Gila Benmayor

Davos ruhu nasıl kurtarıldı

1 Şubat 2009
BAŞBAKAN Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Peres arasında yaşanan ve dünya medyasında başköşeye oturan gerginliğin ardından Davos’ta en fazla konuşulan konulardan biri "Davos Ruhu"nun zarar görüp görmediği oldu. Dünya Ekonomik Forumu CEO’su Klaus Schwab’ın her fırsatta gururla sözünü ettiği "Davos Ruhu" hatırlarsanız yine Türkiye’nin başrolde olduğu bir olayda zirvelere çıkmıştı.

1988’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki "Davos Deklarasyonu" sırasında esen bahar havası uzun süre konuşuldu buralarda.

20 yıl sonra "Davos Ruhu"nun bir anda tepetaklak olmasının en fazla Schwab’ı etkilemiş olması son derece doğal.

Olaylı panelden hemen sonra alelacele bir basın toplantısı düzenleyen Schwab, gerçekten sarsılmış görünüyordu.

"Biz daima Davos Ruhu’na inandık. Bu karşılıklı uzlaşmaya dayanan yapıcı, pozitif bir ruhtur" diyordu.

Peki akşam geç saatlerde düzenlenen basın toplantısından sonra "Davos Ruhu"nun tekrar canlanması için kapalı kapılar ardında nasıl bir diplomasi yürütüldü?

Dünya Ekonomik Forumu’ndaki dostlarımdan öğrendiğime göre Schwab, krizin ertesi günü yani önceki gün bu kez Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile bir araya gelip öğle yemeği yemiş.

"Davos Ruhu" için, Erdoğan ile Peres arasında bir dönem Ortadoğu’da pek gözde olan "mekik diplomasisini" devreye sokmuş.

SCHWAB DOĞUŞ’UN RESEPSİYONUNDA

Önceki gün akşam saatlerinde ise Davos’taki tüm Türkleri bir araya getiren Doğuş Grubu’nun geleneksel resepsiyonunun sürprizi Prof. Schwab idi.

İki tarafın siyasilerini yatıştırdıktan sonra bu kez Türk Davos müdavimlerinin hatırını sormaya gelmişti...

Hem de eşi Hilde Schwab ile birlikte.

Klaus Schwab, resepsiyonda Doğuş Grubu patronu Ferit Şahenk, grubun üst düzey yöneticileri Aclan Acar, Metin Ar, Coca-Cola CEO’su Muhtar Kent, Koç CEO’su Bülent Bulgurlu, Sabancı CEO’su Ahmet Dördüncü, Borusan CEO’su Agah Uğur, Tuncay Özilhan, Hüsnü Özyeğin ve diğer Türk iş adamları ve iş kadınlarıyla sohbet etti.

Hilde Schwab ile birlikte geçen yıl Davos’a damga vuran Türk Gecesi’nden söz ettik. Türk mutfağının tüm mutfaklara tercih ettiğini söyleyen Hilde Schwab herkesi "Fas Gecesi"ne davet etti.

Derken Prof. Klaus Schwab’ın resepsiyonda Türk televizyon kameralarının karşısına çıktığını gördük.

Bu kez perde arkasında, geçtiğimiz mart ayında AKP MKYK’sından istifa eden, Erdoğan’ın eski danışmanı işadamı Cüneyd Zapsu vardı.

Zapsu, Schwab’ı Doğuş’un resepsiyonunda televizyon kameralarının önüne çıkmaya ikna etmişti.

Schwab, kameraların karşısında, gergin panele değinerek "Kesinlikle bir moderatör hatası oldu. Bundan ötürü çok üzgünüz. Bir daha olmayacak. Başbakan Erdoğan tekrar Davos’a gelecek" deyince Zapsu derin bir "ohh" çekti.

"Davos Ruhu" kurtulmuştu.

Peki Başbakan Erdoğan tekrar Davos’a gelir mi?

Dün Başbakan’ı yakından tanıyan birine bu soruya yöneltince "Belki gelecek yıl gelmez ama iki yıl sonra gelir" cevabını aldım

Hep birlikte göreceğiz.

Çinli dostum Chen’den Türk turizmine tavsiye

ÇİN Başbakanı Wen Jiabao’nun konuşmasını dinlediğim gün yanıma dünya tatlısı Çinli bir işadamı düştü. Bilgisayar cipi imal eden VİA Teknoloji CEO’su Chen Wenchi.

Akıcı bir İngilizce konuşan Chen ile sohbet edince, Silikon Vadisi’deki ofisinin satış temsilcisinin Türk olduğu ortaya çıktı.

Çinli patronun ABD’deki ofisinde çalışan bir Türk.

Bu globalleşme değilse ne?

Alp dediği ancak soyadını hatırlamadığı temsilcisi nedeniyle olsa gerek Chen Wenchi birkaç kez Türkiye’yi ziyaret etmiş.

Bir zamanlar Türkiye’nin Çin’den çok sayıda turist beklediğini, hatta Çince kursların açıldığını ama beklentilerin fos çıktığını anlattım ona.

"Ama Çin’de Türkiye’yi kimse tanımıyor ki. Turizm Bakanlığınız bizde yeterince tanıtım yapmıyor" dedi.

Akdeniz çanağından rakiplerimiz Yunanistan ile İtalya’nın Çin’de nasıl tanıtım yaptıklarını anlattı.

Örneğin İtalya hem Beijing’de, hem Şanghay’da mutfak kültürünü, yaşam kültürünü tanıttığı haftalar düzenliyormuş.

Chen "Öyle Türkiye’den tanıtım olmaz. Çin’e gelip kendinizi tanıtmalı, göstermelisiniz" diyor.

Bilmem Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerine, turizmde alarm zillerinin çaldığı bir dönemde, Çin’in krize rağmen yüzde 8 büyümeyi planladığını, dolayısıyla Çinlilerin tatile harcayacak paralarının olacağını hatırlatmama gerek var mı?

Parlak beyinlerimizi Obama’ya kaptırma tehlikesi var

DÜNYA Ekonomik Forumu’nun bu yılki en ilginç toplantılarından birinin başlığı şöyleydi: "Başkan Obama’ya rekabetçilik üzerine öneriler."

Panelin moderatörü "rekabetçilik" kuramının gurusu Profesör Michael Porter.

Koç Holding Bilgi Grubu Başkanı Ali Koç’un "Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu"nu (URAK) kurarken esinlendiği, Prof. Porter’ın konukları arasında DuPont’un CEO’su Ellen Kullman, News Corporation CEO’su Rupert Murdoch, Carlyle Grubu kurucusu David Rubenstein gibi isimler vardı.

Porter teker teker onlara Obama ve ekibinin, ABD’yi daha rekabetçi bir konuma dönüştürmek için neler yapması gerektiğini sordu.

Bu arada Porter’ın, ekonomik krizden fena darbe yiyen ABD’nin ancak daha çok rekabetçi olarak atlatabileceğini düşündüğünü belirteyim.

Krizden çıkmanın olmazsa olmaz koşulu bu.

Panelistlerden kimi, "Obama önce emlak piyasasını istikrarlı hale dönüştürmek zorunda" dedi.

Kimi teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge’ye işaret etti.

Murdoch, "illa eğitim" dedi. "Çünkü 30-40 yıl sonrasının insan kaynağını düşünmek zorundayız" diye ilave etti.

Porter,
panelistlerin söyledikleriyle yetinmedi. İzleyicilere dönüp "Obama’ya ne tavsiye ediyorsunuz" diye sordu. Fikir fikirden üstündür mantığı.

İzleyicilerden gelen öneriler arasında ev kredilerinde kısıntıya gidilmesi, karbon vergisi alınması gibi şeyler vardı.

Ama bence en parlak önerilerden biri panelist Rubenstein’dan geldi.

"Obama yönetimi vize kolaylığı getirsin. Dünyanın en parlak beyinlerini Amerikan üniversitelerine davet edelim. Bunlar arasında geri dönenler olursa da kendi ülkelerinde etkili olurlar" dedi.

Ayrıca izleyiciler arasında kimlerin Amerikan üniversitelerinden mezun olduklarını görmek için el kaldırılmasını istedi.

Abartısız salondaki ellerin yarısından fazlası havaya kalktı.

Tümünün ellerinin havaya kalkması ABD için mi iyi, yoksa dünya için mi? Siz karar verin.
Yazının Devamını Oku

G-20, küresel ekonomi koordinatörlüğüne ısınıyor

31 Ocak 2009
İNGİLTERE Başbakanı Gordon Brown göründüğü gibi soğuk bir adam değilmiş.<br><br>Basın toplantısında cep telefonu çalarken "eyvah benim telefonum imiş" diye kendi kendisiyle dalga geçebilen biri. Dün sabahın ilk basın toplantısına katılan Brown, hem İngiltere Başbakanı, hem önümüzdeki nisan ayında G-20 toplantısını ülkesinde ağırlayacak lider şapkasıyla konuştu.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un da katıldığı basın toplantısına G-20 damgasını attı.

Neler konuşulduğuna geçmeden önce küçük bir hatırlatma yapmam gerek.

Davos’ta günlerden beri, ekonomik krizden çıkılması için uluslararası bir işbirliğinden, bu işbirliğini ve yeni oluşturulacak sistemleri koordine edecek bir yapıdan söz ediliyor.

Brown’un konuşmasından anladığım kadarıyla G-20 işte bu koordinatörlük rolüne giderek ısınıyor.

KRİZDE ÖNCELİKLER

İngiltere Başbakanı’na göre, küresel ekonomik krizin öncelikleri şöyle:

Bankacılık sisteminin çökmesini önleyecek yeni bir bankacılık sistemi oluşturmak.

Bunun yanı sıra yeni bir finans sistemi oluşturmak.

Krizden etkilenen ülkelerde istihdam paketlerini devreye sokmak.

Şimdi burada küçük bir parantez açıyorum.

Krizin yol açtığı işsizlik gerçekten gelişmiş ülkelerde de kendisini göstermiş.

Yıllardan beri Davos’ta buluştuğumuz Amerikalı bir kadın gazeteci arkadaşımın kocası işinden olmuş.

Ayrıca kendi emeklilik parası da yüzde 35 erimiş.

Önceki gece bir yemekteki buluşmamızda "ABD’nin geleceğinden endişe ediyorum. Obama’ya da başarması için dua ediyorum" diyordu.

Brown’a dönersek, G-20 toplantısı sırasında yeni krizleri önlemek için bir "erken uyarı sistemi"nin de görüşüleceğini söylüyor.

Bunun yanı sıra daha çok şeffaflık da krizleri önlemenin olmazsa olmaz koşulu.

Bu şeffaflığı denetleyecek mekanizmalar da.

Yine Londra’daki G-20 toplantısında gündeme gelecek bir başka konu IMF, Dünya Bankası ve bölgesel bankaların katkılarıyla gelişmekte olan ülkelerin bankalarına yardım etmek.

Brown, "Bundan böyle globalleşmeyi uluslar arası düzeyde iyi koordine etmek zorundayız" diyor.

KÜRESEL YEŞİL GÖREV

Peki G-20 Londra Zirvesi’nde başka neler gelecek gündeme?

Onları da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki- Moon sayıyor:

"Ekonomik krizin yanı sıra çevre, yoksulluk ve açlık da konuşulacak."

Çevre derken BM Genel Sekreteri’nin kullandığı ilginç bir sözcük var.

Ülkelerin karbon salınımlarını kontrol altında tutmaları gerektiğini belirtirken, "küresel yeşil görevlerini yerine getirmeliler" diyor.

İşte bu "küresel yeşil görev" BM Genel Sekreterine göre, yeni iş alanlarına, istihdama yol açabilecek.

Bir yerde ekonomik krize çare olabilecek.

En azından beklenti bu yönde.

2009’da enerji yatırımları yüzde 25 düşecek

ULUSLARARASI Enerji Ajansı baş ekonomisti Fatih Birol bu yıl "kapalı enerji" oturumlarına katılıyor.

Kapalı kapılar ardında düzenlenen oturumlarda, ekonomik krizin enerji sektörünü nasıl etkileyeceği masaya yatırılıyormuş.

Bir "kapalı toplantıdan" diğerine koşuşturmakta olan Birol ile ayaküstü konuştuk.

Oturumların çoğuna Shell, BP gibi dev şirketlerin CEO’ları, OPEC Genel Sekreteri, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerin devlet başkanları, enerji bakanları katılıyormuş.

Bu toplantılardan nasıl sonuçlar çıktığını sordum Fatih Birol’ a.

"Temelde üç ana sonuç çıktı şimdilik" dedi ve saydı:

Ekonomik kriz enerji yatırımlarını önemli ölçüde etkiliyor. Enerji yatırımları bir yıl öncesine oranla 2009 yılında yüzde 25 düşecek.

Enerji sektöründe en fazla elektrik sektörü etkilenecek. Zira bu sektör sermaye yoğun bir sektör.

Ekonomi tekrar toparlandığında arz ve talep dengesizliği ortaya çıkacak. Bu da petrol fiyatlarının kaldığı yerden yani 147 doların üzerine çıkmasına yol açabilecek.

Fatih Birol’un kapalı enerji toplantılarıyla ilgili ilginç bir gözlemi var.

O da şu: Davos’ta eskiden aynı içerikli toplantılar yapıldığında herkes ayrı telden çalarmış.

Şimdi sorun o kadar büyük ki, herkes aynı fikirde yani alınacak önlemler konusunda birleşiyor.

Nabucco boru hattı projesinin de bu toplantılarda gündeme geldiğini söyleyen Fatih Birol, projenin çok desteklendiğini ancak Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in önceki gün dile getirdiği gibi siyasi irade ve finansman sorunlarının göz ardı edilmediğini söyledi.

Birol’a göre bu bağlamda Türkiye’ye önemli bir rol düşüyor.

Finansman konusunda neler yapılması gerektiğini bizzat planlayıp diğer ortaklara sunması gerekiyor.

Obama’nın sesi Davos’taydı

YENİ Amerikan Yönetimi’nden Davos’a kim gelecek diye merak ederken önceki sabah karşımızda cıvıl cıvıl bir kadın gördük.

ABD’nin çiçeği burnunda başkanı Barack Obama ile eşini Beyaz Saray’a kadar takip eden ve yönetimde yer alan Chicago’dan eski dostları Valerie Jarrett.

Beyaz Saray’ın temsilcisi Valerie Jarrett, Dünya Ekonomik Forumu’nun CEO’su Klaus Schwab’a göre "Obama’nın Sesi" olarak konuştu.

ABD eski başkanı Bill Clinton’dan birkaç saat sonra ilgiyle dinlenen Jarrett, Obama’nın ekonomik kriz dönemini "yeni bir sorumluluk" dönemi olarak gördüğünü söyledi.

Dikkat ettim Jarrett konuşmasında en fazla bu "sorumluluk" sözcüğünü kullandı.

"Chicago Ruhu"na uygun olarak hem Barack Obama’nın, hem eşi Michelle’in sorumluluklarını çok iyi bilen kişiler olarak eğitildiklerini söyledi.

Jarrett, Obama’nın Beyaz Saray’a adımını atar atmaz bir "İyileşme Planı" üzerinde çalıştığını söyledi.

Neleri kapsıyor bu plan?

Önce güvenin tesis edilmesini sağlayacak, ardından uzun vadeli bir ekonomik büyüme, istihdam, sağlık ve çevre yatırımlarını ele alacak.

Obama kısa bir zaman diliminde IBM, Google, Citigroup ve daha birçok önemli şirketlerin CEO’larıyla görüşerek planı tartışmış.

Jarrett’ın söylediklerine bakılırsa, Amerikan şirketleri bu planın ekonomik krizden çıkmak izin gerekli olduğuna inanıyorlar.

Ayrıca yeni başkanının çevreyle ilgili kaygılarını da paylaşıyorlar.

Görünen o ki, Obama hızlı başlamış.
Yazının Devamını Oku

Putin ’Krize devlet müdahalesi olmasın’ dedi herkes şaşırdı

30 Ocak 2009
DAVOS’un geleneksel açılış konuşmasını yapan Rusya Başbakanı Vladimir Putin, ekonomik kriz nedeniyle devletin özel sektöre direkt müdahalesine karşı çıktı. Tüm dünyada hükümetlerin finans sektörüne ve şirketlere milyarlarca dolar aktardığı bir dönemde Putin’in bu sözleri şaşkınlıkla karşılandı.

Sovyetler Birliği döneminde devletin müdahalesinin "feci sonuçlar" doğurduğunu belirten Putin "Bunun bedelini Rusya bugün hálá ödüyor" dedi.

Eski bir komünistten Davos’un "yorgun savaşçı kapitalistlerine" anlamlı mesaj Davos’ta en fazla tartışılan konulardan biri oldu.

Putin’in konuşmasından bir gün sonra Dünya Ekonomik Forumu’nun CEO’su Klaus Schwab bu mesajı ABD eski başkanı Bill Clinton’a sordu.

Clinton "Putin’in ağzından bunu duymak bayağı hoşuma gitti" dedi.

Ama bu mesajdan sonra şu çıktı ortaya:

Rusya krizden etkilenen şirketleri için 50 milyar dolarlık bir kaynak ayırmış meğer.

Ancak anladığım kadarıyla bu kaynak şirketlere direkt aktarılmayacak.

Ödünç verilecek ya da yatırım ortamının iyileştirilmesi ve iç tüketimin artması için kullanılacak.

Putin’in bir diğer mesaj "enerji güvenliği" konusunda oldu.

"Enerji güvenliği" için uluslararası işbirliği çağrısında bulunan Putin, Kuzey Akım, Güney Akım gibi boru hatlarının inşaatına giriştiklerini belirterek Avrupalıları rahatlatmaya çalıştı.

Daha bir süre önce Ukrayna’nın vanasını kapatarak Avrupa’nın yüreğini ağzına getiren Putin rahatlama konusunda başarılı oldu mu bilemem?

Ayrıca Avrupa’nın şiddetle desteklediği Nabucco boru hattına hiç değinmemiş olmasının da altını çizelim.

Konuşmasından sonra Rusya Başbakanı, Dell’in CEO’su Michael Dell, Renault’nun CEO’su Carlos Ghosn ve Nestle’nin Yönetim Kurulu Başkanı Peter Brabeck-Letmathe’nin sorularını yanıtladı.

İlk soruyu soran Dell, "devletin müdahalesi olmasın" mesajına çok şaşırdığını söyledi.

BİZ ENGELLİ DEĞİLİZ

Ardından "Rusya’nın bilimsel alanda başarılı olduğunu biliyoruz. Ancak bilişim sektörü olarak bilgisayar ve internetin yaygınlaşmasında acaba size nasıl yardım edebiliriz" diye sordu.

İşte bu "yardım" sözcüğü Putin’i çileden çıkartmaya yetti.

"Ne yardımı? Biz engelli değiliz. Siz engellilere, emeklilere, gelişmekte olan yoksul ülkelere yardım edin" diye tepki gösterdi.

Putin, software konusunda, Hindistan kadar olmasa da iyi durumda olduklarını iddia etti.

Sibirya’nın en kuytu köyünde dahi internet bağlantısı olduğunu söyledi.

İpin ucunu iyice kaçırdığını fark edince de "Bilişim sektörüne yatırımlara açığız" dedi.

ÇİN’İN BÜYÜMESİ YÜZDE 8

Putin’den önce konuşan Çin Başbakanı Wen Jiabao, azıcık yüreklere su serpti.

2009 için büyüme hedeflerinin yüzde 8 olduğunu söyledi.

Çin, 2008 yılının son çeyreğini yüzde 6.8 büyümeyle kapatarak ortalama yüzde 9’luk bir büyüme kaydetmiş.

"Düşerek yürümeyi öğreneceğiz", "Kıştan sonra ilkbahar gelir" diye geleneksel Çin bilgeliğiyle konuşan Jiabao’ya göre Çin krize karşı gerekli önlemlerini almış.

Nedir bu önlemler?

Kamu harcamalarını arttırmak. Konuta, kırsal kesime, altyapıya yatırımları hızlandırmak.

KOBİ’lerin pazara ulaşmalarını kolaylaştırmak.

Sanayiyi ve özellikle otomotiv, maden sanayiini modernleştirmek.

Sosyal güvenlik reformları

Teknoloji ve Ar-Ge’ye daha fazla yatırım.

İşin özeti şu: Çin ekonomisi iyi olursa bu tüm dünyanın işine yarayacak.

Koç ve Sabancı 2009’un global şirketleri arasında

DÜNYANIN önde gelen danışmanlık şirketi The Boston Consulting Group’un gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülke standartlarına atlamayı başarmış şirketleriyle ilgili raporu dikkat çekici.

Raporu, grubun partnerlerinden ve Çin temsilcisi David Michael’in ağzından duyma fırsatını buldum.

"2009 yılının yeni global oyuncuları" başlığını taşıyan raporda 100 şirket yer almış.

Listede ağırlıklı olarak Çin şirketleri var. (36 adet)

Ardından 20 şirketle Hindistan, 14 şirketle Brezilya, 7 şirketle Meksika ve 6 şirketle Rusya listede.

Türkiye’den sadece 2 şirket yer almış.

Koç Grubu ve Sabancı Grubu.

Rapora göre, bu 100 şirketin toplam ciroları 1.5 trilyon dolar.

Rapora ilk kez Birleşik Arap Emirlikleri’nden ve Kuveyt’ten şirketler girmeyi başarmış.

Örneğin, Emaar, Etisalat bizim de duyduğumuz şirketler.

Emirates Havayolları da var.

Peki bunca atılım yapan THY neden listeye girmeyi başaramamış.

Michael’a göre, Emirates bizim havayollarından kat kat büyükmüş.

Hindistan’ın şirketleri arasında ünlü Tata Grubu’nun çok sayıda alt şirketi de var.

Tata Çelik, Tata Motors, Tata Çay gibi.

Oysa ne Sabancı, ne de Koç Grubu’nun alt şirketleri listede yok.

Bunu sorunca Michael’dan yine Tata şirketlerinin çok daha büyük olduğu cevabını aldım.

Hatırlıyorum da 1990’lı yılların ortalarında ilk kez Hindistan’a gittiğimde yollar inanılmaz külüstür, Nuh nebiden kalma Tata marka arabalarıyla doluydu.

Nereden nereye gelmiş bu marka.

Yine de rapora Türkiye’den neden fazla şirketin girmediği sorusunun cevabını almış değilim.

Aliyev: Nabucco’nun yapımı hayli sorunlu

PUTİN’in bilerek ya da bilmeyerek gündeme getirmediği Nabucco boru hattı dün sabahki enerji oturumunda konuşuldu.

Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev bir soru üzerine, Nabucco boru hattının inşasının hayli sorunlu olduğunu söyledi.

Aliyev’e göre, Nabucco için daha fazla siyasi iradenin yanı sıra finansal kaynak daha şeffaf olmalı.

Projede çok fazla oyuncu olması da Aliyev’e göre başka bir sorun.

"Nabucco Projesi’ne girişen ülkeler daha cesur olmak zorundalar. Zira mesele sadece enerji kaynağına ulaşmak değil enerji güvenliği. Proje ancak güçlü bir siyasi irade ve güçlü bir finansal destekle yürüyebilir" dedi Aliyev.

Projeye desteklemek için Azerbaycan’ın elinden geleni yapacağını da sözlerine ekledi.
Yazının Devamını Oku

Davos’ta, Türkiye’den dünyaya bankacılık dersi

29 Ocak 2009
GEÇEN yıl Davos’tan ilk yazımın başlığı şöyleydi: "Bu yıl Davos’ta yüzler gülmüyor."<br><br>Ekonomik krizin göbeğinde olduğumuz bu yıl elbette, yine yüzler gülmüyor ama genel hava kararsız bir bekleyişten "işleri ele alma" durumuna geçmiş.

Bu yıl herkesin kafasındaki şu: "Krizin içerisinden bir an önce nasıl ve neyin yardımıyla çıkacağımıza bakalım."Devletin müdahalesi daha fazla mı olacak?

IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların rolü mü değişecek?

Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere daha fazla kaynak mı aktarılacak?

Uluslararası işbirliği, dayanışma daha fazla mı önem kazanacak?

Yazının Devamını Oku

Fazıl Say nihayet Davos’ta

25 Ocak 2009
DAVOS’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda yıllardan beri hayalini kurduğum şey gerçekleşiyor.<br><br>Neydi hayalim? Dünya Ekonomik Forumu’nun sonuna denk gelen geleneksel "cumartesi gecesi" konserinde sahnede ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ı görmek.

Davos cemaatinin son gece partisine katılmadan önce yer bulmak için yarıştığı, sandalyeleri kapıştığı bu konserlerin birinde Fazıl Say’ı dinleyeceğimizi hep hayal ettim.

Bu hayalimi birkaç yıl önce Fazıl Say ile de paylaşmıştım..

28 Ocak ile 1 Şubat arasında yapılacak Dünya Ekonomik Forumu’nun programını incelerken büyük bir sevinçle nihayet sanatçımızın adına rastladım

Fazıl Say’a Luzern Senfoni Orkestrası eşlik edecek.

Aynı sahnede geçen yıl, hafızam yanıltmıyorsa birkaç yıl önce Fazıl Say ile birlikte Avrupa ve Asya turnesine çıkmış olan Japon kemancı Akiko Suwanai’yi dinlemiştik

Fazıl Say, Şef Alexander Liebriech yönetimindeki Luzern Senfoni Orkestrası’yla Beethoven ile Saint-Saens çalacak.

Bu güzel haberi verdikten sonra bu Davos’ta nelerin gündeme geleceğine ve kimlerin katılacağına geçelim.

KRİZ SONRASI DÜNYA

Davos’un bu yılki teması doğal olarak en sıcak konu global ekonomik krizle bağlantılı olarak "Kriz sonrası dünyayı şekillendirmek".

Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab’ın "DEF’in 40 yıllık geçmişinde en kritik toplantı" diye tanımladığı buluşmaya krize rağmen çok sayıda işadamının katılması bekleniyor.

Yine Schwab’a göre "sistemler, kurumlar ve düşünce tarzlarımıza yönelik alarm zillerinin" çaldığı bir dönemde Dünya Ekonomik Forumu tarihi bir misyonu üstlenmiş durumda.

Katılacak siyasilerin listesine bakınca gerçekten bir "tarihi misyon" durumuyla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor.

Bu yıl, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’den, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e, Çin Başbakanı Jiabao’dan İngiltere Başbakanı Gordon Brown’a 40’tan fazla devlet başkanı ve başbakanın resmi geçidine tanık olacağız gibi görünüyor.

Çiçeği burnunda ABD Başkanı Barack Obama bir son dakika sürprizi yapar mı?

Neden olmasın? Sürprizi yapabilir gibi geliyor bana.

İşte o zaman Davos gerçekten tam anlamıyla şenlenir.

Önümdeki listede ayrıca 80 kadar bakan görünüyor.

TÜRKİYE’DEN KİMLER VAR

Türkiye’den katılacakların listesinde ise Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Enerji Bakanı Hilmi Güler, Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz gözüme çarpan isimler.

Türk heyetinin gündeminde neler var, kim kiminle görüşecek?

Bu gibi soruların cevabını Davos’ta öğreneceğiz mutlaka.

Ancak bazı şeyleri şimdiden tahmin etmek mümkün.

Örneğin IMF görüşmelerinin ortasında olan Devlet Bakanı Şimşek pekálá, Davos programı hayli yüklü görünen IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn ile bir araya gelebilir.

Aynı şekilde, Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Davos’a kalabalık gelecek olan Ermenistan heyetiyle temaslarda bulunabilir.

Davos’tan taze haberler hafta ortasından itibaren.
Yazının Devamını Oku

Kriz bittikten sonra ilk çıkışı Türkiye yapacak

23 Ocak 2009
KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç’ın mutluluğundan etkilenmemek mümkün mü?<br><br>Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in konuk konuşmacı olduğu KAGİDER’in geleneksel toplantılarından biri Obama’nın yemin ettiği gecenin sabahına denk gelmiş.

"Obama ile yeni bir dünya mümkün" derken Onanç’ın gözlerinin içi gülüyor. "Özlediğimiz, hayal ettiğimiz dünyaya gözlerimizi açtık bugün" diyor. Obama’nın tarihi konuşmasını hatırlatıyor.

Kutuplaşmalar, farklılıklar sona erecek.

Fırsatlar eşit dağıtılacak ve zenginle yoksul arasındaki uçurum azalacak.

Piyasalar sadece zenginden yana olmayacak.

Yazının Devamını Oku

Roubini de kadın istihdamını merak etti

20 Ocak 2009
TÜRKİYE’de kadın istihdam oranının rekor seviyede düşük olması "kriz kahini" Profesör Nouriel Roubini’nin kulağına kadar gitmiş. Birkaç günlüğüne İstanbul’a gelen Roubini ile bir özel davette karşılaştık.

Global krizden çok daha farklı konularda konuştuk.

Zaten davette "global kriz" sorularından bunalmış gibi görünen Roubini baktım bir ara ressam Kemal Seyhan ile koyu bir sanat sohbetinde.

İstanbul’a yapacağı bir sonraki ziyaretinde Seyhan’ın atölyesine uğrayacağı kesin.

İstanbul doğumlu Roubini’nin halı ticareti yapan İran kökenli babası 10 yıl süreyle İstanbul’da kalmış ve su gibi Türkçe konuşuyormuş.

Baba şimdi Milano’da.

Oğul ise anladığım kadarıyla tam anlamıyla bir "dünya vatandaşı".

Yaşamakta olduğu ABD’yi, doğup büyüdüğü Akdeniz ve Ortadoğu’yu ve sık seyahat ettiği Doğu’yu iyi biliyor.

"Güç bundan sonra Doğu’ya geçecek" diyor.

AVRUPA BİRLİĞİ, İRAN

Dünya bakışlarını doğuya çevirirken Avrupa ancak Türkiye’nin üyeliğiyle güçlenecek.

Yani "kriz kahini" Roubini, Türkiye’nin er ya da geç Avrupa Birliği üyesi olacağını kristal küresinde görüyor.

Batı’nın İran ile uzlaşacağını da söylüyor.

Bu konuda Obama yönetiminin aktif davranacağını belirtiyor.

Roubini, Clinton Yönetimi’nde iki yıl Hazine Bakanlığı’nda hizmet vermiş.

Clinton çifti ve özellikle Hillary Clinton ile sık görüşüyor.

Hillary Clinton’un kadın sorunlarıyla yakından ilgili olduğunu söylüyor ve Türkiye’de kadının durumunu soruyor.

Sorunun muhatapları bendeniz, AKP İstanbul milletvekili Nursuna Memecan ile PwC Türkiye Başkanı Cansen Başaran Symes.

İstanbul’da İMKB’deki konuşmasında Türkiye’deki "kadın istihdamının düşüklüğunu" dile getiren OECD Genel Sekreteri Angel Gurria gibi Roubini de bundan haberdar.

İSTANBUL’DA OFİS

Nedenleri üzerinde tarşıyoruz.

Üniversite eğitimli genç kadınlar arasında da oranın giderek düşmesi ekonomi profesörü Roubini için daha da kafa karıştırıcı.

Memecan, AKP’nin çalışan kadının durumunu iyileştirmek için Meclis’ten geçirdiği yasalardan söz etse de durum ortada.

Roubini ile sohbet kadın istihdamından başkanı olduğu RGE Danışmanlık Şirketi’ne atlıyor.

Finansal analizler yapan RGE, ABD, Avrupa’nın dışında Dubai, Çin ve Hindistan’da da faaliyet gösteriyormuş.

Roubini, yakın bir gelecekte RGE’nin İstanbul ofisini de açmak istiyor.

’Belediyecilik eşittir müteahhitlik’ ezberini kadınlar bozacak

GEÇENLERDE yazdığım "Bahçeşehir Belediyesi Yönetişim Modeli"nin yaratıcısı Yavuz Saltık imiş.

Yaklaşık yedi yıldan beri yerel belediyecilikle ilgili çalışmalar yapan Saltık bu modeli 2003 yılında geliştirmiş.

Aynı model Hadımköy’de uygulanmak istenmiş.

Ama başarılı olmamış.

"Bu biraz da belediye başkanının vizyonuyla ilgili" diyor Saltık.

Yerel yönetimde şuna inanıyor:

"Belediyeler özel şirketler gibi yönetilebilir. Vatandaş memnuniyeti değil müşteri memnuniyeti esas alınırsa hizmet anlaşıyı değişebilir."

"Neden belediyeler özel sektörlerden eleman transfer edemiyor"
sorusunu soruyor.

Yani doğru işe doğru adam.

ŞİMDİ DE OMBUDSMAN

Peki personel alımının nasıl olacağını belirleyen yasa ne olacak?

Saltık’a göre, vizyonu olan bir belediye başkanı ya da yerel yönetici yeri geldiğinde yasalara karşı çıkabilmeli.

Buna örnek olarak efsane vali Recep Yazıcıoğlu’nu gösteriyor.

Yazıcıoğlu’na açılan davaların tümü idari davalar.

Yine Saltık’a göre, yerel yönetime kadınların katılması çok önemli.

Yine geldik mi kadın konusuna.

Neden önemli?

"Çünkü belediyecilik eşittir müteahhitlik ezberini ancak insana dokunan şeylere daha duyarlı olan kadınlar kırabilir" diyor.

Saltık, "Belediye Yönetişim Modeli"ne yeni "ombudsman"lık kavramını katmış.

"Belediye ombudsman"ı, "Kent Meclisi" ile belediye başkanları arasındaki ihtilafları çözecek.

Saltık özetle, yerel seçimler öncesi geliştirdiği modelin daha çok önem kazandığını düşünüyor.

"Modeli uygulamak isteyen belediyelerle çalışmaya hazırım" diyor.

"Bir başka belediyecilik de mümkün" diye ekliyor.
Yazının Devamını Oku

Baykal, Nobel Barış Ödüllü Ahtisaari’yi kabul etmedi

18 Ocak 2009
HAFTA ortasında Ortaköy’deki Feriye Lokantası’nda eski dostlarla birlikteyiz. Eski dostlar dediğim 2004 yılından beri belirli aralıklarla Türkiye’ye gidip gelen Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun üyeleri.

Türkiye’nin üyeliğini destekleyen ve 2004’te yayınladıkları Türkiye Raporu’yla müzakerelerin başlamasında önemli rol oynayan "Akil Adamlar" diye de bildiğimiz komisyonda kimler var?

Öncelikle başkanı, Finlandiya eski Cumhurbaşkanı ve 2008 Nobel Barış Ödülü sahibi Martti Ahtisaari.

Sıkı bir feminist olarak "Akil Adamlar" söylemine "Benim gibi Akil Kadınları da unutmayın" diye itiraz eden İtalya’nın Avrupa İşlerinden sorumlu eski bakanı Emma Bonino.

İspanya’nın Dışişleri eski Bakanı Marcelino Oreja Aquirre, Hollanda Dışişleri eski Bakanı Hans van den Broek ve Avusturya Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Albert Rohan.

Komisyona dahil olan Fransa eski Başbakanı Michel Rocard bu kez gelmemişti.

Bağımsız Türkiye Komisyonu geçtiğimiz yaz aylarında bir de kayıp vermişti.

Bir trafik kazasında yaşamını yitiren Polonya Dışişleri Bakanı Bronislaw Geremek.

Komisyona yeni dahil olanlar ise Almanya Saksonya Eyaleti eski Başkanı Kurt Biedenkopf ile London School of Economics’in eski dekanı Anthony Giddens.

Ancak her ikisi de Rocard gibi komisyonun bu son ziyaretine katılmamıştı.

AB DEĞİLSE YERİNE NE OLACAK

Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun bu ziyareti Egemen Bağış’ın Avrupa Birliği Başmüzakereci görevine atandığı günlere rast geliyor.

Yaklaşık bir yıl süreyle çalışmalarını askıya almış olan komisyonun ziyareti ve Bağış’ın atanması Avrupa Birliği üyelik sürecinde nihayet bir hızlanmanın işareti olabilir mi?

Komisyon üyeleri, İstanbul’daki temaslarında Ergenekon’dan, Profesör Binnaz Toprak’ın "Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileşme" raporuna kadar birçok konuda bilgi almış.

Doğrusunu söylemek gerekirse biraz kafaları karışık.

Özellikle de Ergenekon konusunda.

Ama her şeye rağmen "reformların" sürdürülmesi gerektiğini vurguluyorlar.

En doğru şeyi her zaman direkt konuşan Emma Bonino söylüyor.

"Türkiye karar versin. Avrupa Birliği olmayacaksa ne yapacak? AB üyeliğinin yerine ne koyacak."

Yani açıkça "B Planınız nedir" diye soruyor Bonino.

Bu arada Bağımsız Avrupa Komisyonu’nun oluşturulmasını sağlayan Açık Toplum Vakfı, komisyon üyelerine bu kez de kapsamlı bir program hazırlamış.

İstanbul’da akademisyenler, STK’larla temastan sonra Ankara’da Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül ve üst düzey yetkililerle görüşmeler ayarlanmış.

CHP’DEN RANDEVU TALEBİNE SES YOK

Tabii bu arada muhalefet de hesaba katılmış.

Açık Toplum Vakfı Genel Sekreteri Hakan Altınay, CHP lideri Deniz Baykal’a yazdığı mektupta, komisyonun Ankara ziyareti sırasında bir randevu talebinde bulunmuş.

1 Aralık 2008 tarihli mektup elimin altında.

"Partinizin Avrupa Birliği konusunda değerli görüşlerini Komisyon üyeleriyle paylaşmak isterseniz böyle bir görüşme için 15 Ocak günü, size uygun bir zamanı belirlemekten memnuniyet duyarız" diyor.

Aynı mektup Kemal Kılıçdaroğlu’na da gitmiş.

Altınay, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir görüşmeye sıcak baktığını ancak sonradan bir ses çıkmadığını söylüyor.

Baykal’dan ve ofisinden ise olumlu ya da olumsuz hiçbir bir ses çıkmamış.

Peki daha bir süre önce Brüksel’de bir temsilcilik açan CHP değil miydi?

Bunun mesajı "CHP olarak Avrupa Birliği üyeliğini destekliyoruz" değil miydi?

Başında Nobel Barış Ödüllü Marti Ahtisaari’nin bulunduğu, Avrupa’nın en deneyimli ve sözleri en çok geçen politikacılardan oluşmuş bir heyeti kabul etmemek nasıl bir mantık?

Eğer CHP gerçekten Avrupa Birliği’ni destekliyorsa, görüşlerini kimle paylaşacak ve sesini böyle bir komisyonun üyelerine duyurmayacaksa da, kime duyuracak?
Yazının Devamını Oku