Erdal Sağlam

Babacan doğruları sayıyor ama icraat farklı

14 Ocak 2014
Hep böyle oluyor; Hükümet ekonomide sıkıştığı zaman Başbakan Yardımcısı Ali Babacan TV’lere çıkıp genel doğruları, uyulması gereken ilkeleri sayıyor.

Piyasa oyuncuları da haklı olarak, “Bak yine doğruları söylüyor” diyor. Ancak Babacan’ın söyledikleriyle uygulamaları kıyaslayınca, tüm bu doğruların Hükümet tarafından yerine getirilmediği, aksine tersinin yapıldığı görülüyor. İşte bu nedenle piyasa oyuncuları Babacan’a eskisi kadar inanamıyorlar.
Hafta sonunda TRT 1’de bir programa çıkan Ali Babacan yine kimsenin inkar edemeyeceği, hukuk devleti, yolsuzluklar ile devletin işlemi ile ilişkileri üzerine uyulmasa gereken kuralları saymış. Bunun yanında ekonominin geleceğine ilişkin ise “kurlar ve faizler yakında durulursa enflasyona etkisi olmaz” gibi iyimser tahminlerini ekleyerek piyasalara güven vermeye çalışmış.
Türkiye’deki bir işadamının, yargı içerisindeki bir yapı tarafından hedef olarak alınabildiğini, mal varlıklarına tedbir uygulanabildiğini belirten Babacan, “Bu, tamamen o yapılanmanın kendi amaçları ve hedefleri doğrultusunda olabiliyor. Bu çok vahim bir durum, zaten bunun üzerine gitmek gerekiyor. HSYK Yasası olsun diğer çalışmalar olsun bunları bir an önce önlemeye ve bunların tekrarını önlemeye yönelik adımlar” şeklinde konuşmuş.
Babacan’ın söyledikleri gerçekten de çok vahim, kabul edilebilir iddialar değil. Ancak bu söylemin hayli sıkıntılı yönleri de var. Birincisi gerçekten Babacan’ın dediği gibi mi, hiç mi yolsuzlukla mücadele boyutu yok? Ya da Hükümetin sadece olayın bu boyutunu gündeme getirip, yolsuzlukla mücadeleyi savsaklama amacı sezilmiyor mu? Diyelim ki Babacan’ın söyledikleri doğru, o zaman 11 yıldır iktidar olan Hükümet bunları hiç mi görmedi ya da gördü de bu vahim olaylara bilerek mi göz yumdu? Vahim olayların içinde cemaat dahil herkes yok muydu? Size Hükümetin bunları yeni gördüğü fikri inandırıcı geliyor mu?
Yolsuzlukların çok olduğu bir ülkeye yatırımcıların kolay kolay gelmeyeceğini, yatırımcılar için öngörülebilirliğin önemli olduğunu anlatan Babacan, yolsuzluğun en küçüğüne bile asla göz yummayacaklarını söylemiş. İnsanın olduğu her alanda hata olabileceğini ifade eden Babacan, önemli olanın baştan doğru insanları doğru görevlere getirmek, önleyici tedbirleri almak ve sistemi doğru kurmak olduğunu da ifade etmiş.

YAPILANLAR ORTADA

Gördüğünüz gibi Babacan yine doğruları saymış. Peki, kamu yönetiminde yıllardır yapılanlar, en azından ortaya çıkan dosyaların yıllardır konuşulduğu bilinmiyor muydu? Doğru insanları göreve getirme konusunda, bağımsız kurumlar başta olmak üzere bunun kesinlikle yerine getirilmediğini görmedi mi? Kendisinin de baştan beri bu hesapsız, ölçüsüz proje ve ihalelerden, iş ve insan kayırmalarından şikayetçi olduğunu duyuyorduk ama…

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs’ta barışı enerji sağlayabilir

13 Ocak 2014
AB ile ilişkiler başta olmak üzere Türkiye diplomasisinin eline kolunu bağlayan en önemli konulardan biri olan, kangren haline gelmiş Kıbrıs sorununun çözümü ve Ada’da barış sağlanması için yeni bir umut doğdu.

İşadamları da bu barışın biran önce sağlanmasını istiyor ve siyasileri göreve çağırıp, bu fırsatın kullanılmasını istiyor.
TÜSİAD geçen hafta Kıbrıs’ta barışın zorlanması amacıyla önemli bir organizasyon gerçekleştirdi. Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye’nin önde gelen iş dünyası kuruluşları ortak bir deklarasyon yayımlayarak, “Her iki toplumu Kıbrıs sorununun kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaştırma yolunda müzakerelere iyi niyet içinde başlamaya çağırıyoruz” dediler. Kıbrıs sorununda çözümün ilgili tüm taraflar arasında yüksek düzeyde bir ekonomik işbirliği yaratacağının bundan tüm halkların ve bölgenin faydalanacağının altı çizilerek, özellikle Doğu Akdeniz’de çıkan enerji fırsatının değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi.
Özetle; 2008 küresel krizinin Güney Kıbrıs’a büyük darbe vurması ve Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan büyük doğalgaz kaynaklarından yararlanma ihtiyacı aynı zamanda Ada’da barışın sağlanmasını gerektiren bir iklim yarattı. Başka bir deyişle savaşlara neden olan enerji bu kez barışın sağlanması için imkan sağladı.
Kıbrıs’ta Türk tarafının artık bir çözümün olması konusunda kararlı olduğunu, Türkiye’nin bu konuda ciddi destek verdiği biliniyor. Krizden büyük yara olan Rum kesimi de, eline gelen gaz imkanından ancak Türk tarafı ile barış yapması halinde yararlanabileceğini görmeye başladı. Daha önce Türk tarafı ile barışı referandumda reddeden Rum halkının barış için eskisinden daha istekli olduğu söyleniyor. Ancak barış için yetecek mi, göreceğiz.
TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz ve beraberindeki heyet deklarasyon yayınlamanın yanısıra Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Türkiye Büyükelçisine ziyaretlerde bulundular, yapılan girişimi anlattılar ve Kıbrıs’ta barış için bundan sonra da üzerlerine düşen görev varsa yine hazır olduklarını söylediler.
Büyükelçi Halil İbrahim Akça yapılan ziyarette, açıklama ve Rum tarafının işadamları yoluyla barışa zorlanmasının, bu çabalara önemli katkı sağlayacağına inandığını, Türk tarafında fazla sorun olmadığını, Rumlarda ise hala ikircikli tutumlar gördüklerini ama barış yanlılarının artmasını beklediklerini söyledi.

BİZİM SİYASİ KRİZİMİZ KIBRIS’I ETKİLEMEMELİ

TÜSİAD Başkanı ve ekibi ile dönüşte yaptığımız sohbetlerde de bu kez umutlu olduklarını ancak barış için daha fazla baskı gelmesi gerektiğini söylediler. Çok açıkça dile getirmeseler de, Türkiye’de yaşanan siyasi krizin Kıbrıs’ta barış için gereken yoğun çabaları olumsuz etkilemesinden dikkatlerin dağılmasından endişe ediyorlar.

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu’nun yolsuzlukla mücadele önerileri

9 Ocak 2014
Hükümetin yargıyla ilgili son girişimleri, bence zaten yanlış kararların getirdiği kaos ortamının iyice arap saçına dönmesine, sonunda demokrasinin daha da zayıflamasına neden olacak.

Yani olan yine özgürlüklere ve ekonomik sıkıntıya, dolayısıyla geniş halk kitlelerinin zararına olacak.
Kamuoyunun yine “Ya o taraftasın, ya bu tarafta” diye zorlandığı bir dönemden geçiyoruz. “Hem yolsuzluklar ortaya çıkmalı, hem de devletteki gizli organizasyonlar ortaya çıkarılmalı” diyorsunuz ama bu kargaşada dinletemiyorsunuz. Sanki ikisi birden olmazmış gibi davranılıyor. Halbuki ikisi birden olabilir. Zaten Türkiye’nin artık çağdaş kurallı bir sisteme girmesi için ikisi birden yapılmak zorunda. Hatta geç kalındığı bile sayılabilir.
Önceki gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Grup toplantısında yaptığı konuşma, bu amaca dönük yönüyle de çok önemliydi. Basında fazla yer almayan Kılıçdaroğlu’nun, “yapalım” çağrısında bulunduğu konular şunlar:
- Rüşvet ve yolsuzluklar konusunu dokunulmazlıklar dışına çıkaralım. Bekletmeden yüce divana gönderelim,
- Kamu ihale yasasını AB standartlarına getirelim,
- Siyasi ahlak yasasını çıkaralım,
- Siyasi partiler yasasını çıkaralım, finansmanı şeffaf hale getirelim,

Yazının Devamını Oku

Enflasyon tahminleri bu yıl ilk günden artmaya başladı

6 Ocak 2014
Merkez Bankası enflasyonla ilgili dün yaptığı değerlendirmede, yılın başında gelen vergi artışlarının enflasyona net etkisinin, üretici fiyatları artmadığı takdirde, 0.5 puan olacağını ifade etti.

Piyasa araştırmacılarının tahminleri ise bu etkinin 1 puana, hatta 1,5 puana kadar çıkacağı yönünde.
Önce şunu söylemek gerekir ki; her yıl Merkez Bankası’nın enflasyon hedefine kıyasla piyasaların tahmini yüksek olur. Ancak bu yıl tahmin farkları çok erken başladı, yılın ilk günlerinden itibaren 2014 enflasyon hedefi ile piyasa tahminleri çok farklı oluşmaya başladı. Farkın bu kadar erken başlaması hayra alamet değil çünkü bilindiği gibi beklentiler enflasyon gerçekleşmelerine ciddi etki yapıyor.
Yılın ilk günü bazı mallara gelen sürpriz ÖTV artışlarının enflasyona etkisinin ne olacağı konusunda piyasa ile Merkez arasında ciddi görüş farkları bulunuyor. Neredeyse 1 puanlık fark bulunuyor. Bu yıllık tahminleri de etkiliyor.
Bunun yanında Merkez’in kur artışlarının enflasyona etkisine değinmediğini kaydeden piyasa oyuncuları, yıl bazında bu etkinin büyük olabileceği görüşündeler. Kurlardaki eğilimin yukarı yönlü olduğunu, mevcut durumda bile doğalgaz, elektrik fiyatlarında yüksek artışlar gerektiğini hatırlatan piyasa uzmanları, seçim sonrasında zorunlu yüksek oranlı fiyat artışları bekliyorlar. Kurdaki yüksek seyrin devam etmesi halinde fiyat artışı ihtiyacının daha da artacağı ortada. Bu nedenle piyasa uzmanları yönetilen-yönlendirilen fiyatlar dedikleri enerji fiyatlarında ciddi artışlar bekliyorlar. Dolayasıyla bunun enflasyona etkisinin de ciddi oranlara ulaşacağı kanısındalar.
Piyasa araştırmalarına baktığımızda şimdiden yıl sonu enflasyon tahmin değişikliklerine başladıklarını görüyoruz. Yüzde 5’lik hedefe karşılık enflasyonun yüzde 6.5-8.5 oranları arasında olacağını söyleyen araştırmacılar var. Tepe noktasını ise Mayıs-Haziran ayı olarak tahmin ediyorlar.
Bence piyasaların tahminleri de hala iyimser yönde. Şahsen bu yıl içinde enflasyonun yeniden çift haneye çıkma riskini yüksek görüyorum. Hem enerji fiyatlarındaki artışların daha yüksek olacağını, hem beklentilerin yıl içinde ciddi biçimde yükseleceğini bekliyorum. Bunları söylerken, küresel likiditedeki sıkıntıların yanında iç siyasetteki gerilimlerin tüm yıla yayılacağı tahmini yaptığımı, bunun kur ve faiz üzerinde ciddi baskı oluşturacağı, seçimler nedeniyle fazla kısılamayacak içtalep nedeniyle fiyat baskılarının artacağını düşünüyorum. Yani bu tahminler yıl içinde bence daha çok artacaktır.

21 OCAK’TA FAİZ ARTACAK BEKLENTİSİ

Bu arada piyasalarda, enflasyonda artış beklentisinin yükselmesine de bağlı olarak Merkez Bankası’nın faiz oranları artıracağı beklentisi de yükselmeye başladı. Piyasa oyuncularının giderek daha fazla bir bölümü, 21 Ocak’ta yapılacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) yılın ilk toplantısında faiz oranlarını artırmak zorunda kalacağını söylemeye başladı.

Yazının Devamını Oku

Piyasada düzeltme sürüyor gideceği yer belirsiz

6 Ocak 2014
BAŞBAKAN başta olmak üzere hükümet üyeleri bir yandan ekonomideki kötü gidişatı, abartılı hesaplamalarla “siyasi malzeme” olarak kullanmak isterken, öte yandan kötü gidişin geri döneceğini söylüyorlar.

Sadece hükümet üyeleri değil, ne olursa olsun destek veren gazete ve TV yorumcular da yine aynı tavır içinde.
Kimseyi kandırmanın gereği yok; piyasalarda yaşanan bir düzeltme hareketi. Bir açıdan 10 yıldır süren bahar havasının tümünün gerçek olmadığını ortaya çıkaran bir düzeltme, öte yandan Türkiye’nin artan ekonomik ve siyasi risklerinin satın alındığı bir düzeltme. Nereye kadar gideceğini ise bilen yok.
TV’lere çıkıp “Her şey çok güzel olacak” demenin, köşe yazılarında aslında Türkiye ekonomisinin sağlam olduğunu, sadece bir-iki veriyi seçerek anlatmaya çalışmanın artık bir anlamı kalmadı. Aslı olmayan pembe tablolar çizenler unutmasınlar ki; özellikle dar gelirli ve küçük tasarrufçulara kötülük yapıyorlar. Yatırım danışmanı, bankalarda büyük paraları olanlar zaten danışmanlık alıyorlar. Hatta kendilerine “İşler kötü gitmeye devam edecek” diyen bazı danışmanların TV’lere çıkıp pembe tablolar çizmelerini de biraz gülümsemeyle karşılıyorlar. Öyle ya; birileri kaybedecek ki, diğerleri kazansın. Özetle; küçük tasarrufçunun kaybetmesini istemeyen gerçekçi olmak zorunda. Ekonomiyle ilgisi hiç olmayıp, gazetelerde, TV’lerde büyük büyük ekonomi yorumları yapanlar, piyasanın iyileşeceğini söyleyenlerin derdi ise zaten çok belli...
Küçük tasarrufçuya söylenmesi gereken şey; “düzeltmenin devam ettiği, yani kurların ve faizlerin yukarı seyrinin devam edeceğinin görüldüğü” olmalı. Hiç unutmasınlar ki; hazine kağıdı ve hisse senetlerinde hala büyük ağırlık yabancılarda ve yabancıların tavrı, önümüzdeki dönem belirleyici olacak.
Yabancıların giriş- çıkış kararları ve zamanlamaları, piyasada hem aşağı hem yukarı hareketler yaratabilir ama genel seyir bozulmanın devam edeceği yönünde. Kurlarda, faizlerde geçtiğimiz 2-3 hafta içinde çok ciddi artışlar yaşandı, dalgalanmanın devam edeceği anlaşılıyor ama genel yön hala yukarı yönlü. Yabancılar ve yerli büyükler yeni pozisyon alırlarken piyasalarda geçici iyileşmeler yaratabilirler ama küçük tasarrufçu genel yönü unutmamalı.
Çünkü hem ekonomide yanlışlar yapıldı, gerekli kararlar hükümet ve Merkez Bankası tarafından alınmadı. Yapısal kırılganlıkları olan ekonomide, küresel bozulma geliyorum derken bile, faizleri yükseltmiş görünmeyelim diye gerekli olan kararlar tüm uyarılara rağmen alınmadı. Faiz ve kur için almadıkları kararlar nedeniyle, şimdi faiz ve kurlar hızla yükseliyor. Hem de siyasette yapılan hatalar ve yaratılan devlet krizi piyasaları iyice bozdu.

YABANCILARIN BAKIŞI

Türkiye’ye ciddi fon getiren önemli bir kuruluş yetkilisiyle hafta sonu konuştuğumda, Türkiye’ye bakışın pek de iyi olmadığını söyledi. Zaten 10 yıldır fazla iyi giden Türkiye ekonomisinde, son küresel likidite daralmasıyla birlikte bir hareket beklediklerini, bunun üzerine bir de siyasi kriz bindiğini, Batı basınında Türkiye algısının hızlı biçimde bozulduğunu kaydeden yetkiliyi, bundan sonra olacaklar konusunda da kötümser tahminler yaptı.

Yazının Devamını Oku

Ekonomik istikrar yine politika tehdidi altında

2 Ocak 2014
Siyasi gelişmeler ile ekonomik istikrar arasındaki kaçınılmaz ilişkilere yine çok yakından bakmamız gereken bir döneme girdik.

2014 yılında ekonomik istikrar yine politikanın yoğun tehditi altında olduğunu söylemek gerekiyor. Bu ilişkideki kanıtlanmış bir gerçek; ekonominin daralmaya başladığı dönemlerde siyasette kavgaların çıkmaya başlamasıdır. Son örnekte bunun etkisi olabilir ama henüz kuvvetli değil. Ekonomi daha da daralırsa açıkça yaşarız.
Politikacılar “Daha fazla oy alalım” diye, halkın yararına gözüken kararlar alır, ekonomik gerçekleri gözardı edebilir ve bu kararlar nedeniyle ekonomi zora girebilir. Daha önce de sık yaşadığımız gibi; sonunda politikacıların aldığı yanlış kararların faturası kamuya yani halka çıkar. Bütçe dengeleri bozulur, kurlar aşırı artar, faizler yükselir, enflasyon yeniden hortlar yani olan halka olur.
İşin tuhafı çoğu kez sanki bu kararlar halkın yararınaymış gibi yutturulabiliyor.
Bu nedenle bağımsız kurumlar oluşturuldu politikacıların orta-uzun vadede ekonomik istikrarı bozmaması için, günlük ekonomik işleyişteki inisiyatifleri azaltılmaya çalışıldı. Söylenenin aksine bu kurumlar “milli iradeye ters” değil, sonuçta ekonomik istikrarı yani halkı koruyan kurumlardır. Ancak politikacılar, küreselleşmenin de bir gereği olan, bağımsız kurumları hiç sevmediler, kendi çıkarlarına ters gördüler. Ülkesini düşünen politikacılar, kendi klasik yönetim anlayışına ters düşse de bu mekanizmayı öldürmedi ama “ciddi çoğunluk” kazanmasının da etkisiyle, mevcut Hükümet bu mekanizmayı iyice bozdu.
Söylemek istediğim o ki; son 10 yılda yaşadığımız bağımsız kurumları siyasete yeniden bağlama tavrı ekonomide alınan yanlış kararları artıran bir unsur oldu.

AYRIMCI POLİTİKALAR

Şu anda bağımsız kurumların tümü Hükümete neredeyse tam bağlı çalışıyor. Yaşadığımız son örnekte olduğu gibi, banka ve katılım bankaları denetiminde siyasi ayrımcılık iddiaları yine gündemde. Hep gelir idaresi bağımsız olsun dedik; bu hükümet dönemindeki siyasi vergi incelemelerini gördükçe, son günlerdeki şirket denetimlerini duydukça ne kadar haklı olduğumuzu gördük. İşte tüm bunlar ekonomik istikrarı bozan politik eğilim ve kaygılar...

Yazının Devamını Oku

Babacan kabineye piyasadaki kırılganlığı anlatmalı

31 Aralık 2013
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın son dönemde yine suskun bir sürece girmesi, piyasadaki herkesin dikkatini çekiyor.

Ankara kulislerinde 17 Aralık’ta başlayan siyasi kargaşanın ardından sadece bir TV kanalına çıkıp, komplodan söz etmesi ise “Demek ki Başbakan çık dedi, kaçamadı” biçiminde yorumlandı. Özetle; piyasalar Hükümeti yanlışlarından çevirip kendilerini rahatlatabilecek tek aktör olarak gördükleri için Babacan’a toz kondurmak istemiyorlar.
AKP’ye yakın işadamları dahil, gözünü partizanlık bürümemiş, hemen herkes bu sürecin ekonomi açısından çok kötü yönetildiğinin farkında. Daha yeni AKP’de yöneticilik de yapmış bir işadamından “Dışa bağımlı bir durumda ekonomiyi siyasete alet eden, yabancı sermayenin geldiği Batı’ya karşı sertleşen Hükümetin tutumunun ülke ekonomisine büyük zarar verdiği” yorumunu dinledim.
Bu işadamı dahil piyasaları bilen işadamlarının tümü, cemaat-hükümet çatışması bir yana, uzun zamandır iktidardan nemalanan kesim olduğunun bilindiğini, siyasi çatışmadan ayrı olarak yolsuzluk ve rüşvetin üzerine gidilmesi gerektiğini, hükümetin bu konuda çok geç kaldığını dillendirmeye başladılar.

Türkiye’de sermaye ve tasarruf eksikliğinin aşılamadığını, Batının sermayesine mahkum olunduğunu, büyümenin ancak böyle sağlandığını hatırlatan işadamları, sanki bu gerçek ortada yokmuş gibi Batıyı Türkiye’de yaşanan sıkıntıların sorumlusu gibi göstermenin, yabancılara değil bize zarar verdiğinin de altını çiziyorlar. İşte Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın ekonomide, piyasalarda yaşanan bu kırılganlığı Başbakan Erdoğan’a bizzat anlatması gerektiğini, Başbakanın ve bazı bakanların söylemleriyle her şeyden fazla ekonomiye zarar verdiğini görmelerinin sağlanmasını istiyorlar.

BDDK GÖREVİNİ YAPMALI

Yazının Devamını Oku

Piyasayı yabancıların tavrı belirleyecek

30 Aralık 2013
GEÇEN hafta piyasada yaşananlarda, neredeyse tümüyle, iç piyasadaki oyuncular belirleyiciydi.

Özellikle döviz borcu olan şirketlerin panik halinde döviz almaya çalıştıkları görüldü ve sonuçta kurlar fırladı.
Bugün açılacak piyasalarda ise yabancıların tavrının belirleyici olması bekleniyor. Piyasa oyuncuları, Noel tatilinin de etkisiyle yabancıların fazla bir hareket yapmadıklarını, bugünden itibaren devreye girmesini beklediklerini söylediler. Yabancıların satışa geçmeleri halinde geçen hafta yaşananlardan bile daha sert hareketler, yani bozulmanın derinleşmesi ihtimali büyük.
Yabancı basında son günlerde çıkan haberler, Türkiye’nin risk algısının, son siyasi çatışma nedeniyle iyice arttığını ve hükümetin otoritesinin zedelendiği görüşlerini içeriyordu. Dolaysıyla bu haberler yabancıların Türkiye’den çıkış yapabileceklerinin de işaretlerini verir gibiydi.
Ancak bu çıkış hemen olur mu yoksa biraz beklenir de, daha sonra mı çıkış yapılır, orası pek kestirilemiyor. Eğer yabancılar tatil ve bilanço nedeniyle bir süre daha bekleme eğilimine girerler de kısa sürede iç siyasi çatışmalar durulursa, zarar azaltılabilir. Ancak siyasi çatışmanın arttığına , devlet krizinin sürdüğüne şahit olursak, birkaç gün içinde olmasa bile, yabancıların çıkışı kaçınılmaz hale gelecektir. Bu ihtimalin daha yüksek olduğu da açık.
Özetle; Türkiye’de siyasi istikrarın bozulduğu algısı, küresel likidite hareketi ile birleştiğinde, oluşan bu havanın ekonomiye faturasının ağır olacağı açık.
Şimdi piyasadaki herkes, devlet krizinin sürmesine rağmen, nasıl bir önlem alınıp da piyasaların sakinleştirilebileceğini tartışıyor. Piyasa oyuncularıyla konuştuğumuzda, bu konuda fazla bir umut olmadığını da gözlemledik.

FAİZ ARTIRILSA BİLE ARTIK GEÇ

Piyasadaki bazı oyuncuların

Yazının Devamını Oku