25 Temmuz 2010
DOSTLUK maçının başlamasına 1-2 saat kala Borussia Stadı’nın VIP bölümünün özenle hazırlanmış terasındaki kokteyl masalarında bir yandan karşılaşmanın başlamasını beklerken, bir yandan da sohbet ediyoruz. Masada, Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir, Ali Koç, Hakan Dinçay ve Yasemin Merçil var...
Daha sonra yanımıza ceketlerinde Borussia Mönchengladbach arması olan 50’li ve 60’lı yaşlarda iki bey geliyor. Elindeki beyaz şarap kadehini tutuşundan giyinişine kadar gerçek bir centilmen olduğu her halinden belli olan kişinin Mönchengladbach’ın başkanı Rolf Königs olduğunu öğreniyoruz.. Aziz bey Königs’i Ali Koç’la tanıştırıyor ve içeri misafirlerinin yanına geçiyor.. Ali Koç ve Königs derin bir sohbete dalıyorlar biz de kulak misafiri oluyoruz. Koç müthiş vizyonuyla Königs’i hemen etkiliyor. Fakat aynı şekilde Königs de bizi etkiliyor.
Borussia’yı 60 bin üyenin seçtiği 3 kişinin yönettiğini söylüyor. 95 milyon Euro’luk stat yatırımlarını anlatırken tamamen öz sermayeyle bunu yaptıklarını söyleyince şaşırıyoruz. Locaları 50 bin Euro’dan sattıklarını öğreniyoruz. Şaşırması sırası Königs’e geliyor; Ali Koç Fenerbahçe Stadı’ndaki locaların 100-200 bin dolar arasında satıldığını hatta loca almak için 500 bin dolar önerenlerin olduğunu söylüyor.
Çocukluğumun kahramanı
Bir ara masadan ayrılıp tekrar geldiğimde, Ali Koç diğer kişiyi tanıyıp tanımadığımı soruyor... İsminin Rainer Bonhof olduğunu söyleyince gözlerim yerinden çıkıyor. “Gerçekten mi?” diyorum, nasıl yani? Heyecandan saçmalamaya başlıyorum... Çocukluğumun kahramanlarından biriyle aynı masadayım, inanamıyorum. Hemen cep telefonumun kamerasıyla fotoğraf çektirdikten sonra bunun daha iyi resmedilmesi için o an sahanın içinde olan Hürriyet muhabiri Süleyman Arat’ı arıyorum; “Süleyman şu an yanında durduğum adam Bonhof, lütfen fotoğrafımızı çek.”
Bonhof: Stoch çok iş yapar
Bonhof ve Koç’tan da izin alarak benim de bugün gördüğüm fotoğrafı çektiriyoruz. Maç başlıyor ama benim aklım arkamda duran Bonhof’ta. Bonhof, Mönchengladbach’ı yöneten üç kişiden biri. Devre arası yine yan yanayız. Koç Bonhof’a Fenerbahçe’yi nasıl bulduğunu soruyor. Bonhof, Dostluk maçının ilk devresinde yaşananları biraz da tebessümle yorumluyor. Ama en ilgimi çeken yorumu şu oluyor; “Stoch Fenerbahçe’de çok iş yapar, iyi bir transfer yapmışsınız. Müthiş bir yeteneği var, çok etkilendim...”
Yazının Devamını Oku 
22 Temmuz 2010
DÜNKÜ maç beni bir şeye tekrar emin etti; Fenerbahçe orta sahası zengin, hücum hattı umut veren bir kadroya kavuştu. Fakat defansta oynayan isimler büyük tehlike arz ediyor.
Özellikle Bekir, Bilica ve İlhan üçlüsü güven vermiyor. İnce bir tül gibi Fenerbahçe savunması, en ufak rüzgarla dağılabiliyor. Orta sahadaki zenginlikte ise, en çok göze çarpan adam Stoch’tu. Hızı, arzusu, tekniği ve zekasıyla bu yıl gündeme oturacak isim olacaktır bence. Aykut Hoca’nın denediği bir şey vardı hazırlık döneminde; Stoch’u Alex’in pozisyonuna yavaş yavaş ısındırmak. Bu tavır kesinlikle sürmeli. Çünkü Alex’in miyadı yavaş yavaş doluyor ve onun yerine geçecek isim bulunmalı. Stoch da bu görev için biçilmiş kaftandır. Ayrıca bu hazırlığın Alex takımdayken yapılması da Stoch’a çok şey katacaktır.
Santos’un golü şiir gibiydi. Karşısındaki Galatasaraylı savunmacı çok ağır kalmıştı ve bu yüzden onu Servet sandım. Sonra Ali Turan olduğunu anladım. Geçen sezonun yarısını kaplayan “Pembe Dizi” kıvamındaki transfer öyküsünün başrolü Ali Turan’ın dünkü performansı da mutlak soru işaretleri bırakmıştır Galatasaraylıların kafasında. Son olarak, dün kısa da olsa forma şansı bulan Gökay’dan çok ümitliyim.
Ne gerek vardı?
SORU işaretleri maçla birlikte başladı dün. Galatasaray tribünlerinin meşale ateşiyle alev alması başlangıcı verdi ve devamı geldi. Hem futbolcular hem de Fenerbahçeli taraftarlar bu anlamsız gerginliğe ayak uydurdular.
1- Hakem kuralları uygulamak için oradaydı ve Selçuk’un çelmesinde sonuna kadar haklıydı. Selçuk, sorumsuzca o hareketi yapıp bu maçı umursamadığını gösteriyorsa hakem çıkıp da “Aman dur” diyecek bir pozisyonda değildi sahada. Topu alıp içeri girme olayı ise biraz toleranssızdı. Sanki biraz daha ortamı yumuşatıcı davransa iyi olurdu.
2- Mustafa Sarp, Servet, Bilica ve Sabri gibi isimler maçı manasızca gerdiler. İkili mücadelelerdeki hırçınlıkları forma aşkından değil daha çok “göze girme” telaşındandı.
3- Santos’un muazzam golünden sonra sahaya meşale atan Fenerbahçeli taraftarlar, sağduyudan uzak davrandılar.
Dostluk...
Yazının Devamını Oku 
18 Temmuz 2010
AYKUT Kocaman’ın takımın başına geçişinden itibaren öne çıkan başlıca engellere ve çözümlerine bir bakmak lazım aslında.
Colin Kazım ve Emre gibi agresif oyuncuların kontrol sorunu; inanın bunun üstesinden Aykut Kocaman gelemezse başkası da başaramaz. O yüzden Aykut Hoca’yı tanıyan birisi olarak bence korkulacak bir şey yok. Hatta aksine bu yaz kampları adına iyi bir görüntüdür.
Young Boys eşleşmesi; şahsi kanaatim Fenerbahçe’nin -normal şartlar altında- turu çok rahat geçeceği yönünde. Fakat Young Boys’un da son hafta mağduru olduğunu unutmamak gerek. Şampiyonluğu son 90 dakikada Basel’e kaybeden Young Boys, İsviçre Ligi’nin en mücadeleci takımı.
Transfer kargaşası; ince eleyip sık dokuyan yönetim, eskiden yaptığı hatalara düşüp alel acele “büyük” ama yıpranmış isimlere sarılmıyor. Hedef atışı yapılacaktır bence. Sessizlik pazara kadar son bulacaktır, Fenerbahçelilerin içi rahat olsun.
Güiza sorunu; işte en zor nokta bu. Çünkü Güiza’dan kurtulmak için sadece kulübün ve teknik heyetin bu sorunla uğraşması yetmiyor. Güiza ve menajerinin de bir şeyler yapması bekleniyor. Şayet Güiza gitmezse de keyfi bilecektir ve gerektiğinde oynayıp gerekmediğinde -büyük olasılıkla- tribündeki yerini alacaktır. Gerçi hoş, o eşsiz statta maç izlemeyi bile haketmek gerekir ya, neyse...
Kadro darlığı; yedek kulübesini mesken etmiş bazı oyunculardan nihayet kurtulan Fenerbahçe, alternatifli bir kadro kurmalı tekrar. Takım içi rekabet düşerse bu her şeyi kötü etkiler. Bunun için de yedek beklediği zaman sorun çıkartmayacak yeni isimler bulunmalı. Genç ve gelişmeye açık isimler...
Sabır; Fenerbahçe camiasının önünde iki yol var; birincisi şayet kötü sonuçlar alındığında medyanın da gazına gelerek Aykut Kocaman’ı alaşağı etmek... İkincisi; kendi evladına teslim ettiği bir takımın üç sene içinde nerelere gelebileceğini ön görerek sabretmek ve destek olmak.
Daum, Güiza ile konuştu mu?
ALLAH yakışan iftiradan korusun ama, bana gelen bir istihbarat yakışmanın da ötesinde gibi duruyor... Sezon bitiminde hangi futbolcularla nasıl yol ayrılığı olacağını daha önceden bilen Daum, ayrılmasından sonra Fenerbahçe’nin başını ağrıtabilecek bir oyuncuya haber göndermiş... “Hakkını alana kadar mücadele et, sen sorun çıkardıkça onlar geri adım atacaktır” demiş... Söz konusu oyuncu Güiza... Fenerbahçe’den ayrılışını acıklı bir intikam gösterisine çeviren Daum meğer bununla da yetinmemiş; Güiza’ya çok iyi bildiği bir konuda (!) nasihat etmiş.
Yazının Devamını Oku 
5 Temmuz 2010
* Drogba (Fildişi Sahili)<br><br>* Cannavaro (İtalya)
* Rooney (İngiltere)
* Ribery (Fransa)
* Ronaldo (Portekiz)
Kim bunlar?
Nike 2010 Dünya Kupası reklam filminin yıldızları...
* Messi (Arjantin)
* Kaka (Brezilya)
Yazının Devamını Oku 
2 Temmuz 2010
ERMAN Abi, geçtiğimiz gün yazdığı “Tek çözüm 6 hakem” başlıklı yazısının bir yerinde, teknolojiye müracaat etmenin yanlışlığından bahsetmiş. Ve bu durumun kötü olacağını, futbolun Play Station’a döneceğini yazmış. Konu Play Station olunca, bir de yanlış bilgi verilince hemen müdahale edeyim dedim;
BİR- Play Station sadece bir oyun konsoludur.
İKİ- Play Station ve diğer konsollarda oynanan çeşitli futbol oyunları vardır.
ÜÇ- Bu oyunların en popülerleri, PES ve FIFA’dır.
Ve en önemlisi.
DÖRT- Bu oyunlarda oyunun daha zevkli hale gelebilmesi için bil hassa yazılmış çok ciddi hakem hataları vardır. Bu durum oyunun kullanım kılavuzlarında da belirtilmiştir zaten. Hatta oyunlarda kendinizi MHK yerine koyup hangi maça, hangi hakemi atayacağınızı bile kendiniz belirleyebiliyorsunuz.
Şimdi gelelim benim fikrime;
Hataları yüzlerine vurmaktansa
Bence futbolda da masa hakemleri olmalı ve özellikle bazı klişe pozisyon hatalarıyla ilgili teknolojiden yararlanılmalıdır. Teknolojiden kastım da sadece kameralardır. Çünkü akşam seyredip yapılan hataları hakemlerin yüzüne vurmaktansa, anında izleyip çözüm bulmak bana daha mantıklı geliyor.
Üstelik bu şekilde verilen kararlarda kasti hata yapmak da tarihe karışacaktır.
Endüstrisinin bu kadar büyük olduğu, bu kadar paraların döndüğü bir spor dalı için hala dededen kalan yöntemler bu yüz yılda eşyanın tabiatına da aykırıdır diye düşünüyorum.
Latinler’in dayanılmaz üstünlüğü!
Dünya Kupası’nda “Son 16” maçlarının da bitişiyle çizilen çeyrek final tablosuna Latin Amerika ülkelerinin başarısı damga vurdu. Son 8 takımın yarısı Latin; Uruguay, Arjantin, Paraguay ve Brezilya. Biraz dönüp geriye bakarsak grup kademesinden bir üst tura çıkan 16 takımın 6’sı da Latin Amerika’dandı. Ve deyim yerindeyse Latinler birçok Avrupa ülkesini gruplara gömdü; Fransa, Yunanistan, İtalya, Danimarka ve İsviçre.
Ve şu an, Paraguay’ın İspanya’yı yenmesi çok zor da olsa, yarı finale kalacak takımların 4’ü de Latin Amerikalı olabilir.
Bu tablo büyük olasılıkla transfer borsasını hayli etkileyecektir. Çünkü Brezilya’ya elenen Şili ve Arjantin’e elenip çeyrek final göremeyen diğer Latin Amerika ülkesi Meksika dahil hepsinde dikkate değer oyuncular var ve scoutların (transfer gözlemcisi) hedefindeler. Hem Avrupa’da daha iyi takımlara gidecek olan Latinlerin bize de büyük yararı olacaktır, çünkü bu futbolu “sıcak” oynayan adamlar gerçekten oradan geliyor. Latinlerin dayanılmaz üstünlüğünü de final gününe kadar kimse yok edemeyecek gibi duruyor. Ve daha önce de yazdığım gibi belirtmeliyim ki benim favorim Arjantin.
Yazının Devamını Oku 
26 Haziran 2010
EVET kulübün çok çok büyük bir hatası vardır. Kovulanı getirerek hata yapmışlardır. Gittiği her yerde dedikodu yapmasına rağmen masaya oturmakla hata yapmışlardır. Şimdiye kadar adam akıllı bir futbol izlettirememesine rağmen, Türkiye’yi tanıyor diye getirmekle hata yapmışlardır. 10 yıl daha oturur bu hataları konuşuruz...
Fakaaat... Kriztoph’un yaptığı?... Bu ülkeden kimler geldi kimler geçti, hiçbiri Kriztoph kadar delirtmedi bizi.
“Beni tehdit ettiler”, “Aykut’la olmaz”, “Stoch adam değil” vs vs...
Korkuyorum, Daum siyasete atılabilir önümüzdeki yıllarda. Çünkü tam o kıvraklıkta. Kötü bir politikacı gibi. Bir de komik duruma düşmese!
Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayılmıştık ama bu sefer yemezler. Fenerbahçe Kriztoph Daum’dan eninde sonunda kurtulacaktır. Ama öyle ama böyle.
Allah’tan bu takım şampiyon olmadı. Şimdi anlıyorum, iyi ki 2 kupa da kaçmış. Yoksa bir düşünsenize, bu takımın başında omuzlara alınacaktı Kriztoph Daum. Düşüncesi vahim, gerçeği çok daha korkunç olurdu. Çıkıp da kimse “Tazminat adamın hakkı, parasını isteyemez mi?!” demesin. Eğer istenmediği yerde sırf para peşine düşüp bu kadar komik bir hale giriyorsa insan, ben ne ona saygı duyarım ne de onu savunana. Herr Kriztoph’a bir adet bot benden olsun, bıraksın bir saç teli yadigar.... Çekip gitsin buralardan artık.
“KRiZ-TOPH” DAUM
BİLENLER bilirdi onu ama tanımayanlar şimdi iyice anladı Daum’u; Eski kulüplerinden birine, odasında kalan botlarını alsın diye eşini gönderen Daum’un derdini o zamanlar eşi açıklamıştı: “Bu botları falanca yıldır giyer. Ona geçmişi ve geldiği yerleri hatırlatır!” Palavraymış yahu! Tek derdi “bu botlar 20 yıl daha giyilir, yenisine para mı verilir”miş... Daum’la yola çıkanın burnu ‘bot’tan kurtulmazmış meğer.
SMS hakkı
18’lik delikanlılar gibi makineye bağlı yarı çıplak poz veriyor gazetecilere... Neymiş efendim, Acıbadem’de falanca doktoru yokmuş da kendi istediği hastanede kontrollerini yaptırmış, pozu vermiş ve “Aha bu da belgesi, çekin arkadaşlar” demiş. Peki, ne güzel. O zaman Kriztoph Daum bir şeye daha açıklık getirsin; kokain iddialarına neden cevap vermedi? Biri size böyle bir iddia yöneltse, kullanmış olsanız bile en azından belki bir blöf çekersiniz. Yerler ya da yemezler. Gerisi “Yüksek Alman Teknolojisi”ne kalmış. Ama Daum ne yaptı? Hani şu bütün gazetecilere SMS atan, bir duyuma göre cep telefonu operatöründen 100 kontör karşılığında “Sınırsız yalanlar için SMS hakkı” satın alan Kriztoph Daum gık çıkarmadı. Her gazeteciye “Bir tek sana özel konuşuyorum” deyip ortalığı karıştırıp durdu.
DON’T CRY FOR ME ARGENTINA
“KOLAY olmayacak, tuhaf olduğunu düşüneceksin” diye başlar bu efsane şarkının sözleri... Şimdi o notalar Maradona ve mavi beyazlı halkı için duyulmaya başlıyor. Bugüne dek hem Türkiye’ye gelen Brezilyalı oyuncu ve teknik direktörlerden hem de oyun stillerinden dolayı Türk halkı hep Brezilya’ya sempati duymuştur. Ama bu Dünya Kupası’nda bence gönlümüze giren takım Arjantin olmuştur... Çünkü Dunga’nın Ronaldinho-Pato ve benim açımdan bir de Alex’i almaması Brezilya’ya olan sempatimi yok etti.
Bunun karşısında da diğer tarafta, saha kenarında yaşayan bir “Arjantin Tanrısı,” yeşil zeminde ise yeni bir ilah adayı var. Maradona ve Messi’nin bu topraklarda ne kadar sevildiği de zaten ortada. Benim gönlümde yatan final de Arjantin-İngiltere... Futbol tarihinin büyük olaylardan birini eliyle İngiltere’ye attığı golle yaratan Maradona’ya, İngiltere’yi bir kez daha “mağlup etmek” çok yakışır çünkü...
Kupa kazanılsa da kaybedilse de Maradona, bu turnuvadan sonra milli takımdan büyük ihtimalle ayrılacaktır. İşte o zaman milyonlarca Arjantinli’nin ağzında tek bir şarkı olur; “Benim için ağlama Arjantin, gerçek şu ki seni asla terk etmedim. Tüm hiddetli günlerim ve çılgın varoluşum boyunca, ben sözümü tuttum, kendini uzakta tutma.”
Yazının Devamını Oku 
18 Haziran 2010
ASLINDA dinlememe de gerek yoktu, çünkü hepiniz gibi ben de biliyordum ne söyleyeceğini... Taptığı (!) şeyin uğruna neler yapabileceğini, 100 yıllık bir camiaya yaşattığı travmalardan sonra bile ekranlara bir şey olmamış gibi davranıp konuşabileceğini. Taptığı (!) şeyin uğruna yerle yeksan olabileceğini.
Zaten biliyorduk.
15 yıldır İstiklal marşlarında dudaklarını oynatarak Hadise’ye bile taş çıkartıp, tek bir Türkçe kelime etmeyen ya da edemeyen bir adamın taptığı (!) şey uğruna milliyetini bile değiştirebileceğini.
Denizli faciasından sonra Aziz Yıldırım’a ve Fenerbahçe’ye söylemediğini bırakmayan ve arkasına bakmadan kıyım kıyım kaçan, sonra da anlaşması olduğu halde Köln takımını yüzüstü bırakıp biraz daha fazla para için tekrar buralara koştuğunu...
Zaten biliyorduk...
“Benimle olmadı, Fenerbahçelilere daha fazla kabir azabı yaşatmayacağım” demeyeceğini zaten biliyorduk.
“Görevimin başındayım” derken aslında “Paranın peşindeyim” dediğini hepimiz anlıyorduk...
Hani bir zamanlar sizin oralarda bizler için söylenirdi ya sayın Dahi.
DAUM RAUS!
ZAMANIDIR
TARAFTAR, yönetim, muhalefet... Daum için birleşme zamanıdır. Bu hataya nasıl düşüldüğünden çok ‘bu durumu birlikte nasıl aşarız’ın çözümünü bulma zamanıdır. Bir forma fazla mı alırız, aramızda para mı toplarız, yönetimde Daum’a onay verenler ceplerinden para mı koyarlar bilmem ama artık ebediyen kurtulma vakti gelmiştir Dahi’den.
F.Bahçe’nin Aykut’tan başka dostu yok...
HAFTALAR geçti geçiyor ama hala hiç kimse bu takımın başında kimin olacağını bilmiyor.
Daum’la denendi ve tekrar görüldü; Alman hoca, hiçbir zaman kritik virajların başarılı adamı olamadı.
Kariyerinde yaşadığı bütün çıkışlar orta sıra takımlarını daha yukarı çıkartmasıyla gerçekleşti.
Ama büyük takımların ‘büyük anları’nda hiçbir zaman var olamadı Daum. Dikkat edin, bütün yıl Daum’dan çok Aykut konuşuldu.
Daum’un yok etme çabalarına ve iftira dolu demeçlerine rağmen kulübü için sessizliğini bozmayan beyefendiliğinden ve karakterinden ödün vermeyen kocaman bir Aykut...
Görev olarak daha arka planda olmasına rağmen insanlar, camia ve taraftarlar hep Aykut’tan bir şeyler bekliyordu çünkü.
Ve eminim şu an bir taraftar anketi yapılıp “Capello mu, Aykut mu?” diye sorulsa oylar Aykut Kocaman’ın lehine çıkacaktır.
Çünkü herkes sahada o formanın değerini bilen, kenarda uyuklamayan, suçu kendinden başkalarına atmayan ve yenilse bile dik durabilen birini istiyor.
Çünkü herkes, özellikle kupa ve ligdeki iki ‘son maç travmalarından’ sonra anladı ki, gereken teknik direktör profili ‘güvenilir, dürüst ve camiadan biri’ olmalı.
Hele bir de Aykut’un 96’daki Trabzon maçından sonra yeşil sahaya koyduğu o kocaman yüreğini düşünürsek şu an Fenerbahçe için ondan iyisi gerçekten yok.
Çünkü artık saha kenarında her Fenerbahçeli’nin dilini ve duygularını bilen, en az onlar kadar sevinip onlar kadar üzülebilecek biri durmalı...
“Yabancı” insanlar değil...
Çünkü bu yıl iyice anlaşıldı ki, Fenerbahçeli’nin Fenerbahçeli’den başka dostu da yok...
Yazının Devamını Oku 
7 Haziran 2010
FENERBAHÇE Erkek Basketbol Takımı şampiyon.
Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı şampiyon. Hem de namağlup...
Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı şampiyon.
Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı şampiyon. Türkiye Kupası sahibi, Süper Kupa sahibi ve bir de Avrupa ikincisi...
Yüzmede 4 şampiyonluk,
Kürekte 2 şampiyonluk,
Boksta 3 şampiyonluk...
Masa tenisinde 2 şampiyonluk,
Yazının Devamını Oku 