Fakat Fenerbahçe’nin ilk golü yine de Alex’ten gelince İBB Spor yedek kulübesi çılgına döndü. Alex zekâsı ve tekniği dışında belki de Fenerbahçe’de en çok pozisyona giren oyuncu. Bazen pozisyonu kendi yaratıyor bazen de başlattığı atağı golle bitiren adam oluyor. Adeta gizli santrafor gibi bir anda topla buluşup gol yapıyor. Bir de hızlı ve mücadele gücü yüksek olsa, işte o Alex’i düşünemiyorum..
Sol taraf üretken değil
“Bu periyottaki en zor maçımızı oynayacağız.” Aykut Kocaman maç öncesinde böyle demişti. Öyle de oldu.. İstanbul BB Spor gerçekten çok başarılı ve ligin kaderini değiştirebilecek güce sahip bir takım. Üstelik kendi yağlarında kavrularak yarattıkları bu takım sıralamanın da üst sıralarında. Geçen haftanın ıslıklanan futbolcusu Baroni’nin iyi ve istekli oyunu maça net etki yaptı desek abartmış olmayız. Bu arada Fenerbahçe’nin, sol tarafının bir türlü üretken olamadığı ve Uğur Boral gibi bir oyuncuya ihtiyacı olduğu da aşikâr. Fenerbahçe hala tam randımanla çalışmayan bir motor gibi fakat kabul edilmeli ki bu takım iyi yolda..
İstanbul BŞB F.Bahçe maçının Top 5’i
Baroni’nin takipçiliği, Mehmet Topuz’un asisti, Alex’in golü.
Trafik ve yağmur dinlemeden Olimpiyat Stadı’nı dolduran Fenerbahçe taraftarı.
Son haftalarda takımda yer bulan, Bekir’in ve genç Gökay’ın istikrarlı futbolları.
Yönetime kızamıyorlar
Aslında Türkiye gibi ülkede böyle bir durum milat sayılabilir. Çünkü başkanları, yöneticileri ve futbolcuları tribünlerin getirip götürdüğü dönem daha yanı başımızda duruyor... Bir insan, kendisine “bakkal bile yönetemez” diye yazıldığı dönemlerden bu güne gelirken, içindeki şevki tarumar eden bu duyguları ancak bir şekilde görmezden gelebilir; Başarmak... Ama başarmak o kadar da kolay değil ne yazık ki... Tarihe geçecek transferler, Guti, Quaresma, Iverson ve diğerleri de yetmiyor bazen... Taraftar belki de böylesine yıldızları Beşiktaş’a getirdiği için yönetime kızamıyor. Onun yerine Holosko’ya kızıyor örneğin... Peki başarısızlık Holosko’da mı yoksa ona formayı verende mi? Bence ikincisi. Schuster kendisine verilen yetkiyi ve imkanları kullanamıyor. Geçtiğimiz yıllarda Yıldırım Demirören takıma karışıyor, diye eleştiriliyordu. Bu yıl futbol komitesini kurdu ve profesyonellerin işlerine karışmıyor. Schuster’in görevine son vermeli diyenler homurdanmaya başladı. Peki Demirören ne yapsın?
Schuster’i yollasa, Del Bosque olayını hatırlatıp, topa tutacaklar. Yollamasa, bu adama nasıl tahammül ediyor diyecekler. Büyük camialarda başkan olmak işte böyle bir şey...
Çetinkaya’nın düğününde öğrendiklerim
Bir: Sevgili Hasan Çetinkaya’nın çiçeği burnunda eşi Beste’nin, sevgili abim Vahdet Vural’ın kızı olduğunu...
İki: Hasan Çetinkaya’nın G.Birliği’nde futbolculuk geçmişinin olduğunu...
Üç: Hasan Çetinkaya’yı, TFF Yönetim Kurulu üyesi olan Ufuk Özerten ve Mesut Bakkal’ın askeri birliğine teslim ettiğini...
Hiç kimse F.Bahçe şu takımı da yenemez mi, G.Saray nasıl olur da yenilir falan diye düşünmesin. Çünkü artık bu ligdeki her takım birbirini yenebilecek güçte. Ben maçları uzun süredir bu gözle takip ediyorum. Bu nedenle kimilerine “olacak iş değil” gibi gelen maçlar bana hiç de öyle gelmiyor. Ve bunun futbolu daha da kıymetli ve heyecanlı hale getirdiğini düşünüyorum.
Sabırlı olabilir miyiz?
Dün akşam da maçı işte bu gözle izledim... Eskişehirspor gerçekten iyi takım. Gerek Rıza hocanın yerleştirdiği düzen, gerekse Bülent hocanın gelişiyle yaratılan pozitif ortam, Eskişehir’e kolay lokma diyenleri çarpar... Fenerbahçe’ye gelince, sabırla örülen bir piramit gibi... En başından bu yana savunduğum; “eğer sabırlı olunur ve Aykut’a da birçok yabancı teknik adama gösterildiği kadar tahammül gösterilirse Fenerbahçe kalıcı başarıyı yakalar” düşüncem devam ediyor. Ara sıra Aykut hocanın hatalarına da tanık oluyoruz ancak, F.Bahçe’ye gönül verenlerin bu anlamda birlik olması F.Bahçe’ye hiç bir şey kaybettirmez ama belki de büyük bir kazanç olur.
Saatli bombalar iş başında!
Biri hâkim olamadı sinirlerine, patladı... Takımını on kişi bıraktı. Tam da fikstür avantajının başlayacağı, takımının ona ihtiyaç duyduğu bir dönemde büyük bir kusur işledi Lugano... Sadece on kişi bırakmadı takımın, bir de yerini başka bir saatli bombaya Bilica’ya bırakarak takımına büyük bir yara verdi. Bilica’ya gelince... Bence onun yeri Güiza’nın yanıdır. Ocak ayında derhal satılmalı ya da kiralanmalıdır. Bilica Fenerbahçe’ye yakışmıyor... Bekir gibi genç bir yetenek varken, onu kazanmak varken, yanlış oldu Bilica...
MAÇIN 3 ADAMI
Mehmet Topuz – Gökhan Gönül – Semih Şentürk
Fenerbahçe açısından da kabul edilmeli ki, liderin ev sahipliği yaptığı bu maç çok kritikti.
Fakat Fenerbahçe açısından bu kadar eksiğe rağmen bazı güzel şeyler de vardı.
- Lugano yoktu ama Yobo önderliğinde bir defans vardı,
- Dia yoktu ama hizaya girmiş bir Baroni vardı,
- Niang yoktu ama mücadele eden bir Semih vardı.
Volkan sahanın yıldızıydı çünkü öyle kritik anlarda öyle kurtarışlar yaptı ki maçın seyrini değiştirdi.
TOP 5
Kurtarışlarıyla sahanın yıldızı olan Volkan Demirel.
Spiker, “Moritz hakeme itiraz ediyor” diyordu... Oysa bahsettiği futbolcunun sağ bileğinin içinde yumruk büyüklüğünde bir ay yıldız vardı... Brezilya uyruklu, ismi Andre Francisco Moritz. Türkiye aşığı bir futbolcu ve müthiş bir Türkçesi var üstelik... Yani Moritz kendisini bir Türk gibi hissediyor. Türk yemekleri yiyor, Türkçe konuşuyor. Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşadığı halde hala benimseyemeyenler varken, o koluna ay yıldız kazıttıracak kadar da benimsemiş bu ülkeyi...
Beşiktaş’ın yenilgisiyle sonuçlanan maçın sonunda Kayserispor’un hocası konuşuyor... Sanırsınız Kayseri doğumlu... Hepimizin yakından tanıdığı Şota. Yıllarca Trabzon’da top koşturup giden, ama aradan çok zaman geçmesine rağmen hoca olarak geldiği Türkiye’de hala Türkçe konuşan bir Gürcü...
İnsan, bu ülkede yıllarca hocalık yapıp tek kelime Türkçe konuşmadan giden teknik direktörleri hatırlayınca hayranlıkla izliyor Şota’yı. Çabasını, içtenliğini, samimiyetini ve en önemlisi hiç bir yorumcu yazarın altını çizmediği Şota’nın başarısını... Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz... Aynı coğrafyada yıllarca yaşayıp hala kendisini bu ülkeden hissedemeyenler, futbolun neleri başarabildiğini görsünler diye...
Emenike Almanya’da olsaydı
ALMANLAR, Hollandalılar, İsviçreliler, Belçikalılar, hatta İngilizler yakaladıkları fırsatları affetmiyorlar... Yetenek avcıları, sadece kulüpler bazında değil ulusal takımları için de avlanıyorlar. Yakalıyorlar da... Kendi ülkelerinde yetişmiş oyuncuları, uyruklarına bakmadan not ediyorlar bir kenara... Zamanı gelince de milli ediyorlar ulusal takımlarına fayda sağlayacak olanları... Emek ve zaman sarfediyorlar yani... Ama biz hiç uğraşmadan ayağımıza kadar gelen fırsatları değerlendirebiliyor muyuz? Yoksa artık yok olmaya mecbur olan şovenist duygularımız mı devreye giriyor?
Mesela Emenike... Hem genç hem kuvvetli hem de müthiş bir yetenek. Almanya’da ya da başka bir ülkede olsaydı, milli takımlarına almışlardı çoktan. Eren Derdiyok’lar, Mesut Özil’ler gibi bir çok yetenekli oyuncu gibi... Biz neden faydalanmıyoruz peki? Ayıp mı yoksa günah mı? Yoksa mahalle baskı yapar diye mi korkuluyor?
Solbek sıkıntısı var ama Türk vatandaşı Vederson hiç düşünülmüyor bile...