Erkan Çelebi

Aydınlatmada tasarruf renk ve şiddeti ayarlanan LED’le yaygınlaşıyor

24 Haziran 2012
YILLIK pazar hacmi 112 milyon Euro’ya ulaşan ampulde artık, boyutları küçülüp, fiyatları cazip hale gelen, verimliliği artan yeni nesil enerji tasarruflu ürünler ön plana çıkmaya başladı. Bunda da ışığın rengi ve şiddeti isteğe göre ayarlanabilen farklı işlevlere sahip ürünlerde, tasarruf oranının yüzde 94’leri bulması etkili oluyor.

YILLIK pazar hacmi, 112 milyon Euro’ya ulaşan ampul pazarında, enerjiden tasarruf sağlayan ürünlerde patlama yaşanıyor. Teknolojide yaşanan gelişmelere paralel olarak boyutları küçülüp, fiyatları cazip hale gelen, verimliliği artan enerji tasarruflu ampullerin toplam pazardan aldığı pay da hızla artıyor. Bunda da yıllık satışların 50 milyon Euro’ya ulaştığı tasarruflu ampullerde, tasarruf oranının yüzde 94’leri bulması, elektrik faturalarında önemli düşüşlere yol açması ve kaliteli aydınlatma sağlaması etkili oluyor.

Teknolojik gelişme eyaradı

Evlerde kulllanılan akkor flamanlı geleneksel enkandesan ampullerin yanısıra, enerji tasarruflu halojen ve LED gibi farklı işlevlere sahip ürünlerin de yer aldığı pazarda, son dönemlerde piyasaya sürülen ve isteğe göre ışığın rengi ve şiddeti ayarlanabilen yeni nesil LED ampullerin ağırlığı hissedilmeye başlandı. Kısa süre öncesine kadar fiyatlarının yüksek olması nedeniyle ağırlıklı olarak orta ve üst gelir grubuna hitap eden enerji tasarruflu ampullerde, teknolojideki gelişmelerle birlikte hem çeşit sayısı arttı, hem de fiyatlarda önemli oranda gerileme yaşandı. Bu da, alt gelir grupları arasında da kullanımının yaygınlaşmasını sağladı.

63 TL’lik fatura

Özellikle aydınlatmada LED (ışık yayan diyot) teknolojisinde yaşanan hızlı gelişme, tasarruflu LED ampullerin bir anda dekoratif amaçlı kullanımda ön plana çıkmasına yol açtı. Bunda da 50 watt’lık halojen ampulün sağladığı aydınlatmanın 3 watt’lık LED ampulle elde edilmesi etkili oldu. Halojenlere oranla yüzde 94’e varan verim artışlarının yakalandığı yeni nesil tasarruflu LED ampullerin (3 watt’lık) günde 10 saat kullanımı sonucunda oluşan elektrik faturası yıllık sadece 3 TL oluyor. Oysa aynı aydınlatmayı sağlayan 50 Watt’lık halojen ampulün günde 10 saat kullanımının yıllık faturası ise 63 TL’yi buluyor.

Renk değiştirmek mümkün

Türkiye’de harcanan toplam elektrik enerjisinin yüzde 10’u sadece konutların aydınlatılmasında kullanılıyor. Evlerde kullanılan elektrik enerjisi, toplam harcanan enerjinin yüzde 40’ına ulaşıyor. Bu nedenle aydınlatma ekipmanlarının ve elektrikli ev aletlerinin doğru seçimi enerjiden yüzde 50’ye varan oranlarda tasarrufu da beraberinde getirebiliyor. Yeni yapılan konutlarda, doğrudan olmayan aydınlatmalarda klasik ampul, floresan ve spot lambaların kullanmak yerine, enerji tasarruflu ürünler tercih ediliyor. Işık renginin ve ışık şiddetinin ayarlanabildiği LED aydınlatma elemanlarına kayış ise hızla artıyor. Yeni nesil LED aydınlatma elemanları sadece tasarruf imkanı sağlamıyor, aynı zamanda odanın ışık renginin de yeşil, sarı, kırmızı olarak ayarlanabilmesine de imkan tanıyor. İstenirse ışık rengi değiştirilebiliyor ve ışığın şiddeti de  istenildiği şekilde ayarlanabiliyor.

 

Yazının Devamını Oku

Gıda ve oyuncakta ‘güvenlik’ aranıyor, enerji umursanmıyor

17 Haziran 2012
AVRUPA Komisyonu’nun desteğiyle toplam 13 ildeki AVM’lerin müşterileri arasında yapılan araştırma, Türkiye’de artık gıda ve elektronik ürünlerin yanı sıra oyuncaklarda da etiket okuma alışkanlığının oluştuğunu gösteriyor. Ancak, elektrikli ve elektronik ürünlerde oluşan bu bilinç, enerji verimliliğine yansımıyor.

EKONOMİ Bakanlığı ile Türkiye Kalite Derneği’nin Avrupa Komisyonu’nun desteğiyle uygulamaya koyduğu “Kalite Altyapısını Güçlendirme” projesi, 27 aylık çalışmanın ardından tamamlanma aşamasına geldi.
İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere toplam 13 farklı ilde yer alan AVM’lerin müşterileri arasında yapılan 5.5 milyon Euro bütçeli araştırma, Türkiye’de artık gıda ve elektronik ürünlerin yanı sıra oyuncaklarda da etiket okuma alışkanlığının oluştuğunu gösteriyor. Ancak, elektrik ve elektronik ürünlerde oluşan bu bilinç, ürünün enerjiyi verimli kullanıp, kullanmadığı konusuna fazla yansımıyor. Ayrıca, tekstil ve ayakkabıda da etiket okumaya gerek duyulmuyor. Bu da tüketicileri hak ararken haksız konuma düşürebiliyor.
Her 4 Türk tüketicisinden 3’ünün satın aldığı ürünlerin ya güvenli olmadığını ya da güvenliğinden endişe duyduğunu ortaya koyduğu araştırma, kadın tüketicilerin erkeklere oranla ürün güvenliğine daha fazla önem verdiğini de gözler önüne seriyor. Araştırma yapılan bilinçlendirme çalışmalarının Türk tüketicileri üzerinde olumlu sonuçlar da oluşturduğunu gözler önüne seriyor. Araştırmanın başlatıldığı dönemde oyuncakların güvenliğine elektrik ve elektronik ürünler kadar önem vermeyen Türk tüketicileri, artık gıda, elektrik ve elektronik ürünlerinde olduğu gibi oyuncakların da güvenliğine önem veriyor. Bu da bilinçlendirme çalışmalarının kısa sürede tüketiciler üzerinde etkisini gösterdiğini ortaya koyuyor. Arkadaşımız Birol Öner’in görüştüğü Erdener, araştırmanın ön plana çıkardığı bu üç ürün grubunda yaşanan sorunları ise şöyle sıraladı:
ENERJİ VERİMLİLİĞİ: Türk tüketicilerinin satın alma kararını etkileyen en önemli kriteri hâlâ fiyat oluşturuyor. Ancak, fiyatın iki şekilde hesaplanması gerekiyor. Satın alırken ödenecek olan fiyat kadar, kullanım süresi içinde harcayacağı enerji için ödenecek bedel de mutlaka göz önüne alınması gerekiyor. Bunun hem finansal hem de çevresel boyutu oluyor. Ancak, Türkiye’de düşük enerji tüketimine sahip ürünlerin tercihine yönelik bilinç henüz oluşmamış durumda. Özellikle buzdolabı, fırın, çamaşır, bulaşık makinesi, elektrik süpürgesi gibi ürünlerde bu bilincin mutlaka oluşması gerekiyor. Oysa, bu ürünlerin etiketlerinde enerji için yıllık olarak ödenecek bedel de yer alıyor. Satın alımlarda bu bilgiler göz ardı ediliyor ve gereksiz enerji bedellerinin ödenmesine yol açılıyor.
AYAKKABI: Tüketicide bilinci tam olarak yerleşmemiş ürün gruplarından birini de ayakkabılar oluşturuyor. Ayakkabının su geçirip geçirmediğinden, astarına, suni deri olup olmadığına, doğal malzeme kullanılıp kullanılmadığına kadar tüm özelliklerin, işaretleriyle etiketlerinde zorunlu olarak yer alması gerekiyor. Ancak, Türk tüketicileri bunun bırakın sorgulamasını, olup olmadığını kontrol bile etmiyor. Ayrıca mağazalarda ürün etiketlerindeki sembollerin ne anlama geldiğini belirten bir tablonun da asılı olması gerekiyor. Bir çok ayakkabı mağazasında da bu görülmüyor.
TEKSTİL: Tekstil ürünlerinde artık tüm özellikler tek tek yer alması gerekiyor. Bu da bir çok etiketin ürünün üzerinde bulunmasına yol açıyor. Tüketiciler de bu etiketleri pot ya da rahatsızlık verdiği için okumaya bile gerek duymadan kesilip atılıyor. Yapılan araştırmalar, en sık yaşanan sorunların başında ürünün kullanım talimatlarına uygun yıkamadığı için çekme ya da özelliğini kaybetmenin geldiğini gösteriyor. Ayrıca, bazı malzemeler bazı bünyelerde alerjiye de yol açabiliyor. Bu nedenle tüketicilerin etiketleri okuma ve anlama alışkanlığı edinmesi gerekiyor. Yanlış ısıda yapılan ütü, kurutma kurallarına uyulmaması tüketici şikayetleri arasında öne çıkıyor. Etiketleri okumamak, tüketicileri haksız duruma düşürebiliyor. Bir de kullanılan deterjan malzemelerindeki farklılıklar var. Eskiye göre daha az miktarda deterjan kulanılması, daha az ısıda yıkama yapılması gerekiyor. Fakat tüketiciler bunun bilincinde olmadığı gibi hem enerji tüketimi, hem de aşırı deterjan tüketimi çevreye de zarar veriyor.

Sadece fiyata bakılıyor 

Yazının Devamını Oku

Son dakikacılara İDO’dan tatsız sürpriz

11 Haziran 2012
OKULLARIN kapanmasıyla tatil planlarını son dakikaya bırakanları şimdi hesapta olmayan tatsız sürprizler bekliyor.

Bunların başında da Haziran 2011’de özelleştirilen İstanbul Deniz Otobüsleri’nin geçtiğimiz haftadan itibaren “Yaza Merhaba” sloganıyla müjdelediği yeni tarife ve yenilenen satış sistemi geliyor. Özelleştirmeden önce Yenikapı Bandırma feribot seferlerinde 125 TL olan sürücü dahil otomobil bilet ücreti, özelleştirmenin ardından devreye sokulan ‘kademeli tarife’ ile 200 TL’ye, geçtiğimiz hafta başlatılan satış sistemiyle de 228 TL’ye yükseldi. Bu bedel, otomobil ve sürücü dahil 3 kişilik bir ailenin feribot yolculuğunda 412 TL’ye kadar ulaşıyor. Oysa, 3 kişilik bir ailenin otomobilleriyle birlikte ödedikleri toplam bedel özelleştirmeden önce 2010 yılı tarifesine göre sadece 175 TL’yle sınırlı kalıyordu. Bu bedel, geçtiğimiz yıl da 310 TL’yi geçmiyordu.

Hizmetin bedeli

İDO’nun bu tarifelerinde yaşanan jet hızındaki değişim de 1 Haziran tarihinden itibaren uygulamaya koyulan ‘Yenilenmiş Satış ve Hizmet Sistemi’nden kaynaklanıyor. İster gişeden, isterse telefon ya da internet üzerinden bilet alınsın, yolcu başına tüm işlemlerde 1 TL ile 2 TL arasında hizmet bedelleri uygulanıyor. İDO’nun yenilenmiş bu satış ve hizmet sisteminde ayrıca, deniz otobüslerinde artık uçaklarda olduğu gibi “Ekonomi”, “Ekonomi Plus”, “Business”, “Business Flex”, “VIP” gibi adlar altında bir çok farklı sınıf uygulaması da yer alıyor. Bu sınıflarda fiyatlandırma, geçen yıl olduğu gibi kapasite doldukça kademeli olarak artıyor. Yani tatil ve seyahat planını aylar önce yapanlar, ekonomi sınıfından birinde ucuz bilet alma şansı yakalarken, son dakikaya bırakanlara ise kaderine razı olup, en yüksek bedelleri ödemek ve biletlerini boş kalan lüks mevkilerden almak zorunda kalabiliyor.

Parayı veren kuyruğu geçiyor

Ayrıca, Eskihisar-Topçular arasında çalışan araba vapurlarında kuyruğa girip, sıra beklemek istemeyenler de parayı bastırdıkları taktirde kuyruğun en önüne geçebiliyor. 20 TL olan bu öncelik bedelini ödemeyenler ise sıranın kendilerine gelmesi için saatlerce beklemek zorunda kalabiliyor. İDO’nun tepki çeken yeni sistemi, sadece bunlarla da sınırlı kalmıyor. Daha önce araçların bilet fiyatlarına sürücü dahil olurken,yeni sistemde araç sahipleri de ayrıca yolcu bileti almak zorunda kalıyor.

Sürücüsüz araç kabulü yapılacak

Arkadaşımız Birol Öner, daha sezon açılır açılmaz yolcu ve araç sahiplerinin yoğun tepkisiyle karşılaşan bu yeni hizmet ve satış sistemiyle ilgili, İstanbul Deniz Otobüsleri ile görüştü. İDO’dan yapılan açıklamada, yeni satış sisteminde araç bilet ücretlerinde herhangi bir artış yapılmadığı savunularak, şu noktalara yer verildi: “Yeni satış sistemiyle beraber, şoför ücretleri araç ücretlerimiz içerisinden çıkarılarak, araç ücretleri yeniden oluşturuldu. Yeni araç ücretlerimizde kesinlikle bir artış olmadığı gibi, yolcularımızın görebileceği üzere, yeni satış sistemimizde araç artı 1 yolcu (şoför) ücreti eski uygulamamızdaki araç (şoför dahil) ücretiyle birebir aynı tutuldu. Yeni satış sistemimizde, ayrıca ücretlerimizin yolcularımız açısından daha şeffaf ve anlaşılır hale getirilmesi hedeflenmiş, önümüzdeki dönemde araçlarının İDO tarafından sürücü refakati olmadan gidecekleri yere ulaştırılabilmesi için sistem altyapısı hazırlanmıştır. Topçular hattında 20 TL verip öne geçmek sadece acil işi olanlar için oluşturuldu. Bu da 10 araçlık bir kontenjanla sınırlı.”

Engelli ve yaşlılar daha ucuza yararlanacak

Yazının Devamını Oku

Gençleştirip, zeka artıran ürünler öne çıktı, yumurtada 2.5 milyar dolar yakalandı

10 Haziran 2012
KANDAKİ kolesterol oranını artırmadığı gibi iyi kolesterolü de dengelediği ortaya çıkan yumurtada, geçtiğimiz yıl yüzde 65’lik rekor büyüme oranı yakaladı. Yaşlanmayı geciktirip, zekayı geliştiren, mutluluk hormonlarını tetikleyen fonksiyonel ürünlere ağırlık verilen sektörde, pazar 2.5 milyar doları buldu.

SON dönemlerde yapılan araştırmaların sonucunda kandaki kolesterol oranını artırmadığı gibi iyi kolesterolü de dengelediğinin ortaya çıkmasıyla birlikte yumurta bir anda tüketicilerin gözde besin kaynaklarından biri konumuna geldi. Bunda da yem teknolojilerinde yaşanan gelişmelere paralel olarak fonksiyonel ürünlerin peş peşe piyasaya sürülmesi, önemli bir rol oynadı.
Yaşlanmayı geciktiren selenyumludan mutluluk hormonlarını tetikleyen omegalıya, çocukların beyin gelişimini artıran DHA’lıdan vitamin ve mineral katkılılara kadar farklı özellikleri bünyesinde toplayan yumurtalar, sektörün son 1 yılda yüzde 65 gibi rekor büyüme oranlarını yakalayarak, pazar hacminin bir anda 2,5 milyar dolara ulaşmasını sağladı.

En büyük 10’ncu üreticisi

WATT Execufive Guide to Worl Poultry Trends’in verilerine göre, Türkiye’de geçtiğimiz yıl toplam 20 milyar adet yumurta üretimi gerçekleşti. Bu da bir anda Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 yumurta üreten ülkelerden biri konumuna getirdi. Üretimde dünya 10’nculuğunu yakalayan Türkiye’de geçtiğimiz yıl tüketilen yumurta sayısı da 14 milyar 500 milyon adede ulaştı. Geri kalan ise başta Irak olmak üzere 17 farklı ülkeye ihraç edildi.
Yumurta ihracatı, 2009 yılından bu yana 4.5 kat artış kaydetti. 2007 yılında 818 milyon adet olan yumurta ihracatı, 2011 yılında 3 milyar 737 milyon adede yükseldi. Yumurta ihracatından elde edilen gelir de 285 milyon 676 bin dolar’ı buldu. Bu artış, 2012 yılının ilk çeyreğinde de sürdü. Artık, ihraç edilen her 100 yumurtadan 90’ı Irak’a gidiyor. İhracatta Irak’ı Azerbaycan, İsrail ve Suriye izliyor.

Rekabet pastörizeye kayıyor

Yıllık hacmi 2 milyar 500 milyon doları bulana yumurta sektöründe firmalar, yeniden pastörize yumurta üretimine yönelmeye başladı. Yaygın olarak pastane, otel ve mayonez üreticisi firmalar tarafından tercih edilen patörize yumurtada üretim, sarı, beyaz ve karışık olmak üzere üç farklı türde gerçekleşiyor. Market raflarına yeniden girmeye başlayan pastörize yumurtanın sektördeki hacmi de 50 milyon doları buluyor. Toplam pazardan yüzde 2 oranında pay alan pastörize yumurtanın Türkiye’deki kullanım oranının da hızla artması bekleniyor. Avrupa’da, her 100 yumurtanın 35’ini pastörize yumurtalar oluştururken, bu ABD’de yüzde 40’a kadar çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Merkezi sistemle ısınan dairelere 1.2 milyar liralık ‘pay ölçer’ faturası geldi

4 Haziran 2012
MERKEZİ sistemle ısınan binalarda geçtiğimiz aydan itibaren uygulamaya konulan radyatörlere pay ölçer takma zorunluluğu, 7 firmanın faaliyet gösterdiği 1 milyar 260 milyon TL’lik dev bir pazarın oluşmasını sağladı.

Daha önce metrekare üzerinden hesaplanan yakıt bedelleri artık pay ölçerle belirlenecek ve Türkiye’de 1 milyon 800 bin daire ve 300 bin kamu lojmanını kapsayacak.

KONUTLARDA enerji tüketimini en aza indirmek amacıyla, merkezi sistemle ısınan binalarda geçtiğimiz aydan itibaren uygulamaya konulan radyatörlere pay ölçer takma zorunluluğu, 7 firmanın faaliyet gösterdiği 1 milyar 260 milyon TL’lik dev bir pazarın oluşmasını sağladı. 1 milyon 800 bin daire ve 300 bin kamu lojmanını kapsayan uygulama, daire başına ortalama 600 TL’lik ek maliyet getirirken, uygulamaya geçmeyen apartman yöneticilerini de 1600 TL’lik para cezalarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bugüne kadar toplam 2 bin binada yer alan 50 bin dairede uygulanan sistem, dairelerde bulunan tüm kalorifer peteklerine fiyatı 200 TL olan uzaktan okumalı ısı pay ölçer cihazların takılmasını kapsıyor. Bu cihazların konutlara takılmasıyla birlikte, Türkiye genelinde yüzde 40’lık enerji tasarrufu sağlanması hedefleniyor.

2 yılda 6 kat büyüdü

2010 yılında toplam 5 milyon TL’lik bir pazar hacmi bulunan pay ölçerde firmalar, geçtiğimiz yıl da 30 milyon TL’lik satış gerçekleştirdi. Uygulamanın mayıs ayından itibaren zorunlu olarak başlatılması ve uymayan apartman yöneticilerine de para cezası getirilmesi, pazarın bir anda dev boyutlara ulaşmasını sağladı. 7 firmanın faaliyet gösterdiği pazarda, firmalar uygulayıcı bayi ağlarını genişletirken, bayiler de talepleri sıraya koymaya başladı.

Kullandığın kadar öde

Enerji tüketimini en aza indirmeyi hedefleyen 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu (ENVER), aslında bundan tam 5 yıl önce yasallaşmıştı. Merkezi sistemle ısınan binalara ‘ısı paylaşım zorunluluğu’ getiren bu yasa, 5 yıllık geçiş süresinin ardından geçtiğimiz mayıs ayından itibaren zorunlu olarak devreye girdi. “Kullandığın kadar öde” prensibine dayanan Pay Ölçüm Sistemi, ev sahibi ya da kiracıların yakıt bedellerini adil olarak ödemelerini sağlamayı amaçlıyor. Yasa, sisteme geçmeyen apartman sakinlerine de yakıt aidatına itiraz etme hakkı getiriyor. Apartman sakinlerinin şikayet etmesi durumunda, sisteme geçmeyen yöneticiler ceza ödemek zorunda kalacak. Bu da, ek maliyete rağmen, apartman yöneticilerinin sisteme geçmelerini gerektirecek.

32 yıl önce başlandı

Arkadaşımız Seda Akdemir’in yaptığı araştırmaya göre; bu sistem, Türkiye’de ilk kez bundan 32 yıl önce uygulanmaya başlandı. 2007 yılında kabul edilen yasanın zorunlu olarak uygulamaya konmasıyla birlikte hareketlenen pazarda, 7 firma uygulayıcı bayiler aracılığıyla faaliyet gösteriyor. Bazı markalar, daire başına fiyatlandırma yaparken, bazıları da radyatör sayısına göre apartman başına bir maliyet çıkarıyor. Ortalama 200 TL’lik olan cihaz bedeline ek olarak, kurulum ücreti de alınıyor.

Yazının Devamını Oku

İstanbul’da uçak yolcularını metrobüs ve İDO’ya kaydırma planı, tam bir çileye dönüştü

28 Mayıs 2012
GEÇTİĞİMİZ temmuz ayından itibaren uygulamaya koyulan Anadolu Yakası’na gidecek Atatürk Havalimanı yolcularını metrobüs ve deniz otobüslerine kaydırma planı, yolcuları ellerinde bavullarla 3-4 aktarma yaparak, şehrin bir ucundan diğer ucuna ulaşma mücadelesi vermek zorunda bırakıyor.

İSTANBUL Atatürk Havalimanı’nda yaşanan rötar çilesine bir de Anadolu Yakası’ndaki yolcuların uçağa yetişme sorunu eklendi. Buna da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz Temmuz ayından itibaren uygulamaya koyduğu Anadolu Yakası’ndaki Atatürk Havalimanı yolcularını, metrobus ve deniz otobüslerine kaydırma planı yol açtı. Yeni uygulamayla yolcular ellerinde bavullarla 3-4 aktarma yaparak, şehrin bir ucundan diğer ucundaki havalimanına ulaşmanın mücadelesini vermek zorunda kalıyor. Havataş, Anadolu Yakası’nda yaşayanların bu sorunuyla ilgili olarak, “yetkimiz yok, hat açamayız” derken, İETT, “yeterli yolcu sayısı olmadığı için hat iptal edildi” yanıtını veriyor.   İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geçtiğimiz temmuz ayından itibaren havalimanları ile şehir merkezleri arasında yolcu transfer hizmetini Havaş’tan alıp, 14 milyon 100 bin bilet karşılığında 24 milyon 675 bin TL bedelle Günaydın ve Çimen adlı kuruluşların oluşturduğu Havataş adlı şirkete devretti. Kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açan ve yılda 1.5 milyon yolcunun taşınmasını kapsayan bu devir işlemi sırasında, bazı hatlar kapatılıp, metrobüs ve deniz otobüsleriyle havalimanları arasında entegrasyonu sağlayan yeni hatlar devreye sokuldu.

Kozyatağı yerine Yenikapı

İptal edilen hatların başında da Anadolu Yakası’ndaki yolcuların Yeşilköy’e transferini sağlayan Kozyatağı-Atatürk Havalimanı hattı geliyor. Bu hattın yerini Havataş’ın Yenikapı’daki deniz otobüsleri iskelesinden Atatürk Havalimanı ve Taksim’e ring seferleri aldı. Uçak yolcuların Yeşilköy’e gidebilmek için önce kendi imkanlarıyla Bostancı ya da Kadıköy’deki deniz otobüsüne ulaşması gerekiyor. Buradan deniz otobüsüne binip, Yenikapı’ya, Yenikapı’dan da Havataş’ın otobüslerine binerek, Atatürk Havalimanı’na gidebiliyorlar. Oysa, daha önce Kozyatağı’ndan kalkan Havaş otobüsleri, yolcuları direkt, Atatürk Havalimanı’na ulaştırıyordu. 

Hat için düzenleme gerekiyor

Hürriyet okurlarının şikayeti üzerine arkadaşımız Birol Öner, 2010 yılında İETT’nin açtığı ihaleyi kazanan Havataş yetkilileriyle görüştü. Havataş’tan yapılan açıklamada, İETT’yle imzalanan sözleşmenin Kozyatağı-Atatürk Havalimanı hattını kapsamadığına dikkat çekilerek, hatın açılabilmesi için yeni düzenleme yapılması gerektiği belirtiliyor. 
İETT yetkilileri ise hattın iptal gerekçesini yeterli sayıda yolcu kapasitesinin olmamasına bağladı. İETT açıklamasında, “Metrobüs seferlerinin başlamasından sonra söz konusu hatta talep çok azaldı. Konuyla ilgili araştırmalarımız devam etmektedir. Yeterli talebin oluşması durumunda kararımızı gözden geçirmeye hazırız” denildi.

Havataş-İDO ücretleri

Taksim - Atatürk Havalimanı:  10 TL

Yazının Devamını Oku

1 milyar TL’lik deterjanda en düşük ısıda, ambalaj açmadan yıkama yarışı

27 Mayıs 2012
YILLIK hacmi 1 milyar liraya ulaşan deterjan sektöründe, toz deterjanın payı giderek azalırken, bunların yerini yavaş yavaş yeni nesil konsantre deterjanlar alıyor. Yeni geliştirilen hacmi küçük, işlevi fazla ürünlerle geçtiğimiz yıl yüzde 10 büyüme oranını yakalayan firmalar, hane başına düşen yıllık tüketimi de 24 kilograma çıkarmayı başardı.

GEÇTİĞİMİZ yıl yüzde 10 oranında büyüyerek 1 milyar TL’lik hacme ulaşan deterjan sektöründe ürünlerin ambalajları küçülürken, işlevleri artıyor. Sektörün, tozundan jeline, tabletinden konsantresine kadar geniş bir ürün yelpazesine ulaşması, hane başına düşen yıllık tüketimin de 24 kilograma çıkmasını sağladı. Firmalar, geliştirdiği düşük ısı ve sürelerde daha fazla temizlik sağlayan bu yeni nesil ürünlerle çamaşırların düşük ısıda yıkanmasını, sert zeminlerdeki lekelerin zahmetsizce çıkarılmasını, bulaşıkların da ambalajını açmaya gerek kalmadan kolayca temizlenmesini sağlıyor.
Toz deterjan geriliyorÜreticilerin Türkiye’deki 14 milyon hanenin hemen hemen tamamına girmesini sağladıkları çamaşır deterjanında, pazarın yüzde 88’ini toz deterjanlar oluşturuyor. Yüzde 10’unu yeni nesil konsantre sıvı, yüzde 2’sini de elde yıkama deterjanları oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl yüzde 15 oranında büyüyen pazarda, toz deterjanların payı hızla geriliyor. Bunların yerini artık hacimce daha küçük olmasına rağmen işlevleri daha fazla olan yeni nesil konsantre deterjanlar alıyor. Ev temizlik pazarında hacmi giderek büyüyen bu özel ürünler birbirinden farklı özellikleriyle sadece çamaşırları temizlemekle kalmıyor, formüllerindeki mikropartiküller sayesinde de zahmetsiz, tasarruflu ve hijyenik temizlik de sağlıyor.
Konsantreye kayış hızlanıyorArkadaşımız Dilara Açıkgöz’ün yaptığı araştırmaya göre, Türk tüketicilerin ilk kez 1960’lı yıllarda matik deterjanla tanıştığı pazarda, son dönemlerde geliştirilen yeni formüller sayesinde ürünlerin hacmi oldukça küçüldü. Bu hem nakliyeden hem de maliyetlerden önemli bir tasarrufu da beraberinde getirdi. Hacmi küçülüp, işlevi artan bu konsantre ürünlerin pazardan aldığı pay da hızla artıyor. Unilever, Henkel, Hayat Kimya, P&G gibi yerli ve yabancı markaların rekabet ettiği pazarda, artık daha az miktarda deterjanla, daha az ısı ve su kullanarak daha fazla leke çıkartıp, hijyen sağlama yarışı yaşanıyor.

Yeni nesil kullanımı artacak

YAŞANAN yeni gelişmeler, elde çamaşır yıkamada kullanılan deterjanların payının yüzde 2’lere kadar gerilemesine yol açtı. Bu da, hemen hemen tüm evlere çamaşır makinesinin girmesinden kaynaklandı. Sıvı konsantre deterjanların payı ise çok kısa geçmişlerine rağmen yüzde 10’a çıkması, üretici firmaların planlarını da değiştirdi. Üretimde, konsantre ürünlere ağırlık veren firmalar önümüzdeki iki yıl içinde yeni nesil deterjan kullanımının Türkiye’de en az iki kat artacağını savunuyor. Unilever’in OMO, Cif, Rinso ve Domestos’la Henkeli’in Persil, Tursil, Perwoll ve Pril’le, P & G’nin Alo, Ariel, Ace, Professional ve Fairy’yle, Hayat Kimya’nın da Bingo markalarıyla rekabet ettiği temizlik ürünleri pazarında deterjanlar özelliklerine göre fiyatlandırılıyor.

Zaman ve enerjiden tasarruf

HENKEL’in yeni ürünü Persil Gold’un, soğuk suda dahi çamaşırlardaki lekeleri çıkartma özelliği bulunuyor. Leke çıkarıcı enzimlerin yıkama işlemi başlar başlamaz aktif hale gelmesi, düşük ısılarda çıkmayan lekeler üzerinde de etkili olmasını sağlanıyor. Unilever’in çamaşırlar için geliştirdiği yeni OMO Total Ultra Konsantre Sıvı deterjanı da suda tam çözünme sağlayarak, çamaşırların üzerinde kalıntı kalmasını ve çamaşırın yıpranmasını önlüyor. Unilever’in sert zemin ve bulaşıklar için geliştirdiği Cif Actifizz de lekelerin tek bir sıkışla içinde bulunan kabarcıklar sayesinde zemin ve elde yıkanan bulaşıkların kolayca temizlenmesine imkan tanıyor. Hayat Kimya’nın bulaşık makineleri için geliştirdiği Bingo Dynamic Express tabletler de poşetinden çıkarmaya gerek kalmadan bulaşıkların temizlenmesine imkan tanıyor. Bu yeni ürün kullanım kolaylığıyla dikkat çekiyor.

Temizlik alışkanlığı hızla değişiyor

Yazının Devamını Oku

Evlerde 250 milyon liraya 4 milyon kedi köpek besliyoruz

14 Mayıs 2012
Evinde kedi ve köpek besleyenlerin sayısı 4 milyona ulaşan Türkiye’de, GDO’lu mama ithalatının yasaklanmasının ardından yerli üretimde patlama yaşandı. Yerli marka sayısı 2’den 6’ya yükselirken, kedi köpek mamalarının toplam pet sektöründen aldığı pay, 250 milyon TL’ye ulaştı.

TARIM ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kedi ve köpek mamalarının ithalatına kısıtlama getiren Biyogüvenlik Yasası, yerli markalarda patlama yarattı. Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte bazı marka mamaların Türkiye’ye girişi kısıtlanınca, uluslararası firmalar üretimlerini Türkiye’ye kaydırdı. Yerli marka sayısı bir anda 2’den 6’ya yükselirken, pazarda rekabet eden ithal markaların sayısı da 24’e geriledi. Bunun sonucunda da kedi- köpek mamalarının canlı hayvanlar hariç yıllık hacmi 350 milyon lirayı bulan pet sektöründen aldığı pay, 250 milyon TL’ye ulaştı. 8 yıl öncesine kadar kuru mama üretiminin gerçekleşmediği Türkiye’de, yerli markaların payı da yüzde 45’e ulaştı.
Fiyat farkı iki katTarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın GDO’lu ürünlerle ilgili bundan 1.5 yıl önce yürürlüğe giren yönetmeliği, yılda 30 bin ton kedi ve köpek mamasının satıldığı Türkiye pazarının bir anda karışmasını sağladı. Son yıllarda sürekli büyüme kaydeden pazarda ithal ürünlere yönelik getirilen bu kısıtlama, yerli firmalara yaradı. Kısa süre öncesine kadar yurt dışından mama ithalatı gerçekleştiren bazı firmalar, yerli üretime kaydı. Yerli firma sayısındaki artış, fiyat rekabetini de beraberinde getirdi. Yerli ve ithal ürünler arasındaki fiyat farkı, iki kata kadar ulaştı. Şu anda yerli marka köpek mamalarının 15 kilogramlık paketlerinin fiyatı 35 lira ile 75 lira arasında değişirken, bu ithal markalarda 75 liradan başlayıp, markasına göre 195 TL’ye kadar çıkabiliyor.
Yerlinin payı yüzde 45Arkadaşımız Seda Akdemir’in yaptığı araştırmaya göre, 2011 yılında Türkiye’de 18 bin tonu köpek, 12 bin tonu kedi olmak üzere toplam 30 bin ton evcil hayvan maması satılıyor. Mamada pazar yılda ortalama yüzde 6 oranında büyüyerek, 250 milyon TL’yi buluyor. 2004 yılına kadar sadece ithal ürünlerin rekabet ettiği pazarda, sadece 2010 yılında satılan yerli mama miktarı 10 bin tona ulaştı. 2011 yılında ise bu oran daha da artarak, rekor düzeye ulaştı. Yerli markaların pazardan aldıkları pay, yüzde 45’i buldu. Türkiye’de sadece kedi ve köpek olarak 4 milyon evcil hayvan besleniyor. Balık, kuş ve diğer türlerle birlikte Türkiye’de evcil hayvan besleyenlerin sayısı 18 milyonu buluyor. Türkiye’de kedi-köpek besleyenlerden yüzde 63’ünü köpek sahipleri, yüzde 37’sinin kediler oluşturuyor.

Dünyada pazarı 69  milyar doları buluyor

KLİNİĞİ, petshop’u, maması, oyuncağı, sanal mağazası derken dünyada toplam 69 milyar dolarlık dev bir sektör oluşturuyor. Türkiye’de bu 350 milyon dolarlık hacmi yakalayan evcil hayvan pazarında yaşanan bu hızlı büyüme, üretici ve ithalatçı firmalar arasında da yoğun rekabete yol açıyor. 6’sı yerli olmak üzere 30 markanın rekabet ettiği pazarda tavuklusundan balıklısına, kuzu etlisinden pirinçlisine, yavrusundan erişkinine, diyetten yüksek enerjili ve vitaminlisine kadar her cins ve her bütçeye uygun ürün bulmak mümkün oluyor.

İstanbul yüzde 40’ı karşılıyor

İSTANBUL tüm sektörlerde olduğu gibi kedi ve köpek maması satışlarında da lokomotif rolünü üstleniyor. Toplam pazarın yüzde 40’ını İstanbul oluşturuyor. Mama tüketiminde İstanbul’u sırasıyla İzmir, Ankara, Muğla ve Antalya izliyor. Toplam tüketimin yüzde 80’i ilk üç ilde gerçekleşiyor. Yerli markaların fiyat avantajı, Mersin, Adana, Bursa, Gaziantep, Konya, Samsun, Kayseri, Balıkesir, Çanakkkale, Trabzon, Diyarbakır gibi illerde de mama satışlarının ivme kazanmasını sağlatıyor. Ayrıca, artık Türkiye’nin her yerinde evcil hayvanlara yönelik kuru mama satışı gerçekleştirilebiliyor. Dünya pazarında genelde marketlerde satılan mamalar tercih edilirken, bu Türkiye’de, genellikle veteriner klinikleri ve Pet Shop’lar üzerinden gerçekleşiyor. Euromonitor’ün verilerine göre kuru mama satışlarının yüzde 60’ı veterinerler ve petshoplardan yapılıyor.

Avrupa’da yüzde 80’i, Türkiye’de yüzde 12’si kuru mamayla besleniyor

Yazının Devamını Oku