Gila Benmayor

Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi 2008’de Bayrampaşa’da

18 Eylül 2007
YENİ alışveriş merkezi İstinye Park’ı henüz görme fırsatım olmadı.<br><br>Geçenlerde TÜSİAD’ın Brüksel yolculuğu sırasında Ümit Boyner, Akmerkez müşterisinin İstinye Park’a kayacağını söylüyordu. Haliyle Akmerkez’in müşteri profili değişecek.

Yeni bir müşteri kitlesi gelecek.

İstanbul’daki alışveriş merkezleri ne kadar çoğalsa müşterisi var.

Bayrampaşa’da 2008 yılı sonunda açılacak Avrupa’nın en büyük alış veriş merkezi "Forum İstanbul"u dolduracak potensiyel de.

Bu alışveriş merkezleri meselesi nereden çıktı diyeceksiniz?

Kısaca özetliyeyim.

Bir, iki ay önce Gaziantep Belediyesi’nin önceden Zeugma Müzesi’ne tahsis ettiği araziyi bir alışveriş merkezi yapmak üzere ihaleyle sattığını öğrenince araştırdım.

Karşıma Multi Turkmall şirketi çıktı. Multi Turkmall Şirketi CEO’su Levent Eyüpoğlu ile sohbet ise "alışveriş" merkezi furyasının boyutlarının ne denli büyük olduğunu ortaya koydu.

Bu furya sadece bizde değil...

Avrupa’nın çeşitli şehirleri de bu trende ayak uyduruyor. Eyüpoğlu’nun anlattıklarına geçmeden önce Multi Turkmall şirketiyle ilgili bilgi notları.

HİSSELERİN ÇOĞU MORGAN STANLEY’DE

Multi Turkmall,
geçtiğimiz mayıs ayında hisselerini merkezi Hollanda’da olan gayrimenkul geliştirme şirketi Multi Corporation’a satmış. Karşılığında Multi Corporation’ın yüzde 5 oranında ortağı olmuş. Multi Corporation’ın yüzde 81’i Morgan Stanley’in, yüzde 4’ü ise Hollandalıların.

Levent Eyüpoğlu, Multi Corporation’ın Yönetim Kurulu’nda. Dolayısıyla şirketin Avrupa’nın belli başlı şehirlerinde gerçekleştirdiği "alışveriş merkezi" projelerinde söz sahibi.

Eyüpoğlu, Multi Corporation’ın dünyanın önde gelen mimarlarıyla çalıştığını, şehir merkezlerini canlandırdığını anlatıyor.

Belfast’ta örneğin bazı caddelerin üzerleri kapatılıyor, Amsterdam’da eski bir cezaevi satın alınıp alışveriş merkezine dahil ediliyor.

Türkiye’deki projelere gelince... Okuyunca ülke ekonomisinin nasıl hızlı bir dönüşümden geçtiğini anlayacaksınız.

İstanbul’dan başlıyorum. Yukarıda sözünü ettiğim "Forum İstanbul", Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi olacak. Kiralanabilir alanı 185 bin metrekare.

Halen Avrupa’nın en büyüğü olarak kayda geçmiş Cevahir’de bu alan 110 bin metrekare.

Bayrampaşa Belediyesi’
nin işbirliğiyle gerçekleştirilmekte olan proje 700 milyon euroya maloluyor.

Sadece alt yapısına 40 milyon euro harcanacak.

ALIŞVERİŞİ SEVİYORUZ

Alışveriş merkezinin yanısıra, konser salonları, spor kompleksleri ve 6 bin metrekarelik dev bir akvaryum barındıracak.

İstanbul’da bir diğer proje, TEM otoyolunu belki biraz sevimli kılabilecek

TEM-İstanbul.

Bu da dev bir alışveriş kompleksi.

İstanbul’u geçelim.

Multi Turkmall’un İzmir’de yaptığı Forum-Bornova’dan sonra sırada Mersin, Trabzon, Ankara, Antalya, Aydın, Kayseri, Diyarbakır, Gaziantep gibi şehirler var.

Hepsi "Forum" ile başlayan alışveriş merkezlerine sahip olacak.

Peki bu alışveriş merkezlerinin iş yapacakları garanti mi?

Dükkanları kimler kiralıyor?

Multi Turkmall, arazi satınalma, proje geliştirme, finansmanı sağlama ve mimarlık ofisleriyle bağlantı kurmanın dışında "ofis kiralama" işini de üstlenmiş.

Eyüpoğlu, "Her yıl 500’ün üzerinde kontrat imzalıyoruz" diyor.

Dükkanların peynir ekmek gibi gittiğini söylüyor. Demek ki perakendecilikte işler yolunda.

Multi Turkmall’un yatırımlarının toplamı 4 milyar Euro olduğuna göre hiç kuşku yok Türk halkı "alışverişi" seviyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner geliyor

MULTI Turkmall CEO’su Levent Eyüpoğlu, geçen hafta Multi Corporation’ın Paris’teki bir alışveriş merkezinin açılışındaydı.

Multi Corporation’ın Morgan Stanley Gayrimenkul’den transfer ettiği CEO’su Glenn Aaronson’ın da katıldığı açılışta Eyüpoğlu’nun bir misafiri vardı.

Fransa’nın eski Ankara Büyükelçisi Bernard Garcia.

Ankara’daki günlerinde Eyüpoğlu’nun "av arkadaşı" olan Bernard Garcia halen Fransız Dışişleri’nin üç numarası.

Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’ın yakın çalışma arkadaşı.

Garcia şimdi Kouchner’in önümüzdeki kasım ayında Türkiye’ye yapacağı ziyaretin hazırlığında.

Kouchner’in Türkiye’ye, Sarkozy’den AB üyeliğiyle ilgili bir mesaj getireceği kesin.
Yazının Devamını Oku

Tabuları yıkan fotoğraf İstanbul’da

16 Eylül 2007
İtalya’da da olay yaratan eserin yaratıcısı Şükran Moral anlatıyor: "Çağdaş sanat tarihinde Hazreti İsa pozunda fotoğraf çektirme cesaretini bulan ilk kadınım. Çektiğim ıstırabı, kendimi Hazreti İsa ile özleştirerek anlatmak istedim." Santralİstanbul’da Modern ve Ötesi sergisini Şükran Moral ile geziyoruz.

İtalya’da yaşayan "video, video enstalasyon ve performans" sanatçısı Şükran Moral’ı tanıyıp yolunu kesenler çıkıyor. Elini sıkıyor, kutluyor.
/images/100/0x0/55eb0d59f018fbb8f8a7e9f2
İstanbul’a bir başka soluk getiren Santralİstanbul’un dördüncü katında sanatçının önemli bir çalışması var.

Aslında sanat yaşamının önemli birkaç eseri bir arada. Bazıları daha önce Bienal nedeniyle İstanbul’a gelmiş.

Bir tanesi İtalya’nın çeşitli kentlerini, Avrupa’yı, New York’u gezmiş. İlk kez İstanbul’da.

ÜÇ YILLIK ISTIRAP

Şükran Moral
’ın tüm tabuları yıkan bir çalışması. Çarmıha gerilmiş Hazreti İsa pozunda sanatçının kendi fotoğrafı. Son derece etkileyici bir fotoğraf.

Öyle ki, işadamı Ömer Koç onu görür görmez koleksiyonuna dahil etmiş.

Bir kadın neden kendini Hazreti İsa gibi hisseder?

Neden öyle bir fotoğraf çekme ihtiyacı duyar?

"Çağdaş sanat tarihinde Hazreti İsa pozunda fotoğraf çektirme cesaretini bulan ilk kadınım" diyor Moral.

Anlatmaya başlıyor: 1989’da yerleştiği İtalya’daki zor günlerini, yalnızlığını, dilini ve kültürü bilmediği bir ülkede nasıl ayakta kalmayı başardığını.

1994’te, Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenci iken saçma sapan bürokratik bir nedenden ötürü sınır dışı edilmesine karar veriliyor.

"Sanatımı kabul ettirmeye çalışırken bir anda İtalyanlar sınır dışı kararını burnuma dayadı. Müthiş bir şoktu."


Şükran Moral üç yıl boyunca kaçak yaşıyor. "Üç yıl boyunca hayatın duruyor. İtalyanlar seni ’yok’ sayıyor çünkü. Türkiye’ye gelemiyorum. Gelsem bir daha İtalya’ya dönemem. Üniversiteyi bitiremem..."

Neticede açtığı davayı üç yıl sonra kazanıyor.

Ama bu arada kaçak yaşadığı üç yıl onu derinden sarsıyor. "Çektiğim ıstırabı, kendimi Hazreti İsa ile özleştirerek anlatmak istedim. Bu aynı zamanda koyu Katolik İtalya’ya da bir başkaldırı. Kendimi onların Allah’ının yerine koyuyorum."

Müslüman bir kadının Hazreti İsa pozuna girmiş olması ise hikayenin bir başka ilginç boyutu.

Şükran Moral ile konuşurken Santralİstanbul’u gezen bir Amerikalı geliyor cep telefonuyla fotoğrafın resmini çekiyor.

Sanatçının çalışmasına ilgi büyük.

Moral, 1994’te böyle bir çalışma yapmış ama din temasını hep işlemiş.

En son Milano’da BND Galerisi’nde geçen mayıs ayında açılan kişisel sergisi yine aynı tema üzerine.

İZLEYİCİLERE DİZ ÇÖKTÜRDÜ

"O sergimde Hazreti Muhammed ile Hazreti İsa’yı yanaklarından öpüştürdüm"
diye anlatıyor.

Ama sergide şöyle bir yöntem izlemiş.

"Galeriye gelen izleyiciler çalışmamı diz çökerek, bir küçük delikten izleyebildiler".

Niye izleyicilerine diz çöktürmüş?

"İnanıyorum ki, din adına dünyada ne yaşanıyorsa bu bizim suçumuz. Bu yüzden diz çöktürerek bir anlamda cezalandırdım izleyicileri" diyor.

Şükran Moral ile ilgili iki yıl önceki yazımda şöyle demişim:

"Savaş, kadının durumu, din, göç Şükran Moral’ın alanları. Herkesin alanı aslında. Ama o örtüyü kaldırıp altına bakıyor. Herkese baktırıyor. Düşündürüyor..."

Bugün de aynı şeyi söylüyorum.
Yazının Devamını Oku

Bizi Sarkozy ile buluşturun

13 Eylül 2007
<b>BRÜKSEL</b><br>TÜSİAD yine kolları sıvadı.

AB Komisyonu’nun kasım ayında yayınlayacağı İlerleme Raporu öncesi Avrupa başkentlerine ziyaretler planlayan TÜSİAD heyetinin ilk durağı Brüksel ve Londra.

Başkan Arzuhan Doğan Yalçındağ, başkan yardımcıları Ümit Boyner, Pekin Baran, üye Cem Duna’dan oluşan heyetin muhataplarına verdikleri mesaj açık: "Ekonomik ve siyasi açıdan ilerlemiş Türkiye’nin önünü tıkamayın."Avrupa Parlamentosu’nda gün boyunca süren temaslarda kimlerle görüşüldü, konuşuldu?

İlk buluşma Parlamento Başkanı Hans-Gert Poettering ile. Poettering, TÜSİAD heyetine parlamentoda ne kadar gürültü koparsa kopsun çoğunluğun Türkiye’den yana olduğu güvencesini veriyor.

İkinci buluşma Genişlemeden sorumlu AB Komiseri Olli Rehn ile gerçekleşiyor. Rehn özellikle 301. madde üzerinde duruyor.

Yazının Devamını Oku

Geleceğin tekstili tarihi Galata Köprüsü’nde

11 Eylül 2007
HAFTA sonu Bienal, İstanbul Tasarım Haftası’nın yapıldığı eski Galata Köprüsü ve Santralİstanbul üçgeninde geçti. Dün sona eren İstanbul Tasarım Haftası’nı kaçıranlara yazık.

Haliç üzerindeki nostaljik Galata Köprüsü’nde bu yıl 3’üncüsü yapılan İstanbul Tasarım Haftası’nın 5 günde yaklaşık 50 bin kişi ziyaret etmiş.

Ben uğradığımda DSP Başkanı Zeki Sezer 5 saatlik ziyaretini bitirip çıkmıştı.

Meğer "tasarım" meraklısıymış.

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ise yeni geliyordu.

Tasarım Haftası’nın düzenleyen dDf (Dream Desing Factory) ortaklarından Ayhan Kayar ile sergileri geziyoruz.

Arhan ve ekibi, İstanbul Tasarım Haftası’na tam bir yıl hazırlanmış.

Şimdi önümüzdeki yılın hazırlıkları başlamış.

Bu tempolu çalışma sayesinde İstanbul Tasarım Haftası üç yıl gibi kısa bir sürede dünya çapında ün kazanmış.

New York Tasarım Haftası’yla aynı yaşta.

Onun kadar popüler.

Arhan Kayar’ın önüme koyduğu listeye göz attım.

Tasarım dünyasının ünlülerinin isimleri listedeydi.

Bu etkinliğin neden önemli olduğunu kısaca şöyle özetleyebilirim:

Dünyada şehirler artık "yaşam tarzlarıyla" tanınıyor ve pazarlanıyor.

"Yaşam Tarzı" denilen şeye de moda, kültür, sanat, yeme, içme, eğlence ve "tasarım" gibi şeyler dahil.

İSTANBUL NEDEN GÖZDE

İstanbul
’un şansı şu:

Yukarıda saydığım unsurları benzersiz bir tarihi arka planda geliştiriyor.

İşte bu yüzden dün gazetelerde okuduğunuz gibi, İngiliz The Sunday Times İstanbul’u "Avrupa’nın en gözde şehri" olarak tanımlıyor.

Milano’nun en ünlü tasarım bölgesi Zona Tortona’nın Galata Köprüsü’nü ziyaret eden CEO’su Valerio Castelli "Paris, Milano artık sıkıcı. Yaşam tarzı olarak geleceğin tek merkezi İstanbul" diyebiliyor.

Tarihi köprü üzerindeki etkinliğe dönersek, buna endüstri, tasarım ve üniversiteyi buluşturma platformu gözüyle de bakabiliriz.

Nitekim sergileri gezdiğim sırada genç üniversiteli tasarımcılar arasında

"2010 İstanbul Taksisi" diye bir tasarım yarışmasının jürisi toplanıyordu.

Aralarında Topbaş, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Koordinatörü Nuri Çolakoğlu, Hexagon Yönetim Kurulu Başkanı Jan Nahum, Futuristler Derneği Başkanı Alphan Manas’ın bulunduğu jüri üyeleri işlerini bayağı ciddiye almış görünüyordu.

Etkinliğin bir diğer önemi de, 2010 Avrupa Kültür Başkenti projelerinden biri olması.

Bu yüzden Nuri Çolakoğlu ile Ayhan Kayar yakın bir işbirliği içerisinde.

Burada bir parantez açıyorum.

"Avrupa Kültür Başkenti" seçilmenin koşullarından biri Avrupa şehirleri arasında iletişimi ve özellikle "kültürel alışverişi" sağlamak.

DARBEYLE ŞİŞEN GİYSİ

Tarihi Galata Köprüsü üzerinde gezdiğim "Geleceğin Tekstilleri" sergisi bu kapsamdaki bir işbirliği çerçevesinde Fransa’nın Lille şehrinden İstanbul’a gelmiş.

Tek kelimeyle inanılmaz bir sergiydi.

19. yüzyıldan bu yana Fransız tekstil sanayinin yüreği olan Lille, Çin rekabeti karşısında bir yol bulmuş.

Araştırma-geliştirmeye yatırım yaparak geleceğin tekstili üzerinde kafa yoruyor.

Sergide ışıkla renk değiştiren, bir el dokunuşuyla ses çıkartabilen kumaşlar, darbeyle şişebilen giysiler, çöl ortamında hem sıcak tutan, hem serinleten çadırlar gördük.

Tarihi Galata Köprüsü’nde geleceğin kumaşlarını görmek herkese nasip olmasa gerek.

Topbaş, Saray Muhallebicisi’ni savunuyor

TOPBAŞ, kısa bir New York ziyaretinden ayağının tozuyla İstanbul Tasarım Haftasını ziyarete gelmiş.

Beraberinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Profesör Edibe Sözen olduğu halde etkinliği gezen Topbaş ile bir kahve içme fırsatı buluyoruz.

Aynı gün gazetelerde, Topbaş’ın New York’ta Saray Muhallebicisi açmak temaslarda bulunduğu iddiaları yer almış.

Topbaş "Biz kardeşim ve oğlumla New York’a modern üretim tesislerini gezmek için gittik" diyor.

Henüz Saray Muhallebicisi’ni New York’ta açmak gibi bir planları olmadığını söylüyor.

Ardından Saray Muhallebicisi şöyle savunuyor:

"Eskilere dayanan bir yemek kültürümüzü ayakta tutmaya çalışıyoruz. Saray Muhallebici’leri çoğalsa, yurtdışına yayılsa kötü mü? Bu çabamızın destek görmesi gerekirken eleştiriliyoruz".

Topbaş
, Belediye Başkanı şapkasıyla değil bir işadamı şapkasıyla bunları söyleseydi ona yüzde yüz katılırdım.

Ne ki, Topbaş öncelikle belediye başkanı.

Dolayısıyla bazı kafalarda Saray Muhallebicisi’yle ilgili soru işaretleri olması doğal.
Yazının Devamını Oku

Sinan globalleşmiş bir mimardı

9 Eylül 2007
Sanat tarihçisi Gülru Necipoğlu’nun çok ilginç bir tespiti var: "Mimar Sinan bugünkü anlamıyla globalleşmiş bir sanatçıydı. Çünkü bazı eserlerin burada çizilip mesela Şam’da uygulandığını biliyoruz. Mekke’de yapılacak bir yapıt için malzemeler İstanbul ve İskenderiye üzerinden oraya gönderiliyor."

Bugünlerde patlak veren "Mimar Sinan abartıldı" polemiğini şaşkınlıkla izleyen biri var: Harvard Üniversitesi Mimarlık ve Sanat Tarihi Bölümü’nde Ağa Han Kürsüsü Başkanı Profesör Gülru Necipoğlu./images/100/0x0/55eb57f5f018fbb8f8bb2c27

Necipoğlu’nun, 2005’teki son kitabı "Sinan Döneminde Mimarlık Kültürü" dünya sanat çevrelerinde büyük ses getirmişti.

Yakında Bilgi Üniversitesi’nden Türkçe yayınlanacak kitap tam 10 yıllık bir çalışmanın ürünü. Washington’daki "Türkiye Araştırmaları Kurumu"nun iki yılda bir verdiği "Fuat Köprülü Kitap Ödülünü" kazanmış.

Yaz tatilini İstanbul’da geçiren Gülru Necipoğlu ile Boston’a doğru yola çıkmasından birkaç gün önce konuştuk

Profesör Necipoğlu kitabı için, İstanbul’da Başbakanlık ve Topkapı arşivleri, Ankara’da Vakıflar arşivinde, Venedik, Viyana ve Paris’te çeşitli arşivlerde Mimar Sinan dönemiyle ilgili bir "dedektif" gibi iz sürmüş.

Hem mimarın kendisi, hem dönemiyle ilgili yüzlerce belgeye ulaşmış.

Bu yüzden Prof. Uğur Tanyeli’nin "Mimar Sinan’ı 1890’lardan başlayarak muhayyel bir kimlikle inşa ettik. Oysa hakkında bildiklerimiz üç daktilo sayfasını geçmez" sözlerini şaşkınlıkla karşılıyor.

Necipoğlu "Sadece Divan’dan Sinan’a yönelik talimatlar bir kitap olur. Yanlış da anlaşılmış olabilir" diyor.

Şimdiye kadar yayınlanmış en kapsamlı Mimar Sinan kitabının yazarı olarak daha geçenlerde Hollanda televizyonunun Mimar Sinan üzerine bir belgeselinde yer almış.

"Hollandalılar gelip beni buldu. Kitabı okuyup çok etkilenmişler. Sanki değerlerimizin daha çok farkındalar" diyor buruklukla.

MURANO ADASI’NA KANDİL ISMARLANMIŞ

Peki Necipoğlu’nun kitabı neden böylesine ses getirdi?

Necipoğlu, mimarın, yaşamından, eserlerinden ziyade yaşadığı dönemi tarihi, sanatı, kültürüyle daha geniş bir perspektiften karşılaştırmalı olarak ele almış.

Rönesansın önemli mimarlarından Palladio, dahi sanatçı Michelangelo ile karşılaştırmalar var kitabında.

"Michelangelo sizce Mimar Sinan’ı izliyor muydu" sorusuna şu cevabı veriyor:

"Kesinlikle izliyordu çünkü Roma’da San Pietro’nun kubbelerini yaptığı dönem Süleymaniye Camii’nin yapılış dönemine rastlıyor. Başından beri San Pietro, Ayasofya ile rekabet halinde. Michelangelo, İstanbul’da sadece Ayasofya’ya bakacak değildi. Hem Sinan, hem o dönemde kubbeli mimari eser yapanlar birbirlerini yakından izliyordu."

Gülru Necipoğlu, belgelere dayanarak Rönesans döneminde Osmanlı ile İtalya’nın nasıl etkileşimde olduklarını ortaya koymuş: "Venedik 15. yüzyıldan itibaren Beyoğlu’ndaki temsilciliğinin mektupları vasıtasıyla İstanbul’da, Osmanlı İmparatorluğu’nda olup bitenlerden istikrarlı bir şekilde haberdar olmuş" diyor.

İncelediği belgelerden ilginç bir örnek anlatıyor: "Venedik arşivlerinde, Mimar Sinan’ın bir binası bittiğinde mutlaka Murano Adası’ndan kandiller ısmarlandığını tespit ettim."

ŞEHZADE’DE MİMARLIK OFİSİ

Mimar Sinan
nasıl, kimlerle çalışmış? Bunları merak ediyorum.

Gülru Necipoğlu, ünlü mimarın ofisinin Şehzade ile Süleymaniye arasında bir yerde olduğunu tahmin ediyor.

Topkapı Sarayı’nda da çalıştığı, burada bir mimarlık ofisi olduğu arşivdeki belgelerde yer alıyormuş. En az 40 tane "hassa mimarıyla" ortaya koyduğu 300’e yakın eseri var Mimar Sinan’ın.

Çok ilginç bir şey daha söylüyor: "Mimar Sinan bugünkü anlamıyla "globalleşmiş bir sanatçıydı. Çünkü bazı eserlerin burada çizilip mesela Şam’da uygulandığını biliyoruz. Mekke’de yapılacak bir yapıt için malzemeler İstanbul ve İskenderiye üzerinden oraya gönderiliyor."

Mimar Sinan’ın izlerine Balkanlar’da ya da Kudüs’teki Kubbetül Sahra Camii’nin renovasyon çalışmalarında rastlamak mümkün.

"Topkapı Parşömeni" modern tasarımda kapışılan kitap

Gülru Necipoğlu söyleyince şaşırmadım değil. Arapça, Farsça, Osmanlıca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce, Almanca biliyor. Bu sayede birçok ülkede arşiv araştırmalarını sürdürebiliyor.

10 yıllık aralıklarla yayınladığı üç kitabı ve sayısız makaleleri var. Türkçe’ye çevrilmiş "15. ve 16. yüzyılda Topkapı Sarayı", "Mimar Sinan" ve "Topkapı Parşömeni." Necipoğlu, Topkapı Sarayı’nda yakın işbirliği yaptığı eski müdür Filiz Çağman’ın tavsiyesi üzerine 30 metrelik parşömenlerle ilgilenmiş. Söz konusu parşömenler İslam mimarisinde geometri ve süs sanatıyla ilgili. Matematik ilminin nasıl mimarda uygulandığını gösteriyor bir anlamda.

1995’te Getty Müzesi tarafından basılan kitabın önemi şu: İçersindeki geometrik dizaynlar günümüz mimarlarına, sanatçılarına ilham kaynağı oluyor. Hatta kitap öylesine kapışılmış ki şu anda piyasada bulmak mümkün değil. Necipoğlu "İnternet ortamında "kullanılmış kitap" olarak 1000 dolara alıcı buluyor" diyor.
Yazının Devamını Oku

Meclis’te ’pantolon’ devrimi olur mu

7 Eylül 2007
KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) bizi Ankara’da yeni dönemin kadın milletvekilleriyle buluşturdu. Böylelikle, ikinci AKP iktidarının "havasını" önce kadın milletvekilleriyle "koklamak" imkanını bulduk.

KAGİDER’in isabetli bir kararla, kadın milletvekilleriyle belirli aralıklarla düzenlemeyi hedeflediği toplantının birincisine Meclis’e girmeyi başarmış 51 kadın vekilden 27’si katılabildi.

Salonda gözlerimiz boşuna MHP’li 2 ve CHP’li 10 kadın vekili aradı. CHP’li milletvekillerinin "grup toplantısı" gerekçesiyle KAGİDER’in toplantısına gelmediklerini öğrendik.

Yazık... Hiç olmazsa parti yönetiminden birkaç kadın yönetici gelebilirdi.

Zira KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç’ın verdiği şu mesajlar önemliydi:

* Gelin sizlerle birlikte çalışma grupları kuralım.

* Avrupa Birliği, kadının cinsiyet eşitliği, kadın girişimciliği ve istihdam konularında birlikte ilerleyelim.

Onanç,
Meclis’te "Cinsiyet Eşitliği Komisyonu" kurulmasını da istedi.

Bu da, bildiğim kadarıyla CHP kadın milletvekilleri ve özellikle bir önceki dönemde milletvekili olan Gülsün Bilgehan’ın şiddetle savunduğu bir şeydi.

ŞEYH SALMAN’IN KIZI

Her neyse toplantının akışına dönersek, kürsüde dinlediğimiz kadın milletvekillerinden bazılarının "kadın olarak verdikleri mücadele" çoğumuzun gözlerini yaşarttı.

İki örnek vereceğim.

Ağrı AKP milletvekili Fatma Salman Kotan ile Van AKP milletvekili Güşen Orhan.

Kotan, dört eşli Şeyh Ahmet Salman’ın kızı. Annesi şeyhin ikinci karısı ve kocasına "erkek" çocuğu vermek uğruna hayatını kaybetmiş. Fatma Salman Kotan, "Çocukluğumdan itibaren feodal yapının kırılması gerektiğini kafama koydum" diyor.

Feodal düzene başkaldırmak, okumak, iş hayatına atılmak, "özgür bir birey" olarak ayaklarının üzerinde durmak. Bunlar Ağrı milletvekilinin başardığı ve tüm kadınlar için dilediği şeyler.

Van AKP milletvekili Gülşen Orhan ise Bahçesaray’ın üniversiteyi bitirmiş tek kadını.

Kışın bir "heybenin" gözünde ilkokula gitmeyle başlayan okuma serüveni eşinin ölümünden sonra üniversiteye kaydolup, mezuniyetiyle noktalanmış.

Milletvekili olmasını teşvik eden kişi ise işadamı Ethem Sancak.

PANTOLONLU DTP’LİLER

Toplantı öncesi kadın milletvekilleriyle ayaküstü sohbette Meclis’in giyim-kuşam kuralları da gündeme geliyor.

Kadın milletvekillerinin Meclis Genel Kurulu’na pantolon ile katılmalarına izin yok.

Oysa gözümüze ilişen dört DTP milletvekili Sevahir Bayındır, Sabahat Tuncel, Ayla Akat Ata ve Gültan Kısanak pantolonlu.

Merak edip soruyorum. Meğer DTP’liler Genel Kurul’a katılmamış.

"Ama" diye şakalaşıyorlar aralarında "Genel Kurul’a belki pantolon ile girip devrim yapabiliriz".

Toplantıda, dikkat ediyorum DTP’liler konuşmalarında daha "sıkı feminist" izlenimini veriyor.

KAGİDER’in toplumun temel taşının aileden ziyade "özgür düşünen birey" vurgusuna AKP’li milletvekillerden ziyade DTP’lilerden onay geliyor.

Şırnak milletvekili Sevahir Bayındır, "kadınız, özgür bireyleriz" diyor.

Sabahat Tuncel AKP’lilerin ağızlarına almadıkları "kadın kotası"na değiniyor. "Gelin siyasi partiler yasasını değiştirelim. Kadına yüzde 35 kota koyalım" diyor.

Batman milletvekili Ayla Akat Ata, "Erkeğin ne arkasında, ne önündeyiz. Yanındayız. Biz toplumun yarısıyız" diyor.

Sanırım bu Meclis’te en büyük görevlerden biri de "feminist" olarak cesur çıkışlarına tanık olduğumuz DTP’li kadın millet vekillerine düşüyor.

Kürt sorununun "barışcıl" yollardan çözümü için üzerlerine düşen çok şey var.

KAGİDER’in Brüksel atağı

KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç, konuşmasının önemli bir bölümünü AB üyeliğine ayırıyor. KAGİDER’in önümüzdeki günlerde Brüksel’de bir ofis açacağını öğreniyoruz.

Bu yıl sonuna kadar açılması planlan Brüksel ofisi, AB sürecinin kamuoyu tarafından daha iyi izlenmesini sağlayacak. Brüksel ofisinin TÜSİAD’ın binasında yer alması da mümkün.

KAGİDER’in önümüzdeki günler için planladığı bir başka bir proje ise "kadın liderlere" yol gösterecek bir merkez kurmak.

Miliband: Sarkozy değişebilir

ANKARA’ya kısa bir ziyaret yapan İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ı önceki gece Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş’taki binasında dinleme fırsatını buldum.

42 yaşındaki Dışişleri Bakanı’nın söylediklerine geçmeden karyeri ve kişiliğiyle ilgili birkaç satır.

2001 yılında parlamentoya girmiş. 2006 yılında Blair’in yeni kabinesinde kabineye yeniden Çevre ve Kırsal İşlerden sorumlu bakan olarak görev almış bir "Karbon Kredi Kartına" sahip olmasını önerecek kadar "küresel ısınmaya" duyarlı.

İngiliz İşçi Partisi’nin Blair ve Brown sonrası geleceğine kafa yoran bir gruba dahil. Babası, Marksist kuramcılardan ve Vietnam Savaşı karşıtı Ralph Miliband.

Dolayısıyla genç bakan Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki konuşmasından sonra "Babanız Vietnam Savaşına karşıydı siz açıkça Irak Savaşı’na karşı mısınız" gibi bir sorunun muhatabı oluyor.

Bu ve buna benzer soruları ustaca "geçiştirmeyi" başaran David Miliband’ın mesajlarına gelince:

Şöyle özetleyebilirim: "Türkiye’nin AB üyeliği, Medeniyetler Çatışması yandaşlarının haksız olduklarını kanıtlayacaktır. Avrupa ile Doğu, Doğu ile Batı’yı yakınlaştırmak için Türkiye kilit ülke. Türkiye Ortadoğu, Irak, Afganistan’da barış ve refah için önemli katkıda bulunabilir."

Miliband
, Türkiye’nin "yenilenebilir enerjide" de başı çekebileceğini vurguluyor.

Sarkozy’nin Türkiye AB üyeliğiyle ilgili tutumu soranlara ise cevabı şöyle: "Sarkozy önce Avrupa’nın sınırları için bir ’Akil Adamlar’ grubu öneriyordu. Şimdi aynı şeyi Avrupa’nın geleceği için öneriyor. Sınır meselesinden vazgeçti. Görüşleri seçim öncesi ve sonrası değişti. Değişmeye devam ediyor" diyor.
Yazının Devamını Oku

Ilısu Barajı yapılmayacak

4 Eylül 2007
DÜN sabah erkenden Hasankeyf’ten haberler geldi.<br><br>12 bin yıllık tarihi sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nı protesto için yola çıkan "Hasankeyf’e Sadakat Treni" keyifleri yerine getirmiş. Treni karşılayan "Hasankeyf Gönüllüler Derneği" Başkanı Arif Arslan "Bizi yalnız bırakmadılar" diyor.

Doğa Derneği ve Atlas Dergisi’nin ortak girişimiyle 320 kişiyle Haydarpaşa’dan kalkan "Hasankeyf’e Sadakat Treni" yerine ulaştı.

Bu sıcakta trenle 40 saatlik yolculuğu göze alanlara hepimizin teşekkür borcu var.

Peki bundan sonra ne olacak?

Ilısu Barajı hikayesinde durum oldukça karışık.

Geçen haftalarda barajın yapımı için 1.2 milyar euro’luk kredi için imzaların atıldığını okuduk.

DSİ Genel Müdürlüğü ile Almanya, İsviçre ve Avusturya’dan oluşan konsorsiyum arasında imzalanan kredi anlaşması Hasaneyf’in sonu mu?

Bizans, Sasani, Emevi, Abbasi, Hamdani, Artuklu-Eyyubi ve Osmanlı izleri taşıyan Hasankeyf sular altında kalacak mı?

"Hasankeyf Gönüllüleri Derneği" Başkanı Arslan "Mücadelemiz sürecek" diyor.

Gelişmeleri günü güne takip ediyor dernek.

Hem Türk kamuoyunun dikkatini Hasankeyf’e çekmek için çeşitli etkinlikler peşinde.

Hem Avrupa’da yandaş arayışında.

Örneğin Berlin Eyalet milletvekili PDS’lı Gıyasettin Sayan dernek ile ilişki içinde.

Sayan, konsorsiyum ülkelerinden Almanya, Avusturya, İsviçre hükümetlerine "tarihi suya gömmeyin" diye mektup göndermiş.

Milletvekili sıfatıyla yazışmaları devam ediyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Ilısu Barajı’nın yapılmaması için açılmış bir dava var.

Doğa Derneği de işin peşini bırakmamakta kararlı.

Dernek, "Ilısu Barajı yapılmayacak, yapılamaz" diyor.

Bir yanda Enerji Bakanlığı, DSİ, güçlü konsorsiyumlar.

Diğer yanda asla yerine konamayacak bir tarihin, kültürün sular altında kalmaması için mücadele eden bir avuç insan.

Bakalım kim kazanacak?

Müzik dinlemeye karşı yakadan geldik

DOĞUŞ Grubu, Bodrum Turgutreis’teki D-Marin’i 2003 yılında açtı.

Açıldığı ilk yıl yolum düştüğünde marina pek ıssızdı.

Birkaç yat ya vardı ya yoktu.

Aradan dört yıl geçti.

Bugün yatlara kapasitesinin üzerinde hizmet veriyor.

Dükkanlarıyla, lokantalarıyla olağanüstü canlı.

Üç yıldan beri de Uluslararası Klasik Müzik Festivali’ni ağırlıyor.

Festivalin üç yıl gibi kısa bir geçmişi olmasına rağmen marinada bu yıl dünyaca ünlü sanatçıları dinleme şansını yakaladık.

Kendi sanatçılarımızı bir kez daha keşfettik.

Geçen yıl dört gün boyunca 12 bin kişinin izlediği klasik müzik konserine bu yılki katılım 15 bin kişi.

Festival her geçen yıl büyüyor.

Bodrum’daki turistleri çektiği gibi, karşı yakadaki Yunan Adaları’ndan Kos’tan da müzikseverleri çekiyor.

Açılış gecesinin konserinde oturduğum yerde Türkçeden fazla İngilizce konuşulduğuna bizzat şahit oldum.

Karşı yakadan gelenlere gelince...

Bodrum’un, Kaş’ın hatta Ayvalık’ın pazarlarında Yunanca dinlemeye zaten alışmıştık.

Mallarımız onlara cazip geliyor.

Demek ki bundan sonra sanat ve kültür hayatımız da "karşı yakadakilere" cazip gelecek.

IMF Başkanlığı için Fransa ile Rusya arasında sinir savaşı

IMF Başkanı Rato ekim sonu "kişisel" nedenlerle görevinden ayrılıyor.

Fransa eski Ekonomi Bakanı Dominique Strauss-Kahn başkan adaylığına en yakın isim.

En yakın isim "idi" demek daha doğru.

Çünkü yaklaşık 2 hafta önce Rusya ortaya sürpriz bir isim attı:

Çek Merkez Bankası’nın eski başkanı Josef Tosovsky.

Rusya
, Tosovsky adını ortaya atmakla kalmadı.

Fransız adayına karşı bir karalama kampanyası da başlattı.

IMF’nin Rusya direktörü Alexei Mojine, geçen hafta Financial Times Gazetesi’nde kaleme aldığı bir yazıda, "profesyonel politikacı" olarak tanımladığı Strauss-Kahn’ın göreve uygun olmadığını iddia etti.

Rusya’nın tezlerine İngiltere de katıldı.

Fransız adaya karşı Rusya’nın adayını destekleyen bir diğer ülke ise Brezilya.

Aynı zamanda Fransız Sosyalist Partisi’nin ağır toplarından olan Strauss-Kahn destek arama turlarına devam ediyor.

Bir ayda altmış bin kilometre yol katetmiş olan IMF Başkan adayı halen Güney Amerika’da.

Şili ve Bolivya’dan sonra Arjantinlileri ikna etmeye çalışıyor.

Strauss-Kahn AB ülkelerinin, ABD’nin, Japonya’nın, Kanada’nın, Çin’in ve bazı Afrika ülkelerinin desteğini almış durumda.

Yani başkanlığa en güçlü aday gibi görünüyor.
Yazının Devamını Oku

Gül’ün peşine hangi kadın yazarı taksak

2 Eylül 2007
Fransızlar "Sarkozy’yi çözemiyoruz" derdindeydi. O da ne yaptı? Yazar Yasmina Reza’nın tam bir yıl boyunca kendisini bir gölge gibi izlemesine izin verdi. Cumhurbaşkanı Gül’ün peşine, böyle popüler bir kadın yazar takılsa, "röntgenini" çekse kafalardaki soru işaretleri bir nebze dağılır mıydı?

Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanımız olarak Çankaya’da.

Kimilerimiz mutlu, kimilerimiz kaygılı.

Çankaya Köşkü’ne yerleşme dönemi 30 Ağustos’a denk geldiği için vaziyet biraz karmaşık bir hal almadı değil.

Gül’ü yakından kutlamak isteyen bazı gazetecilerin daha ilk günden Çankaya Köşkü’nün yolunu tuttuğunu öğrendik.

Şimdi gözler Çankaya Köşkü’ndeki "eşli" resepsiyonda.

Hayrünnisa Gül’ün ağırlayacağı resepsiyon haliyle pek merak ediliyor.

Çevreme kulak verdiğimde "kaygılı" sesler hiç de öyle dikkate alınmayacak kadar az değil.

Laikliğin "kemirileceği", "Milli Görüş" ideolojisinin ağır basacağı endişesini taşıyanlar özellikle Fethullah Gülen’in tebrikine takmış durumdalar.

Gülen’in gazeteye verdiği ilan şeklindeki tebrik beyinlerde bir soru işareti.

Cumhurbaşkanı Gül ilk günkü konuşmasında herkesi kucaklayacağını söylemedi mi?

Söyledi.

Şeffaf olacağını da ilave etmedi mi?

Etti.

Yine de kaygılar asla dağılmış değil.

Hatırlıyorum, Gül’den birkaç ay önce Fransa cumhurbaşkanlığına seçilmiş olan Nicolas Sarkozy aynı türden olmasa da Fransızlarda bazı kaygılara yol açıyordu.

Fransız arkadaşlarım "Bu adamı çözemiyoruz" derdindeydi.

Hırsı, ilişkileri korkutuyordu.

SARKOZY’NİN GÖLGESİ

Sarkozy
ne yaptı?

Tiyatro, roman yazarı ve aynı zamanda oyuncu Yasmina Reza’nın tam bir yıl boyunca kendisini bir gölge gibi izlemesine izin verdi.

Gerçi öneri Yasmina Reza’dan gelmişti ama Sarkozy fırsatı kaçırmadı.

İçini, dışını ortaya dökecek, her haliyle kendisini Fransızlara anlatacak böyle bir fırsat bir daha eline geçebilir miydi?

Gerçi genç kadını hiç tanımıyordu ama riski aldı.

Yasmina Reza, İçişleri Bakanı olduğu 2006 yılı haziran ayından 2007’in haziran ayına kadar Sarkozy’nin peşinden ayrılmadı.

Aynı uçakta ABD’nin, İngiltere’nin, Almanya’nın, İspanya’nın yolunu tuttu.

Sarkozy’nin seçim kampanyasını adım adım izledi.

Dolaştığı fabrikalara, kurmaylarıyla katıldığı gizli toplantılarına hep not defteriyle gitti.

Parti kulislerinden, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ile kahvaltısına kadar Yasmina Reza, Sarkozy’yi bir an yalnız bırakmadı.

Belki karısı Cecilia’dan fazla gezilerine eşlik etti.

Tuhaf serüvene "sizli, bizli" başlayan ikili, bir yıl sonra bayağı samimi oldu.

Hatta bir dergide gördüğüm, kampanyanın sonuna doğru çekilmiş bir fotoğrafta, Yasmina Reza ile dans eden Sarkozy partnerine bayağı sıkı sarılmış görünüyordu.

GÖZÜ ROLEX’TE

İddialara göre, Sarkozy, peşinde sürekli not alan bu genç kadın konusunda kendisini uyarmak ihtiyacını hissedenlere de şöyle cevap vermiş: "Onu tamamiyle serbest bırakıyorum. Bırakmadığım takdirde esas o zaman bir felaketle karşı karşıya kalabilirim."

Sarkozy
gazete okurken gözü Rolex marka saatin ilanına mı takılıyor?

Yasmina Reza hemen not alıyor.

Sarkozy’nin en yakınlarına davranış biçimi, refleksleri, parıltılı şeylere kapılıp gitmesi, ağaçtan böcekten nefret etmesi, zenginlerin purolarına merak olması, çikolataya çocukça düşkünlüğü gibi şeyler Yasmina Reza’nın piyasaya yeni çıkacak kitabında.

"Sarkozy’nin gizli yüzü" diye lanse edilen kitap Fransa Cumhurbaşkanı’nın ruhunun ne kadar derinliklerine inmiş emin değilim.

Ama bir insanın her haliyle "röntgenlenmiş", şeffaflaşmış durumu belki bazılarına sıcak gelebilir.

İnsan, "Bu adam sanıldığı kadar ürkütücü değilmiş" filan diye düşünebilir.

Yasmina Reza’nın kitabı bana ilham kaynağı oldu doğrusu.

Cumhurbaşkanı Gül’ün peşine, öyle popüler bir kadın yazar takılsa, "röntgenini" çekse kafalardaki soru işaretleri bir nebze dağılır mıydı?

Acaba?

Peki sizin aklınıza hangi kadın yazar geliyor mesela?
Yazının Devamını Oku