Erdal Sağlam

Artan siyasi riskler, ekonomide tedirginliği büyütüyor

24 Eylül 2013
Son dönemde sürekli tekrar-ladığımız gibi; küresel ekonomideki gelişmeler zaten Türkiye ekonomisi için önemli bir risk oluştururken, bu yetmezmiş gibi iç ve dış siyasette yaşananlar da, ekonomideki riski ciddi biçimde artırmaya devam ediyor.

Son olarak Beşiktaş-Galatasaray maçında yaşananlar, siyasi çatışma havasının ne kadar arttığını, kutuplaşmadan siyasi nema çıkarma hedefinin ne kadar tehlikeli çatışmalara neden olabileceğini, dolayısıyla önümüzdeki dönem olayların artma ihtimali bulunduğunu çok açıkca ortaya koydu.
Böylesine bir ortamda girilecek uzun seçim sürecinin ekonomide yaratacağı tahribattan tedirgin olmamak mümkün değil. Başbakan Tayyip Erdoğan şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da seçim ekonomisi uygulanmayacağını, mali disiplinin sürdürüleceğini söylüyor ama politikacıların işi belli olmaz; oy için sıkıştıklarında neleri göze alabilecekleri geçmişte çok görüldü...
Siyasi çatışma havasının artmasının küresel ekonomideki köklü değişim dönemine denk gelmesi, bence büyük şanssızlık olacak. ABD Merkez Bankası FED’in bu ayki toplantısında, piyasadan aldığı tahvil miktarını azaltmayacağını açıklaması, piyasalara ciddi bir doping etkisi yaptı. Özellikle de bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımcılar rahat bir nefes aldı. Ancak bu ay yapılmayan daraltma operasyonunun önümüzdeki ay ya da iki ay sonra yapılmayacağının garantisi olmadığı da ortaya çıktı. Özetle, iyimser hava bir-iki gün sürdükten sonra beklentiler yine kötüleşmeye başladı.
Bunun sonucu olarak iç piyasalarda dolar kuru yeniden 2 TL seviyesine doğru yükselirken, faizde yukarı yönlü hareket, hisse senedi piyasalarında ise yine düşüş gördük. Önümüzdeki dönem piyasaların dalgalı seyredeceği, ancak orta-uzun dönemde gelişmekte olan ülkelerin küresel piyasadaki gelişmelerden olumsuz etkileneceği de artık kesinleşti.
O nedenle önümüzdeki bir-iki yıllık dönemin, seçim dönemi ya da siyasi çatışma havası olmasa bile, zaten zor geçeceğini herkes kabul ediyor. Buna karşılık, sanki işleri kendimiz için iyice zorlaştırmak ister gibi; siyasi çatışma havasının körüklenmesinin, ekonomide yaşanacak sıkıntıları daha da artıracağı anlamına geleceği. sanki görülmüyor.

DEMOKRASİ PAKETİ TATMİN ETMEZSE…Önümüzdeki hafta başında açıklanacak demokrasi paketinin, beklentiler o kadar yükseltildi ki, talepleri karşılamaktan uzak kalacağı kaçınılmaz görülüyor. Yaşanacak tatminsizlikle birlikte PKK, daha doğrusu KCK’nın kitlesel protesto eylemlerine girişeceği beklentisi daha yoğun konuşulmaya başladı. Kitlesel desteği azalsa da, hala devam eden sokak hareketlerinin, maçlardaki provokasyonların üzerine, KCK’nın büyükşehirlerde kitlesel eylemlere başlaması ihtimali, bence herkesi, öncelikle de Hükümeti korkutmalı.

Yazının Devamını Oku

TÜSİAD Merkez Bankası’na görevini hatırlattı

23 Eylül 2013
TÜRK Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Merkez Bankası’na “asli görevi”ni hatırlattı.

Geçen hafta yapılan Yüksek İstişare Toplantısında konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, “Merkez Bankası’nın başarısının enflasyon hedefine ulaşılması ile belirleneceğini” söyledi.
Bir başka deyişle Merkez Bankası Başkanı’nın yıl sonu için söylediği 1.92’lik dolar kuru hedefine değil, enflasyon hedefini tutturup tutturmayacağına bakılacağını söylemeye çalıştı.
Merkez Bankası’nın bu süreçte faizi araç olarak kullanmadığını, kurun da çıktığını hatırlatan Muharrem Yılmaz, “Bu olağanüstü dönemlerde Merkez Bankalarının işi zor. Kullandıkları araç değişebiliyor. Ama bizim açımızdan politikanın başarısını enflasyon hedefine ulaşılması belirleyecek. Enflasyonu hedefe getiremezse yaptığı müdahaleler geçersiz olacaktır” dedi.
TÜSİAD’ın, şimdiye kadar hep arka çıktığı, Merkez Bankası yönetimine mesajı bu kez çok açıktı. Bu sözlerle “Merkez bankalarının asli görevi fiyat istikrarını sağlamak yani enflasyonla mücadeledir. O nedenle Merkez Bankası olarak bağımsız davran, siyasetçinin baskısına aldırma, gerekirse elindeki en önemli araç olan faizi kullan, enflasyon hedefini tutturmaya odaklan” demeye çalışıldı.
TÜSİAD’ın sadece enflasyon konusunda değil, diğer ekonomik meseleler, siyasi iklim ve çözüm önerileri için de daha somut, daha net açıklamalar ve eleştiriler getirdiğine şahit olduk. Enflasyonun yanısıra büyümenin de yetersiz olduğunun altı çizildi. Başkan Muharrem Yılmaz, bu yıl büyümenin yüzde 4’e yakın olacağını tahmin ettiklerini halbuki ortalama yüzde 6’lık büyüme oranlarına ulaşmamız gerektiğini, küresel makroekonomik gelişmeler ve belirsizliklerin orta dönemli büyüme modelini süratle ele alınmasını gerektirdiğini söyledi.
Yılmaz önümüzdeki birkaç yılda, büyümenin niteliğinin önemli olacağını, kamu maliyesinde dengeleri korumak, fiyat istikrarını önceleyen bir para politikasını güçlendirmek ve kamu harcama verimliliğini artırmanın öncelikli politika alanları olması gerektiğini belirtti. Büyümenin sürekli olarak yarattığı cari işlemler açığı probleminin tek kalıcı çözümünün iç tasarruf oranlarının artırılması olduğunu kaydeden Başkan Yılmaz, en az 3 puan artırım gerektiğini söyledi.Yılmaz bunun için ekonomik tedbirlerin yanında, çözüm sürecinin başarıya ulaşmasının, eğitimin de önemli olduğunu vurguladı.
TÜSİAD yönetiminin toplantıya iyi hazırlanıp işbölümü yaptığını da gözledim. Yüksek İstişare konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu’nun konuşması siyasi ağırlıklıydı ve Gezi olaylarından başlayarak ifade özgürlüğünün önemi savunuldu, son dönemdeki buna aykırı uygulamalara ağır eleştiriler getirildi. Polisin aşırı şiddet kullandığına dikkat çeken Yücaoğlu, “7-8 sopalı adamın bir çocuğu dövmesi ve çocuğun ölmesi akıllardan çıkmıyor” dedi.

Yazının Devamını Oku

Babacan doğruları söylüyor da...

19 Eylül 2013
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan dün Finans Zirvesi’nde yine kendine yakışan bir konuşma yapmış.

Dinleyen herkesin “Yine doğruları söyledi” dediği, objektif değerlendirmelerin yer aldığı bir konuşma. Ancak Babacan’ın konuşmaları; objektif değerlendirmeleri değişmediği halde, artık etkisinin azaldığını söyleyebilirim.
Bakanın konuşmasını dinleyen bir bankacıyla konuştuğumda, “Yine güzel bir konuşmaydı, değerlendirmeleri doğruydu, herkesin katılacağı analizlerdi ama artık yetmiyor” dedi. Neden yetmediğini, neyin yetmediğini sorduğumda ise “İşin doğru yanını söylüyor ama bunun yaratacağı sakıncalara ya değinmiyor ya küçümseyerek anlatıyor, asıl tehlikeli olan analizleri ise yapmıyor. Ama somut ve doğru analizler yaptığı için bunlar gözardı ediliyor” yorumunu yaptı.
Bunun yanında Babacan’ın hâlâ “Ekonomide komuta bende” algısını sürdürmeye çalıştığını, dolayısıyla doğruları gören bir kişinin yönettiği, ekonomide gerekli kararların zamanında alınacağını vurgulamaya çalıştığını hatırlatan aynı bankacı, “Ama artık öyle olmadığını, ekonomiye Babacan’ın yönetmediğini biliyoruz” şeklinde konuştu. Bu nedenle de daha önce de seçim yaptıklarını ama mali disiplinden taviz verilmediği, bundan sonra da verilmeyeceği yönündeki sözlerinin eskisine kıyasla daha az inandırıcı bulabildiğini söyledi.
İşte baştan söylediğim nokta da buydu; Babacan yine doğruları, eksik olsa da, söylemeye devam ediyor ama piyasalar üzerindeki eski etkisini yaratamıyor. Bu belki de Babacan’ın suçu değil.
Babacan’ın en iyi yaptığı şeylerden biri de ekonomi yönetimi açısından yanlış yapılanları kibar bir dille ve dolaylı olarak eleştirip, piyasalar nezdinde bu yanlışı düzetmeye çalışmasıdır. Babacan’ın sözlerinin etkisinin bir bölümü de buradan geliyor. Dün yine,“Kurumların yazılı açıklamalarına bakın, sözlü olarak söylediklerine bakmayın” derken, herkes bunların Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın iddialı sözlerine ilişkin bir düzeltme olduğunu anladı. İyi de, Başçı bir başka konuşmasında da, hem de tepkilerin büyüklüğünü görmesine rağmen, yıl sonu dolar kuru 1.92 olur söylemine devam etti. Şimdi piyasa Merkez Bankası’nın böylesine kritik bir ortamda faizi değiştirmeden, kuru belli bir seviyede tutmaya çalışacağını mı inanacak, yoksa Babacan’ın düzeltmeye çalıştığı gibi, bu kadar sert bir hedef olarak algılamaktan vaz mı geçecek? O zaman Merkez’in itibarı ne olacak? Bunlar öylesine kolayca düzeltilebilecek hatalar değildir ve piyasalarda öngörülebilirliği azaltan unsurlardır. Yani Babacan söylese de, artık piyasalar buna şüpheyle bakacaktır, doğaldır...

ADI BAŞKAYDI SANKİ…Babacan’ın konuşmasındaki büyüme ve son yaşanan kur hareketleri konusundaki yorumları da doğru sayılabilir ama yorumuna neden olan sakıncaları sanki başka bir ülkenin ekonomi yönetimi yaratmış gibi davranınca, yine inandırıcılıktan uzaklaşıyor. Babacan’ın büyümenin kalitesine ilişkin söyledikleri, borçlanarak büyümenin yaratacağı sıkıntılar, iç talebin yüksekliğinin büyüme üzerindeki etkisinin azalması gerektiği, hepsi doğru. Ama bu tabloyu yaratan kim? Eğer kendisi, bizzat eleştirdiği bu tabloyu yaratmadıysa, o zaman niye kendisinin hala ekonomiye hakim olduğu izlenimini vermeye çalışıyor?

Yazının Devamını Oku

Devletin yeni enerji devi

16 Eylül 2013
EPDK, Kuzey Irak’tan doğalgaz getirmek isteyen Siyahkalem Doğalgaz’a 26 yıl süreyle geçerli olacak doğalgaz ithalat lisansı verdi.


Bu karar aynı zamanda bir süredir tartışılan, Türkiye’nin enerji alanında kuracağı yeni şirketin adını da ortaya çıkardı.

KUZEY Irak’taki enerji kaynaklarının Türkiye tarafından kullanımı için atılan adımlar, uluslararası tartışma konusu olmasına rağmen, hızlanmaya başladı. EPDK tarafından Siyahkalem şirketine Irak’tan Türkiye’ye gaz getirmesi için 26 yıllık lisans verilmesi için alınan karar, en son adım oldu.
Bu karar aynı zamanda bir süredir tartışılan, Türkiye’nin enerji alanında kuracağı yeni şirketin adını da ortaya çıkardı. K. Irak’la yapılan anlaşmalarda Irak merkezi yönetiminin göstereceği tepkiyi engellemek için devlet adına değil de bir şirket adına imzalar atıldığı söylenmişti. Bu şirketin Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) bünyesinde bu işle ilgilenen Türkish Petroleum International Company (TPİC) olması bekleniyordu ama değildi...
K. Irak’la geçen Mart’ta yapılan anlaşmaya Türkiye adına imza koyan şirketin Salus Energy Company Limited olduğu, ancak son dönemde bunun adının değiştirildiği öğrenildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından EPDK’ya gönderilen Siyahkalem şirketine lisans verilmesi istenen yazıda bu yeni şirketin adı Turkish Energy Company (TEC) olarak belirtildi.
Dolayısıyla Siyahkalem şirketine K. Irak’ta çıkarılacak gazı TEC şirketi satmış olacak. Siyahkalem de aldığı gazı Türkiye’ye getirip satma konusunda EPDK tarafından lisans almış oldu. Mart ayındaki anlaşma genel çerçeve anlaşması olup, tüm enerji alanında işbirliğini düzenliyordu ve buna bağlı olarak K. Irak sınırları içinde 6 sahada Salus’a arama ve çıkarma izni veren ayrı bir petrol anlaşması da imzalanmıştı. Ancak Salus’un, yeni adıyla TEC’in genel bir ilkeye varılmış olmasına rağmen, özel olarak hangi sahalarda doğalgaz arayıp çıkaracağı konusunda somut bir anlaşma henüz bulunmuyor. O nedenle de diyoruz ki; EPDK daha çıkarılmamış, nereden, ne kadar çıkarılacağı belirsiz, yani olmayan gazın ülkeye getirilmesi için Siyahkalem şirketine yetki verdi.

Yazının Devamını Oku

Muhteşem hata-noksan

13 Eylül 2013
Temmuzda 4.8 milyar dolar kaynağı belirsiz para girişi olmuş.

Cari açık temmuzda 5.8 milyar dolarla beklentileri aşarken, kaynağı belirsiz para girişini ifade eden ‘Net Hata Noksan’ kalemi 4.8 milyar dolarla rekor kırdı. Belirsiz kaynak tartışma konusu oldu.

TEMMUZ ayında 5 milyar 786 milyon dolarla beklentilerin üstünde gerçekleşen cari işlemler açığının finansmanı soru işaretlerine neden oldu. Temmuz ayında cari açığın finansmanında, kaynağı belirsiz para girişi olarak tanımlanan ‘net hata noksan’ kalemi ve Merkez Bankası rezervleri belirleyici oldu. Cari açığın 4.8 milyar doları net hata noksan kaleminden, 1 milyar 760 milyon doları ise Merkez Bankası rezervlerinden finanse edildi. Net hata noksan, temmuzda 4.8 milyar dolarla tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. En son Eylül 1998’de 4.5 milyar dolarla rekor kırmıştı.

‘MERKEZ’İ ZOR AYINDA RAHATLATTINet hata –noksan kaleminin kaynağı konusunda tahminler değişik. Genellikle ilerleyen aylarda düzeltmeler yapılıp bu rakam muhasebe içinde dengeleniyor. Temmuz ayındaki rekor net hata-noksan kaleminin belki de en önemli özelliği, Merkez Bankası’nı çok zor bir ayında rahatlatmış olması. Çünkü cari açık, beklentilerin çok üzerinde gelirken, bunun finansmanı da giderek daha fazla sorun olmaya başladı. Merkez’in rezervlerinde temmuz ayında 1.8 milyar dolarlık erime oldu. Yani net hata-noksan kaleminin yüksekliği Merkez Bankası’nın çok daha yüksek miktarda rezerv kaybetmesine engel oldu. Merkez Bankası net hata noksan kalemi kadar döviz satmak ve rezervden yemek zorunda kalacaktı.

Varlık Barışı mı Suriye parası mı

TARİHİN en yüksek aylık net hata-noksan kaleminin kaynağına gelince 4 farklı tahmin var. İşte piyasalarda konuşulan o tahminler...

Yazının Devamını Oku

İç taleple büyümenin sınırları

12 Eylül 2013
Yüksek büyüme hepimizi sevindiriyor.

Keşke Türkiye her yıl, örneğin yüzde 10 büyüse de, en az 3 çocuklu ailelerin özendirilmesine rağmen işsizlik sorunumuz azalsa, gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark artık kapansa, halkın refahı artsa, çok iyi olmaz mı? Belki o zaman, 15-20 yıl sonra Çin gibi, hem ekonomik gücün verdiği etki hem de nüfusumuzla siyasi anlamda da gerçekten dünyada sözü dinlenen bir ülke oluruz. Belki o zaman istediğimiz komşulara, istediğimiz saiklerle kafa tutar, emperyal hayaller kurar, bazılarının gönlünü de hoş ederiz.
Önceki gün açıklanan yüksek büyüme rakamlarını gördüğümde ben de sevindim ama ister istemez bu hızın ne kadar sürdürülebilir olduğunu da düşündüm. Baktım; düşük büyüme rakamlarında bu kadar iştahlı olmayan ekonomiyle ilgili tüm bakanlar, büyüme rakamının ne kadar başarılı olduğu konusunda yazılı- sözlü açıklamalar yaptılar. İşin tuhafı hem ayrı ayrı yapılan açıklamalar hem büyümeyle ilgili söyledikleri, ekonomi yönetiminde birlik olmadığını gösteriyordu. Belli ki hepsi bu büyüme rakamını üstlenmek istemiş... Açıklamaların içeriğine baktığımda ise büyümeyle gururlanmanın yanında, ihtiyatlı ve büyümenin bu hızda gitmeyeceğini ima eden sözler de vardı. Bu hızla gittiği takdirde yıl sonunda büyümenin, en azından yüzde 4’lük hedefi tutturması hatta aşması beklenir. Ancak bakanların açıklamalarında genel ton, “Yıl sonunda yüzde 3.5 civarında kalırsa iyi” yönündeydi.
Bakanlar bundan bir ay önce yüzde 3 civarında bir büyüme rakamının iyi olacağını düşünüyor, bunu açıklamalarında da yansıtıyorlardı, şimdi yarım puan yükseltmiş görünüyorlar. Ekim ayında yenisi yapılacak orta vadeli programda belli ki hedefi artık yüzde 3.5 olarak revize etmeyi planlıyorlar.
Bakanların bu tavrının nedeni ise açık; büyümede beklenilenin tersine içtalep ağırlıklı bir yapı gelişti ve iç talebin bu kadar canlı devam ettirilmesi makro dengeler üzerinde ciddi tahribat yaratacak. Dış talebin eksi seyrettiği bir süreçte sırf tüketimi artırarak, hem de bunu kamu harcamalarını patlatarak yaparsanız, bunun sürdürülebilir olması mümkün değil. Bakanlar du bunu görüyor.
Bu da iç talebin frenleneceğini, ikinci yarıda bu kadar yüksek olmayacağını gösteriyor. Peki, bakanlar bunu sağlayabilecek mi? Eğer Başbakan “büyüme hızını düşürmeyin, kamu harcamalarını seçim de geliyor kısmayın, aksine artırın ki yerel seçimleri ardından cumhurbaşkanlığı seçimini alayım” derse ne olacak?

MERKEZ’DE GÜVEN AZALIRKEN

Başta da söylediğim gibi, keşke çok yüksek büyümeler sağlasak sorunları çözsek ama ekonominin kapasitesi buna uygun değil. İşte böylesine dönemler için “Merkez Bankası bağımsızlığı” ilkesi geliştirilmiş, siyasilerin hırslarını törpülemek ve ekonomik dengeleri bozmamak için bağımsız bir mekanizma kurulmuştur. Yani bakanlar da frene basamazsa, merkez bankaları frene basar...

Yazının Devamını Oku

Kaçağa her yıl bir Yavuz

9 Eylül 2013
Geçtiğimiz hafta kaçak sigara işleyişini görmek için birkaç saatliğine Sarp sınır kapısından Batum’a gidip geldim.

Kaçak sigara için şartlar o kadar müsait ki, olmasa şaşırırsınız… Bugün Türkiye’de sigarada kaçak oranı yüzde 20’ye ulaşmış durumda. Yani Maliye’nin kaçak sigara yüzünden yıllık kaybı, değeri 2.5 milyar dolar olan 3. köprünün (Yavuz Sultan Selim) maliyetine eşit.

SİGARA tüketiminin azaldığı haberlerini sigara üreticilerine sorduğumda, aslında tüketimin azalmadığını, kaçak sigaranın çok arttığını öğrenmiştim. Son dönemde iyice büyüdüğünü, Doğu-Güneydoğu sınırlarının yanında Sarp kapısından kaçak girişin de arttığını söylemişlerdi. Geçen hafta kaçak sigara işleyişini görmek için birkaç saatliğine Sarp sınır kapısından Batum’a gidip geldim. Şunu söyleyeyim ki; kaçak sigara için şartlar o kadar müsait ki, olmasa şaşırırsınız…

KAÇAK SİGARA 3 KAT UCUZHer şeyden önce aradaki fiyat farkı çok yüksek. Burada 9 TL’ye satılan sigara Batum’da 3-3.5 TL’ye satılıyor. Batum’dan almaya gerek yok, sınır kapısındaki Gürcistan ‘free shop’unda 4 TL. 2010’da kimlikle geçişin başlamasından sonra kaçak sigara olayı da başlamış. Geçişler 1 TL iken 15 TL’ye çıkarılınca etkisi olmuş, ama çok az. Fiyat farkı nedeniyle benzin, içki ve et kaçağı da var. Ancak anladığım kadarıyla bu mallarda denetim daha iyi olduğu için kaçak oranları daha düşük. Yani fiyatın yanında denetim de önemli. Batum’dan dönüşümde Gürcistan ‘free shop’undan 4 karton sigara aldım ve kapıda kimse ‘elindeki ne?’ diye sormadı. Gürcistan’ın bu ticareti desteklediğini fazla denetim yapmadığını, Türk tarafındakilerin daha sıkı denetim yapmaları gerektiğini söylüyorlar.

POLİSTE KAÇAK İÇİYORSarp’dan karşılıklı geçiş hızla artıyor, bazıları günde birkaç kez gidip geliyor. Kapıya yakın Arvin ve Rize’nin ilçelerini gezdiğimizde, örneğin Kemalpaşa’da adım başında elinde siyah poşet sigara satan Gürcü kadınlar gördüm. Normalde 9 TL’ye satılan sigaralar, kaçak olarak 4-5 TL arasında, daha düşük fiyatlı sigaralar 3 TL civarında içeride satılıyor. Yanısıra bizde olmayan ve 1-1.5 TL’ye satılan ucuz markalar var ve tüketimi, fiyat nedeniyle çok yüksek. Sigara bayileriyle konuştuğumda ‘mecburen kaçak satıyoruz’ diyorlar. Örneğin Fındıklı ilçesinde konuştum bir büyük bayi, ilçedeki toplam 56 bayinin 54’ünün kaçak sigara da sattığını, kendi yakın arkadaşlarının bile başkasından sigara alması üzerine, mecburen kendisinin de başladığını söylüyor. İlçede polisin denetimini sorduğumda, ‘onlar da bu sigaradan içiyor, ne yapacaklar’ diyor.

Yazının Devamını Oku

Babacan yine ortalığı toparlamaya çalıştı ama...

5 Eylül 2013
EKONOMİ yönetiminde yapılan hataları düzeltmek, dağılan ortalığı toplamak yine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a düştü.

Babacan önceki gün yaptığı açıklamalarla mümkün olabildiğince “gerçekçi” bir tablo çizip, bu tablonun iyi yönlerini öne çıkararak ama bir yandan da ihtiyatlı bir dil kullanarak piyasalara yine güven vermeye, bozulan algıyı düzeltmeye çalıştı.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, önceki gün TOBB yönetim kurulu üyelerine konuşup, bir TV kanalında da soruları yanıtladı. Yani her zamanki gibi; objektif tahliller yaparak, artık klasik hale gelen “düzeltici” görevini yapmaya çalıştı.
Ancak şunu söylemem gerekiyor ki; piyasa oyuncularının özellikle de yabancıların Babacan’a artık eskisi kadar güvenemedikleri gözleniyor. Bunun nedeni Babacan’ın kendisi değil. Bankacılar, yerli piyasa oyuncularının Başbakanın ekonomi üzerindeki ağırlığını bildiğini ama yabancıların gerekli düzeltmeler, gecikse bile sonunda yapıldığı için, birkaç ay önceye kadar ekonomideki tüm sözün Babacan’da olduğuna inandıklarını söylediler. Ancak son dönemde faizlerle ilgili, ortaya çıkan somut tabloya rağmen, ikircikli tavır takınılması ve Başbakanla ekonomi zirvesi yapılıp ertesi sabah Merkez Bankası’nın “faiz artıracağız” açıklaması üzerine, yabancıların da artık tüm yetkinin Başbakanda olduğunu gördüklerini kaydediyorlar.
İşte bu nedenle artık Babacan’ın sözlerinin eskisi kadar “çok etkili” olmadığını, yabancıların da “yönetimin hata payı ihtimali”ni epeyce yükselttiklerini söylediler.
Buna rağmen Babacan’ın konuşması ve piyasaları ikna etmeye çalışmasının yatırımcılar nezdinde, eskisi kadar olmasa da, etkili olduğu da açık. Babacan önceki günkü konuşmalarında Hükümetin yapılması gerekeni yapma ihtiyacı duyup duymadığı ve bunu yapma gücü olup olmadığına bakılması gerektiğini, bu irade olduktan sonra sorun çıkmayacağını, mevcut tablonun bu açıdan olumlu olduğunu söyledi.
Babacan bir yandan da küresel ekonomideki değişime, bunun herkes gibi bizi de etkileyeceğine değinerek ihtiyatlı bir tutum izlenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca Suriye olayının doğrudan olmasa da, petrol fiyatları gibi dolaylı yollardan ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini söylemesi de gerçekçi bir yorum idi.

BAŞÇI DEMEK Kİ MAKSADI AŞMIŞ..

Babacan soruları üzerine yine Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu belirtip, fiyat istikrarını gözeterek büyüme ve istihdamı da gözetebileceğini söylemiş. Bunun yanında Merkez Bankası’nın elinde çok güçlü araçlar olduğunu belirtip, belli hesapları olmasının doğal sayılması gerektiğini belirterek, Merkez Bankası yönetiminin iddialı sözlerini makul göstermeye çalıştığı da açıkca gözüküyor.

Yazının Devamını Oku