13 Şubat 2011
Son dört yılda tedavi gören çift sayısında yaşanan artış, 2007’de 62 olan tüp bebek merkezlerinin sayısının 120’ye, yıllık tedavi gören çift sayısının da 20 binden 40 bine çıkmasını sağladı. Tedavi ve ilaç masraflarının yıllık 120 milyon dolara ulaştığı bu uygulamaların artık 7 bin 500’ü başarılı doğumla sonuçlanıyor.
SOSYAL Güvenlik Kurumu’nun (SGK) doğal yollardan hamile kalmakta zorlanan ailelerin tedavi ve ilaç masraflarının belli bir kısmını üstlenme kararı, son dört yıl içinde tüp bebek tedavisi gören çift sayısında patlama yaşanmasını sağladı. Tedavi ve ilaç masraflarının yıllık 120 milyon doları bulduğu tüp bebek uygulamalarında 2007 yılında 62 olan tüp bebek merkezlerinin sayısı 120’ye, yıllık tedavi gören çift sayısı da 20 binden 40 bine çıktı. Bu da, Türkiye’de doğan tüp bebek sayısının yılda 7 bin 500’e ulaşmasını sağladı.
Dünya yedincisiSon dört yılda yaşanan bu hızlı gelişme, Türkiye’yi bir anda en fazla tüp bebek uygulaması gerçekleştiren ülkeler sıralamasında Avrupa’da ilk 5’e, dünyada da ilk 7’ye girmesini sağladı. Dünyanın en fazla tüp bebek sahibi ülkeleri arasında ilk sırada İsrail yer alıyor. İsrail’i, Fransa, İspanya, İngiltere, Amerika ve Almanya izliyor. Türkiye de bu ülkelerin ardından 7’inci sırada bulunuyor. Uygulama sayısının fazla olması başarı oranının da artmasını sağlıyor.
10 bin lirayı buluyorArkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de tüp bebek tedavileri, ilaç masrafları dahil 4 bin TL’den başlayıp, 10 bin TL’ye kadar çıkabiliyor. Bu, Avrupa ülkelerinde 8-10 bin Euro civarında oluyor. Tüp bebek tedavilerinin sonucunda kadınların yaklaşık yüzde 50’si hamile kalabiliyor. Ancak, bunların da yüzde 30’u başarılı doğumla sonuçlanabiliyor. Böyle olunca da, 40 bin tedaviden 7 bin 500’ünde başarılı bebek doğumu gerçekleşebiliyor. Türkiye’de 22 yılda doğan tüp bebeklerin toplam sayısı 50 bini aşıyor. Bunun da, 23 bini son 4 yılda doğan tüp bebekler oluşturuyor.
SGK, 1200 TL’yi karşılıyorSosyal Güvenlik Kurumu’nun tüp bebek tedavi masraflarının yaklaşık 1200 TL’sini, ilaç masraflarının da yüzde 80’ini karşıladığını söyleyen Prof. Mustafa Bahçeci, ”Türkiye’de tüp bebek açısından potansiyel olan yaklaşık 500 bin çift bulunuyor. SGK masrafların bir kısmını üstlense de, bu yetersiz kalıyor” derken Prof. Hakan Yaralı da, “Kısırlıkta, erkeğe bağlı faktörler yüzde 50 etkili oluyor. Kadına ait yumurtlama sorunlarının oranı ise yüzde 15 seviyesinde kalıyor. Yine kadınların anatomik yapı sorunlarının (tüp, rahim mekanik problemleri, karın içi yapışıklıklar ve endometriozis) etkisi yüzde 15’i buluyor. Geri kalan yüzde 20’nde ise kısırlığa neden olan sorun bulunamıyor” dedi.
22 yılda 50 bin doğum oldu
Dünyanın ilk tüp bebeği Louise Brown 1978’de dünyaya geldi.
Dünyada yılda 500 bin tüp bebek uygulaması gerçekleştiriliyor.
Yazının Devamını Oku 
6 Şubat 2011
SAÇ ekiminde yöntem değişti, kanlı operasyonun yerini kansız FUE yöntemi aldı. Ekim süresi 5 günden 5 saate indi. Saç ektirenlerin sayısı 10 binden 72 bine, ekimleri gerçekleştiren klinik sayısı da 200’e çıktı. Pazarın yıllık hacmi ise 200 milyona ulaştı. Greft (nakledilen saç) başına 1 Euro’luk fiyatıyla Türkiye, bir anda Avrupa ve Ortadoğu’nun saç ekim merkezi konumuna geldi.
FUE yöntemiyle birlikte, operasyonların ağrısız, ameliyatsız, dikişsiz ve iz bırakmadan kısa sürede gerçekleştirilebilmesi, Türkiye’de saç ektirenlerin sayısının 72 bine çıkmasını sağladı. Bunda da daha önce 5 günde yapılabilen 3 bin greftlik (nakledilen saç) bir ekim işleminin, artık 5 saatlik sürede gerçekleştirilebilmesi etkili oluyor. Ayrıca, nakilde kullanılacak kılların alınması için derinin kaldırılması da gerekmiyor. Bunun yerine kendiliğinden kapanan küçük delikler açılarak ekim işlemi ağrısız ve dikişsiz gerçekleşebiliyor.
Vücut kılı da olabiliyor
Ekim işleminde ense kıllarının yanı sıra, vücudun herhangi bir yerinde bulunan tüm kıllar kullanılabiliyor. Tüm bu gelişmeler, ekimleri gerçekleştiren klinik sayısının da 200’e ulaşmasını sağladı. Pazarın yıllık hacmi ise 200 milyon TL’yi buldu. Greft (nakledilen saç) başına 1 Euro’luk fiyatıyla Türkiye, Avrupa ve Ortadoğu’nun saç ekim merkezi konumuna geldi.
Arkadaşımız Cansu Mansur’un yaptığı araştırmaya göre, saç ekimi yapılan hastaların yüzde 90’ını genetik olarak ya da herhangi bir hastalık sonucunda saçları dökülen erkekler oluştururken, kadınların oranı da yüzde 10’lara ulaşıyor. Türkiye’de her 5 kadından 1’i hastalık, hamilelik ve menopoz sonrası oluşan hormonal değişiklikler gibi nedenlerle saç dökülmesi yaşıyor. İz bırakan, cerrahi operasyon gerektiren nakil yöntemlerinden çekinen kadınlar da artık saç nakli işlemlerine daha sıcak bakıyor. Türkiye’de saç naklinin yapıldığı 200 tıp merkezinden 40’ı İstanbul’da bulunuyor. Yönetmeliklere göre, saç ekim işlemlerini Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ve Dermatoloji uzmanlarının yapması gerekiyor.
İki farklı yöntem var
Saç ekiminde FUT ve FUE olmak üzere iki farklı yöntem kullanılıyor. Ancak, Türkiye’de artık saç ekim operasyonlarının yüzde 70’i FUE yöntemi ile gerçekleştiriliyor. FUE, FUT yöntemine göre acısız ve dikişsiz olması nedeniyle en fazla tercih edilen uygulama oluyor. 2006 yılından bu yana uygulanan FUE yöntemi, daha saç ekim işleminin kısa sürede, kansız, dikişsiz ve iz bırakmadan gerçekleştirilmesini sağlıyor.
Yurtdışından talep artıyor
Özellikle Hollanda ve Almanya’dan Türkiye’ye saç ekimi için gelenlerin sayısının her geçen gün arttığını söyleyen estetik ve plastik cerrah Hamit Aydın, “Son dönemde Irak, Suriye, Dubai, İsrail gibi ülkelerden de saç ekimi için gelenler var. Bunda da Türkiye’nin bu alanda gelişmesi hem de fiyatların diğer ülkelere oranla daha düşük olması etkili oluyor” diye konuştu.
Kalın kaş trend oldu, ektiren 10 kat arttı
SON yıllarda kalın kaşın moda olmasıyla, kaş ektirme operasyonlarında da artış olduğunu aktaran estetik ve plastik cerrahı Hamit Aydın, şu bilgileri verdi: “Son yıllarda bu yeni trendle birlikte kaş ekim operasyonu sayısında 10 kata varan artışlar yaşadık. Kaş ektiren erkeklerin sayısı da artarken, bir hastalığa bağlı veya genetik kaş azalması yaşayanlar ile kalıcı makyaj yaptırıp sonucundan memnun kalmayanlar bu operasyona yöneliyor. Ayrıca sakal, bıyık ve kirpik ekim operasyonları da yapılabiliyor.”
Kimin saçı ne kadar dökülüyor
Yaklaşık olarak her 5 kadından biri yaşlılık, hastalık ve menopoz sonrası oluşan hormonal değişiklikler gibi nedenlerle saç dökülmesi yaşıyor.
50 yaşına ulaşan kadınların yüzde 40’ı saç dökülmesi problemiyle karşılaşıyor.
Kadınlardaki saç dökülmesi geniş alanları etkiliyor.
Erkeklerde ise genellikle önler ve tepe bölgeleri açılıyor.
Kadınlarda çoğunlukla ön saç çizgisi korunuyor.
Erkeklerde ise ergenliğin başlamasıyla birlikte ön saç çizgisinde gerilemesi başlıyor.
Yazının Devamını Oku 
30 Ocak 2011
Son 2 yılda peş peşe açılan evcil hayvan kuaförlerinin sayısı 50’ye ulaştı. Ayda ortalama 6 bin evcil hayvana hizmet veren bu kuaförler, tıraş ve banyonun yanı sıra, tırnaklara oje sürme, yosun özlü çamur banyosu yapma beyazları kapatıp tüylerin rengini değiştirme gibi uygulamalarda da bulunuyor.
BANYODAN traşa, manikürden pediküre, taramadan föne kadar daha önce veteriner kliniklerinde yapılan evcil hayvan bakımları sertifikalı uzman kuaförlerlerin devreye girmesiyle ayrı bir sektöre dönüştü. Son 2 yılda peş peşe açılan ve sayıları 50’ye ulaşan bu kuaförler, ayda 6 bin evcil hayvana hizmet veriyor. Banyo ve tüy kesiminin yanı sıra, tırnak kesimi ve oje sürme, yosun kürüyle cilt bakımı yapma, tutulan takımın reklerinde boyama, beyazları kapatma, fön çekme gibi işlemleri de yapan evcil hayvan kuaförleri, oluşturdukları uzman kadrolarıyla rekabette, veteriner kliniklerinin önüne geçmeye çalışıyor.
Fiyatta boyut faktörüArkadaşımız Miray Nevzat’ın araştırmasına göre Tıraş ve banyo fiyatları kuaföre götürülen evcil hayvanın boyutlarına göre değişiyor. Kaniş ve Terrier gibi küçük boyutlu hayvanların tıraş ve banyo tarifesi 30-45 TL düzeyindeyken,
Cocer gibi orta boy köpekler için talep edilen bedel 40-60 TL arasında değişiyor. Golden, Collie, Alman Kurdu, Senbernar, Chow-chow gibi köpeklerin tıraş ve banyo ücreti de 50 TL’den başlayıp 70 TL’ye kadar ulaşabiliyor. Bu fiyatlara, genellikle tarama, fön, manikur ve pedikur de dahil oluyor. Ancak, sadece fön, manikür ve pedikür gibi işlemler için kuaföre götürülen evcil hayvanlar için talep edilen ücret, küçük boylarda 20 TL olurken, büyüklerde 50 TL’ye kadar çıkabiliyor. Genellikle Terier, Cocker, Pekinges, Yorkshire, Golden Retriever cinsi köpekler tıraş için
kuaföre götürülürken, Alman kurdu,
Husky gibi büyük cins ırklar ise taramaya gidiyor.
Kedilere tek tarifeKedilerde ise tek tip tarife uygulanıyor. Sadece banyo yaptırmanın bedeli 20 TL olurken, buna tıraşta eklenince fiyat 50 TL’ye çıkıyor. Manikur ve pedikür de yine köpeklerde olduğu gibi tarifenin içinde yer alıyor. Tarama ve fönün fiyatı ise 20 TL oluyor. Genellikle İran, Himalaya, Chillchilllia gibi uzun tüy yapısına sahip kedilerde tüy kesimi talep ediliyor. Bu cins kedilerde fön ve tarama talepleri de oluyor. Sokak kedilerinde ise genellikle sadece banyo hizmeti talep ediliyor.
Amerika’dan sertifikalı evcil hayvan kuaförü Mustafa Yaka, “Çok farklı taleplerle karşılaşıyoruz. Köpeğine balık sırtı traş isteyen de tuttuğu takımın renklerine boyamak isteyen fanatikler de var” derken, Ankaralı evcil hayvan kuaförü Çetin Aydın’a göre de kuaförlerin mutlaka hayvan piskolojisini bilen uzman kadrolardan oluşması gerekiyor. Aydın, “Aksi taktirde kedi ve köpeğe zor anlar yaşatıp, onların psikolojilerinin bozulmasına neden olunabilir. Ayrıca tıraşta kesik, kanama, deride yırtılma gibi sorunlara da yol açılabilir” uyarısında bulundu.
Yaşlı köpeklere gençlik makyajı
Yazının Devamını Oku 
24 Ocak 2011
SGK’nın Sağlık Bakanlığı tarafından güncellenen son fiyat tarifesi yerine 6 yıl önce belirlenen tarife üzerinden ödeme yapması, eczacıların formüle göre hazırladığı majistral ilaçlarda 4 farklı tarife uygulamasını beraberinde getirdi. Bu uygulama yüzünden, eczacının hazırladığı 19 liralık bir majistral ilacın fiyatı 67 liraya kadar çıkabiliyor.
SOSYAL Güvenlik Kurumu’nun (SGK), Sağlık Bakanlığı tarafından güncellenen son fiyat tarifesi yerine 2004 yılı tarifesi üzerinden ödeme yapması, eczacıların formüle göre hazırladığı majistral ilaçlarda 4 farklı tarife uygulamasını beraberinde getirdi. Bu uygulama yüzünden, eczacının mesai saatleri içinde hazırladığı 19 liralık reçeteli bir majistral ilacın fiyatı, nöbetçi eczanede 29.5 TL’ye çıkıyor. Şayet aynı ilaç reçetesiz alınırsa, bu kez Sağlık Bakanlığı’nın tarifesi devreye giriyor ve mesai saatleri içindeki fiyatı 44 TL olurken, nöbetçi eczanede 67 liraya satılıyor.
Tartışmalar yaşanıyor
Doktor tarafından reçeteye yazılan majistral ilaçlar eczanelerde hazır bulunmuyor, formüle göre eczacılar tarafından hazırlanıyor. Eczanelerin bu tür ilaçlar için 3 katı bulan fiyat farkını uygulaması, kafa karışıklığına yol açtığı gibi eczacılar ile hastalar arasında da tatsız tartışmaları beraberinde getiriyor. En büyük fiyat farkı, dış ve orta kulak iltihaplarında kullanılan Alcool borique sature adlı majistral ilaçta oluşurken, SGK reçetesiyle 8 TL’ye satılan şişme ve morarmalara karşı kullanılan Eau de Goulard adlı ilacın nöbetçi eczane fiyatı, 26 lira oluyor. 21 TL’lik Eau de Borique adlı solüsyon 45 TL’ye, 12.5 TL’lik 100 gram Vaseline Salicylique’da 30 TL’ye çıkarken, 25 TL’lik Oxygène acid borique’in nöbetçi eczanedeki reçetesiz fiyatı da 51 TL oluyor.
Top SGK’ya atılıyor

Eczanelerin aynı majistral ilaç için 4 farklı fiyat uygulamasıyla ilgili olarak Türk Eczacılar Birliği Genel Sekreteri Özgür Özel’le görüştük. Özel, “Majistral ilaçlar formüle göre eczacılar tarafında özel olarak hazırlandığı için kişiye özel hazırlanıyor ve sürümü de fazla olmuyor. Ancak, bu ilaçları hazırlamak, eczacıların başlıca görevlerinden biridir. Buna karşın SGK’nın da bu ilaçların gerçek bedelini ödeme konusunda sorumlulukları var. İlaç fiyatlarını belirleme Sağlık Bakanlığı’nın yetkisinde. Bakanlık 2 yıl önce majistral ilaç tarifelerinde güncellemeye gitti. Ancak, SGK, bu güncellemeyi kabul etmiyor ve sadece 2004 yılında belirlenen tarife üzerinden ödeme yapıyor. Bu da, aynı majistral ilaç için farklı fiyat uygulamalarına neden oluyor” dedi.
Başvurulara rağmen SGK’nın güncellemeyi yansıtmadığını da savunan Özgür Özel, “6 yıl önceki tarifeler hâlâ uyguluyor. Bu da SGK tarafından karşılanan majistral ilaç fiyatlarının güncel fiyatlarla arasında fiyat farklılıklarının oluşmasına neden oluyor. Oysa, SGK’nın uyguladığı tarife, bu tür ilaçların hammadde maliyetini bile karşılamaya yetmiyor” dedi.
Medula da eski sistemi tutuyor
İSTANBUL Eczacılar Odası, eczanelerde oluşan fiyat farkıyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “SGK, majistral ilaçlara ait reçetelere provizyonu Medula Reçete Provizyon Sistemi üzerinden veriyor. Ancak SGK’nın bu majistral ilaçlara ait hesaplama tarifesi, uzun yıllardır güncellenmediği için fiyatlar eski hali ile sistemde yer alıyor. Bu uygulamayla eczacılar güncel olmayan tarifeleri kullanmak zorunda kalıyor. Eczacılar SGK dışı ilaçlarda ise; Türk Eczacıları Birliği’nin en son güncellediği majistral ilaç tarifesini uyguluyor. Aradaki fark da bu.”
Yazının Devamını Oku 
23 Ocak 2011
SÖMESTR tatilinin yaklaşmasıyla birlikte, kış atölyelerinde 70 bin öğrenciden 35 milyon TL’yi kapma yarışı başladı. Atölyelerde robot yapımından klonlama yöntemlerine, radyo düzeneği oluşturmaktan karikatür çizmeye kadar farklı alanda yetenekleri
ortaya çıkarılıyor.
İKİ haftalık sömestr tatilinin yaklaşmasıyla birlikte, çocukların el becerilerini geliştirip, spor ve kültür aktivitelerinde bulunabildikleri kış atölyelerinde öğrenci kapma yarışı başladı. Günlük, haftalık ve 10 günlük olmak üzere üç ayrı etkinlik programını kapsayan bu atölye çalışmalarında öğrenciler, bir yandan seramikten robot yapmaya, radyo ve alarm düzeneği oluşturmaktan uzayı keşfedip, koyun ve ineklerden yumurta hücrelerinin elde edilmesine, resim ve karikatür çizmeye kadar farklı alanlarda yeteneklerini geliştirebildikleri gibi, müze ve sarayları kapsayan etkinliklere de katılabiliyor. Özellikle çalışan ailelerin tercih ettiği bu faaliyetlerden yararlanacak 70 bin öğrenciye 15 günlük sömestr tatilinin maliyeti ise 35 milyon TL’yi buluyor.
Arkadaşımız Miray Nevzat’ın yaptığı araştırmaya göre, katılım fiyatlarının günlük 90 TL ile 150 TL arasında değiştiği bu atölye çalışmalarında, 7 ile 10 günlük paket fiyatlar ise 300 TL’den başlayıp, 720 TL’ye kadar ulaşıyor. Akmerkez Artölye, Pace, Hokus Pokus gibi özel çocuk atölyelerin yanı sıra, İTÜ Bilim Merkezi, İstanbul Üniversitesi Çocuk Üniversitesi, Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı, Türkiye Uzay Kampı’da sömestr tatili süresince çocuklara yönelik atölye çalışmaları yapıyor. Bu atölye çalışmalarının sonunda çocuklara yetenekleriyle ilgili birer sertifika da veriliyor.
İTÜ robot yaptırıyor
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Bilim Merkezi’nde yaş gruplarına göre iki farklı atölye çalışması yapılıyor. 7-10 yaş arası öğrenciler, Eğlenceli Elektronik Okulu’nda, 11-14 yaş arası öğrenciler ise Robot Okulu’nda bilim eğitimi alıyor. Eğitim sırasında, alarm, el feneri, radyo gibi elektronik devrelerle, çizgileri takip eden ışıklardan kaçan robotların yapımı da gerçekleşiyor. Kursun sonucunda başarı projeler belirlenip, katılımcılara Genç Mucit sertifikası veriliyor. Haftalık ücret, yaş gruplarına göre 400 TL ile 450 TL arasında değişiyor.
İÜ, koyun klonlatıyor
İstanbul Üniversitesi’nin organize ettiği Çocuk Üniversitesi’nde öğrenciler klonlama yöntemlerini uygulamalı olarak görüyor ve kurs dönemi içerisinde koyun ve ineklerden yumurta hücrelerinin elde edilmesini sağlıyorlar. Bir haftalık klonlama kursunun bedeli 490 TL oluyor. Üstün zekalı çocuklara yönelik eğitimin yanı sıra geometride uzamsal algıyı keşfettiren İÜ Çocuk Üniversitesi’nin Satranç Kış Okulu’nda ise eğitimleri FIDE Developmental Instructor ile Türkiye Satranç Federasyonu antrenörleri veriyor. 5 haftalık Satranç Okulu’na katılım bedeli de 450 TL ile 750 TL arasında değişiyor.
Arkeoloji ve illüzyon bir arada
Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı’nın düzenlediği Bilim Okulu’nda ise haftalık ya da iki haftalık olarak seçilebilen programlar dahilinde genetik, matematik, nanoteknoloji, uzay, enerji, elektronik, kimya, arkeoloji, illüzyon, satranç, biyoloji, karikatür, robot, ekoloji, tarih, origami, resim, kil, dinozor, fosil ve küresel ısınma gibi konuları içeren bir çok atölye çalışması düzenleniyor. Haftanın 3 günü süren eğitimlerin ücreti 300 TL olurken, Bilim Okulu’na iki hafta boyunca gitmek isteyenler 500 TL ödüyor.
Yatılı astronot eğitimi veriliyor
EGE Serbest Bölgesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Tuncer’in kurduğu İzmir’deki Türkiye Uzay Kampı’nda, öğrenciler sömestr tatili süresince yatılı olarak astronot eğitimi alabiliyor. 250 dolar ile 500 dolar arasında değişen bedeller karşılığında 5 günlük programa katılanlar astronotların uzaya çıkmadan önce kullandıkları simülatörleri deneme imkanı buluyor. Katılım bedeline konaklama, yemek ve eğitim meteryalleri de dahil oluyor.
Belediye kamplarına katılım ücretsiz
SÖMESTR tatili öncesinde İstanbul’daki bazı belediyeler de kış okullarını açmak için harekete geçiyor. Bahçelievler ve Küçükçekmece gibi birçok il ve ilçe belediyesinin başlattığı kış okullarında öğrencilere basketbol, voleybol, tekvando, judo ve karate dallarında eğitimler ücretsiz olarak veriliyor.
Günlük 90 liraya sanatsal yetenek keşfi
SÖMESTR tatiline yönelik çocuklara yönelik sanat kampı düzenleyen atölyelerde ise seramik yapımı, boyama, ebru, çini, takı ve moda tasarımının yanı sıra pasta, kuabiye süsleme gibi farklı aktiviteler bulunuyor. Bu atölyelere katılım bedeli günlük 90 TL ile 150 TL arasında değişiyor. Haftalık ve 10 günlük paket fiyatları ise 720 TL’ye kadar çıkıyor. Bu atölyelerin müze, saraylara yönelik gezi aktiviteleri de bulunuyor.
3 bin TL’ye kayak okulu
CADDEBOSTAN Spor Eğitim Merkezi ile ‘Geleceğin Yıldızları’ adlı organizasyon da sömestir tatiline yönelik kayak kampı düzenliyor. 7-18 yaş grubu arasındaki öğrencilere yönelik düzenlenen kamplarda teknik eğitimin yanı sıra, kayak ve snowboard eğitimi de veriliyor. Uludağ’da düzenlenen kamplarda, 1500 TL ile 3 bin TL arasında değişen fiyatlara havuz partileri, buz pateni, kareoke, langırt turnuvaları ve sinema geceleri gibi yan aktiviteler de dahil oluyor.
Yazının Devamını Oku 
17 Ocak 2011
YETKİLİ servisi su basması yüzünden ÖTV muafiyetinden yararlanarak aldığı engelli aracı hurdaya çıkarılan Muharrem Sorgun, uğradığı hak kaybını gidermek amacıyla başlattığı hukuk mücadelesini kazandı.
Karadeniz Ereğli 3’ncü Asliye Hukuk Mahkemesi, 5 yıl satmama şartıyla 5 bin TL ile 20 bin TL arasında değişen Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) istisnasından yararlanılarak alınan engelli araçlarına “hurdaya çıkartma” kapısını araladı. Yargıtay tarafından da onaylanan mahkemenin bu kararı, Sorgun gibi aracını çaldıran ya da üçüncü şahıslar yüzünden ÖTV’yi ödemek zorunda kalan tüm engelliler için de emsal teşkil ediyor.
8.5 milyon engelli
Türkiye’de yaşayan 8 milyon 500 bin engellinin topluma kazandırılması, sosyal gelişimlerine ve istihdamlarına katkı sağlanabilmesi amacıyla yeni araç satın alan engelliler, Özel Tüketim Vergisi’nden muaf tutuluyor. Ancak bunda da aracın 5 yıl süreyle bir başkasına satılmama şartı bulunuyor. Şayet araç 5 yıl dolmadan bir başka kişiye satılırsa, bu durumunda araç alınırken ödenmeyen ÖTV’nin, satış sırasında ödenmesi talep ediyor. Ayrıca, engellinin yeni alacağı araçta ÖTV avantajından yararlanması da önleniyor. Araç doğal afet yüzünden hurdaya çıkmış olsa dahi bu uygulama yumuşatılmıyor ve aracı kendi insiyatifi dışında hurdaya çıkarılan engellilerin, hak kaybına uğraması kaçınılmaz oluyordu. Bu durumda hem hurdaya çıkan hem de yeni alınan araç için 20 bin TL’yi bulan ÖTV’yi ödemek zorunda kalıyorlardı.
İstisna hakkı kaybediliyor
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, ÖTV istisnasından yaralanarak otomobil sahibi olan engellilere tanınan bu istisnada sakatlık derecelerine bakılmıyor. Ayrıca, 5 yıl dolmadan ikinci defa bu istisnadan yararlanmalarına da izin verilmiyor. Böyle olunca da aracın çalınması ya da herhangi bir nedenle perte çıkması durumunda da farklı bir uygulama yapılmıyor. Sigorta şirketleri de poliçelere ekledikleri bir maddeyle, satışı zor olan engelli, yabancı plakalı ya da ölümlü kazaya yol açmış araçların hurdasını devralmayabiliyor. Sadece raiç bedel üzerinden hurda değerini düşüp, kalan kısmı araç sahibine ödemekle yetiniyor. Muharrem Sorgun’un satın aldığı 2007 model hurdaya çıkmış otomobilinde olduğu gibi araca, sahibi müşteri bulmak zorunda kalabiliyor. Bu da, aracı alırken ödemediği 10 bin 222 YTL’lik ÖTV’yi, aracı satarken ödemek zorunda kalmasına yol açıyor. Ayrıca, hurdaya çıkan aracın yerine alacağı otomobil için de ÖTV avantajını kaybetmiş oluyor.
Yazının Devamını Oku 
16 Ocak 2011
Kuponla yemek yiyen çalışan sayısı, son bir yıl içinde iki kat birden artarak, 800 bine ulaştı. 25 bin işveren artık, çalışanlarına yılda 1 milyar TL’lik yemeği, kuponla yedirmeye başladı. Bunda da yemek koçanların yerini çipli kart ve şifrematiklerin almasının yanı sıra, geçtiğimiz yıl çalışanlarına yemek kartı veren firmalara bazı vergi muafiyetlerinin sağlanması etkili oldu.
YEMEK kartı sektöründe, koçanların yerini çipli kart ve şifrematikler alınca, kuponla yemek yiyen çalışan sayısı, son bir yıl içinde iki kat birden artarak, 800 bine ulaştı. 3’ü uluslararası olmak üzere toplam 5 firmanın rekabet ettiği pazarda, 25 bin işveren artık, çalışanlarına yılda 1 milyar TL’lik yemeği, kuponla yedirmeye başladı. Sisteme üye restaurant sayısı da 75 bini buldu. Sektörün son bir yıl içinde iki kat birden yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden birini de geçtiğimiz yıl sisteme geçen firmalara sağlanan vergi muafiyetleri oluşturdu. Bundan tam 33 yıl önce ilk kez Fransa’da uygulanmaya başlayan ve 1996’lından itibaren Türkiye’ye de sıçrayan kuponla yemek sisteminde, teknolojide yaşanan gelişmelerle birlikte 2002 yılından itibaren çipli kart uygulamasına geçildi.
Şifrematik uygulaması
Çalışanlara dağıtılan yemek koçanlarının yerini ilk önce çipli kartlar aldı. Ticket Restaurant ve Sodexho Pass, çipli kart uygulamalarıyla birlikte pazardan önemli pay alırken, Global Payment’te, geçtiğimiz yıl sektörde şifrematik uygulamasını başlatan ilk kuruluş oldu. WinWin diye adlandırılan bu şifreli ödeme sisteminde, iki farklı uygulama yer alıyor. Sistemde şifreler ya kullanıcının cep telefonlarına SMS mesajı gönderilerek üretiliyor ya da otomatik olarak şifre üreten cihazlar aracılığıyla oluşturulabiliyor. Bu şifreler, üye işyerlerinde yer alan Turp Pos adlı cihazlarında kullanılarak, çalışanın yemek bedeli işverenin oluşturduğu hesaptan tahsil ediliyor.
Alışverişde de kullanılıyor
Arkadaşımız Cansu Mansur’un yaptığı araştırmaya göre, işverenlerin çalışanlarına verdiği yemek kuponları restaurantların yanı sıra market alışverişlerinde de kullanılabiliyor. Kupon kullanıcılarının yaklaşık yüzde 20’si, yemek koçanlarıyla özellikle şarküteri, bakkal ve zincir marketlerden gıda ürünleri alma yoluna gidiyor. Bu da sisteme üye işyerleri arasında marketlerin oranının hızla artmasına yol açıyor. Ayrıca, eczaneler, gazete bayileri, telekomünikasyon, kuru temizleme gibi alanlarda faaliyet gösteren kuruluşların yanı sıra, dağıtım-pazarlama, tekstil, elektrik- elektronik, lojistik, bilgi işlem, denizcilik, sigortacılık gibi sektörler de yemek kartı sistemi içinde yer alıyor ve artık yemek kuponuyla satış gerçekleştirebiliyor.
Pazar çipli kartın elinde
Sektörde çipli kart sisteminin kullanım oranı, yüzde 75’e ulaşırken, kuponların payı ise yüzde 17’lere kadar geriledi. Henüz yeni devreye girmesine rağmen şifrematik gibi mobil sistemlerin payı da şimdiden yüzde 8’e ulaştı. Sektörde yer alan kuruluşların verilerine göre şirketler çalışanlarının hesaplarına ayda ortalama 180 TL ile 220 TL arasında değişen yemek bedelleri yüklemesi yapıyor.
Vergi avantajı sağlıyor
GELİR Vergisi Kanunu’nda yapılan değişiklikle, geçtiğimiz yılın başından itibaren çalışanlarına yemek bedellerini kuponla ödeyen firmalara bazı vergi avantajları da sağlandı. Kuponla ödenen yemek bedellerinin bir kısmı vergiden muaf tutulurken, bu muafiyetten yemek bedelini çalışanlarına nakit olarak ödeyen işyerleri dahil edilmedi. Bu da, kartlı yemek sistemine geçen işveren ve çalışan sayısının son bir yıl içinde iki kat birden artmasında en önemli nedenlerden birini oluşturdu.
Yazının Devamını Oku 
9 Ocak 2011
FARKLI karışımlarla kahvaltı gevreklerinde yüzde 50 büyüme yakalayan firmalar, şimdi de tam tahıllı kahvaltılık sandviçle pazar hacmini bu yıl 300 milyon TL’ye çıkarmanın planını yapıyor. Enerjinin yavaş ve dengeli kullanılmasını sağladığı için vücutta zindelik, midede tokluk hissi oluşturan tam tahıllı kahvaltılık gevrek pazarında yaşanan büyüme, kişi başına yıllık tüketimin 300 grama ulaşmasını sağlayacak.
KURUTULMUŞ meyve, keten tohumu, yeşil çay ve bademli karışımlarla yetişkinleri, pirinç patlağı, çikolata ve ballı karışımlarla da çocukları yakalamayı başaran kahvaltılık gevrek üreticileri, 200 milyon TL’lik hacme ulaşan pazarı şimdi de tam tahıllı kahvaltılık sandviçlerle büyütmenin hesaplarını yapıyor. Enerjinin yavaş ve dengeli kullanılmasını sağladığı için vücutta zindelik, midede tokluk hissinin oluşmasına yol açan tam tahıllı kahvaltılık gevrek pazarında son iki yılda yaşanan iki kat büyüme, kişi başına düşen yıllık tüketim de 200 grama ulaştırdı.
Kahvaltılık gevrekler, yüksek protein, vitamin, mineral ve lif içeriği sayesinde daha şimdiden büyük kentlerdeki her 100 evden 40’ına girmeyi başardı. Bunlara artık, her yıl ortalama 2 milyon aile daha ekleniyor. Bu da, üretilen her 10 paket kahvaltılık gevrekten 5’inin çocuklara yönelik ürünlerden oluşmasından kaynaklanıyor.
Obezite artışı tetikliyor
Türkiye’de son 10 yılda obezitenin çocuklarda yüzde 7’den yüzde 16’ya, yetişkinlerde ise yüzde 20’den yüzde 30’lara ulaşması, tam tahıllı kahvaltı gevreklerinin ön plana çıkmasını sağlıyor. Firmalar, Türkiye’de son iki yılda yaşanan iki kat büyümeyle 200 grama çıkan kişi başına düşen yıllık tüketimi, bu yıl yüzde 50 artırarak, 300 grama çıkartmayı hedefliyor. Ancak, kişi başına düşen yıllık tüketimin 8 kilograma ulaştığı İngiltere ve İrlanda gibi ülkelerle kıyaslandığında, çok düşük kalıyor. Firmalar, önümüzdeki 5 yıl içinde kahvaltı alışkanlığının Türkiye gibi yaygın olduğu ve kişi başına düşen yıllık tüketimin 1.5 kilogramı bulduğu Yunanistan’ı yakalamanın planlarını yapıyor. Firmaların son yıllarda geliştirdikleri kuru meyve parçalı, hindistan cevizli, keten tohumlu, yeşil çaylı, prebiyotik, bademli, malt özlü gibi farklı karışımları içeren tam tahıllı sağlıklı yaşam ürünlerini piyasaya sürmesiyle birlikte pazar daha da hareketlendi.
1894 yılında hastalar için kolay yenebilen dünyanın ilk tahıl gevreğini geliştiren Dr. Kellogg markasıyla Türkiye’de üretim gerçekleştiren Ülker, pazarda Coco Pops, Special K, Kellogg’s ve Honey Pops’la, Nestle, Nesquik, Nesfit, Müsli ve Corn Flakes markalarıyla rekabet ediyor.
Yüzde 18 büyüdü
2010 yılını yüzde 18’lik büyümeyle kapadıklarını ifade eden Mehmet Ersoy, finansal rakamları hakkında şu bilgileri verdi: “Ciroda yüzde 30’luk artış yaşadık. 475 bin kişiyi tatile gönderdik. 2011 yılı hedefi ise 520 bin kişiye hizmet vermek. Destinasyonlarda da değişim var. 2010’da yurtdışı turlarda yüzde 50 büyüme yaşadık. 35 bin kişiyi yurtdışına tatile gönderdik. Bu sayıyı 45 bine çıkarmayı hedefliyoruz.”
Yazının Devamını Oku 