Erdal Sağlam

Demokrasi olmadan kalkınma olmaz

4 Kasım 2013
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 10. Kalkınma Planı’nı anlatırken, “demokrasi olmadan kalkınma olamayacağı” üzerinde defalarca durdu.

Bu kapsamda mutlaka demokratik standartların yükseltilmesi gerektiğini vurguladı.
İzmir İktisat Kongresi’nin son gününde Bakan Yılmaz, daha önce açıkladıkları, kamuoyunda fazla yer tutmayan 2014-2018 yıllarını kapsayan 10. Kalkınma Planı hakkında detay bilgi verdi. Önemli hedeflere yer verilen, izleme komitesi gibi yeni araçlarla artık hedeflerin uygulamasının da takip edileceği bir plan olmuş.
Bakan Yılmaz, 2023 hedeflerinin ayağı olan Plana ilişkin olarak, bilgi toplumu olmayı hedefleyen anlayışa sahip olmamız gerektiğini, özgürlüklerin olduğu, adaletin tam anlamıyla sağlandığı bir toplumda teknoloji üretimi gerçekleştirilip, bu yolla bilgi toplumu olunabileceğini kaydetti. “Türkiye değişim ve reform iradesini devam ettirmek zorunda” diyen Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 10. Planın da bu anlayış içinde, bir reform programı olarak görülebileceğini söyledi.
Planın uygulanabilmesi için sahiplenilmesi gerektiğini, bürokrasi kadar toplumun da sahiplenmesinin önemli olduğunu kaydeden Bakan Yılmaz, bunun için çalışacaklarını da söyledi. Planın temel amaçları arasında ülkenin büyüme performansını daha yüksek, istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak, ülkenin yüksek gelir grubu ülkelere arasına girmesini sağlamak, gerekli yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek ve gelir dağılımını iyileştirerek toplumsal refahı yaygınlaştırmak ilkeleri yer aldı.
Bakan Yılmaz ilk kez bu planla birlikte 25 adet öncelikli dönüşüm programı saptandığını, bu programların yakında mali boyutu ve tedbirlerini içeren Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararıyla uygulamaya geçirileceğini de söyledi. Bu programlar; öncelikli alanlarda temel yapısal sorunlara çözüm olabilecek, dönüşüm sürecine katkıda bulunabilecek, hedefleri belirgin ve birden çok alanı kesen programlar olarak saptanmış.
10. Planı önümüzdeki günlerde daha detaylı yazmaya çalışacağım.

Yazının Devamını Oku

Gül 2. nesil yapısal reformları hedef gösterdi

31 Ekim 2013
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün 5. İktisat kongresinin açılışında yaptığı konuşmada 1. Nesil yapısal reformların başarıyla tamamlandığını, artık 2. nesil yapısal reformların hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.



5. İzmir İktisat kongresi’nin serüveninin “milliden küresele 90 yıllık seyahat” olarak adlandırıldığını, temasının küresel yeniden yapılanma sürecinde Türkiye ekonomisi olarak belirlenmesini isabetl bulduğunu kaydeden Gül, yaşanan küreselleşme sürecinin tarihin akışını hızlandırdığının altını çizerek, “Bu süreçte geride kalmanın ve tarihin akışının aksi istikametinde yer almanın sadece bugünkü nesiller açısından değil gelecek nesiller bakımından da telafisi güç sonuçları olacaktır” dedi.
Türkiye ‘nin gerek dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya’ya doğru kayması gerek demokratik değerlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya doğru yayılması bakımından kritik bir coğrafyada bulunduğunu kaydeden Gül “içinde bulunduğumuz yüzyılın bu iki temel dinamiğinin de kesişme noktasında bulunan ülkemiz eşsiz bir tarihi fırsatla da karşı karşıyadır. İktisat Kongresi sırasında yapılacak bütün değerlendirmelerde, ileriye yönelik projeksiyonlarda bu temel dinamiklerin gözönüne alınacağı da muhakkaktır” şeklinde konuştu
Türkiye’nin parasal genişlemenin bitmesine hazır olması gerektiğini belirterek bu sürecin iyi yönetilmesini isteyen Cumhurbaşkanı Gül, düşük tasarruf oranı ve büyüme hızımızı yavaşlatan cari açık sorunları için 10’uncu 5 Yıllık Kalkınma Planında öngörülen tedbirlerin mutlaka uygulanması ve 2018 yılı için hedeflenen yıllık yüzde 18 tasarruf oranına ulaşılması gerektiğini de belirtti.
Gelir dağılımının düzeltilmesi, yoksulluğun azaltılması, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, kayıt dışı ekonomi, bölgesel gelir dağılımının düzeltilmesini de mücadele edilmesi gerekli alanlar olarak belirten Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin işleyen bir serbest piyasa ekonomi vasfını pekiştiren ticari ve ekonomik kurallar, şeffaflık ilkesi ve karar alma sürecinde profesyonelliğin öne çıkarılması gibi hususların önemine de dikkat çekti. Ayrıca kamu harcamalarında saydamlık ve hesap verebilirliğin gerçek anlamda geçerli kılınması için gerekli hassasiyetin gösterilmesinin de hepimiz için önemli olduğunu söyledi.

BÖLGESEL BARIŞ EKONOMİ İÇİN DE HAYATİ

Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

Nimeti bugüne külfeti geleceğe

30 Ekim 2013
PİYASA oyuncuları, hükümetin, daha önceki seçim dönemlerinde olduğu gibi, yine seçim ekonomisi uygulamayacağı beklentilerini dile getiriyorlar.

Seçim ekonomisi dediğimizde aklımıza “memur maşlarına yüksek zam” geliyor ama bence hükümet uygulamalarında seçim ekonomisi ciddi yer tutuyor.
Örneğin dün değindiğimiz gibi ekonomi yönetimi, yanlışlığını bile bile, konut sektörüne olan cazibeyi sürdürüyor, hem de bunu sanayicilerin fabrikalarını satıp konut sektörüne gireceği kadar özendirici biçimde yapıyorsa, aslında bunun adı seçim ekonomisidir. Planlara “konut sektörü yerine üretken sanayi dallarına üretim özendirilecek” diye yazıp, daha yeni iç talebi kısacak önlemlerde konut kredileri muaf tutuluyorsa o da seçim ekonomisidir.
Üstat Ege Cansen’in, geçenlerde bu sayfalarda “popülizm” üzerine yine çok güzel bir yazısı yer aldı. Ülkemizin en saygın iktisatçılarının bu Hükümetin popülist politika izlemediğini ileri sürdüklerini belirterek, bu hükümlerini de bütçe açığı /milli gelir ile kamu borcu /milli gelir oranlarının düşük olmasına dayandırdıklarını söylüyordu. “Gerçekten AKP Hükümeti popülist bir iktisadi politika izlemiyor mu?” sorusunu sorup, şu yanıtı veriyordu: “ Bana göre hakikat tam tersidir. Türkiye’de “külfeti geleceğe ertelenmiş nimeti güncel paylaşılar” bir ekonomi politikası izlenmektedir. Buna da “popülizm” denir.”
Makro iktisadın sadece kamu kesimini değil tüm ülkeyi kapsadığını, makro ekonomik göstergelerin sadece kamu kesimini yansıtması halinde “eksik olduğu için yanıltıcı” olacağının altını çizen Cansen, bütçe açığı ve kamu borcu gibi göstergelerin yorumuna değinerek, “Ülke borcu artarken kamu borcu azaldı diye sevinmenin pek bir anlamı yoktur. Hakeza yıllık dış açık artarken iç açık (bütçe açığı) düştü diye böbürlenilemez” diyordu.

KÜLFETİ İLERİYE ATILIYOR

Ege Cansen’in “popülizm” tanımına aynen katılıyorum. Seçim ekonomisini de aynı kapsamda değerlendirip, günlük nemasını yiyeceğim diye bilinçli olarak külfeti ileriye atılan uygulamaları gözden kaçırmamamız gerekiyor.
Konut ile yaratılan rant ekonomisi, her ne kadar uzun dönemde sakıncalı olsa da, kısa süre içerisinde çok sektörü etkilediği için yarattığı canlılık nedeniyle Hükümetin seçim öncesi feda edemeyeceği bir alan oluyor.

Yazının Devamını Oku

Fabrika satıp konut yapmak özendiriliyorsa

28 Ekim 2013
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan yurt içi talepteki yüksek artışı frenlemek için, maliyetlerini yükselterek banka kredilerinin kullanımını azaltacak önlemler açıkladı.

Bu önlemlerin devam edeceği açıklanırken, konut kredileri bundan muaf tutuldu. Başka bir deyişle konut talebi hariç diğer mal ve hizmete dönük talep, krediler yoluyla caydırılmaya çalışılacak.
Bu önlemler gündemdeyken, geçen hafta sonu bu sayfalarda Gülistan Alagöz’ün “sanayicilerin de konut işine girdiklerine” ilişkin haberi yer aldı. Son olarak Mutlu Akü’nün sahiplerinin şirket hisselerini satarak elde ettikleri kaynağı konut sektörüne yatırmaya karar verdikleri yazıyordu.
Bir başka deyişle konut sektörü hala cazip ve karlı bir sektör olarak görülüyor ve sanayiciler bile bu cazibeye kapılıp, sektöre sonradan giriş yapabiliyorlar.
Tüm bunlar da son dönemde, bizden bile az konut üretmiş ülkelerde bile, “konut balonu” tartışmaları başlamışken oluyor...
Bu tablo bence ekonomide yapılan çok temel bir yanlışın varlığını ve iç talep, cari açık gibi olumsuz sonuçları ciddi biçimde görülmesine rağmen, aynı yanlışta devam edildiğinin bir göstergesi. Rant ekonomisi denilen şey, aslında tam da yapılan bu yanlıştır. Yüksek reel faiz dönemine, yani tasarrufların faizde değerlendirilip, yatırımdan caydırılması için söylenen rant ekonomisi, arsa spekülasyonu ve konut için de geçerli. Eğer yasa dışı biçimde gecekondu sahibi olmuş insanlara, değişik yöntemlerle konut seferberliği altında büyük rantlar sağlıyor, kamu arazilerini olmayan değerlerle müteahhitlere kar olarak aktarıyorsanız, bunun adı rant ekonomisidir. Üstüne üstlük kendi hatanız nedeniyle yüksek faiz verdiğiniz tasarrufçuyu, haksız yere suçlayarak...
Sonra da çıkıp, tasarruf oranlarının son yıllarda hızla düştüğünden yakınıyor, cari açığın bu nedenle büyük sorun olduğunu söylüyor, bu nedenle iç talebi kısmaya çalışıyorsunuz. Bunu da konut sektörü, yani tasarrufçuyu cezalandıran asıl rant ekonomisi yarattığınız alanı dışında tutarak yapıyorsunuz...
İşin tuhaf tarafı; Babacan’ın koordinasyonundaki ekonomi yönetimi, bu yanlışı gördü ve hem Kalkınma Planı’nda, hem de Orta Vadeli Programda bu saptamaya yer verdi.

KALKINMA PLANI’NDA TAM TERSİ YAZIYOR

Yazının Devamını Oku

‘Karmaşık faiz’de değişiklik yok

24 Ekim 2013
IMF’in ardından AB İlerleme Raporu’nda da, Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikası topa tutulmuştu.

Bir yandan reel faiz uygulaması istenirken öte yandan mevcut para politikası ve faiz yapısının karmaşık, şeffaflıktan uzak, belirsizliği artıran bir politika olması eleştiriliyordu.
Merkez Bankası ise bu eleştirilere rağmen mevcut uygulamada ısrar ediyor. Son olarak dünkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, mevcut karmaşıklığı yaratan, çok sayıdaki faiz oranlarının hepsinin aynen korunmasına karar verdi.
Dolayısıyla dünkü toplantı sonrasında Merkez Bankası politika faizi olarak da adlandırılan haftalık repo faizini yüzde 4.50, gecelik borçlanma ve borç verme faiz oranlarını, yüzde 3.50 ile yüzde 7.75’de tuttu, koridoru aynen korudu.
Dünkü toplantı öncesinde piyasada kimse, faiz oranlarında bir değişiklik beklemiyordu. Bir başka deyişle Merkez Bankası bu kez sürpriz de yapmadı.
Piyasa oyuncuları PPK toplantısı sonrasında en çok açıklanacak metni merak ediyorlardı. Çıkan açıklama sonrasında da görüldü ki; çok küçük birkaç sözcük eklenmesi ve yer değiştirmesi dışında, metin geçen ayki PPK toplantısından sonra açıklanan metnin tıpatıp aynısı idi.
Yurtiçi nihai talep ve ihracatın ılımlı büyüdüğünü, mevcut politikasının cari açığı olumlu etkilediğini belirten Merkez Bankası yönetimi, “Önümüzdeki dönemde kredi büyüme hızlarının kademeli olarak daha makul düzeylere düşmesinde, temkinli para politikası duruşunun ve alınan makro ihtiyati önlemler ile sermaye akımlarındaki zayıflığın etkili olacağı”nın altını çizdi.
Aynen geçen ayki PPK açıklamasında olduğu gibi, yine çekirdek enflasyon göstergelerinin bir süre daha hedefin üzerinde seyredeceği tahmini yapılırken, enflasyon görünümünün orta vadeli hedeflerle uyumlu olana kadar para politikasındaki temkinli duruşun korunacağı ve gerekli görülen sıklıkta ek parasal sıkılaştırmaya devam edileceği de kaydedildi.

POLİTİKA SEÇİMLER BİTENE KADAR DEĞİŞMEZ

Yazının Devamını Oku

Piyasalarda geçici iyimserlik

22 Ekim 2013
Piyasalarda iyimserlik havası hakim ve bunun nedeni ABD ekonomisinden gelen kötü haberler.

İç piyasa uzun bayram tatili sırasında dışarıda yaşanan gelişmeleri hızla satın alma telaşına girdi ve bu nedenle haftaya iyimserlik havasıyla başlandı. Gerçi, kurlar ve faizlerdeki aşırı tepki gün içinde biraz yumuşadı ama hisse senedi piyasalarında iyimserlik devam ediyor.
Birkaç gün içinde aradaki boşluk kapatılıp, sonra yine küresel ekonomiye bağlı trendi takip etmeye başlarız. Türkiye’ye özgü koşulları bir yana bırakıp, küresel gelişmelerin yılbaşına kadar bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin lehine olduğunu söyleyebiliriz. Yani ek bir olumsuzluk olmazsa, Türkiye’de de yılbaşına kadar olumlu bir seyir bekleniyor.
Bunun nedeni ABD’de yaşanan, ciddi mali ve psikolojik sıkıntılara neden olan bütçe krizi. Bu sıkıntı biz bayram tatilindeyken aşıldığı için dışarıda geçen hafta boyunca satın alınıp normale dönüldü, şimdi sıra bizim piyasalara geldi.
ABD’deki sıkıntı aşıldı ama ardından bir sürü tartışmayı da beraberinde getirdi. Her şeyden önce 3-4ay içinde yeniden bir sıkıntıya girme tehlikesi var ve ABD’de tarafların bu tarih gelmeden oturup sorunu köklü olarak çözmesi gerekiyor. Dolayısıyla ABD’deki mali sıkıntı ve bunun tüm dünya ekonomisine yaptığı etki, bir süre daha tartışılmaya devam edecek.
Yaşanan sıkıntı, doğal olarak ABD ekonomisinde tahribat yarattı. Sorun köklü olarak çözülemediği için ABD ekonomisine ilişkin belirsizlikler devam ediyor ve bu durum ekonomiyi tehdit etmeye devam ediyor.
ABD ekonomisine ilişkin tedirginlikler, şu sıralar başlaması beklenen tahvil alımlarının azaltılması planının ötelenmesine neden oluyor. İşte bu nedenle de, yani bol para bir süre daha devam etmek zorunda kalacağı anlaşıldığı için, ABD’nin yaşadığı bütçe sıkıntısı gelişmekte olan ülkelere olumlu yansıyor. Bol para Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere akmaya bir süre daha devam edecek.
Ancak bunun geçici olduğu, bir başka deyişle birkaç ay ötelemeyle, ABD’nin tahvil alım miktarını azaltmaya başlayacağı da açık. Piyasa analistleri son tahminlerinde, 2014’de bunun başlayacağını söylemeye başladılar.

Yazının Devamını Oku

Gelberi’nin ardından piyasalara bakış

21 Ekim 2013
ALİ İhsan Gelberi’nin cumartesi günkü cenaze töreni kalabalıktı; bankacı arkadaşlarının yanı sıra, eski bürokrat arkadaşları, ekonomi gazetecileri, akrabaları Zincirlikuyu Camisinin avlusunu, tatil gününde, doldurmuşlardı.

Sabah evine gittiğimde, eşi Suzan sarılıp, “Bu senin arkadaşın ne yaptı bize, niye yalnız bıraktı” diye ağladı. Gerçekten de, o kadar genç gitti ki...
Ailesi, dostları için zor olacağı kesin ama bence iktisat alemi ve piyasalar için de ciddi bir boşluk doğacak. Hayat devam edecek, sonuçta olan gidene olacak, doğru..
Piyasalar da o kadar büyük ki, O’nun boşluğu bir süre sonra belki aranmayacak. Ancak öylesine eksiklikler doğar ki; bunu somut biçimde hemen görmezsiniz. İlkesel bir boşluğu doldurdukları ve sayıları fazla olmadığı için, O ve onun gibiler, sonraları çok daha iyi anlaşılacak, doldurdukları boşluk somutlaştığında çok daha iyi görülecek kişilerdir.
İşte piyasalar için Ali İhsan Gelberi ve onun gibilerinin yaratacağı etki de buna benzer bir etki olacak. Cenazee gelenlerin çoğu Ali İhsan’ın değerinin, dolayısıyla yaratacağı boşluğun farkındaydılar. Örneğin oradaki gazeteciler, finansal gelişmeler hakkında başları sıkıştıklarında Ali İhsan’ın gerçekten gelişmeler hakkında doğru bildiklerini, hiç üşenmeden ve özledikleri gibi “mütevazi” biçimde, tepeden bir tavır takınmadan kendilerine anlatmaya çalışacaklarını bilirlerdi. Doğruyu ararken güvenebilecekleri sayısı az uzmanlardan biriydi Ali İhsan Gelberi.
Son yıllarda biraz yumuşamıştı ama Ali İhsan ekonomiyle ilgili doğrular konusunda hala çok sertti. Dışarısını iyi izler, bürokrasiden geldiği için içeride alınacak tavırlar konusunda sağlıklı analizler yapardı. Ali İhsan’la tartışılırdı ama daha çok güvendiği insanları dinler, onlarla daha rahat tartışabilirdi. Görüş ayrığı o kadar önemli değildi Onun için, ama özellikle bildiği, gördüğü halde doğruları söylemeyenlere karşı daha sertti. Doğruları söylemeyi bir sorumluluk olarak görür, bunu yapmayanları bazen abartılı biçimde suçlardı. Onun için hem eski bürokrat arkadaşları hem de bazı gazeteci ve bankacı arkadaşlarıyla, daha çok üslup nedeniyle sıkıntılar yaşamıştı. Ama herkes de iyi bilirdi ki; Ali İhsan inandığı şeyleri, üslubu sert olsa da, söylemeden edemezdi, dürüsttü...

SIĞLAŞAN TARTIŞMA ORTAMI

Birikimliydi, zekiydi, hep başka açıdan bakmayı ve detayı görmeyi sever, kalıpları sorgular, sezdiğinin üzerine inatla gider, bu nedenle de ciddi, sağlıklı analiz ve tahminler yapabilirdi. Bir başka deyişle korkarak ve sinerek doğruları düşünme ve tartışmanın olamayacağını, bu tavrın uzun vadede insanı ve toplumu sakat hale getireceğini bilir ve bunu hayatında uygulamaya çalışırdı. Bu tabi ki mevcut iklimde tepki çeken bir tavırdı, Ali İhsan da kendini üslup olarak biraz törpüledi ama temel düşünce biçiminden taviz vermedi.

Yazının Devamını Oku

Akaryakıt sektöründeki rekabet hizmeti öne çıkardı

17 Ekim 2013
Son dönemde giriş-çıkışların bolca yaşandığı akaryakıt sektöründe, varolan rekabetin daha da yoğunlaşması bekleniyor.

Yüzde 1 hatta daha da altında pazar paylarına sahip şirketlerin, yeni şartlarla sürekli değiştiği sektörün üst tarafında da rekabetin yoğun ve pazar payı açısından sıralamaların değiştiği gözleniyor.
Sektörün 2. büyük şirketi olan Opet’in Genel Müdürü Cüneyt Ağca, rekabetin devam edeceğini, sektöre büyük oyuncu girişlerinin de beklendiğini söyledi.
Sektörde ciddi değişimlerin yaşandığını kaydeden Ağca, son olarak 10 numaralı yağa ilişkin getirilen kısıtların olumlu olduğunu, bayram tatili başlangıcında yine büyük miktarlarda kaçak 10 numaralı yağ yakalandığını memnuniyetle duyduklarını söyledi. Cüneyt Ağca son dönemde jet yakıtında da, katkı maddesi olarak kaçak kullanımının arttığının altını çizdi.
Opet Genel Müdürü Cüneyt Ağca ve ekibi ile önceki gün Barcelona’da yapılan Stevie ödül töreni nedeniyle birlikteydik. 2002 yılından beri 60 ülkede iş alemi ve sivil toplum kuruluşları arasında bireyler ve kurumların başarılarını onurlandırmaya devam eden Stevie Ödülleri’nin ikisi, bu yıl Opet’e gitti. Akbank, İş Bankası, TEB, Üsküdar belediyesi, Koç Holding, Shell- Turcas’ın da ödül aldığı törende, Opet hem enerji sektöründe “yılın şirketi” ödülünü aldı hem de Sağlık, güvenlik ve çevre programı kapsamında “Temiz Tuvalet Kampanyası” ile ödül kazandı.
Akaryakıt sektöründe son yıllarda her yıl sürekli olarak pazar payı kazanan tek şirket olan, ilk 8 aylık verilerle sektör yüzde 5 büyürken, yine yüzde 8’i yakalayan Opet’i anlatan Genel Müdür Ağca, sosyal sorumluluk ve müşteri memnuniyetine büyük ağırlık verdiklerini, ödüllerin de bu kapsamda geldiğini söyledi. Yüzde 19’luk Pazar payı ile sektörde ikinci sırada yer aldıklarını hatırlatan Ağca, sektörün büyük oyuncuları arasında “tek türk şirketi” olmakla, haklı olarak gurur duyduklarını söylüyor.
Şirket Stevie ödülleri için başvurusunda da 20 yıl önce iki öğretmen tarafından kurulan şirketin bu başarı öyküsüne yer vermiş ve müşteri memnuniyeti açısından Türkiye’nin son yıllarda en başarılı şirketi olmasına vurgu yapmış.

Yazının Devamını Oku