ÜSKÜDARLI Baltacızade Mustafa Çelebi’nin 18’nci yüzyılda Abı Kevser (Kevser suyu), Arı Rummanı (Nar suyu), Abı Yakut (Yakut suyu) adlarıyla türettiği nadide laleleri, 3 asır sonra Rosario, leenvandermark, Furand adlarıyla Hollanda’dan ithal edip, ardından da alım garantili üretim merkezleri kuran Türkiye, son 7 yılda yeniden dünyanın en büyük üreticilerinden biri konumuna geldi. İstanbul’un çevre köyleri ile farklı kentlerde oluşturulan üretim merkezlerinde yılda 83 milyon adet lale soğanı yetiştiren firmalar, yıllık 20 milyon TL’yi bulan üretimlerinin yüzde 15’ini ihraç etmeye başladı.
2005’ten itibaren yeniden 2005 yılında Hollanda’dan 150 bin TL karşılığında 600 bin adet lale ithal edilmesiyle düzenlenmeye başlayan İstanbul Lale Festivali’nde bu yıl, ekilen lale sayısı da 11 milyon 650 bin adede, ödenen bedel ise 2 milyon 680 bin TL’ye ulaşıyor. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2005 yılından bu yana ektirdiği lale soğanlarının toplamı 7 yılda 60 milyon adedi bulurken, ödenen bedel 13 milyon TL’yi aşıyor.
İstanbul’da devreye giren lale akımı, Bursa, Kocaeli, Konya gibi bir çok ile de sıçradı. Yerli üretim laleler, zincir marketlere kadar yayıldı. Nisan ayıyla birlikte Türkiye’nin dört bir yanını farklı renk ve boyutlardaki laleler sardı. İstanbul Ağaç ve Peysaj A.Ş. ve Konya’daki Asya Lale gibi büyük çapta üretim gerçekleştiren kuruluşlar, kendi gen bankalarını da oluşturarak, yeni türlere ağırlık verme yolunu seçti. Firmalar, iç piyasanın yanı sıra Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere artık üretimlerinin bir bölümünü Orta Doğu ve Türki cumhuriyetlere de ihraç ediyor. 2005 yılında, ekilen lale soğanlarının tamamı yurt dışından ithal edilirken, bugün bu oran yüzde 10’lara kadar geriledi. “En güzel lale İstanbul’da yetişir” ve “İstanbul lalesiyle buluşuyor” sloganlarıyla bu yıl 7’ncisi düzenlenen Lale Festivali’ni uluslararası düzeye taşıyan Büyükşehir Belediyesi, festival kapsamında kentin dört bir yanını lalelerle donatıyor. Emirgan Korusu başta olmak üzere Taksim Meydanı, Hidiv Korusu, Göztepe Gül Bahçesi, Büyük Çamlıca Korusu, Sultanahmet Meydanı, Gülhane Parkı gibi bir çok alanda lale bahçeleri oluşturuldu. Festival etkinlikleri kapsamında, İstanbullular’a lale satışı da yapılıyor.
İstanbul Lalesi Günümüzde Hollandalılar’ın büyük katkısıyla lalenin pek çok çeşidine rastlanıyor. Bunlar arasında en dikkat çekicilerinden birisini ise İstanbul adlı lale oluşturuyor. Hançeri sivri yapraklı, badem şeklinde çiçeği olan bu lalenin, Osmanlı döneminde 1588 farklı çeşidi bulunuyordu. Bu türlerin yetiştirilmesinde ise 18’inci asır İstanbul çiçekçilerinden Üsküdarlı Baltacızade Mustafa Çelebi’nin büyük katkısı vardı. Baltacızade Mustafa Çelebi’nin türettiği İstanbul laleleri arasında yer alan Abı Kevser (Kevser suyu), beyaz üzerine mor fitiller içeriyordu. Arı Rummani (Nar suyu) ise kırmızı ve beyaz renginde kısa boylu bir laleydi. Bu lalenin içi de fitilli siyahtı. Abı Yakut (Yakut suyu) da koyu kırmızı ve mor fitilli bir lale soğanıydı. O dönemin laleleri arasında fevvarei nur (nur fıskiyesi), necmi çemen (çimen yıldızı), lali muzab (erimiş yakut; erimiş dudak), dameni dür (inci eteği) de yer alıyordu. Şimdi ise bu laleler, Rosario, leenvandermark, Charmeur, capri, apeldorn, Furand gibi adlar taşıyor.
Lalenin Anadolu yolculuğu
SELÇUKLULAR, Anadolu’ya lalelerle birlikte yerleşti. Bu topraklara lale soğanları ekmekle kalmayıp; camileri, mezar taşlarını, sanat eserlerini, sarayları lale motifleriyle süslemeye başladılar. 11’nci yüzyılda Anadolu’ya giren laleye 13’ncü yüzyılda Mevlana’nın dizelerinde de rastlanıyor. İstanbul’un fethinin ardından lale, ilk kez Avrupa topraklarına kaydı. Padişah kaftanları, saray eşyaları da lale motifleriyle bezendi. Lale 18’nci yüzyılın başında Osmanlı Tarihi’nde adını bir devre de verdi.
Yüzde 30’u İstanbul’da üretiliyor
2005 yılında dikilen lale soğanlarının tamamı yurt dışından alınırken, günümüzde ise her yıl yaklaşık 10 milyon lale soğanının yüzde 30’u İstanbul’un Çatalca ve Silivri ilçelerindeki köylüler tarafından üretiliyor.
BİLGİ Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) geçtiğimiz aylarda yılda 1 milyardan fazla çağrının yapıldığı 444’lü özel servis numaralarını tavan fiyat üzerinden ücretlendirme kararı, son yılların gözde sektörü çağrı merkezlerinin yıldızını daha da parlattı. Yıllık hacmi 1.1 milyar dolara ulaşan ve çağrı merkezleri üzerinden müşterilerine bilgi ve danışma hizmeti veren bazı kuruluşlar, BTK’nın bu kararını ek gelir kapısına dönüştürdü. Firmalar, çağrı merkezlerini arayanları, sesli yanıt sistemini aşıp, müşteri temsilcilerine ulaşmak için dakikalarca reklam cıngıllarını dinlemek zorunda bırakıyor. Buna da, dakika maliyeti vergiler dahil 3.5 kuruş olan çağrı merkezlerini aramanın bedelinin 40 kuruşa çıkarılması yol açtı.
Yılda 1 milyar çağrıArkadaşımız Seda Akdemir’in yaptığı araştırmaya göre, son yıllarda sadece Türkiye’de değil, yurt dışından da hizmet vermeye başlayan 91 firmaya ait 300’den fazla çağrı merkezlerinin masa kapasitesi 30 bine, müşteri temsilci sayısı da 35 bine ulaştı. Yüzde 30’la telekomünikasyon kuruluşlarının, yüzde 25.9’la da finans sektörünün pay aldığı çağrı merkezleri pastasından turizm yüzde 5, lojistik yüzde 4.8, eğlence ve medya da yüzde 3.3 oranında yararlanıyor. Türkiye’de bu merkezlere yılda 1 milyardan fazla çağrı yapılıyor. Bunun 350 milyona yakını telekomünikasyon kuruluşlarına, 260 milyona yakını da bankalar başta olmak üzere finans kurumlarına yönelik gerçekleşiyor. Sektörün toplam yıllık pazar hacmi de 1.1 milyar doları (1 milyar 925 milyon TL) buluyor. Bu merkezlere göre, yapılan çağrılarda çağrı sonrası toparlanma süresi 8 saniyeyi, ortalama çaldırma süresi de 2 saniyeyi geçmiyor. Ortalama cevaplama süresi 47 saniye, ortalama çağrı kaçırma süresi de 92 saniye oluyor.
Faturaya reklam cıngılı Gelen çağrıların yüzde 56’sı sesli yanıt sisteminde karşılanırken, geri kalan yüzde 44’üne ise müşteri temsilcileri yanıt veriyor. Ancak, çağrı merkezlerini arayanlar, kurum ve kuruluşların müşteri temsilcilerine ulaşabilmek için reklam cıngıllarının yanı sıra sesli yanıt sistemlerini de aşmak zorunda kalıyor.
Ücreti kendisi üstlenen var
MÜŞTERİ memnuniyetini ön planda tutan bazı kuruluşlar, müşteri temsilcisine bağlanana kadar olan sürede herhangi bir ücret yansıtmıyor. Bu bedeli üstlenme yoluna gidebiliyor. Ayrıca, müşteri temsilcisine bağlanıldığında da görüşme ister 1 dakika isterse 45 dakika sürsün, sadece bir dakikanın bedeli olan 40 kuruşu faturalandırıyor. Çağrı merkezi arandığında müşteri temsilcisine bağlanma süresi 1 dakikayı geçen müşterilerine de temsilci ile yaptığı görüşme bedelini yansıtmama yoluna gidenler de bulunuyor. VİP müşterilerine yönelik özel uygulamaları olan kuruluşlar da çağrı merkezlerine yapılan aramaların bedelini üstlenme yoluna gidebiliyor. Ne var ki, bunların sayısı birkaç firmayla sınırlı kalıyor.
İmza toplamaya başladılar
TÜKETİCİLER Derneği (TÜDER), 444’le başlayan hatların sohbet hatları gibi tavan fiyat üzerinden tarifelendirilmesine karşı, Facebook
GEÇEN yılda geliştirdikleri teknolojilerle pişirme, soğutma ve yıkama süresini kısaltan, alerjenleri yok eden, düşük ısıda, az deterjanla yıkama yapan, enerji ve su tüketiminden yüzde 62 tasarruf sağlayan, çamaşırda kumaşın cinsine, bulaşıkta kirlilik seviyesine göre kendisini programlayan, her seferde haznesine deterjan konmasına gerek kalmayan ürünlerle yurtiçi ve yurtdışında satış rekorları kıran beyaz eşya üreticileri, 2012 yılına da rengarenk tasarımlarıyla damga vurmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz yıl, tarihinde ilk kez toplam 20 milyon 106 bin 418 adet üretim gerçekleştirmeyi başaran beyaz eşya üreticileri, bu yıl da yeniliklerini sürdürüyor. Blue jean kumaşıyla kaplı buzdolapları, Çingene pembesi fırın ve set üstü cihazlar, Mini Cooper kırmızısı bulaşık makineleri, fıstık yeşili çamaşır makineleri bu yıl mutfak ve banyo dolaplarıyla bütünleşiyor. Farklı renk ve tasarımlarıyla ön plana çıkan A++ ürünlerde fiyatlar ise 6 bin TL’ye kadar çıkıyor.
18 milyar liralık ciro
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, geçtiğimiz yıl iç piyasada yüzde 20 büyüme oranını yakalayarak, ilk defa 6 milyon 150 adetlik satış rakamına ulaşan üretici firmalar, iç piyasadaki yıllık satış hacmini de 6 milyar TL’ye çıkardı. Geliştirdikleri yeni modellerin ihracatıyla birlikte toplam 18 milyar TL’lik ciroyu yakalayan firmalar, beyaz eşyayı bu yıl rengarenk eşya pazarına dönüştürdü. Rekabetle birlikte üretici firmalar, peş peşe dayanıklı tüketim mallarının mobilyayla bütünleşen renkli versiyonlarını piyasaya sürmeye başladı. Samsung’dan Vestel’e, Arçelik’ten LG’ye, Hotpoint’ten Smeg’e kadar bir çok yerli ve yabancı kuruluş, pazarın bir anda renklenmesini sağladı.
200-300 lira fark var
Renkli ürünlerle bu yıl pazarı yüzde 10 büyütmeyi hedefleyen firmalar, renk farkından oluşan maliyet artışlarını ise yoğun rekabet nedeniyle fiyatlara yansıtmama yoluna gidiyor. Firmalar, beyaz ürünlerle renkli ürünlerin fiyat farkını ise en fazla 200-300 TL arasında tutuyor. Türkiye’de yılda 2 milyon adet buzdolabı, 1.8 milyon çamaşır makinesi, 1.5 milyon bulaşık makinesi ve 850 bin adet de fırın satışı gerçekleştiriyor.
Kahverengi eşyaya sıçradı
Bir yandan, cihazların ev dekorasyonunun önemli bir parçası ve estetik açıdan uyumlu bir öğesi haline dönüşmesi, beyaz eşyada gerçekleşen renkli dönemin kahverengi ürünlere de sıçramasına yol açıyor. LG, Vestel, Samsung gibi gibi birçok elektronik cihaz üreticisi firma, yeni LCD TV modellerine pembe, beyaz, yeşil, mavi, lila renklerini de ekledi.
TÜRKİYE’de yıllık pazar hacmi 2 milyar dolara ulaşan şarküteri sektöründe rekabet, atıştırmalık ürünlere olan talebin artmasıyla iyice kızıştı. Firmalar, sucuk, salam, sosis ve pastırmanın 60, 75 ve 90 gramlık ambalajlarının ardından şimdi de 25 gramlık mini paketleri piyasaya sürerken, bazı firmalar da XL adını verdikleri ekstra büyük ambalajlarla rekabete yön vermeye çalışıyor.
Atıştırmalık mini paketlerde Pınar, Maret, Şahin ve Aytaç ön plana çıkarken, XL paket kategorisinde ise rekabeti Trakya Et’in Polonez ile Afyon’un Cumhuriyet markası kızıştırıyor. Ayrıca çemen, kimyon gibi farklı baharat çeşitlerine ağırlık veren yörelerin farklı damak tatlarına uygun çeşitleri de ürün yelpazelerine ekleyerek, rekabette ön plana çıkılmaya çalışılıyor.
Paketler 25 grama düşüyor
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, 1985 yılında şarküteri pazarında ilk kez markalı ürünler üreten Pınar, iki yıl önce piyasaya sürdüğü ‘Aç Bitir’ markasıyla 60 ve 75 gramlık paketlerde salam ürünleri ile bu rekabeti başlatan fima olma özelliği taşıyor. Bu konsept ve alt marka ile 1.5 yıl içinde aylık 1 milyon paket satış rakamına ulaşan Pınar, şarküteri sektöründeki ‘atıştırmalık’ yarışını da başlatmış oldu. Pınar, şimdi de çemenli ve kimyonlu sucuk çeşitleriyle rekabeti farklı damak tadlarına kaydırmayı amaçlıyor.
Tüketicinin bu talebine yanıt verebilmek için ‘Pratik Seri’ adı altında sucuk, salam ve sosis ürünleri üreten Maret de 75 ve 90 gramlık sucuk, 120 gramlık sosis, 60 ve 75 gramlık salam ürünleriyle atıştırmalık segmentinde rekabete katılıyor. Kayseri’nin önde gelen şarküteri ürün üreticisi Şahin ise rekabeti 25 gramlık ambalajlara çekmeye çalışıyor. Şirket pastırma, kavurma, sucuk ve salam çeşitlerinin 25 gramlık pratik ambalajlarını mayıs ayından itibaren ürün yelpazesine katmaya hazırlanıyor. Yimpaş Holding’e bağlı, et ve et mamülleri üreticisi Aytaç ise 2’li, 4’lü ve 8’li parmak sucuk ambalajlarıyla atıştırmalık ürün katagorisinde rekabete katılırken, Çankırı’da ki fabrikasında ürettiği Çerkeş kangal sucuğuyla farklı tad arayan tüketicileri yakalamayı amaçlıyor.
Sektörde, Kayseri tarzı sucukta da rekabet yoğun yaşanıyor. Pınar, Şölen markasıyla bu alanda Şahin Sucukları’yla rekabet ederken, Afyon’un Cumhuriyet Sucukları da ürün yalpazesine eklediği kavurma, pastırma gibi farkı çeşitlerle ön plana çıkıyor.
Şarküteride büyük beden
Küçük boy atıştırmalık ürün katagorisinde yoğunlaşan rekabete katılmayan Polonez’in üreticisi Trakya Et ise pazarda diğer firmalardan farklı bir strateji izleyerek, ambalajları küçültmek yerine büyütme yolunu seçiyor. Ürünlerinin 250 gramdan başlayan XL paketlerini piyasaya süren Polonez, açılıp kapanabilen özellikteki ambalajlarıyla tüketicinin ürününü daha uzun süre muhafaza etmesini sağlamayı planlıyor. Afyon’un Cumhuriyet Sucukları da benzer bir strateji uyguluyor.
YILDA 218 milyon adet traş bıçağının satıldığı Türkiye’de Wilkinson Quattro’nun 4+1 bıçaklı Titanium’unun karşısına, 5+1 bıçaklı Fusion’un en ince bıçak ve en gelişmiş kaplama sistemine sahip ProGlide’ını çıkaran Gilette, bir anda 123.7 milyon Euro’luk (290 milyon TL) pazarın karışmasına yol açtı. 10 farklı tıraş bıçağıyla dünya devleriyle rekabet etmeye çalışan Azmüsebat’da Derby markasıyla ürettiği tıraş bıçaklarının kesici ağızlarında krom, seramik, platin ve tungsten kaplama teknolojisini kullanarak, ömrünü uzatma yoluna gidiyor.
Islak tıraş alışkanlığı
26 milyon Türk erkeğinin yüzde 92’si ıslak tıraşı tercih ediyor. Islak tıraş yöntemini seçenlerin de yüzde 65’i kullan at, yüzde 20’si sistem, yüzde 15’i de berber ya da geleneksel yöntemleri uyguluyor. Türkiye’de makineyle tıraş olanların oranı ise yüzde 8 seviyesinde kalıyor. Türk erkekleri haftada ortalama 2.3 kez tıraş olurken, Avrupa’da bu oran haftada 4.4’e ulaşıyor. Türkiye’de 15 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde 90’ı istenmeyen kıllardan kurtulmak için düzenli olarak tıraş olurken, bir tıraş için ortalama 3 dakika ayırıyor.
Sakaldan pay kapma
Arkadışımız Seda Akdemir’in yaptığı araştırmaya göre, tüm bu gelişmeler Türkiye’de “sakaldan pay kapma yarışı”nın her geçen gün daha da kızışmasına yol açıyor. Derby’nin Samurai, Wilkinson’un da Quattro Titanium’la rekabet ettiği kartuş ve makineden oluşan sistem bıçaklarında son noktayı Gilette koydu. Gilette’nin rahat tıraş imkanı sağlayan bu ürünü 7 farklı yeniliği de beraberinde getiriyor. Ayrıca, bıçak sabitleyicisi sayesinde de bıçakların yüz hatlarına uyum göstermesine imkan tanıyor. Yeni nesil bıçaklarda, cilde sürülen fazla tıraş köpüğünün koruma kalkanındaki kanallardan akarak, teması rahatlatıyor. Daha geniş kayganlaştırıcı bantın kullanıldığı yeni üründe, bu özellik bıçakların daha kolay kaymasını sağlıyor. Titreşimli ve manuel olmak üzere iki farklı çeşidi bulunan Fusion ProGlide kartuşunun arkasında bulunan düzeltici bıçağa eklenen taraklar da farklı boydaki sakalların aynı hizaya getirilmesine yardımcı oluyor. Tesan’ın Türkiye distribitörlüğünü yaptığı Wilkinson’un 4+1 Quattro’su ise çelik bıçağın üzerinde bulunan dört farklı kaplamadan titanyum, rahat traş olmayı, Diamond ise bıçağın keskinliğini ve ömrünü uzatmayı sağlıyor. Aloevera iletamin B ve E içeren bant ise daha kaygan bir traşa imkanı tanıyor. Derby’nin oynar başlık, uzun sap ve kayganlaştırıcı şerit içeren Samurai 3 sistemin de yer alan koruyucu çubuk üzerindeki üçlü kağuçuk tarak sayesinde cildin gergin tutulması sağlanıyor.
Kullan-attan vazgeçmiyorTürkiye’de, tıraş bıçağı pazarının sürekli büyümesindeki en önemli etkeni, Türk erkeklerinin kullanım alışkanlıkları oluşturuyor. ABD e Avrupa ülkelerinde sistem bıçakları ön plana çıkarken, Türkiye’de bu kullan-at bıçaklar yönünde oluyor. Ancak, dört yıl öncesine kadar pazardan yüzde 80 pay alan kullan-at bıçakların kullanımı, hızla geriliyor. Nielsel araştırma kuruluşunun verilerine göre, yine de bu pay yüzde 67’yi buluyor. Quattro, Mach 3, Fusion, Samuray gibi sistem bıçakları payı ise yüzde 25’lere ulaşıyor. Sistem bıçaklarının kartuşlarının payı ise yüzde 7 oluyor. Bunda da en önemli etkeni fiyat unsuru oluşturuyor. Gillette ve Derby’nin 2 önemli oyuncusu olduğu pazarda, BIC, Astor, Wilkonson, Personna, Zaza, Supermax gibi farklı markalar da rekabet ediyor. Gillette, kendi markasının yanı sıra Türkiye`de satın aldığı Permatik ve Permasharp markalarını da kullanıyor.
Erkeklerin ömrünün 30 günü tıraşla geçiyor
Islak tıraş alışkanlığından vazgeçmeyen erkekler tıraş olmak için pazartesi gününü tercih ediyor.
MAKYAJ için yılda 170 milyon TL harcayan Türk kadınları, temizlemek için de 84 milyon TL ödemek zorunda kalıyor. Türkiye’de yıllık hacmi 1.6 milyar TL’ye ulaşan kişisel bakım ürünleri pazarından yüzde 5.2 pay alan yüz temizleme ürünleri, yüz bakım pazarından da yüzde 53 pay alıyor. Geçtiğimiz yıl 8.2 milyon adet yüz temizleme ürününün satıldığı Türkiye’de artık, makyaj temizlemede de fonksiyonel ürünler ön plana çıkıyor. Yüz, göz ve dudakların temizliği için geliştirilen bu 3’ü bir arada ürünler, tonik, süt ve peeling (hücre yenileme) özelliği de taşıyor.
Hangi ürünler var Lorael’in Garnier, Henkel’in Diadermine, P & G’nin Olay, Eczacıbaşı’nın Nivea, Johnson & Johnson’ın Neutrogena ve Clean & Clear, Ezel Kozmetik’in de Dermokil markasıyla ön plana çıktığı pazarda, Avon, Oriflame, Clinique, Vichy, Uni, Roc gibi markalar da rekabette yerini alıyor. 3’ü 1 arada ürüllerde, Lorael, ‘Saf& Temiz’ adlı ürünü, temizleyici özelliğinin yanı sıra peeling (deriyi soyup, hücrelerde yenileme) ve maske özelliği bulunuyor. Schwarzkopf & Henkel’in tek adımda yüz, göz ve dudakta etkili temizlik sağlayan fonksiyonel temizleyici su ürünüyle rekabete katılırken, Nivea birçok fonksiyonu içerisinde barındıran All-in-1 (hepsi birarada) temizleme jeli ve çift etkili göz makyaj temizleyicileriyle öne çıkıyor. Johnson&Johnson Neutrogena markasıyla yeni geliştirdiği tek adımda makyaj ve yüz temizleyici ürünü, bir yandan makyajı temizlerken diğer yandan da cildi siyah lekelerden arındırıyor. Tüm cilt tipleri için hazırlanmış Dermokil yüz ve makyaj temizleme sütü ise cildi temizlerken içeriğindeki tropikal fındık yağı ile de nemlendirme sağlıyor, Omega-3 ve Omega-6 yağ asitleriyle cilt yenilenmesine yardımcı oluyor.
Argan yağı ve ginseng özü Arkadaşımız Dilara Açıkgöz’ün yaptığı araştırmaya göre, irili ufaklı çok sayıda oyuncunun yer aldığı pazardan uluslararası firmaların aldığı pay, yüzde 80’i buluyor. Son zamanlarda en çok büyüyen ürün grubunu ise göz makyajı temizleme ürünleri, maskeler ile peelingler oluşturuyor. İçerik olarak argan yağı, badem yağı, ginseng özü gibi cildi besleyen ve doğal ürün hissi uyandıran malzemelerin olduğu ürünler Türk tüketicilerinden daha fazla talep görüyor.
Pazar yüzde 21 büyüdüNielsen Araştırma Şirketi’nin verilerine göre, Türkiye’de saç boyası, şampuan, saç bakım ürünleri, saç şekillendiricileri, deodorant, duş jeli, diş macunu ve cilt bakımı kategorilerinden oluşan kişisel bakım pazarının hacmi 2011 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 14 oranında büyüyerek 1.6 milyar TL’ye ulaştı. Yüz temizleme ürünlerinin hacmi ise geçtiğimiz yıl yüzde 21 büyüyerek 84 milyon TL’yi buldu. Böylece yüz temizleme ürünleri toplam kişisel bakım pazarından aldığı pay da yüzde 5.2’ye yükseldi.
Jellere yüzde 33 payYüz temizleme ürünlerinin yer aldığı segmentte, jel, süt, tonik, peeling, göz makyaj temizleyicisi, siyah nokta bantları, mendil ve maskeler yer alıyor. Yüz temizleme jelleri aldıkları yüzde 33 oranındaki payla pastadan en büyük dilimi alan ürün grubu oluyor. Bunu yüzde 15 ile tonik, yüzde 13 ile peeling, yüzde 11 ile de göz makyajı temizleme ürünleri takip ediyor. Yüz temizleme mendillerini payı yüzde 9 olurken, sütlerin yüzde 8, maskelerin yüzde 7, siyah nokta bantlarının payı da yüzde 5 oluyor. Yıllık yüz temizleme ürünü kullanım miktarı, kullanılan yüz temizleme ürününe göre değişiyor. En çok tüketilen jeller yaklaşık 2 ayda bir satın alınıyor.
Kadın pürüzsüz erkek enerjik görünüm istiyor
ERKEKLER hızlı yaşam temposu içinde yorgun ve stresli görünmeyi giderecek ürünleri tercih ediyorlar. Kadınlar için ciltlerinin pürüzsüz ve güzel görünmesi önemliyken, erkekler için enerjik bir görünüm önem kazanıyor. Erkeklere özel yüz temizleme ürünlerinde Nivea, Innova ve For Man öne çıkıyor.
Kişi başına 26 Euro kozmetik tüketiyoruz