SAYILARI 20’yi bulan uçak ve helikopter kiralama şirketlerinin, yıllık hacmi 50 milyon Euro’ya ulaşan pazarda yetersiz kalmaları, yurtdışı merkezli firmaların gözünü Türkiye’ye çevirmesini sağladı. Bunda da uluslararası firmaların devreye girmesiyle birlikte faaliyet gösteren kuruluşların internet ve akıllı cep telefonları üzerinden kiralama işlemlerini bir kaç dakikada gerçekleştirmesi etkili oldu. Sektörde yaşanan tüm bu gelişmeler, saati bin Euro’dan helikopter, 2 bin Euro’dan başlayan fiyatlarla da uçakların kiralanabilmesinin kapısını da araladı.
60 özel jet, 56 helikopterSivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Türkiye’de kiraya verilen 60 adet jet uçağından 40’ı, 56 helikopterden de 46’sı aynı anda uçabiliyor. Uçak ve helikopter kiralama alanında faaliyet gösteren firmalar arasında da Merkür, Air Partner, ACS, Turkey Aviation, Chapman Freeborn Çağdaş Air, Jet Partner, Boyut Airlines, Betaz, Doruk, AFD gibi hava yolu firmaları ön plana çıkıyor. Yeni alınacak jet uçakları ile helikopterlerin havayolu şirketlerinin filolarına katılmasıyla birlikte sektörün 2020 yılına kadar çok hızlı büyüme göstermesi bekleniyor.
Kira farkı 10 katArkadaşımız Cansu Mansur’un yaptığı araştırmaya göre, uçak ve helikopterlerin yanı sıra havalanlarında kişiye özel VIP hizmetlerinin verilmesini de sağlayan bu kuruluşların en önemli müşteri kitlesini, özellikle işadamları ve üst düzey şirket yöneticileri ile parti ve hükümet temsilcileri oluşturuyor. Tüm hava araçlarında kira bedelleri saat ücreti üzerinden hesaplanıyor. Bunda da, uçak ve helekopterin cinsi, kapasitesi ve diğer tüm özellikleri etkili oluyor. Tüm bunların sonucunda aynı mesafe için talep edilen kira bedelleri uçaktan uçağa, helikopterden helikoptere değişerek, 10 kata kadar ulaşabiliyor.
Ankara-İstanbul 4.4 bin Euro Böyle olunca da, 8 kişilik bir uçakla istanbul’dan sabah Ankara’ya gidip, akşam dönmenin bedeli Cessna Caravan 208 tipi uçakla 4 bin 438 Euro olurken, bu bedel Challenger 300 tipi uçakta 5 bin 800 Euro’ya, Falcon 7X’de 8 bin 232 Euro’ya, Gulfstream G-450’de 15 bin 422 Euro’ya, Avro RJ70 Vip tipi uçakta da 25 bin 800 Euro’ya ulaşıyor. Bu bedel, Falcon 50 EX tipi ultra lüks uçakta ise 47 bin 730 Euro’ya kadar çıkıyor.
İstanbul-Bursa 1000 EuroYurtiçi kısa mesafeli uçuşlarda daha çok helikopter kiralamaları öne çıkıyor. Helikopterle 40 dakika süren İstanbul-Bursa arasında gidiş dönüş 5 kişilik helikopter kiralamalarında saat ücreti 1000 Euro’dan başlayıp, 4 bin Euro’ya kadar ulaşıyor. Ayrıca, İstanbul üzerinde kişi başı cazip fiyatlarla helikopter turları da düzenleniyor. Boğaz, tarihi yarımada ve Haliç’i de kapsayan havadan seyir imkanı sağlanıyor.
Kiralama işi ‘cep’e de girdi
DÜNYANIN önde gelen uçak kiralama kuruluşlarından Chapman Freeborn, 2006 yılında bu yana Türk müşterilerine verdiği hizmeti akıllı cep telefonlarına da kaydırdı. Türkiye’nin yanı sıra, 22 ülkede 33 merkezde faaliyetlerini sürdüren firmanın bu hizmetinden yararlanarak uçak kiralamak isteyenlerin, Private Jet adlı uygulamayı cep telefonlarına indirmeleri gerekiyor. Bu uygulama sayesinde, onlarca seçenek arasından bir kaç dakika içinde kiralama işlemi tamamlanıyor.
Yolcu uçağının saati 5 bin Euro
65 milyon GSM, 17 milyon da sabit hat abonesinin bulunduğu Türkiye’de, 118’le başlayan bilinmeyen numaralarda bir türlü hedeflenen çağrı sayısı ve yıllık pazar hacmi yakalanamadı. Bunda da 14 kata ulaşan tarife farkının yanı sıra, daha önce tek firma ve tek numara üzerinden verilen hizmetin 11 firma ve 20 farklı numara arasında paylaşılması etkili oluyor. Şu anda bu firmalardan sadece 6’sının 7 farklı numarayla hizmet vermesine rağmen, 118’le başlayan bilinmeyen numaralara 2010 yılında yapılan çağrı sayısı 13 milyon 600 binle sınırlı kalırken, toplam çalışan sayısının 858’e ulaştığı bu hatlardan elde edilen yıllık gelir de 17 milyon 334 bin TL’yi aşamıyor. Pazarda faaliyet gösteren firmalar arasındaki
rekabet de kızışıyor.
Akılda kalan numaraArkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, tüm bunlar, bilinmeyen numara hizmeti veren kuruluşlar arasında “akılda kalan numara olma” yarışını da beraberinde getiriyor. Firmalar, düzenledikleri reklam kampanyalarında numara vurgusunu yaparak, çağrıda bulunacak aboneleri hatlarına çekmeye çalışırken, seçim öncesi oy kullanılacak yer ve sandık sorgulama, hava raporu, maç sonucu, son dakika haberleri gibi 188’le başlayan hatlardan verilen bazı hizmetleri de ön plana çıkarma yoluna gidiyor. Ayrıca, öğrenilmek istenilen numarayla aramaya gerek kalmadan bu hatlar üzerinden görüşme yapmakta mümkün. Ancak, bunun maliyeti, abonelere 14 kat daha pahalıya mal olabiliyor. Sabit hatlardan dakikası 8.8 kuruşa, GSM hatlarından ise 37 kuruşa yapılabilen aramalar, 118’li hatlar üzerinde yapıldığı taktirde dakikası 1 lira 30 kuruşa kadar çıkabiliyor. Bu da astarı yüzünden pahalıya getiritiriyor.
Tarife hatta göre değişiyorAboneler bilinmeyen numara servislerini cep telefonundan ya da sabit telefondan arayarak verdikleri hizmetlerden yararlandıkları takdirde, ya arama başına ya da aradıkları süre üzerinden ücret ödüyor. Firmaların bu hiztemlerinin dakikası da 96 kuruştan başlayıp, 1 lira 30 kuruşa kadar ulaşıyor. En düşük tarifeyi 96 kuruşla 118 18’li hatlar, sabit hat abonelerine uygularken, en yüksek tarifeyi ise dakikası 1 lira 30 kuruş ile 118 10’lu hat, Türk Telekom abonelerine yansıtıyor.
Yılda 13 milyon çağrı118 bilinmeyen numaralar hizmetinin Mart 2007’de Türk Telekom bünyesinden alınarak, rekabete açılması, farklı 118’le başlayan numaraların faaliyete geçmesine neden oldu. Bu düzenlemeyle 5 haneli konuma getirilen bilinmeyen numaralar hizmetini Türk Telekom, Turkcell, Avea ve Vodafone’un dışında 7 farklı kuruluşun da sağlama yetkisi bulunuyor. Ancak her şirketin birden fazla numarası olabiliyor. Numara ile sorgulama hizmeti henüz kullanılmazken, çağrıların tamamı isim ile sorgulama şeklinde gerçekleşiyor. BTK verilerine göre, 118 ile başlayan numaralarla rehberlik servisi veren işletmecilerin 2010 yılındaki toplam çağrı sayısı, 13 milyon 600 bin 297 olurken, toplam gelirleri de 17 milyon 334 bin TL’yi buldu. 118 hatlarda toplam çalışan sayısı ise 858’e ulaştı. Bu 13 milyon 600 bin 297 çağrıda yapılan görüşmelerin toplam süresi de 19 milyon 221 bin 44 dakika oldu.
Uluslararası bilinmeyen numaraları da verebiliyor
FİRMALARIN bu alandaki hedefi sadece bilinmeyen numaralar hizmet vermek değil. Nöbetçi eczane, çilingir, araç çekici, hastane ve otel isimleri, adres ve tarif detayları gibi aklınıza gelebilecek her türlü bilgi bu numaralardan öğrenilebiliyor. Maç sonuçları, yemek tarifleri, hava durumu gibi konularda bilgi edinilebiliyor. Ayrıca, özel izinle uluslararası bilinmeyen numara hizmeti de verilebiliyor.
BANKALARIN internet şubeleri üzerinden yurtdışına gönderilen her 100 Euro’dan sadece 5 Euro’nun alıcıların hesabına aktarıldığının, aradaki farkın yurt dışındaki muhabir bankalarının kasasına gittiğinin ortaya çıkması, yeni bir tartışmanın da başlamasına yol açtı. Türkiye’den yapılan yurt dışı para transferlerinde “en cazip yöntem hangisi?” sorusunu gündeme getiren bu tartışmaya da, Gökhan Güvenç’in yaşadığı gibi yurt dışına gönderilen 100 Euro’nun 95 Euro’sunun muhabir bankalar tarafından komisyon olarak kesilmesi yol açıyor.
Öğrenciye 5 Euro kaldıGökhan Güvenç, Finansbank’ın internet bankacılığı üzerinden Portekiz’deki bir öğrencinin banka hesabına SWIFT işlemiyle 100 Euro gönderdi. Finansbank, 100 Euro’luk bu işlemin karşılığında gönderenin hesabından masraf olarak BSMV dahil 31,50 TL kesinti yaptı. Ancak, yapılan bu kesinti sadece gönderenle kalmadı. Para transferine aracılık eden yurt dışındaki muhabir bankaların tamamı kesinti yaptı. Bu 100 Euro’luk transfere, aracılık eden üç yabancı bankadan ilki 35 Euro, ikincisi 41,5 Euro ve sonuncusu da 18,45 Euro olmak üzere toplam 94.95 Euro komisyon ücreti tahsil etti. Durum böyle olunca da Türkiye’den 100 Euro gelecek diye bekleyen Lizbon’daki öğrenci, hesabına yatan 5 Euro’yla yetinmek zorunda kaldı.
En cazip yöntemOysa, aynı para transferi internet bankacılığında uygulanan SWIFT sistemi yerine 200’den fazla ülkede 400 binden fazla noktada hizmet veren Western Union üzerinden gerçekleştirilmiş olsaydı, ödenecek toplam komisyon miktarı 15 Euro seviyesinde kalacaktı. Üstelik bu komisyon işlem sırasında sadece gönderene yansıtıldığı için alıcı transfer bedelini eksiksiz alma imkanı doğacaktı. Hızlı çalışan, havale tutarını alıcıya kısa sürede ulaştırılmasını sağlayan bu sistemde de yüklü miktarlarda para transfere izin vermiyor. Bir günde en fazla sadece 7 bin 500 dolar ya da 5 bin 900 Euro’nun transfer edilmesine imkan sağlıyor. Bu nedeniyle düşük miktarlardaki para transferlerinde tercih edilmesi gerekiyor. Sistemde müşteriler, komisyon dışında herhangi bir başka bedel ödemek zorunda kalmıyor. Ancak, yüklü miktarlarda yapılan para transferlerinde işleme aracılık eden muhabir bankaların komisyonları sabit kaldığı için EFT ya da SWIFT yöntemi tercih nedeni olabiliyor.
Müşteriyi uyarıyoruzFinansbank’ın Gökhan Güvenç’in başvurusuyla ilgili yaptığı açıklamada da küçük miktarlardaki yurtdışı para transferlerinde internet üzerinden gerçekleştirilen EFT ve SWIFT yöntemlerinin cazip olmadığına dikkat çekiliyor. Açıklamada, “Gökhan Güvenç’de gerçekleştirdiği bu işlemi kendisine önerildiği gibi Western Union sistemiyle yapıyor olsaydı, sadece 15 Euro seviyesinde bir komisyon ödeyecek, lehdara yapılan ödeme sırasında da, havale tutarından herhangi bir muhabir banka komisyonu kesintisi de söz konusu olmayacaktı” denildi. Western Union sistemini Türkiye’de aralarında Yapı Kredi, Türkiye Finans, Finansbank, Ziraat, T-Bank, Şekerbank, Garanti, ING’nin de bulundunduğu 12 banka ve PTT şubeleri uyguluyor. Bu işlemlerde de sadece gönderene masraf yansıtılıyor, alıcı herhangi bir komisyon ödemek
zorunda kalmıyor.
GSM operatörü kuruluşlar, şimdi de rekabeti hayatı kolaylaştıran mobil uygulamalara kaydırdı. Bu uygulamalar sayesinde aboneler artık, akıllı cep telefonlarıyla kaza tespit tutanağı düzenleyip, anında sigorta şirketlerine gönderebiliyor, 35 TL’ye kadar olan market alışveriş ödemelerini de kredi kartı kullanmadan yapabiliyor. Aboneler ayrıca, notere gerek kalmadan elektronik ortamda resmi belgelere imza atıp, telefonlarını toplu taşıma araçlarında akbil, işyerlerinde kimlik, sinemalarda bilet, statlarda da 2011-2012 sezonundan itibaren kombine kart gibi kullanabilecek.
7 bin sağlık kuruluşuŞu anda vücut ısısını cep telefonlarından ölçmeyi sağlayan bu uygulamalar, önümüzdeki aylardan itibaren sayıları 7 bini bulan sağlık kuruluşuyla işbirliği yapılarak, kan sayımı gibi tahlillerin, sıtma, AIDS, tüberküloz gibi hastalıkların da cep telefonu kullanılarak uzaktan tanı ve teşhis konulmasını mümkün hale getirecek. Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’deki 65 milyon GSM abonesinden 1.5 milyonu şu anda cep telefonlarını kullanarak, internete bağlanıp, tüm bankacılık işlemlerini gerçekleştirebiliyor. Ayrıca, 70 bin kişi, e-imza uygulaması sayesinde elektronik ortamda resmi belgelerine imzalarını elektronik atabiliyor. Bu sayının yeni Türk Ticaret Kanunu’nun devreye girmesiyle birlikte önümüzdeki bir yıl içerisinde 2 milyona ulaşması bekleniyor.
GSM operatörlerinin geliştirdiği uygulamalar, cep telefonlarının artık bir kredi ya da banka kartı gibi kullanılabilmesini sağlıyor. Ayrıca, şifre ve imza atmaya da gerek bırakmıyor. Turkcell ve Avea’nın öncülük ettiği bu uygulamada, cep telefonların birer mobil cüzdanlara dönüşüyor. Tüketicilerin ödeme alışkanlıklarını değiştirecek olan bu yeni uygulama, NFC yani “yakın saha iletişimi” adı verilen özelliğe sahip yeni nesil akıllı telefonları kapsıyor. Bu telefonlara uygun geliştirilen mobil uygulamalar, telefonun kredi kartı, sinema bileti ya da kimlik kartına dönüşebilmesini sağlıyor. Cep telefonlarının toplu taşıma araçlarında akbil, bina girişlerinde kimlik kartı, içecek ve yiyecek gibi otomatlarda bozuk para, stadyumlarda da kombine kartı gibi kullanılmasını sağlayabilecek.
Şifresiz ve imzasızTurkcell’in Cep-T Cüzdan adını verdiği platforma dahil olan ilk servis sağlayıcı Yapı Kredi olurken, Avea da Garanti Bankası ile işbirliği yaparak, kredi kartlarının cep telefonuna transfer edilmesine imkan sağlıyor. Bu uygulamalar, kredi kartı sahiplerinin, temassız kart işlemlerini kabul eden tüm iş yerlerinde tek seferde 35 TL’ye kadar olan ödemelerin cep telefonuyla, şifresiz ve imzasız olarak gerçekleştirilebilmesine imkan tanıyor.
Avea, bireysel olarak doldurulmasına imkan sağlanan kaza tespit tutanaklarını artık akıllı telefonlar üzerinden kolayca hazırlanabilmesine imkan tanıyor. Uygulama, sürücülerin kaza mahallinde bulunan araçların fotoğraflarını çektikten sonra, telefonlarına indirecekleri tutanak formunu doldurup, kaza fotoğrafı ve kroki ekleyerek anında sigorta şirketine ulaştırıyor. Formdaki maddelere bir çok standart giriş seçenekleri sunuluyor. Ayrıca kaza tespit tutanağının önemli maddelerinden birisi olan kaza mahalinin krokisinin çizilme işlemi de harita sisteminin yardımıyla dokunmatik ekran kullanılarak kolayca gerçekleştiriliyor. Avea, Mobil Tahlil projesini uygulamaya koymaya hazırlanıyor. Avea’nın bu uygulama, 7 bin sağlık ocağı ve sağlık kuruluşlarıyla aboneleri arasında köprü oluşturacak.
Her ay trafik yoğunluğunu 2 milyon kez kontrol ediyoruz
İBB Cep Trafik, anlık trafik bilgisine her, an her yerden ulaşılmasını sağlıyor. İstanbul’un trafik trafik görüntüleri kameralar aracılığıyla canlı olarak görüntülenebiliyor. iPhone versiyonunda İSPARK otopark noktaları, İDO iskeleleri gibi hayat kolaylaştıran bilgilere de ulaşılabiliyor. Cep telefonu abonelerinin bu uygulamadan ayda ortalama yararlanma sayısı da 2 milyonu aşıyor.
Her gün en az 20 dakika
TÜRK Trans, e-Tura ve e-Güven ve olmak üzere toplam üç firmanın yetkilendirildiği elektronik imzada, son dört yılda kullanıcı sayısı 70 bine ulaştı. Ancak bu sayının, yeni Türk Ticaret Kanunu’nun (TCK) uygulamaya girmesiyle birlikte 2012 yılının temmuz ayında 28 kat birden artarak, 2 milyonu aşması bekleniyor. Bu da, bir çok alanda kullanımı zorunlu hale gelecek olan e-imzaların elektronik ortamda atılabilmesi için kullanıcıların yıllık ödediği toplam bedellerinin de 10 milyon TL’den 300 milyon TL’ye çıkmasını sağlayacak.
Dört kurum verebiliyorŞu anda bankacılık başta olmak üzere, EKAP ve UYAP çerçevesinde işlem yapmak, e-devlet’te talepte bulunmak ve sınav için başvuru yapmak gibi elektronik ortamda gerçekleştirilen birçok uygulamada e-imza kullanmak gerekiyor. Elektronik imzayı da Türkiye’de 3’ü özel biri de TÜBİTAK olmak üzere toplam dört kurum ve kuruluş verebiliyor. Kamu kurum ve kuruluşları, kullandıkları elektronik imzaları TÜBİTAK’tan alırken, kişilerin ve şirketlerin kullandığı imzaları da Faruk Eczacıbaşı’nın sahibi olduğu e-Güven, Elele Vakfı’nın kurduğu Türk Trans ve Kuran Petrol’ün de ortaklarından olan Hüseyin Kuran’ın e-Tuğra adlı kuruluşlar gerçekleştiriyor.
Banka ve GSM’ciler de varBu kuruluşların düzenlediği elektronik imzaları, banka ve GSM kuruluşları da müşterilerinin kullanımına açmak için toplu olarak alıyor. Bu kuruluşlar elektronik imzaları Otocad gibi yazılımların içine dahil ederek, müşterilerine pazarlıyor. Elektronik imza verme yetkisi olan kuruluşların ve bayilerin dışında banka, GSM ve yazılım firmalarından alınan e-imzalar için de kullanım ücretleri ödenmesi gerekiyor. E-Tuğra’nın sahibi Hüseyin Kuran’a göre, şu anda Türkiye’de bulunan 70 bin elektronik imza kullanıcı sayısı, Yeni Ticaret Kanunu’nun 2012 temmuz ayından itibaren uygulamaya girmesiyle birlikte, 2 milyona ulaşacak.
10 bin TL’ye kadar olan zararı sigorta karşılıyor
ELEKTRONİK imza uygulaması yüzünden karşı-laşılacak zararların telafisi de sağlanacak. Bunun için mali zorunluluk sigortası devreye giriyor. e-imza yüzünden oluşacak 10 bin TL’ye kadar olan maddi zararlar, bu sigorta kapsamında güvence altına alınıyor.
Kuruluştan kuruluşa farklı fiyat uygulanıyor
ELEKTRONİK imza kuruluşlarından kimlik tespiti şartıyla 1-2 ve 3 yıllık olarak e-imza kullanım hakkı alınabiliyor. Bunun yıllık bedeli de ortalama 150 lira oluyor. Banka ve GSM operatörü kuruluşlardan alınan imzalar için ödenen bedel de kuruluştan kuruluşa değişebiliyor. Cep telefonlarının SIM kartlarına gömülü olarak gelen bu imzaların kullanım bedeli de ya aylık ortalama 4 TL ya da yıllık 48 TL olarak faturalara yansıyor.
Elektronik imza ve SSL’de teknoloji ihracı başlıyor
POŞET çay tüketiminde yaşanan artışlara rağmen, Türk tüketicilerinin demleme çay içme alışkanlığından bir türlü vazgeçmemesi, çaydanlık pazarının hızla büyümesine yol açıyor. Firmalar, ürettikleri konuşabilen, devrilse dahi dökülmeyen, uygun sıcaklıkta mama hazırlanmasını sağlayan elektrikli, elektriksiz yeni nesil akıllı çaydanlıklarla bu yıl 300 milyon dolarlık satış hacimini yakalamayı hedefliyor. Türkiye’de yılda satılan 1 milyon 800 bin çaydanlıktan 1 milyonunu elektrikliler oluştururken, üretici ve ithalatçı firma sayısı da yüzleri buluyor.
Yanıkta yüzde 95 Arkadaşımız Mert Temizkan’ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de yaşanan yanık vakalarının yüzde 95’ini ev ve işyerlerinde meydana gelen sıcak sıvı dökülmelerinin oluşturması, çaydanlık üreticilerinin de rekabeti, devrilse dahi dökülmeyen ürünlerin geliştirilmesine kaydırdı. Bu firmalar, yeni ürünlerinde çaydanlık kapaklarına kilit sistemi ekleyerek, ani dökülmeleri önleme yoluna giderken, tasarımlarda taşmayı önleyen, demlik altının kuru kalmasını sağlayan buhar kalkanları gibi değişiklikler de yapıyor. Ayrıca, demlenen çayın bardağa konulması sırasında akıntıyı ve damlamayı engelleyen emzik sistemlerini, suluk kısmına eklenen kapsüllerle ısının çaydanlığa daha kısa sürede ulaşmasını sağlayıp, demlenme süresini kısaltan uygulamaları devreye koyuyor.
Akıllı uygulamalarYeni nesil elektrikli çay makinelerinde ise akıllı uygulamalar ön plana çıkarken, bir yandan güvenlik önlemlerine diğer yandan da sesli uyarı sistemlerine ağırlık veriliyor. Bu ürünlerde, çay makinesinin içinde su kalmadığında devreyi otomatik olarak kesen emniyet sistemleri yer alırken, suyun sıcaklığını algılayıp, kaynatma ya da sıcaklığı sabit tutma konumuna getirme mekanizmalarıyla donatılıyor. Ayrıca, çay demlemenin yanı sıra, mama suyu hazırlama, bitki çayı demleme gibi farklı fonksiyonları da içerebiliyor.
Sesli iletişimi varBunlardan Intex Grubu’nun Homend markasıyla geliştirdiği elektrikli çaydanlık, kullanıcıyla sesli iletişime de geçip, yaptığı işlemlerle ilgili olarak “Sıcak suyunuz hazır, şimdi çayınızı demleyebilirsiniz”, “mama suyu hazır, miniğe afiyet olsun” gibi cümleler de kurabiliyor. Ocak üstü çaydanlıklarda, metal kulpların yerini silikon kaplamalı kulplar alırken bu yolla el yakmayan ve yüksek ısıya dayanabilen malzemelere yöneliniyor. Homend’in Türkiye’de üretildiğini ifade eden Homend Genel Müdürü Hakan Koçer, “Sektörde yoğun bir rekabet yaşanıyor. Farklı bir şey yapmaya çalıştık. Müşterilerimize 7 gün 24 saatte çağrı merkezi hizmeti vereceğiz. Garanti belgesi de yok. Satış yapan arkadaşlar ürünün kodunu alacak. Müşteri fatura, garanti belgesi getirmeyecek. Sadece ürünlerini bize getirmeleri yetecek” dedi.
Tercihi kullanım kolaylığı etkiliyor
TÜKETİCİLER çaydanlık alırken öncelikle konfor özelliğine bakıyor. Elektrikli çaydanlığın tercih edilme nedini priz olan her yerde zahmetsizce çay içme olanağı sağlaması oluşturuyor. Paslanmaz çelik çaydanlıkta ise güvenlik özelliği dikkate alınıyor. Yani çaydanlığın tabanı genişse bu sayede ocağa sağlam oturabiliyor ve devrilme ortadan kalkıyor. Bazı tüketiciler ise porselen çaydanlıkta çayın daha iyi demlendiğini düşünerek bu tür ürünlerin tasarımına bakarak tercih ediyor. Bunların dışında bir çaydanlıkta aranan diğer en önemli özellik ise emziğinin yani ağız kısmının çay dökerken damlatmaması.
Günde 245 milyon bardakla dünyada çay içme lideriyiz
Türkiye’de günde 245 milyon bardak çay içiliyor.
ORTADOĞU’nun geleneksel peyniri Labne’nin maya ve kremasını değiştirip, ekşimsi tadından arındıran Türk firmaları, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn başta olmak üzere 8 Arap ülkesinde pazar liderliğini ele geçirdi. Yılda üretilen 24 bin ton labne peynirinin 18 bin tonunu Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetleri’ne ihraç eden, iç piyasada ise sadece 6 bin ton satış gerçekleştirebilen firmalar, “Turkish Labne” adıyla ihraç ettiği bu sürülebilen peynirleri, damak tadından yakaladığı 17 ülkenin kahvaltı sofralarına sokmayı başardı.
İç pazarın 5.5 katı
Arkadaşımız Miray Nevzat’ın yaptığı araştırmaya göre, başta Pınar olmak üzere, Ülker, Teksüt, Yörsan, Muratbey ve Süter, toplam hacmi 190 milyon dolar olan sürülebilir peynir pazarında, yılda toplam 55 milyon dolarlık labne peynir üretimi gerçekleştiriyor. Bu peynirlerin ihracatından elde edilen gelir 47 milyon doları bulurken, iç piyasada satılan labne peynirlerin toplam bedeli de 8 milyon dolar oluyor. Bu da, 27 yıllık üretim geçmişi olmasına rağmen, labne peynirlerin bir türlü kahvaltı sofralarına girememesinden kaynaklanıyor.
Orjinal Türk labnesi
Türkiye’de ilk olarak 1984 yılında Yaşar Holding’in, Pınar markası altında mayasını değiştirip, ekşimsi tadından arındırarak üretmeye başladığı Arap ülkelerinin labne peynirine özel formüllü krema sayesinde, tatlımsı bir tat ve yumuşak bir kıvam kazandırdı. Bu da, Türkiye’de üretilen labne peynirlere Ortadoğu, Balkanlar ve Türk Cumhuriyetleri’nde farklı bir yer edinmesini sağladı. Tüm bunların sonunda labne peyniri, lokumun ardından özellikle Arap ülkelerinde en fazla talep gören Türk gıda ürünlerinden biri konumuna geldi. Bu nedenle, firmalar yurt dışına ihraç ettikleri ürünlerdin ambalajında “Orjinal Türk labnesi” ibaresini de kullanıyor.
Geleneksel kahvaltılık peynir
TÜRKİYE’de tramisu gibi bazı tatlı ve çorbaların yapımında kullanılan, sandviçlerde yer alabilen labne peynirleri Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetleri’nin geleneksel kahvaltılık ürünleri arasında yer aldığı için seviliyor.