakanı Filiz Hüsmenova.

Mehmet Dikme
ile kokteylde sohbet ediyoruz.

Bulgaristan’da yaşayan Türkler’in çoğunlukla tarım sektöründe çalıştığını ve tarımın milli gelirin yüzde 14’ünü oluşturduğunu anlatıyor. Tarım, Avrupa Birliği’nin en sancılı alanlarından biri. Bulgaristan bu alanda hazır mı?

Mehmet Dikme, çalışmaların devam ettiğini söylüyor.

2007 yılında Bulgaristan’ın üyeliğinden emin konuşuyor.

‘İnşallah arkamızdan gelirsiniz. Türkiye bizim NATO üyeliğimizi destekledi. AB üyeliği için sizin yanınızdayız’ diyor.

Ekonomi Bakanı’ndan Paşabahçe örneği

SABAH
kahvaltıda Bulgaristan’ın İngilizce gazetesi SofiaEcho’ya göz gezdiriyorum.

Gazetenin manşeti ‘Korsan CD’lere baskın’. Dedim ya, AB yolu zorlu bir iş. Adil rekabet her şeyin başı. Gazetenin içeriğinin hemen tümü AB ilişkilerine ayrılmış.

Satır aralarında Türkiye ile ilgili ya da bizi ilgilendiren haberler de bulmak mümkün.

Mesela Bulgar Sosyalist Partisi lideri Sergei Stanishev bu hafta AB ülkelerinin elçileriyle yaptığı görüşmede bizim için de tehdit oluşturan Kozluduy Nükleer Santralı’nı gündeme getirmiş.

Eski Sovyet teknolojisiyle çalışmaya devam eden santralın 3 ve 4 ünitesi 2006 yılında kapatılacakmış.

Gazetenin diğer bir haberi Avrupa Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Bankası’nın Londra’daki toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Lydia Shuleva ile ilgili.

Yabancı yatırımcıları Bulgaristan’a çağıran Shuleva, 50 milyon Euro’yu geçen yatırımlarda hükümetin verdiği desteğe örnek Şişecam’a bağlı Paşabahçe’yi göstermiş.

Paşabahçe’nin 160 milyon dolarlık bir fabrika yatırımına karşılık Bulgar Hükümeti’nin 12.5 milyon levalık bir destek vereceğini söylemiş ki bu destek elektrik, su, kanalizasyon şebekesini karşılayacak.

Rahmi Koç’un yanındaki sakallı

KOÇ
Grubu’nun Sofya çıkarması sırasında gazeteciler en fazla zaman zaman Rahmi Koç ve Ömer Koç ile koyu sohbetlere giren sakallı kişiyi merak ettiler.

Sakallı kişi, uzun yıllardan beri İstanbul’da çalışan ‘Sınır Tanımayan Restoratörler’ (sınır tanımayan doktorlar gibi yani) Grubu’nun Direktörü Pavlos Politis.

Bizans sanatı uzmanı olan ve ekibiyle sanat yapıtlarını restore eden Politis uzun bir süre Sabancı’larla çalışmıştı.

Hatırlıyorum birkaç yıl önce Güler Sabancı, Karaköy’deki binada Politis ve ekibinin çalıştığı katı gezdirmiş ve neler yaptıklarını anlatmıştı.

Yanılmıyorsam Hürriyet’in Pazar ekinde de yaptıklarını anlatan Politis, Sabancı Müzesi’ndeki bazı eserleri de elden geçirmişti.

Sabancı Grubu’yla yollarını ayıran Politis, şimdi Koç Grubu’yla bir Sanat Araştırma Merkezi proje üzerinde çalışıyor.
Yazının Devamını Oku