Haftada Türkiye’ye giriş yapan orkide yüklü TIR sayısı 8’e ulaşırken, yıllık satış 750 bin adede çıktı. Talepte yaşanan artışla birlikte 5 büyük çiçek üreticisi tüm üretimini orkideye kaydırırken, yıllık satışlar 100 milyon liraya ulaşıyor. Fiyatların 20 liradan başlayıp, 900 liraya kadar ulaştığı orkidede en fazla talep, 60 farklı çeşidi bulunan phalaenopsis türünde yoğunlaşıyor. Pastel, beyaz ve fuşya renklerinin ön plana çıktığı Türk orkide pazarında, Cibidium, Cattleya ve Orcidium türleri de ön plana çıkıyor.
150 bin adedi yerli
Yılda satılan 750 bin adet orkidenin 150 bin adedini yerli üretim oluştururken 600 bin adedi de başta Hollanda olmak üzere yurt dışından ithal ediliyor. Bunun yarısına yakınını da yapı marketler ile bazı perakende zincirleri gerçekleştiriyor. İthalat ve üretimde yaşanan artışların fiyatlarda düşüşe yol açmasına rağmen orkide en pahalı çiçeklerin başındaki yerini koruyor. Yapı marketlerinde 20 lira civarında satılan orkidelerin fiyatı, çiçekçilerde 75 liradan 900 liraya kadar uzanıyor. Tropikal bir bitki olan orkide Hollanda başta olmak üzere Filipinler, Çin, Endonezya ve Singapur’un yanı sıra İtalya ve Polonya’da da üretiliyor. Avrupa ülkelerinin yıllık kişi başı çiçek harcaması, 100 dolar olurken, bu Türkiye’de 3 doları geçmiyor.
10 ithalatçı firma, ithalatlarını ağırlıklı olarak Hollanda’dan gerçekleştirirken, yerli üreticiler de orkide üretimine uygun özel seralar oluşturarak, Phalaenopsis türünü yetiştiriyor. Tropik, ılıman ve serin gibi farklı iklim kuşaklarında doğal halde yetişen, 20 binden fazla türe sahip olan orkidelerin genellikle 20 türü süs bitkisi olarak yetiştiriliyor. Şu anda Türkiye’de en çok Phalaenopsis türü orkide talep görüyor. Bu türün yaklaşık 60 farklı çeşidi bulunuyor. Cibidium, Cattleya, Orcidium satılan diğer türler arasında yer alıyor. Normal ortamlarda 1 yılda yetişen orkideler, özel seralarda 3 ayda yetiştirilebiliyor.
En pahalısı Vanda
Fiyatları türüne rengine, dal ve kandil yani çiçek sayısına göre değişen phalaenopsis orkidelerin fiyatı 20 liradan başlayıp 300 liraya kadar çıkıyor. 4 dallı pembe renkli bir phalaenopsis 120 TL’den satılırken, 6 dallılar 295 TL’ye, Jumbo boy orkide bahçeleri ise 550 TL’ye satılıyor. Çiçek bahçelerinin içerisine lilyum ve güller de eklendiğinde bu fiyat 900 TL’ye kadar çıkabiliyor. Orkide yarışmalarında birincilik almış, rengi laciverte yakın olan en değerli türü ise Vanda oluyor. Vanda orkidelerinin fiyatı ise 700 TL’ye kadar çıkıyor.
TÜRKİYE’de orkide satışları artınca, ithalatında patlama yaşandı. Haftalık ithalat 8 TIR’a ulaşırken, yılda satılan orkide sayısı 750 bini buluyor. Talepte yaşanan bu artış, 5 büyük çiçek üreticisinin tüm üretimini orkideye kaydırmasını sağlarken, yıllık orkide satışları da 100 milyon lirayı buldu.
28 ilde çiçek üretimi yapılıyor
RAMAZAN ayının yaz sezonunun ortasına denk gelmesi, tur operatörleri ile turistik tesis işletmeleri arasında yerli tatilci avı başlattı. İşletmecilerin ağustos ayında boş odaları doldurmak için yüzde 50’lere varan indirimleri devreye sokması, Türk müşterilere yabancılardan daha uygun fiyatlara tatil fırsatı yarattı. Tesislerin doluluk oranlarına paralel olarak gerçekleşen indirim miktarları, tatilin başlayacağı ve biteceği güne, tesisin yıldız sayısına, bulunduğu bölgeye, sunulan imkanlara göre de değişebiliyor. Ramazan nedeniyle otellerde indirimlerin oranı yüzde 10-15’ten başlayıp, yüzde 50’lere ulaşıyor. Muğla Lykia Botanika Beach Club’ta devreye sokulan kampanya kapsamında müşterilere yüzde 40 indirim uygulanırken Sirene Belek’te indirim oranı yüzde 10 oluyor. Voyage Türkbükü Hotel’de yüzde 20, Club Magic life’ta ise yüzde 35’leri buluyor.
Özel kampanyalar devredeArkadaşımız Cansu Mansur’un yaptığı araştırmaya göre, erken rezervasyonda sezonluk fiyat üzerinden yapılan indirimlere ek olarak bu yıl ramazan ayına özel kampanyaları da devreye sokan turistik işletmelerden Sirene Belek’te 7 gece konaklayan müşteriler, kış döneminde Davras’ta 2 gecelik bedava konaklama hakkı da kazanıyor. Ayrıca yine ağustos ayında yapılacak 7 gecelik konaklamalarda, 6 gece ücreti de ödeniyor. Ağustos ayı özel fiyatlarıyla Çeşme Sheraton Otel’de 7 gecelik rezervasyon yaptıranlar 2 gece 3 gün Paris tatili kazanırken, 10 gecelik rezervasyon yaptıranlar 4 gece 5 gün Las Vegas ya da Los Angeles tatiline hak kazanıyor. Sheraton Çeşme’de “5 Gece kal, 4 gece öde”, Club Magic Life’da ise 7 gece kal, 6 gece öde promosyonları da uygulanıyor. Asos Termal Otel’de Ramazan ayı boyunca kişi başı konaklama ücreti 49 TL’yken, 7 gece kalanlara bu fiyat 40 TL oluyor. Bodrum’daki Alkoçlar La Boutique Otel’de 7 gece üzeri konaklamalarda ücretsiz gidiş dönüş Milas-Bodrum Havalimanı transfer hizmeti sunuluyor. Alkoçlar Adakule Otel’de kişibaşı ödenmesi gereken ücret 69 TL’den başlarken, Voyage Türkbükü Otel’de bu ücret 83 TL oluyor.
8 milyon tatilci 2006 yılında 70 milyonluk Türkiye’de sadece 2 milyon yerli turist tatil yapabilirken, 2011’de bu rakam 8 milyona ulaştı. Tatilcilerin yüzde 76’sı ‘yakınlarını ziyaret’ amacıyla seyahate çıkarken, yüzde 13’ü ‘gezi, eğlence, tatil’ ve yüzde 11’i sağlık amacıyla seyahat ediyor. Seyahat harcamaları, kişisel ve paket tur harcamaları olarak iki gruba ayrılıyor. Yurtiçi turizm harcamalarının yüzde 97.8’ini (2 milyar 905 milyon 869 bin TL) kişisel, yüzde 2.2’sini (65 milyon 530 bin TL) ise paket tur harcamaları oluşturuyor. Yerli turistin seyahat başına yaptığı harcama, 196 TL’yi buluyor. Türkiye’ye gelen turistlerin kişi başı ortalama harcamaları 1100 TL’de kalırken, Türk turistlerin yurtdışındaki ortalama harcamaları 1400 TL’ye ulaşıyor. Türkiye’de yerli turistler tarafından en çok tercih edilen tatil bölgesi Antalya olurken, haziran ağustos ayları arasında Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Didim ve Ayvalık yoğun ilgi gören tatil beldeleri arasında yer alıyor. Erken rezervasyon yaptıran tatilcilerin yüzde 65’i Ege ve Akdeniz, yüzde 13’ü Marmara, yüzde 7’si Karadeniz, yüzde 9’u İç Anadolu, yüzde 6’sı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini tercih ediyor. Türk turistlerin en çok gittiği ilk beş ülke ise Bulgaristan, Suriye, KKTC, Almanya ve Gürcistan şeklinde sıralanıyor.
LİSANSSIZ elektrik üretimine izin veren yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye’de de “Evinin elektriğini üret, fazlasını sat” uygulamasına dönük adımlar hızlandı. Bir evin tüm ihtiyacını karşılayabilen rüzgar türbini 9 bin TL’den başlayan fiyatlarla müstakil ev, villa, çiflik, site ve apartman bahçelerine kurulabiliyor. Kurulan her rüzgar türbini ortalama 4 yılda kendini amorti ediyor ve fazla üretilen elektriğin kilovatsaati de 7-11 dolar arasında değişen fiyatlarla elektrik dağıtım şirketlerine satılabiliyor. Tüm bunlar, başta İstanbul’daki Göl Mahal Evleri, İzmir Güzelbahçe’deki Dört Mevsim Konakları, Mesa Çengelköy Evleri gibi yeni projeler olmak üzere rüzgar türbinlerinin müstakil evlerde, yazlık villa, çiflik, benzin istasyonu, apartman ve sitelerde hızla yaygınlaşmasını sağlıyor.
Faturadan düşülebiliyorKurulum maliyeti 9 bin TL olan 3 kilovatlık bir rüzgar türbini, müstakil ev ve villaların tüm ihtiyacını karşılayabiliyor. Maliyeti 40 bin dolar olan 30 kilovatlık rüzgar türbini de bir apartmanın ya da 10-15 evden oluşan küçük sitenin tüm elektrik talebine yetebiliyor. Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, Büyükçekmece’deki 38 villalık Göl Mahal Evleri’nde toplam 100 bin Euro yatırımla gerçekleştirilen rüzgar türbinlerinin kapasitesi 100 kilovatı buluyor. Site yönetimi, elde edilen elektriği dağıtım şirketine satarak, bedelini elektrik faturalarından düşülmesini sağlayabiliyor.
Dağıtım şirketine satışÇeşme, Alaçatı, Bodrum, Marmaris, Didim, Kuşadası, Antalya, Çanakkale, Gelibolu, Balıkesir, Bandırma ve İskenderun’la birlikte İstanbul’un Çatalca, Silivri, Çekmece, Çengelköy gibi ilçelerinde de hızla yayılan rüzgar türbinlerinden elde edilen toplam elektrik, şimdiden 2 bin megavata ulaşıyor. Yeni yönetmelikle lisans almadan 500 kilovatın altındaki bireysel üretimlere izin verilmesiyle birlikte rüzgar türbinlerinin şebeke bağlantılı olarak kurulabilmesinin de önü açılmış oldu. Bu yeni düzenleme, bireysel üreticilere ürettiği elektriği kendi kullanabilme ve fazlasını dağıtım şirketine satabilme imkanı da sağladı. Bu sayede 1980’li yıllardan bu yana Avrupa’da olduğu gibi artık Türkiye’deki konutlar da kendi elektriğini üretebiliyor ve üretiminin fazlasını satarak, ek gelir sağlayabiliyor. Yönetmelikte yapılan düzenlemeler yerli rüzgar türbinünün kullanımını teşvik amacıyla elektrik satış birim fiyatında da farklılıklar getiriyor. 500 kilovat ve altında bireysel üretim sağlanan ithal rüzgar türbinlerinden elde edilen elektriğin kilovatsaatini dağıtım şirketine satış fiyatı, 7.3 dolar olurken, bu yerli rüzgar türbinlerinde 11 dolara çıkıyor. Ayrıca yeni düzenleme sağlanan enerjinin satışının önünü açarken bu satışı elektrik dağıtım kuruluşlarıyla da sınırlıyor.
Komşuya satmak yokYeni yönetmelik, türbin sahibinin ihtiyaç fazlasını komşusuna ya da başka kişi ve kuruluşlara satarak gelir elde etmesine ise izin vermiyor. Üretilen ihtiyaç fazlası elektrik dağıtım şirketi tarafından satın alınıyor ve ödemeleri aylık olarak yapılıyor. Ayrıca, yönetmelikte yapılan değişiklik ile villa sitelerinin de ortak rüzgar türbinleri oluşturmalarının da önü açıyor. Ayrı ayrı rüzgar türbini kurmak yerine birleşerek büyük kapasiteli türbin kurma yoluna gidebiliyor. Bu yolla maliyeti düşürmeleri mümkün olabiliyor.
Türbin üretiminde yerli atağı da var
TÜRKİYE’deki rüzgar enerjisi santralı pazarında kullanılan rüzgar türbinlerinin büyük bölümü ithal ediliyor. Türkiye’de oluşturulan rüzgar türbin çifliklerinin bir kısmında da Avrupa’dan ithal ikinci el türbinler de bulunuyor. Soyut Holding, SoyutWind markasıyla yerli malzeme kullanarak üretimiyle pazarda öne çıkarken, Yap-Sar Makine da yerli teknoloji kullanarak ürettiği Wind-Sar rüzgar türbini piyasaya sunuyor. GSR Enerji ise WAW türbinleriyle yerli üretim yapanlar arasında yer alıyor. Ayrıca Pars Makina, Ayetek Wind, Ard enerji gibi 8 firma daha bulunuyor.
Aküyle çalışanlar elektrik depoluyor
Rüzgar türbinleri şebeke bağlantılı ve akülü olmak üzere ikiye ayrılıyor. Şebeke bağlantılı sistemler üretilen elektrik enerjisini ana şebekeye aktarıyor. Genelde 50-500 kilovat güç aralığında üretilen şebeke bağlantılı rüzgar türbinleri ile üretilen elektrik enerjisinin gerilim ve akım değerleri çok yüksek olduğu için depolanamıyor bu nedenle de anında şebekeye aktarılıyor.
VÜCUT geliştirmede gıda takviyesi olarak kullanılan protein tozlarının kargo yoluyla ithalatının yasaklanmasıyla birlikte nişasta içeren sahte ürünlerde gözlenen artış, vücutçuları harekete geçirdi. Profesyonel vücut geliştirme ve boks dalında faaliyet gösteren sporcu ve kondüsyonerler, Türkiye’de satılan yerli yabancı 33 markaya ait protein tozlarını Almanya’daki laboratuvarlarda tek tek analizlerini yaptırıp, sonuçlarını da vucutbilim.com adlı internet sitesi üzerinden yayınladı.
Kimyasal boya varYapılan analizlerin sonucunda, düşük fiyatları nedeniyle piyasada fazla önerilmeyen bazı markaların analizlerinde düşünülenin aksine iyi sonuçlar elde edilirken, yaygın olarak kullanılan bazı markalara ait ürünlerin ise iddia edildiği kadar kaliteli olmadığı ortaya çıktı. Ayrıca, bu analizlerde bir çok protein tozunun da, son derece kalitesiz hammadde ve kimyasal boya içerdiği de belirlendi.
Almanya’daki analizlerAlmanya’nın Ludwigshafen ve Hamburg kentinde yer alan laboratuvarlarda yapılan analizlerde, içeriğini bilmeden gıda takviyesi olarak kullanılan bu protein tozlarıyla ilgili akıllarda oluşan sorulara da yanıt veren bu analizler, Türiye’de profesyonel olsun ya da olmasın binlerce sporcuya da ışık tutuyor.
Puanlama nasılKullanılan hammadde, etiket, ambalaj, kalite fiyat karşılaştırması ve kullanıcı memnuniyeti açısından sıfırdan 100’e kadar puanlama tekniğinin kullanıldığı analizlerde, 33 farklı firmaya ait ürünler değerlendirilmiş. Buna göre, 95 ile 100 puan aralığı, üst düzey kalite değerlendirmesini içeriyor. 70 ile 94 puan aralığı tavsiye edilen kaliteli ürün, 50 ile 69 puan aralığı ise kullanıma uygun ürün olduğunu gösteriyor. Sıfır ile 49 puan aralığı ise kullanımı sakıncalı, zayıf ürün olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’deki ürünlerin yüzde 60’ı sahte çıkıyor
PROFESYONEL kondüsyoner Emre Kılıçaslan, Türkiye’de satılan protein tozlarında sahteciliğin yüzde 60’lara ulaştığını savunarak, “Sahte ürünlerdeki artış, bizleri bu analizleri yapmaya itti. Nişaşta ve benzeri ürünleri karıştırıp, ambalajları bire bir taklit ederek, piyasaya sürüyorlar” dedi.
HORLAMAYI kesen bant ve spreyler, vücutta dengeyi sağlayan bileklikler, reflüyü tetikleyen mide asitlerinin yemek borusuna kaçmasını engelleyen yastıklar, hemoroid sancılarına son veren spreyler, stresten arındıran, vücut ısısını dengeleyen, terlemeyi engelleyen yataklar, omurgaya masaj yapan diskler, manyetik alan oluşturan dizlikler gibi yaşamı kolaylaştıran ürünlerin yer aldığı fonksiyonel ürün pazarının yıllık hacmi 100 milyon dolara ulaştı. Bunda da internet ve televizyon kanalları üzerinden satış gerçekleştirilmesinin yanı sıra, pazarlamada eczane, kozmetik market ve mağaza zincirlerinin de devreye sokulması etkili oldu.
Kullanımı çok pratik oluncaİthalatçı ve üretici firma sayısının 50’yi, ürün sayısının 100’ü, pazarlama kuruluşlarının sayısının da 200’ü bulduğu pazarda, mobilyadan mefruşata, yataktan biokozmetiğe, ilaç endüstrisinden yara bantına kadar farklı sektörlerden firmalar yer alıyor. Yaşamı kolaylaştıran bu fonksiyonel ürünlerin kullanımının pratik olması, reçete ya da doktor izni gerektirmemesi de pazarın hızla büyümesinde etkili rol oynuyor.
Horlamayı önleyicilerArkadaşımız Cansu Mansur’un yaptığı araştırmaya göre, pazarda en fazla ön plana çıkan ürünler arasında horlama bant, sprey ve yastıkları yer alıyor. 12 milyon kişinin horlama sorunu bulunduğu Türkiye’de, bu sorun en fazla 45- 65 yaş grubunda gözleniyor. Genellikle sırt üstü yatmalarda dilin boğaz arkasına kayması sonucunda oluşan horlama, sorununa karşı geliştirilen ürünlerle ilgili olarak Türkiye’de Puranox, Medisnore, Sleepwell, Snoreless gibi firmalar yer alıyor.
Denge sorununa karşı Fiyatların markaya göre 20 TL’den başlayıp 70 TL’ye kadar ulaştığı denge bilekliklerinden bugüne kadar 10 milyon TL’lik gelir elde eden firmalar satışları 1 milyon adede ulaştırmayı hedefliyor. Bu silikon bilekliklerde bir hologram yer alıyor. Holograma yüklenen negatif iyonlar, vücuttaki bioelektirik akımını düzenleyip, güç ve denge sağlıyor. Satışının internet üzerinden de gerçekleştiği bu bileklikler vücuttaki iyi enerjiyi ortaya çıkarıyor. 18 ile 50 yaş arasındaki tüketiciler tarafından talep edilen bileklikleri en fazla satın alan kesim ise, orta yaş üzeri oluşturuyor.
Hemoroit sancıları azalıyorTürkiye’de her 7 kişiden birinin sık sık yaşadığı bir sorun olan hemoroide karşı geliştirilen spreyler, herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan sorun yaşayanlarda rahatlama sağlıyor. Spreylerin fiyatları 29 TL ile 50 TL arasında değişiyor.
Dizlikler ağrıyan yeri masajla ısıtıp kasları harekete geçiriyor
AĞRILARDAN kurtulmak için omurgaya masaj yapan disklere, elektrik akımı veren bant ve manyetik alan oluşturan dizlikler de eklendi. Yıllık satış hacmi 50 milyon TL’yi bulan bu ürünlerde ithalatçı firma sayısı da 10’u, ürün sayısı da 20’ye ulaşıyor. Bu ürünlerin satışlarını ise yüzlerce internet sitesi ve tele pazarlama kuruluşları gerçekleştiriyor. Kosmodisk, Dermodisk, Biodisk, Power Magnetic, Kosmolife, Stopover, Magna Pads, Painmaster gibi farklı markalar altında pazarlanan bu ürünler, sorunlu bölgeleri masaj yöntemiyle ısıtıp, kasların harekete geçmesini sağlıyor. Manyetik şeritler sayesinde ağrıların azalmasına yardımcı olan dizlik ve bilekliklerin yanısıra ağrıyan bölgeye düşük elektrik akımı vererek, mikro akım tedavisi uygulayan bantlar da bulunuyor.
Yataklar stresi ve terlemeyi azaltıyor
AMERİKA başta olmak üzere Çin, Japonya ve Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin ardından dünyada en fazla gıda takviyelerinin tüketildiği ülkelerden biri konumuna gelen Türkiye, yerli ve yabancı firmaların iştahını kabarttı. Bunda da, bağışıklık sistemini desteklediği, ciltte yaşlanmayı geciktirdiği, kemikleri kuvvetlendirip, saç tellerini ve tırnakları güçlendirdiği, sporcuların performansını artırdığı iddia edilen bitki özlü gıda takviye tüketiminin, özellikle son 5 yılda hızla yaygınlaşması etkili oldu.
Firma sayısı 50’yi buldu
Türk tüketicilerinin ilk kez Herbalife adlı uluslararası doğrudan pazarlama kuruluşunun o dönem büyük tartışmalara yol açan ürünleriyle 1990 yılında tanıştığı gıda takviye ürünlerinde pazar, daha 640 milyon dolarlık hacme ulaştı. Yüzlerce ürünün piyasaya çıktığı, firma sayısının da 50’yi bulduğu gıda takviyeleri pazarında yaşanan bu hızlı büyüme, B’iota Laboratuvarları ve De Vita, Aksu Vital, Sepe Natural, Partnec Bioteknoloji gibi yerli firmaların da üretime başlamasını sağladı.
En yoğun rekabet ‘vücut’ta
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, gıda takviyeleri pazarında en yoğun rekabetin yaşandığı alanlar
arasında vücut geliştirmede kullanılan protein tozları oldu. Protein tozları alanında BSN, Muscletecch, Weider, Allstar, Twinlab, Biotech, San, Stallone Instone, Labrada, BMS, Dymatize, Optimum Nutrition, Goldfield, Ultimate Nutrition, Met-RX’inde aralarında bulunduğu 25’den fazla marka yer alıyor.
Bu ürünler ne işe yarıyor
Bitkisel ürünün ‘gıda takviyesi’ olarak kabul edilebilmesi için vitamin, mineral, amino asit gibi temel besi maddelerini içermesi gerekiyor. Vitamin, mineral, amino asit, doku, enzim, bitki ekstresi, enerji konsantresi veya metabolit gibi maddelerin bir veya daha fazlasını çeşitli oranlarda bulunduran ürünler gıda takviyesi olarak tanımlanıyor. Hastalıkları tedavi etmek amacıyla üretilmeyen bu ürünler, günlük hayatta, doğal kaynaklardan elde edilemeyen vitaminler, mineraller, enzimler, amino asitler ve bazı yararlı yağ gruplarının vücuda alınmasını sağlıyor.
TÜRKİYE’de 509 milyon TL’lik sabun pazarından 250 milyon TL’lik pay alan sıvı sabunda rekabet, organikten sonra koku aromalarına kaydı. Klasik çiçek ve meyve kokularının yerini vişneli turtadan, mangolu dondurmaya, karamela şekerinden franbuazlı pastaya, lolipop şekerinden sıcak karamele kadar farklı renk ve kokulara bıraktığı sıvı sabun şişelerine artık dünyanın önde gelen kaplıcalarının ferahlatan kokuları da girdi. Firmalar, yeni formülleri sayesinde bu kokuların parfüm gibi cilt üzerinde uzun süre kalıcı olmasını sağlaması, sıvı sabunları bir anda kişisel bakım ürünleri arasında ön plana çıkardı.
Klasik kokuların yerine
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, son yıllarda katkı maddesi içermeyen, gün boyu koruma sağlayan antibakteriyel ürünlerle pazardan aldığı payı iki kat artırmayı başaran sıvı sabunlar, bir yandan hijyen ve kullanım kolaylığı nedeniyle hızla yaygınlaşırken, diğer yandan da yeni geliştirilen formüllerle temizliğin yanısıra cilt üzerinde kalıcı etki sağlayan farklı kokularla da ön plana çıkıyor. Sıvı sabunlarda lavanta, gül, karadut, papatya gibi çiçeklerin, hindistan cevizi, limon, mango gibi meyvelerin klasik kokuların yerini vişneli turta, mangolu dondurma, karamela şekeri, franbuazlı pasta, lolipop, yabani meyve ve sıcak karamela gibi farklı renk ve kokular aldı.
Kaplıca ferahlığı
Ayrıca, sıvı sabun şişelerine giren bu yeni kokular, sadece çiçek, meyve, pasta, dondurma ve şekerlemelerle sınırlı kalmıyor, artık dünyaca ünlü kaplıcaların ferahlatan kokularını da kapsıyor. Evliya Çelebi’nin seyehatnamesinde ‘Gençlik suyu’ olarak adlandırılan Ladik Kaplıcaları’nın, Fransa’da ki Vichy Kaplıcaları’nın, dünyanın ikinci en fazla mineral içeren kaplıcası Haymana ve tarihte Kleopatra ile ünlenen Bergama Kaplıcaları’nın kokuları da sıvı sabun kokuları arasındaki yerini alıyor.
Son yıllarda özellikle sıvı sabunların temizlik işlevlerinin yanı sıra el ve vücut bakımında bir kozmetik malzemesi olarak kullanıl-maya da başlaması, şampuanlarda olduğu gibi sabunlarda da kremli, ballı, vitaminli, meyveli, bitki özlü çeşitlerin oluşmasını sağladı. Bu da sıvı sabunların kişisel bakım ürünleri arasında ilk sıralarda yer almasına yol açtı. Üç ana kategoride toplanan sabun sektöründen en büyük payı, yüzde 49’la sıvı sabunlar alırken, katı sabunların payı da son yıllarda yüzde 47’ye kadar geriledi. Pazarın yüzde 4’ünü ise duş
jeli segmenti oluşturuyor. Bu segmentler arasında en büyük büyüme yüzde 21
GIDADAN kozmetiğe, mobilyadan tekstile kadar birçok alanda hızla yayılan organik ürün çılgınlığı, yıllık hacmi 552 milyon TL’yi bulan Türk şampuan pazarına da ağırlığını koymaya başladı. Toplam pazardan aldığı pay, daha şimdiden yüzde 11’e çıkan, 60 milyon TL’ye ulaşan organik şampuanlarda artık temizleme, köpürme, yumuşatma ve raf ömrünü uzatma gibi fonksiyonları kimyasallar değil, bitki özleri gerçekleştiriyor.
Sülfat yerine Hindistan cevizi özüyle köpürme, paraben yerine yeşil çayla raf ömrünü uzatma özellikleri kazandırılan organik şampuanlarda, deride tahrişi önlemek için papatya, saç tellerini güçlendirmek için ada çayı, kırılmaların önüne geçmek için jojoba, saç köklerinin yenilenmesi için afrodizyak etkili ylang ylang, deriyi yumuşatmak için biberiye, nemlenmeyi sağlamak için de havuç tohumu içeren formüller kullanılıyor.
Rekabet kızışıyorArkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, irili ufaklı yüzlerce firma ve markanın yer aldığı şampuan pazarında, organik üretim gerçekleştiren firma sayısı da hızla artıyor. Pazarda Biota Labaratuvarları, Bioxcin, Bioblas ve Biomen markasıyla üretim gerçekleştirirken, Kurtsan Otacı markasıyla, Bitki Derman Pelinty’s markasıyla, Dermokil markasıyla da Ezel Kozmetik pazarın yerli oyuncuları arasında yer alırken, Alman kökenli Fulser Kozmetik ise Tresan ile rekabette ön plana çıkmaya çalışıyor. Meka Grup’un Forever Young markasıyla organik şampuan üretimi gerçekleştirdiği pazarda ayrıca, Neo Cure, Organicum gibi markalarda rekabet ediyor.
Pay yüzde 15’e çıkacakNielsen’ın araştırmasına göre, Türkiye’de toplam şampuan pazarı 2010 yılı sonu itibariyle adet bazında yüzde 21, ciro bazında ise yüzde 10 büyüyerek, 551 milyon 465 bin TL’ye ulaşıyor. 2011 yılında ise toplam pazarın 617 milyon TL’ye ulaşması öngörülüyor. Toplam şampuan sektöründe bitkisel şampuan markalarının pazardan aldığı pay, yüzde 11’i buluyor. Araştırmaya göre, organik ürünlerin pazardan aldığı pay hızla artarak, önümüzdeki yıl yüzde 15’e ulaşması bekleniyor. Bunda da özellikle saç dökülme yaşının Türkiye’de erkeklerde 25’e, kadınlarda da 40’a kadar gerilemesi etkili oluyor. Saç dökülmesini önlemeye yönelik geliştirilen serum, sprey ve likit ürünlerin yıllık hacmi de 94 milyon TL’yi buluyor.
Kimyasallardan tamamen arındı
FOREVERYoung markasıyla geliştirdiği bitkisel şampuanlarla pazarda rekabete katılacak olan Meka Grup Yönetim Kurulu Başkanı Melih Kadıoğlu, şampuanda ilk defa SLS (Sodyum Lauryl Sulfat) ve paraben gibi kimyasalları içermeyen üretimi kendilerinin gerçekleştirdiklerini söyleyerek, “Geliştirdiğimiz özel üretim teknik ve formülleriyle 7 farklı bitkisel yağ ve ekstreyi birleştirip, özel bir sabunlaşma reaksiyonu sağlıyoruz. Ardından Provitamin B5 ve E Vitamini ilave ederek, temizleme gücünü kimyasallar yerine doğal bitkilerden alan şampuanlar üretiyoruz. Şampuanın köpürmesini sağlayan sodyum lauryl sulfat yerine artık tüm ürünlerimizde Hindistan cevizi özü, paraben yerine de yeşil çay kullanarak raf ömrünü uzatıyoruz” diye konuştu.
Hangi bitki ne işe yarıyor
GİNSENG: Kepeği ve kaşıntıyı giderir. Saç derisini, yağ salgılamasını kontrol ederek nemlendirir ve besler.