Gila Benmayor

Yabancılara ’kriz yönetimi’ know-how’u aktarıyoruz

28 Aralık 2008
İNDEX Grubu’nun CEO’su Erol Bilecik ile arada sırada biraya gelip bilişim sektörünü konuşuruz. Yılın son günlerinde Kağıthane’deki ofisinde buluştuk.

Bilecik’in ofisi küçük sanat galerisi gibi. İbrahim Safi tutkusu olan sıkı bir koleksiyonermiş.

Bilecik ile ekonomik krizin bu sektöre etkisini ve 2009 beklentilerini konuştuk. Bilecik’e göre, bu krizin en ilginç yanlarından biri yabancı ortaklara "Kriz Yönetim know-how"u aktarmak olmuş.

Bununla ilgili Bilecik şunları söylüyor: "Avrupalı ortaklardan iş tecrübesi transferi almak son derece olağandır. Ama bu küresel krizde tam tersi oldu. ’Kriz Yönetimi’ konusunda en az 4-5 kere yoğun tecrübe yaşamış olan bizler bu konudaki know-how’umuzu onlara aktardık."

Bu durum doğal olarak sektörün gururunu okşamış Bilecik’in aktardığına göre.

Ama madalyonun diğer tarafı var. Türkiye’de 5 milyar dolar civarında pazar büyüklüğü olan bilişim sektörü önümüzdeki yıl nasıl büyüyecek?

YÜZDE 10’LUK FARK

Bilecik’e göre, sektör 2007’de yüzde 15’lik büyüme göstermiş. Bu sektörde işlerin yüzde hemen hemen yüzde 40’ı yılın son çeyreğinde yapılıyor. Sektör 2008’in son çeyreğinde hem kriz, hem döviz kurlarındaki iniş çıkışlar nedeniyle beklenen performansını göstermemiş.

Dolayısıyla yılı yüzde 5’lik büyümeyle kapatacağı hesaplanıyor. 2007 ile 2008 arasındaki büyüme farkı böylelikle 10 puana ulaşmış. Bilecik’in 2009 beklentisi de yüzde 5. O da iyimser bir tahmin.

Pazar payı 1 milyar dolar İndex Grubu’nun CEO’su Bilecik "2009 sert bir yıl olabilir" uyarısında bulunuyor.

Ancak sektörün diğer klasik sektörlere göre bazı üstünlükleri olduğunun da altını çiziyor.

Birinci şansı, birçok lokomotif sektörün kaldıracı durumunda olması ve tümüne katkı sağlaması.

İkinci şansı, Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olması.

Dünyada bilişim sektörüne bakarsak, henüz doyma noktasına gelmemiş olan gelişmekte olan ülkelerde büyüme trendi gösteriyor.

Latin Amerika ülkelerinde de, Türkiye’de de durum böyle

Bir başka şansı, 3G uygulaması.

Bilecik’e göre, 3G uygulaması ülkemize çok renk getirecek ve bundan en fazla Bilişim Sektörü yararlanacak.

Turizme hem bütçe hem ’hizipçilik’ darbesi

BİLİŞİM sektöründen Türkiye’nin lokomotif sektörü turizme geçelim. Sektör son günlerde sancılı.

Ekonomik krizin getirdiği belirsizlikler bir yana, sektör en büyük darbeyi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın açıkladığı tanıtım bütçesinden yemiş.

Geçen yıl 140 milyon dolar olan tanıtım bütçesi bu yıl 100 milyon YTL. Kaba hesapla tanıtım bütçesi yarı yarıya düşmüş.

TÜROFED (Türkiye Otelciler Federasyonu) Başkanı Ahmet Barut, "Böyle bir durumda tanıtım bütçesi kısılır mı? Krizde tanıtım yapılmayacaksa ne zaman yapılacak" diye soruyor.

Bakanlığın bütçesi yüzde 21 artmış. Buna karşılık tanıtım bütçesi kısılmış.

Barut "Bizim şu andan itibaren gümbür gümbür tanıtım yapmamız gerek. Hem de halkla ilişkiler desteğiyle" diyor.

Akdeniz çanağındaki en büyük rakibimiz İspanya, tanıtım ve halkla ilişkiler faaliyetlere başlamış örneğin.

Geçen yıl ocakta başlamış olan tanıtım kampanyasının bu yıl ne zaman başlayacağı henüz belli değil.

İKİ BAŞLILIK MI YARATILIYOR

Kriz ortamında bütçedeki kısıntı ve belirsizlik moralleri bozmuş. Ama sektörde moralleri bozan bir şey daha var. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, sektörde konaklamanın çatı kuruluşu TÜROFED’e alternatif yapılanma peşinde söyleniyor. Yani iki başlılık yaratıyor.

Nitekim dün Ankara’da yaptığı sektörü bilgilendirme toplantısına, TÜROFED’in yanı sıra aynı çatı altındaki TUROB’u (Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği) da çağırması bunun kanıtı olarak gösteriliyor.

Zaten TÜROFED de dün Ankara’daki toplantıya protesto edip gitmemiş.

Dönem güçleri birleştirme dönemi.

Turizmde başarılı stratejileri masaya koyup, sektörün tüm oyuncularıyla bunları tartışma dönemi.

Global ekonomik kriz "hizipçilik" filan dinlemez.
Yazının Devamını Oku

2008 kadınlar için kayıp bir yıl

26 Aralık 2008
KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç dün sabah bir yılın bilançosunu çıkardı.

Neyin bilançosu?

Dünya Ekonomik Forumu’nun son "Cinsiyet Uçurumu" Raporunda 123. sıraya düşen Türkiye’deki kadının durumu bilançosunu.

Bilançonun ana başlıkları şöyle:

Kadın İstihdamı yüzde 22’ye geriledi.

Yazının Devamını Oku

Hesabımızı her an kriz çıkacakmış gibi yaptık

23 Aralık 2008
KRİZDE başarının anahtarı acaba şu cümlede mi gizli?<br><br>"Hep kriz her an çıkacakmış gibi davrandık." Bu sözlerin sahibi Toksöz Holding Yönetim Kurulu üyesi 37 yaşındaki ve Sanset Gıda Genel Müdürü Ahmet Toksöz’e ait.

Toksöz Holding, Türkiye’nin önde gelen ilaç şirketi Sanovel’i bünyesinde barındıran grup.

Geçtiğimiz eylül ayında ise TMSF’den Sagra’yı 77 milyon dolara satın almış.

Biraz geçmişe dönersek Sagra’nın hikayesi şöyle:

Ordulu Sağıroğlu ailesi 70’ler, 80’lerde efsanevi Tadelle, Sarelle, Sagra markalarını üretiyor. 1990’lara geldiğimizde Sağıroğlu ailesi finansal krize giriyor.

1994’te Sagra şirketini kendileri gibi Karadenizli işadamı Kamuran Çörtük’e satıyor.

Ne ki, hayat acımasız.

Bir zamanlar Demirel’in ünlü aile fotoğrafında yer alan Çörtük’ün de parlak devri geçiyor.

Sahibi olduğu Bayındırbank batınca TMSF devletin alacaklarına karşılık Sagra fabrikasına el koyuyor.

Sonra da Ordu’nun bu en önemli sanayi tesislerinden birini satışa çıkartıyor.

YUMURTALAR FARKLI SEPETE

Sanovel şirketiyle ilaç sektöründe 9’uncu sırada olan Toksöz Grubu ihaleye katılıyor.

"Yumurtaları farklı sepete koymanın vakti gelmişti diye düşündük" diyor Ahmet Toksöz.

İsabetli bir karar.

Zira devir sağlık ve sağlıklı beslenme devri.

İlaç sanayindeki "know-how"u gıda sektörüne aktarmak fena bir fikir olmasa gerek.

Toksöz Grubu, Sagra’yı, iki firmanın daha katıldığı ihaleden almak için 100 milyon doları gözden çıkartıyor.

Ancak yukarıda değindiğim gibi şirketi TMSF’den 77 milyon dolara almayı başarıyor.

Sagra’yı aldıktan sonra gıda sektörüne Sanset Gıda olarak adım atıyor.

TMSF’den satın alınmış olan fabrikada bir yıl zarfında üretim duruyor.

Tesisler 10 milyon dolar harcanarak yenileniyor.

Ürünler, günümüzde kalbe zararlı oldukları kanıtlanmış trans yağlardan, kimi katkı maddelerinden arındırılıyor.

Ahmet Toksöz ekibiyle bir yıl boyunca Avrupa’nın ünlü çikolata üreticilerini, fabrikalarını geziyor.

PİYASADAN ESKİ MALLAR TOPLANIYOR

Bu arada piyasada Tadelle, Sarelle, Sagra markalarıyla satılan, eski konseptle üretilmiş ve tarihi geçmiş mallar toplanıyor.

Bu malların piyasadan toplanması için sarf edilmiş olan miktar 4.5 milyon dolar.

Ahmet Toksöz "Fabrikaya yatırım daha dört, beş yıl sürecek. 30 milyon doları bulacak" diyor.

Peki bu küresel kriz ve belirsizlik döneminde bu hesap tutacak mı?

Toksöz, "Tutacak zira biz her zaman kriz çıkacakmış gibi davrandık. Hammadde stok oranımız yüksek" diyor.

"Hesaplarımızı maliyetler hep yükselecekmiş gibi yapıyoruz. Doları kuru 1.70 ila 2 YTL olacak gibi önlemlerimizi aldık"
diye ilave ediyor.

Toksöz, Türkiye’de üretilmekte olan en kaliteli fındık ve yurt dışından getirilen en kaliteli kakao ile çikolata üretiminde son derece iddialı.

"Çikolatada uzmanlaşıp Avrupa’nın en iyisi olacağız" diyor.

Benden söylemesi... Bildiğimiz çikolata markalarına sıkı bir rakip geliyor.

Türkiye gerçeği ’İmkánsız Periler’de

KİTABIN adı Ferhan Özpetek’in o ünlü filmi "Cahil Perileri" çağrıştırıyor.

"İmkánsız Periler".

Metro
’nun Türkiye temsilcisi Nurdan Tümbek Tekeoğlu ve yedi kişilik ekibi tarafından kaleme alınmış.

Ama "Cahil Periler"in tam aksine cahilliğe savaş açan küçük perileri anlatıyor.

Metro, bir süreden beri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Milliyet Gazetesi’yle birlikte 1000 kız çocuğunun eğitimini üstlendiği bir projeyi sürdürüyor.

Biliyorum çoğumuz merak ederiz.

Eğitimlerine destek olunan bu kız çocukları kimlerdir diye?

Nerelerde, hangi koşullarda yaşarlar?

Aileleri nasıldır?

Tekeoğlu ve nasıl canla başla çalıştıklarına yakından tanık olduğum ekibi işte bu kafalardaki soru işaretlerini yanıtlamak üzere yollara düşmüşler.

Desteklenen 1000 kız çocuğu arasından en başarılarını seçerek, Adana, Bursa, Antakya, Gaziantep, Muş gibi illerde bu kız çocuklarını evlerinde ziyaret etmişler.

Aileleriyle tanışmışlar, onlarla sohbet etmişler, fotoğraflarını çekmişler.

"İmkánsız Periler"de, yoksulluğa inat okumak için mücadele eden kız çocuklarının hikáyelerini okuyacaksınız.

Doğan Kitap’tan çıkmış olan kitabı mutlaka satın alın zira gelir "İmkánsız Periler"e gidecek.
Yazının Devamını Oku

Karakaş: İstanbul kampanyası için 100 bin gönüllü hazır

21 Aralık 2008
CHP’den İstanbul Büyükşehir aday adayı Ercan Karakaş ile Ankara’daki kurultayın yolunu tutmadan buluştuk.<br><br>Önce yıllar öncesine gittik. Erdal İnönü döneminde SHP’nin İstanbul İl Başkanlığı, milletvekilliği ve Kültür Bakanlığı yaptığı dönemlere.

Karakaş, Almanya’da yaşadığı yıllarda ülkenin en köklü partilerinden Sosyal Demokrat Parti’de hizmet vermiş.

Bu partiye üyeliği devam ediyor.

Özellikle Avrupa’da "sosyal demokratlığı" tartışılan CHP’yi soruyorum.

"Parti programında sosyal demokrat yazması yeterli. Ben programa bakarım. Bunu ifade etmişse benim için yeterlidir" diyor.

"CHP’de benim gibi düşünen yüz binler olmazsa ben olmazdım" diye ilave ediyor.

İstanbul için aday adaylık meselesi nasıl çıkmış ortaya?

"DİSK, KESK, diğer sendikalar, meslek odaları, STK’larla görüşmeler yaparken oluştu bu fikir. Arkamda bu kesimlerin desteği var" diyor.

EN BÜYÜK BAĞIŞ KAMPANYASI

Peki İstanbul için isimleri geçen diğer aday adayları?

Ercan Karakaş’ın duyumlarına göre, İlhan Kesici ve Kemal Kılıçdaroğlu aday olmayacak.

Geriye kim kalıyor?

İstanbul CHP İl Başkanı Gürsel Tekin.

Yani CHP’nin Ercan Karakaş’ı aday göstermesi büyük bir olasılık.

Karakaş aday gösterildiği takdirde İstanbul’u kazanma şansının da büyük olduğu görüşünde.

"İstanbul için 100 bin kişilik bir gönüllü ordusu hazır. İstanbul’daki 8 milyon seçmenin tamamına ulaşacağız." diyor.

Bir iddiası daha var Karakaş’ın.

Siyasi partiler yasası ve seçim yasası çerçevesinde Türkiye’nin en kapsamlı bağış kampanyasını düzenleyecek.

"Bağış kampanyasına 1 YTL de veren olacak, 100 YTL de" diyor.

KALDIRIM SORUNU

Peki dünyanın en sorunlu şehirlerinden İstanbul’un sorunlarını nasıl çözecek?

Ercan Karakaş, aday adaylığı gündeme geldiği günden bu yana İstanbul ile ilgili binlerce sayfalık raporlar okumuş.

Çok hoşuma giden bir sorunla lafa giriyor:

"İstanbul’un kaldırım sorununu çözemeyen bu şehrin hiçbir sorununu çözemez" diyor.

Şu yap-boz tahtası bu kaldırımlar yok mu?

Bunlar her İstanbullu’nun derdi şüphesiz.

Kaldırımı bir yana bırakırsak Karakaş’a göre İstanbul’un 5 önemli baş ağrısı var:

Çarpık kentleşme, trafik, su ve temiz çevre, deprem, imar.

Ercan Karakaş bu sonuncusunda çok hassas.

"İstanbul’un tüm imar düzenlemeleri rant dağılımına göre yapılıyor. İmar düzenlemeleri planlı ve şeffaf olmalıdır" diyor.

Oturduğumuz masanın tam arkasındaki masada DTP Genel Başkanı Ahmet Türk oturuyor.

Karakaş bir ara kalkıyor, Türk’ün yanına gidip ayaküstü sohbet ediyor.

Masaya dönüşünde "Ufuk Uras, Ahmet Türk ve diğer sol gruplar adaylığıma sıcak bakıyor" diyor.

Esas mesele CHP yönetimi nasıl bakıyor?

Hedef: Yerel yönetimlerde yüzde 50 kadın

ERCAN Karakaş ile buluşmadan önce Ka-der’in (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği) yerel seçim öncesi "uyarı" toplantısı var.

Genel seçimler öncesi meşhur "bıyıklı kadın" kampanyası başlatan Ka-der’in büyük desteğiyle meclisteki kadın oranı güç bela yüzde 9’lara ulaşmıştı.

Ka-der bu sefer de son derece yaratıcı bir kampanyaya imza atmış.

Üç lideri Erdoğan, Baykal ve Bahçeli fotomontajla yan yana getirmiş.

Ortadaki Erdoğan ellerini Baykal ve Bahçeli’nin omuzlarına atmış.

Alıştığımızın tam aksine üçü de güler yüzlü ve şöyle diyorlar "Hedefimiz yerel yönetimlerde yüzde 50 kadın".

Ka-der
’in ve tüm kadınların hayali..

Hayal etmeden olmaz zira yerel yönetimlerde kadının durumu gerçekten utanç verici.

Yerel yönetimlerde kadın oranı yüzde 1’i dahi bulmuyor.

SADECE BİR İLDE

Belediye başkanlığı koltuklarının yüzde 99’undan fazlasında erkekler oturuyor.

Türkiye’nin 81 ilinden sadece 1 tanesinin belediye başkanı kadın.

Belediye meclislerinde ve il genel meclislerinde kadın oranı yüzde 2.

Avrupa’da yerel meclislerdeki kadın oranı yüzde 23.9

Bu rakamları Ercan Karakaş’ın önüne koyuyorum.

"Türkiye’deki tablo kabul edilemez. Listelere yüzde 25 oranında kadın aday koymakla işe başlamak gerek" diyor.

Belli ki Karakaş politikada kadın meselesine hassas.

İyi yoksa eşi Müjde Ar sorar bunun hesabını.

Bu arada Ka-der’in, güler yüzlü liderli bir hayal için bir araya getiren afişlerini Türkiye’nin 18 şehrinde bini aşkın noktada göreceğiz.
Yazının Devamını Oku

Hangi belediye başkanı karbon salımını düşünecek?

19 Aralık 2008
ŞAŞKINIM. Önceki gece Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ile CHP’li Kılıçdaroğlu arasındaki düelloyu sonuna kadar izledim. Şaşkınım çünkü o kadarını tahmin edemezdim.

Bozuk bir radyodan çıkan parazit sesi gibi Gökçek’in sürekli müdahale etmesinden başka bir şey duyamadım.

Üzüldüm.

Dünya başkentlerinin, önemli metropollerin belediye başkanları neler tartışıyor, 21. yüzyıl şehirleri için neler tasarlıyorlar?

Biz neler konuşuyoruz?

Oysa küresel ısınma, ekonomik kriz gibi şeyler nedeniyle belediye başkanlarının bambaşka vizyonlara sahip olmaları gerektiği bir dönemden geçiyoruz.

Dünyaya bakın.

Yerel yöneticiler artık israfı önleme, istihdam, çevreye saygı, atmosferi kirletmeme gibi konularda rol model olma yarışında.

EKONOMİYE 410 MİLYON YTL KATKI

Geçenlerde Çevko (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı) yöneticileriyle sohbet ediyorduk.

Çevko Genel Müdürü Mete İmer ile Yürütme Kurulu Başkanı Ferid Ekmekcioğlu tüketici olarak hayatımızda önemli yer tutan ambalaj atıklarını anlattılar.

Atık deyip geçmeyin.

Çevko’nun verilerine göre 2007 yılında geri dönüşümle ekonomiye kazandırılan atıkların miktarı yaklaşık 375 bin ton.

Son 3 yılda, 230 bin ton atık cam geri dönüştürülerek 23 milyon litre petrol tasarrufu yapılmış.

330 bin ton atık kağıt geri dönüştürülerek 5 milyon 600 bin ağacın kesilmesi önlenmiş.

Çevko’nun hesaplarına göre 2005 ile 2007 yılları arasında ambalaj atıklarının ülke ekonomisine katkısı 410 milyon YTL olmuş.

BELEDİYELER SORUMLU AMA

Enerji tasarrufu bu devirde önemli.

Ekmekcioğlu cam örneğini veriyor.

Dönüştürülmüş camdan üretilen malzeme için 20 kat daha az enerji kullanılıyormuş.

Daha az enerji tüketimi daha az karbon salımı anlamında.

Çevko’nun ambalaj atıklarını geri dönüştürme çalışmalarında en önemli partnerleri belediyeler.

Zira birkaç yıl önce kabul edilen yönetmeliğe göre belediyeler ambalaj atıklarının toplanmasından sorumlu.

Peki belediyeler sorumluluklarını yerine getiriyorlar mı?

Çevko yöneticileri bu konuda dertli...

Zira belediyeler tahmin edebileceğiniz gibi konuya pek duyarlı değil.

Türkiye çapında sadece 17 belediye ile anlaşma imzalanmış.

"Yerel seçimler yaklaşırken seçmen belediyelerden atıklara daha duyarlı olmalarını talep etsin" diyorlar.

Karbon salımı acaba hangi belediye başkanı adayının gündeminde?

Bu arada önceki gün Ankara’da, Sıhhiye’de duman kirliliğinde dünya rekoru kırılmış.

Gökçek buna ne diyor acaba?

AB küresel ısınmaya karşı önlemlerde anlaştı

KÜRESEL ısınmayla ilgili önemli bir gelişmeyi hatırlatmakta yarar var.

AB üyesi 27 ülke geçenlerde küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerde anlaştı.

Önlemleri sıralamak gerekirse şöyle:

2020 yılına kadar sera gazları yani karbon salımı yüzde 20 oranında azaltılacak.

Enerji tüketiminin yüzde 20’si yenilenebilir enerjiden karşılanacak.

Yüzde 20 oranında daha az enerji tüketilecek.

AB dönem başkanlığını devredecek olan Sarkozy bu sonuçtan pek memnun kalmış.

"Hiçbir kıta şimdiye kadar böylesine etkili önlemler alamadı" diye buyurmuş.
Yazının Devamını Oku

OECD Genel Sekreteri de ’kadın istihdamı’ diyor

16 Aralık 2008
BAYRAM dönüşü gerçek hayatla, yani küresel ekonomik krizle ilk temas dün sabahın erken saatleri İMKB binasında.<br><br>OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, küresel krizi ve Türkiye’yi konuşuyor. Gurria’nın konuşmasının büyük bir bölümünü bizim ekonomi sayfalarında bulacaksınız.

Konuşmasının dikkatimi çeken bazı bölümlerini aktarmak istiyorum.

Öncelikle şu izlenimi edindim.

Meksikalı olan Gurria, gelişmekte olan bir ülkenin vatandaşı olarak Türkiye’yi iyi analiz ediyor.

Zira kendi ülkesinin deneyimlerinden yola çıkıyor.

Örneğin, "Türkiye krizi fırsat bilerek reformlarını hızlandırmalı" derken şunu ilave ediyor:

"Kendi ülkemden biliyorum ancak zorda kaldığımızda reform yaparız."

Peki Gurria’nın Türkiye’ye önerileri neler?

Daha doğrusu "zayıf" olarak gördüğü ve güçlendirilmesini önerdiği alanlar hangileri?

Elinin altında OECD’nin Türkiye raporları var.

Buradaki verilere dayanarak sayıyor:

 Özel sektörün AR-GE yatırımları düşük. Türkiye patent alma konusunda çok iyi değil. Bu rekabetçiliği olumsuz etkiliyor.

 Kaliteli eğitime ulaşım yeterli değil. Kırsal bölgelerde kızların eğitime katılım oranları düşük.

Kadın istihdamı OECD ülkelerindeki oranın yarısı kadar. Türkiye iş gücünün yarısını kullanamıyor.

Şeffaflık.

Yatırımlarda çevreye saygı. Ekonomik büyüme daha "yeşil" olmalı. Türkiye belki yenilikçi bir hamleyle düşük karbonlu bir büyüme sağlayabilir.

Gurria
, özetle en can alıcı "eksiklere" işaret ediyor.

Büyüme için "çevreci" bir yol öneriyor.

Konuşmasını ise şu sözlerle bitiriyor:

"Tarihin böyle istisnai dönemlerinde çözümler de istisnai olmalı. Her ülke kendi çözümünü üretebilmeli."

Kemal Derviş acaba parti kurmalı mı

OECD Genel Sekreteri Jose Angel Gurria, İngilizceyi Amerikan aksanıyla konuşuyor.

Meksikalı Gurria, İngilizce dahil altı lisan konuşuyormuş.

2006 yılı, haziran ayından beri OECD Genel Sekreteri.

Daha önce Meksika’da Dışişleri ve Maliye Bakanlığı görevlerini üstlenmiş.

Gurria’yı dinlerken nedense aklıma Kemal Derviş düşüyor.

Her ikisi de gelişmekte olan ülkelerin insanları.

Ancak önemli uluslararası kurumların başına geçerek hizmetlerini dünyaya sunmayı başarmış kişiler.

Her ikisi bana kalırsa kelimenin tam anlamıyla birer dünya vatandaşı.

Derviş bazı haberlere göre, BM Kalkınma Fonu’ndaki görevinin bitiminde Türkiye’ye gelip parti kuracakmış.

Kafamdaki soru şu:

Hangisi Türkiye’nin yararına?

Derviş’in bir siyasi parti kurmak için buraya dönmesi mi?

Yoksa BM Kalkınma Programı’nın görevinden sonra belki başka uluslararası bir kurumun başına geçmesi mi?

Çünkü bir yerde nereye giderse gitsin, Gurria’nın Meksika’yı temsil ettiği gibi o da Türkiye’yi temsil ediyor.

Hangisi daha yararlı karar veremedim.

Türkiye’ye müjde

UMUT Oran, bayramda Brüksel’de düzenlenmiş olan "AB-Brezilya Tekstil ve Konfeksiyon Diyaloğu" toplantısına TOBB adına katılmış.

Toplantı, Brezilya ile Avrupa Birliği arasında yapılması planlanan serbest ticaret anlaşmasının önemli adımlarından birini oluşturuyor.

Brezilya, Orta ve Güney Amerika’nın Ortak Pazarı Mercosur’un lideri.

Yani AB, Brezilya ile serbest ticaret anlaşması imzaladığında arkasından Mercosur’un diğer üyeleri Arjantin, Uruguay, Paraguay gelecek.

Avrupa, Orta ve Güney Amerika’ya açılmakta sabırsız.

Aynı şekilde Brezilya için Avrupa pazarı önemli.

Umut Oran’ın aktardığına göre, Brüksel’deki AB-Brezilya toplantısında Türkiye açısından önemli bir gelişme kayda geçmiş.

O da şu:

Türkiye, Gümrük Birliği nedeniyle AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında kalıyor.

Bundan çok zarar görüyor.

Brüksel’deki AB-Brezilya toplantısında, ilk kez imzalanacak serbest ticaret anlaşmasına Türkiye’nin de dahil edilmesinde fikir birliğine varılmış.

Buna hem Oran’ın bir dönem başkanlık yaptığı Eurotex Yönetim Kurulu, hem Avrupa Komisyonu yeşil ışık yakmış.
Yazının Devamını Oku

Ataşehir’e finans merkezi mi yoksa İnci Beşpınar mı

14 Aralık 2008
YEREL seçimlerin en çekişmeli geçeceği yerlerden biri Anadolu yakasındaki Ataşehir. Ataşehir İstanbul’un "çiçeği burnunda" ilçesi.

AKP Hükümeti’nin geçtiğimiz mart ayında kabul ettiği yasaya göre ortaya çıkmış bir ilçe. Kadıköy Belediyesi’nden yedi mahalle, Ümraniye Belediyesi’nden üç, Üsküdar’dan üç ve Kartal’dan bir mahalleyi içine alarak 14 mahalleden oluşuyor.

Nüfusu 350 bin civarında.

207 bin seçmeni var.

AKP yerel seçimlerde yeni ilçe Ataşehir için iddialı ve burası için büyük hayalleri var.

Türkiye’nin finans merkezini Ataşehir’e kurmayı planlıyor.

Merkez Bankası, Vakıflar, Ziraat ve Halk Bankaları buraya taşınacak.

Tabii küresel ekonomik krizden önce plan böyleydi.

Çarşaf açılımıyla Türkiye’nin gündemine oturan CHP İl Başkanı Gürsel Tekin’e geçenlerde "AKP’nin Ataşehir’de Finans Merkezi Projesine karşı CHP burası için nasıl projeler geliştirdi" diye sordum.

Duraksamadan "sosyal projeler" dedi.

Teraziye koyarsanız hangisi ağır gelir?

Finans merkezi mi? Yoksa sosyal projeler mi?

HER EVE GİRDİM

Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı İnci Beşpınar’ın heyecanı bana buluşmasa, anlattıklarını can kulağıyla dinlemesem Finans Merkezi derdim.

Ama şimdi "sosyal projeler" diyorum.

Neden mi?

İnci Beşpınar, Kadıköy Belediyesi’nin yeni ilçeye kaptırmış olduğu İçerenköy, Küçükbakkalköy, İnönü, Atatürk Kayışdağı, Barbaros, Yeni Sahra Mahalleleri’nde 14 yıldan beri, günde ortalama 12 saat sahada çalışıyor.

Kadıköy’deki Aile Danışma Merkezleri’nin kurucusu olan Beşpınar "Yedi mahallede hemen hemen her eve girdim. İnsanlara ulaştım, sorunlarını biliyorum" diyor.

İnci Beşpınar’ın çoğunlukla AB fonlarıyla kurulmasına önayak olduğu birimleri sayıyorum:

Aile Danışma Merkezleri.

Engelli Danışma Merkezi.

Meslek Eğitim Birimleri.

60 kişilik kapasitesi olan Sığınma Evi, (İki taneymiş ancak 1 yıl önce biri Kadıköy Belediyesi’nin elinden alınmış).

Çocuk Evi ya da ücretsiz kreş.

Bu sonuncusu Türkiye açısından çok önemli.

Zira biliyoruz ki, yüzde 24,9 gibi dünyanın en düşük kadın istihdamına sahip olan ülkemizde kadınlar kimi zaman çocuklarını bırakacak yer bulamadığı için çalışamıyor.

KADIN BAŞKAN YAKIŞIR

Özetle şunu söyleyebilirim:

CHP yeni ilçe Ataşehir’de İnci Beşpınar sayesinde "sosyal projelerde" önemli bir yol almış.

AKP’ye karşı üstünlük sağlamış.

Şimdi İnci Beşpınar, Ataşehir Belediye Başkanlığı için CHP’den aday adayı.

Beşpınar 2007 yılında da milletvekilliğine soyunmuştu.

Ne yazık ki olmadı.

Meclis çatısı altında istediklerini gerçekleştiremedi.

Beşpınar "Yeni ilçe Ataşehir 27 kilometrekare. Bunun yüzde 70’i sorunlu kentleşmeden mustarip. Belediye Başkanı seçildiğim takdirde ’kentsel dönüşümü’ halkı da dahil ederek gerçekleştireceğim" diyor.

"Yeni Sulukule’ler olmasın" diye ilave ediyor.

Beşpınar, yukarıda saydığım yedi mahallede sürdürmekte olduğu sosyal projelerini ve fazlasını yeni Ataşehir’in 14 mahallesine yayacak bilgi ve deneyime sahip.

Yüzde 70’lik "sorunlu kentleşme" oranına rağmen gökdelenleriyle modernlik iddiasında olan Ataşehir’e bir kadın belediye başkanı yakışır. 
Yazının Devamını Oku

Yasaklı YouTube’da yolsuzluk kampanyası

12 Aralık 2008
ÜÇ gün önce Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’ydü.<br><br>Bayram nedeniyle sanırım kimse fazla üzerinde durmadı. Bir tek kişi hariç.

Bayram, seyran demeden yolsuzlukla ilgili e-posta yağdıran, Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Başkanı, eski ANAP milletvekili Tevfik Diker.

Diker ’den önce, 11 maddelik bir yolsuzlukla mücadele paketiyle ilgili Başbakan Erdoğan’a göndermiş olduğu mektubu geldi.

Dünkü e-postasında ise şöyle seslenmiş Diker:

"Türkiye’yi yolsuzluklara kurban etmeyelim.. Yerel seçimlerde belediye başkanlığına, belediye meclis üyeliğine aday olacaklar yolsuzlukla mücadele andı içsin".

Yerel seçim öncesi Diker’in bu önemli çağrısına kim kulak verir bilemem.

Yolsuzlukla mücadele andı kimi gerçekten ilgilendirir onu da bilmem.

Ama dünyada YouTube üzerinden yolsuzlukla ilgili bir kampanya sürdüğünü biliyorum.

CEO’LAR YOUTUBE’DA

Dünya Ekonomik Forumu’nun şemsiyesi altında faaliyet gösteren Yolsuzlukla Mücadele Girişimi’nin kampanyası bu..

Kampanya çerçevesinde, önde gelen şirketlerinin CEO’ları üç gün önce YouTube’dan dünya kamuoyuna seslenmişler.

Yolsuzluğa dikkat çekmişler.

Bununla mücadelede en iyi yöntemin ne olacağı konusunda YouTube ortamında fikirlerin geliştirilmesini talep etmişler.

Dünyada rüşvet ve yolsuzlukla nedeniyle havaya uçan para az değil.

Yaklaşık 3 trilyon dolar tutarında.

Davos’ta 2004 yılında oluşturulan Yolsuzlukla Mücadele Girişimi özel sektörü işin içine çekme çabasında.

Girişime ortak olan şirketlerin yüzde 20’sinden fazla kendi bünyelerinde bir yolsuzlukla mücadele programı başlatmışlar.

Bu arada CEO’ların çağrısıyla YouTube’da geliştirilen yolsuzlukla mücadele fikirleri önümüzdeki ocak ayında Davos ’ta tartışılacak.

YASAĞIN ZARARI

Türkiye’de, CEO’ların YouTube ’daki çağrılarını izlemek, kampanyaya katılmak tabii ki mümkün değil.

Zira YouTube bizde yasak.

Yolsuzlukla ilgili dünya kamuoyunun görüşlerinden, ortaya atılan fikirlerden mahrum kalacağız.

Belki Türkiye’den yolsuzlukla ilgili parlak bir fikir ortaya atan biri çıkacaktı.

Olamayacak.

Geçtiğimiz yaz aylarında, Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı’ yla yaptığımız konuşma aklımda.

Eczacıbaşı, YouTube yasağıyla ilgili aynen şunları söylemişti:

"YouTube sitesinin tümden kapatılması Türkiye’ye ve Türkiye’deki kullanıcılara fazlasıyla zarar veriyor. Bu zarar sitenin kapatılmasının "yararından" çok daha fazla".

Günay, turizmcilerin sesine kulak vermiş

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay dünkü gazetelerde işareti verdi.

"Turizm sektörüne destekleme paketi olabilir" dedi.

Günay, 2009 yılında turizmcilere çeşitli teşvikler için hükümete talepte bulunmaya hazırlanıyor.

Hükümetin, Maliye’nin, bankaların bu talebi "anlayışla" karşılayacaklarını umduğunu söylüyor.

Oysa sadece daha iki ay önce Günay farklı konuşuyordu.

Hükümetin "kriz bizi teğet geçer" söylemine uygun krizin turizmde fırsata dönüşebileceğini söylüyordu.

Başarılı bir tanıtımla Türkiye, Çin, Uzakdoğu’ya gitmeyi planlayan Avrupalı turistleri çekebilirdi.

Şimdi ne oldu?

Belli ki, turizm sektöründen gelen "alarm zilleri" Bakan Günay’ı da kaygılandırmış.

Turizm Türkiye’ye en fazla doğrudan gelir sağlayan, katma değeri yüksek sektör.

Günay’ın dediği gibi bu sektörü desteklemek ve korumak şart.

Kültür ve Turizm Bakanı’nın son açıklaması, geçenlerde turizm sektörünün ciddi bir finansman sıkıntısı çektiğini dile getiren TÜROFED Başkanı Ahmet Barut’a kulak verdiğini gösteriyor.
Yazının Devamını Oku