Erdal Sağlam

Faiz inerse karşılıklar artacak

12 Kasım 2012
MERKEZ Bankası Başkanı Erdem Başçı geçen hafta bir TV kanalında soruları yanıtlarken, faizde düşüş sürecinin başladığını, faiz bantının alt sınırını ve politika faizlerini indirebileceklerini söylemiş.

Başçı’nın söyleşisini izlemedim ama gazetelere yansıdığı kadarıyla, ya Erdem Başçı eksik bir şeyler söyledi, ya da gazetelere aktarılırken söyledikleri eksik yansıdı diye düşünüyorum.
Çünkü faiz bantının alt sınırının inmesi demek, uygulanan politikalara göre aynı zamanda mevduat munzam karşılıklarının da artması demek. Bu kısmı söylenmeyince eksik, çünkü munzam karşılıklar artınca bankaların maliyetleri artacağı için, kredi faiz oranları da fazla düşmez. Enflasyona ve Merkez Bankası’nın fonlama oranına göre düşebilir ama fazla düşemez.
Zaten Merkez Bankası’nın yapmak istediği de, bantın alt sınırını indirerek sıcak para akışını sınırlamak, munzam karşılık kanalıyla da kredi hacminin aşırı  artmasını engellemek.
Bu söyleşiden önce geçen hafta İstanbul’da banka iktisatçıları ile bir araya gelen Merkez Bankası üst yönetimi de, “Fazla sıcak para akışı olduğu takdirde bir yandan faiz bantının alt sınırını indirirken, öte yandan munzam karşılıkların artacağını” söylemişler. Aslında söyledikleri çok önemli de değil, çünkü bir önceki Enflasyon Raporu’nda bu söyledikleri neredeyse aynen yazıyordu.
Bantın alt sınırının aşağı çekilmesinin asıl nedeni maliyetleri düşürmek değil, yabancıların girişini azaltmak. Hatırlarsınız daha önce de tartışılmıştı; Merkez Bankası yabancıların Türkiye’ye gelip yüksek faiz nedeniyle park etmesinden, sonra duruma göre yatırım araçları arasında gidip gelerek gereksiz volatilite yaratmasından çok rahatsız olmuştu. O nedenle yüklü sıcak paranın gelip park etmesini engellemek için önlem almışlardı.
Dolayısıyla fazla sıcak para gelirse benzer bir önlemle karşı karşıya kalacağız
demektir. Bu yolla sıcak paranın abartılı gelmesi caydırılmaya çalışılacak.

GAZA FAZLA BASILMAYACAK

Yazının Devamını Oku

Enerjide Kuzey Irak şansı da kaçabilir

8 Kasım 2012
DÜN Reuters’dan geçen bir haber ile Irak merkezi yönetiminin, Kuveyt Enerji’den, petrol sahasında ortağı olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)nun hisselerini almasını istediği duyuruldu. Kısacası Irak merkezi yönetimi, kendi ülkesinde Türk şirketine iş vermeme kararını duyurdu. Bu kararı yorumlayan analistler adı geçen 9 blokta yüzde 30 hisse sahibi olan TPAO’nun yerine Kuveyt Enerji’nin projedeki payının yüzde 70, kalan 30 hissenin de Dragon Oil’de olacağının anlaşıldığını kaydettiler.

Irak Petrol Bakanlığı Sözleşmeler Dairesi Başkanı Abdül Mehdi Al-Amedi de gazetecilere verdiği beyanatta, “Hükümetin Türkiye’den TPAO’nun projeye ortak olmasını onaylamayı reddettiğini” bildirdi. Al-Amedi kararın gerekçesini açıklamayı reddetti ama herkes biliyor ki; Türkiye’nin Başbakan Maliki’yi sünni müslümanları karşısına almakla suçlaması sonrasında başlayan Bağdat-Ankara gerginliğinin bir sonucu bu karar alındı. Yani tam bir siyasi karar...

Türkiye açısından bakıldığında bu sert ve kritik bir karar. Irak merkezi yönetiminin ipleri koparmaya niyetli olduğunun bir göstergesi.

Sonuçlara baktığımızda ise bu karar aynı zamanda Türkiye’nin enerji güvenliği açısından kritik kararlar alması gereken bir döneme girdiğini ortaya koyuyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Erdoğan Hükümeti, Kuzey Irak yönetimi ile, çoğu maddesi gizli olan, kapsamlı bir enerji anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu hampetrol ve doğalgazın bir bölümünün K. Irak’tan karşılanması, bu çerçevede üretimden, boru hatlarına, satıştan ortak elektrik santrallerine kadar birçok alanda işbirliği yapılmasını içeriyordu. Yani Türkiye’nin enerji arz güvenliği açısından, bağımlılıklarını azaltıp, çeşitlendirme ve fiyat avantajı kazanacağı çok önemli bir anlaşmaydı.

Ancak Mayıs ayından bu yana Hükümet tarafından somut hiçbir adım atılmadı. Bunun nedeni olarak da Irak merkezi yönetiminin bu karara karşı çıkması ve K. Irak’la işbirliği nedeniyle merkezi yönetimle iplerin kopma riski gösterildi.

İşte Hükümet bu gerekçeleri ileri sürüp K. Irak’la hiç yol almazken, Irak merkezi yönetiminin TPAO’yu çıkarma kararı vermesi, bence çok ilginç bir yanıt oldu.

YİNE OYUNDAN ATILABİLİRİZ

Bu kararın yanı sıra Exxon şirketi, Güney Irak’taki yatırımlardan tümüyle çekildiğini resmi olarak duyurdu. Belli ki Exxon Güney’de işlerin ağır yürümesi, belirsizlik gibi nedenlerle toplam 145 milyar varil rezerv olduğu söylenen sahasından vazgeçiyor. Vazgeçtiği rezerv o kadar büyük ki; K. Irak’taki toplam rezerv 45 milyar varil deniyor. Bu kararla belli oldu ki;  Chevron gibi Exxon da önceliği K. Irak’taki sahalara verecek..

Peki bizimkiler ne yapacak? Yine ağırdan alıp K. Irak’ın tümüyle Exxon-Chevron hakimiyetine geçmesine seyirci mi kalacak? Böyle olduğu takdirde gelip bize, yine, “boru hattı yapalım, size komisyon verelim” diyecekler gibi gözüküyor. Ne üretimde, ne dağıtımda Türkiye yine hiç pay alamayıp, bu petrol devlerinin kendisine verdiği harçlık gibi geçiş komisyonu ile yetinmek zorunda mı kalacak?

ABD’nin de, Türkiye’nin K. Irak’la yaptığı anlaşmaya karşı çıktığını biliyoruz.  Belki de bu plan bilerek uygulamaya sokuldu ve özel şirketleriyle bölgeye giren, kapsamlı anlaşma ile payını artıracak olan Türkiye yine oyundan dışlanıyor, kim bilir..

Yapılması gereken çok açık; Hükümet, biran önce K. Irak’ta ne yapacağına karar verip, gerekli adımları atmazsa yine elimiz boş kalacak. Belki ABD’de seçim öncesi harekete geçilse daha iyi olurdu ama şimdi Obama seçildi, yine adım atma zamanı...

Türkiye’nin, enerjide yakaladığı bu son şansı da kaybetme lüksü olmamalı.
Yazının Devamını Oku

Not coşkusu uzun sürmeyebilir

6 Kasım 2012
ULUSLARARASI rating kuruluşu Fitch’in Türkiye’ye “yatırım yapılabilir ülke “ puanını vermesi, bir süredir zaten bu artırım beklenmesine rağmen, yine de piyasa tarafından coşkuyla karşılandı.

Yaklaşık bir aydır bu artırımı satın alan piyasalarda, dünkü coşkunun, biraz da “satın alınan beklentinin boş çıkmaması” nedeniyle yaşandığını söyleyebiliriz.
Piyasalar bu beklentiyi büyük ölçüde satın almışlardı ama yine de artırım haberi yeni bir olumlu dalgaya yol açtı. Piyasa uzmanları bu iyimser havanın bir-kaç gün sürüp, ardından normale dönmesini bekliyorlar.

Dün piyasalardaki en önemli etki faizlerde görüldü. Faiz oranlarının yüzde 6.8’e kadar indiği görülürken, piyasa uzmanları oranların en çok yüzde 6.5’a kadar inip bu civarda durmasını bekliyorlar. Daha sonra bu noktadan yeniden yukarı çıkış olabileceğini de sözlerine ekliyorlar.

BORSA VE FAİZDE DURUM

Yaklaşık bir aydır yaşanan not artırımı beklentisinin en fazla etkilediği yatırım araçları ise hisse senetleri idi. Ciddi bir artış trendinin ardından geçtiğimiz Cuma günü gerileyen İMKB’de dünkü not haberi üzerine yeniden artışlar yaşandı. Ancak İMKB’deki artışların zaten yüksek olduğu, bu noktadan çok daha fazla yukarı gitmesinin pek beklenmediği söyleniyor.

Yazının Devamını Oku

Banka denetimlerinde hoyratlık

5 Kasım 2012
REKABET Kurumu’nun bankalara kesmeye hazırlandığı yüksek cezalar geçen hafta çok konuşuldu.

Konuyla ilgili bankacılarla konuşurken, bankalara dönük olarak bir süredir yürütülen hoyratça tutumlardan da yakındıklarına şahit oldum. Bankacılardaki genel kanı; genel olarak bankalara dönük karalama kampanyası yürüdüğü, herkese dokundukları için bunun toplumda karşılık bulduğu yönünde. Bazı Hükümet üyeleri, oda yönetimleri, esnaf dernekleri, sivil toplum kuruluşları, fırsat bulduklarında, biraz da başka mercilere yüklenemedikleri için, bankalara yükleniyorlar. Bu yolla kendi üyelerinin, halkın tepkilerini yumuşatmaya çalışıyor, yani kelimenin tam anlamıyla “popülizm” yapıyorlar. Bir başka deyişle, ekonomide yanlış giden bir şey olunca bankalar günah keçisi ilan ediliyor.

KANITLAR ÇOK KUVVETLİ

Bu her zaman böyleydi. Hatırlıyorum da; daha önceki hükümetler döneminde de, son dönemde de bankalara yük, yöneticilerine ek müeyyide getiren kararlar, TBMM’de hep tüm partilerin oylarıyla yani tam mutabakatla geçmiştir… Bankaların suçlanırken genellikle makro şartlar, sıkı kuralların gereklilikleri göz ardı edilir. Bankaların yaptıkları yanlışlar yok mudur, elbette vardır.. Aynen Rekabet Kurumu’nun soruşturmasında olduğu gibi; Kurum uzmanlarının bulduğu ortak hareket edildiğini gösteren belgeler, açıklamalar, mailler ciddi deliller. Bankacılar, her ne kadar haklı olarak rekabetin en yoğun olduğu sektörün kendi sektörleri olduğunu, anlaşarak hareket etmenin sadece sözde kaldığını söyleseler de, uzmanların bulduğu kanıtlar belli ki çok kuvvetli.

CEZAYI KABULLENDİLER

İşte biraz da bu deliller nedeniyle gelecek cezayı kabullenmiş durumdalar, cezaların mali yapılarını bozmayacak ölçülerde kalmasını istiyorlar...
Bu arada kamu otoritelerinin takındığı tutumlardan ciddi biçimde şikayetçiler. Son Rekabet Kurumu incelemeleri için bankacıların,“Bari biraz üsluba dikkat etseler” diye yakındıklarına şahit oldum. Bir Genel Müdür, Kurum uzmanlarının kendisi yokken makama geldiklerini, asistanının ricalarına rağmen kendisinin gelmesi beklenmeden bilgisayarlarının kırıldığını ve resmi-özel yazışmalara  girildiğini, durumu asistanının telefonundan öğrendiğini söyledi. Hem de uzmanların buyurgan, gerektiğinden aşırı sert tutumlarından da yakınarak...

YARGININ TAVRI DA SERTLEŞTİ

Bu hoyratça tavrın sadece Rekabet Kurumu’na özel bir tutum olmadığını, denetim kuruluşlarının çoğunda sergilendiğini duyuyorum. Daha iki gün önce bir kamu kurumunun yetkilisinin, yeni kurulan Etik Kurulu’nun hoyratça üslubundan, kurallara aykırı tavırlarından yakındığına şahit oldum.

Yazının Devamını Oku

Bankalara ceza bütçeye gelir

3 Kasım 2012
REKABET Kurumu’nun başlattığı soruşturmadan bankalara ceza çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Kendilerine ceza kesileceğine artık inanmış bulunan bankacıların bir bölümü, bu girişimi “sadece teknik bir soruşturma” olarak görüyor. Buna karşılık bazı bankacılar bu soruşturmanın ardında “bütçe gelirlerini artırmak isteyen siyasi otorite”nin bulunduğuna inanıyorlar.
Rekabet soruşturmasının ardında siyasi otoriteyi yani Hükümeti gören bankacıların bu kanısını pekiştiren birkaç unsur var. Birincisi; bu dönemde tüm bağımsız kurumlarda olduğu gibi Rekabet Kurumu’nda da bağımsız bir soruşturma ve girişim olabileceğine pek inanmıyorlar. Bu inançsızlığın ardında, elbette Hükümetin bu Kurumlara ilişkin uygulamaları var.
İkinci argümanları ise Rekabet Kurumu’nun kestiği cezaların Maliye Bakanlığı tarafından tahsil edilmesi, dolayısıyla kesilecek cezaların tümüyle bütçeye gidecek olması. Bütçe dengelerinin bozulduğunu, büyümeye bağlı olarak vergi gelirlerinin azaldığını, özelleştirme geliri gibi vergi dışı gelirlerin de eskisi kadar olmadığını hatırlatıp, bu açıdan bakıldığında bütçe dengelerine takviye olması için kendilerine ceza verilebileceği görüşündeler.
Bankaların çok karlı gibi algılandığını, halbuki sermayelerine oranlandığında bu karların yüksek değil aksine düşük kaldığını kaydeden bankacılar, “halkın yanında siyasi otoritede de bankalardan daha fazla gelir elde etme niyeti bulunduğunu görüyoruz” diyorlar. Dolayısıyla kamuoyu baskısı da olmadığı için bankaların sürekli bir kar kapısı olarak görülmeye devam ettiğinden yakınıyorlar.
Rekabet Kurumu kestiği bu cezaları bütçeye aktarmakla yükümlü. Daha önce Kurum cezaların yüzde 25’ini kendisinde tutup, yüzde 75’ini bütçeye aktarıyordu ama daha sonra bu değişti. Yeni uygulama ile cezaların tümü bütçeye gidiyor, bir başka deyişle; Maliye Bakanlığı kesinleşen cezaları doğrudan kendisi tahsil ediyor.

2013 HESAPLARINA GİRECEK

Rekabet Kurumu soruşturmasının tamamlanmasının önümüzdeki Şubat-Mart aylarını bulması bekleniyor. Bu nedenle bankaların 2012 yıl sonu bilançolarında kesilecek cezalar yer almayacak. Büyük ihtimalle 2013 yılı bilançoları ise kesilecek cezaların boyutlarına göre olumsuz şekilde etkilenecek.

Yazının Devamını Oku

Bankalara milyarlarca liralık rekabet cezası

2 Kasım 2012
Rekabet Kurumu incelemeleri sonucunda 12 bankanın kredi kartları faizleri dahil, çok sayıda kredi türünde faiz oranlarını ortak hareket ederek belirledikleri kanaatine vardı. Milyarlarca liralık ceza kesmeye hazırlanan Rekabet Kurumu’nun elinde bankaların genel müdürleri dahil üst düzey yöneticilerinin kendi aralarında yaptıkları bazı mail yazışmalarının olduğu ileri sürüldü.

BANKACILIK sektörü bilançolarını etkileyebilecek milyarlarca liralık ciddi bir ceza ile karşı karşıya. Rekabet Kurumu’nun cezaya tabi tutacağı banka sayısı 12 olmasına rağmen, faaliyetleri itibariyle sektörün neredeyse tümünü oluşturuyorlar.

Ceza kapsamına giren bankalar; Akbank, Denizbank, Finansbank, HSBC Bank, ING Bank, TEB, Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası ile Ziraat Bankası. Ayrıca Garanti Bankası’nın bazı işlemleri yürüttüğü Garanti Ödeme ve Garanti Konut finansmanı şirketleri de kapsam içinde.

Rekabet Kurumu incelemeleri sonucunda bu 12 bankanın kredi kartları faizleri dahil, çok sayıda kredi türünde faiz oranlarını ortak hareket ederek belirledikleri kanaatine vardı. Kurum’un açtığı soruşturmalar hızla ilerliyor. İlgili bankalardan 1. savunmaların ardından 2. savunmaların alınmasının bayram haftasında tamamlandığı, Kurum’un bu aşamada değerlendirmelerini tamamladığı belirtildi.

BANKACILAR KARAMSAR

Rekabet Kurumu’nun soruşturmaları konusunda bilgi aldığım banka genel müdürlerini, ceza kesileceği konusunda karamsar gördüm. Bunun aslında bir niyet meselesi olduğunu ve kamunun kendilerine ceza vermek konusunda kararlı olduğunu gördüklerini söylüyorlar.

Yazının Devamını Oku

Sübvansiyonlarda artış eğilimi

30 Ekim 2012
BÜYÜME oranlarındaki düşüşe paralel olarak, bu yıl vergi gelirlerinde ciddi sıkıntılar yaşanırken, yine bu yıldan başlayarak bütçe açıklarına ek olarak KİT ve mahalli idare açıklarının büyümesi de kaçınılmaz gözüküyor.

Açıkların artmasında sadece vergi gelirlerindeki düşüş değil, özelleştirme gelirlerinin durması da etkili oldu. Önümüzdeki yıla ilişkin olarak özelleştirme gelirlerinin yeniden artışı umuluyor ama küresel finansmandaki sıkıntı, sıcak para akışına izin verirken, büyük projeler için kredi sağlanmasını engelliyor.

Bütçenin yanında toplam kamu dengesi olarak baktığımızda da bozulma görülüyor. Örneğin bu yıl KİT açıklarının 2 milyar TL’yi bulması bekleniyor. Orta Vadeli Program (OVP) da açığın önümüzdeki yıldan itibaren kapatılması öngörülüyor. Mevcut şartlarda açığın kapanması, bence çok zor.

Çünkü kamu fiyatlarında ki sübvansiyon eğilimi, belli ki devam edecek. Özellikle önümüzdeki 2-3 yılın yoğun seçim dönemi olacağını hatırlarsak, oy kaygısı nedeniyle yeniden başlayan sübvansiyon uygulamasının sürmesinin doğal olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Sübvansiyon uygulamasının başında enerji KİT’leri geliyor. Enerji KİT’leri doğalgaz ve elektrik fiyatlarını, olması gerekenden daha düşük belirleyerek kamu sübvansiyonu uyguluyorlar. Bu sadece KİT açığını artırıp, toplam kamu finansman ihtiyacını artırmakla kalmıyor, doğrudan bütçe açıklarını da büyütüyor. Maliye Bakanı Şimşek’in sık sık yakındığı gibi BOTAŞ biriken vergi borcunu ödeyemiyor ve bütçe açıklarının artmasına katkı sağlıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu yılın enflasyon hedefi yüzde 5’ti

25 Ekim 2012
MERKEZ Bankası yılın son enflasyon raporunu yayımladı ve yılsonu enflasyon tahminini yüzde 7.4’e çıkardı.

Daha 3 ay önceki raporunda Merkez Bankası yüzde 6.5 olarak belirlediği tahmini yüzde 6.2’ye indirmişti.
Yani 3 ay içinde tahminini 1.2 puan artırdı.
Peki tahminlerdeki değişim böyle de, Merkez Bankası’nın asıl hedefi neydi?
Merkez Bankası geçen yıl bu zamanlar, 2012 yılının enflasyon hedefini yüzde 5 olarak açıklamıştı. Bu açıdan bakıldığında asıl işi fiyat istikrarını sağlamak yani enflasyonla mücadele olan Merkez Bankası’nın hedefindeki sapma 2.4 puanı buluyor. Bir başka deyişle Merkez Bankası kendi hedefinden yüzde 50 sapmış.
Bu gelişmeler sonrasında Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ne kadar “inanın bu rakama ulaşacağız” dese de, 2013 yılı için saptanan yüzde 5.3’lük enflasyon hedefine kim inanacak, niye inanacak?
Hem de uyguladığınız sisteme “enflasyon hedeflemesi” demeye devam ederken.
Bağımsız Merkez Bankası’nın itibarı dediğimiz de, zaten böyle bir şey…

Yazının Devamını Oku