Büyük bir taraftar gurubunu, üstelik statta yükselen bir ses tonuyla alaşağı etmek, tuttukları, tutkunu oldukları takımlarının ismini geçirerek aşağılamak gerçekten cesaret işidir. Bu cesareti nedeniyle Toki başkanını nasıl konumlandırmak gerekir onu size bırakıyorum. Ancak 2002 yılında yaşanan bir olayı hatırlatmak isterim;
Fenerbahçe’nin Malatyaspor ile oynayacağı maçtan bir kaç gün once dönemin Başbakanı sayın Mesut Yılmaz bir TV kanalında Can Ataklı’nın konuğuydu. Mesut Bey sohbetin bir yerinde öyle bir laf etti ki, belki de o söz nedeniyle seçim kaybetmiş bile olabilir:
“Allahın izniyle bu sene de Galatasaray’ı şampiyon yapacağız.”
İşte Mesut Bey’in bir Galatasaray taraftarı olarak belki de samimi duygularla ettiği söz buydu. Peki sonra..? Fenerbahçe kapalı tribününde Malatyaspor karşılaşması öncesinde devasa bir pankart açıldı; “Sandıkta Görüşürüz Mesut Bey” yazıyordu.
Fenerbahçe’nin Malatyasporla 2-2 berabere kaldığı maçtan sonra Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ne yaptı peki..? Basın toplantısı düzenleyip, “O pankartı açanları artık stada almayacağız, onlar Fenerbahçeli olamaz” deyip Sayın Başbakan Mesut Bey’e kamuoyu önünde özürlerini ve bağlılıklarını bildirdi mi? HAYIR. Hatırlatmak istedim.
Efes Pilsen Basketbol Takımı
YENİ yasaya göre Efes Pilsen isminin değiştirileceğini sanırım herkes biliyordur. Bu ülkede basketbol deyince akla gelen, en az “Beyaz Gölge” kadar, Eczacıbaşı kadar, basketbolu bu millete sevdiren yatırım yapan bir kurumdur Efes. Şimdi yeni yasadan sonra ismi Anadolu Efes ya da başka bir şey olacakmış. Ama ben yazılarımda ya da sohbetlerimde, daha doğrusu zihnimde o ismi asla değiştirmeyeceğim. Televizyonlardaki, yazılı basındaki ve kamuoyundaki herkese tavsiye ederim.
Şahane bir eserEvvelki akşam, Aziz Yıldırım’ın “Ercan yarın sabah 9.30’da ofisimde olursan küçük bir grupla Düzce’ye gideceğiz” davetiyle Fenerbahçe’nin Topuk Yaylası’ndaki tesislerine gittik. TFF Başkanı Mahmut Özgener, Levent Kızıl, Lütfü Arıboğan, Mümtaz Karakaya ve birçok basın mensubu ile Abant’a tırmanırken doğrusu neyle karşılaşacağımı az çok tahmin etmiştim. Fakat F.Bahçe’ye ait topraklara ayak bastığımda beklediğimin çok daha üzerinde bir manzara ve tesisle karşılaştım. Ve o anda böyle bir yerin sıradan bir tesis değil, F.Bahçe için kazandırılmış şahane bir “eser” olduğuna karar verdim.
Üç bloktan oluşan müthiş bir dağ oteli ve manzarasında, ortasında çok güzel ve şu an donmuş bir göl olan, adeta cennet gibi bir yerde uzun süredir nefes almamıştım. Kapalı spor salonu, SPA’lar, saunalar, kapalı yüzme havuzu, çim futbol sahaları, tenis kortları, köylülerin ürünlerini satabilecekleri bir yöresel alışveriş merkezi. Gölün ortasında yüzen bir restoran, kıyılarında tartan pist, yürüme alanları, barbekü alanları. Baharda ebedi misafirliğe gelecek olan, ceylanlar, güvercinler, sincaplar. İşte bu yüzden “eser” dedim.
Güiza’dan daha ucuz ama daha kıymetli
AZİZ Başkan’la karla kaplı çim zemini gezerken, “Göreceksin Ercan, bir gün bütün spor kulüpleri kendi kamp alanlarını yapacaklar” dedi. 10 milyon dolara bitirilecek olan yatırım bence daha fazlasını ödeyip transfer edilen Güiza’dan kat be kat daha kıymetli ve en azından kalıcı bir eserdir diye düşünüyorum. Buna benzer transferleri alt alta toplasak, herhalde özellikle 4 büyük kulübün sahip olacağı olağanüstü tesislere tekabül ederdi. Bu nedenle bir Fenerbahçeli olarak bu eseri görünce, hem boşa harcanan paralara içim cız etti hem de çok gurur duydum.
Burası bizim topraklarımız başkan
LEVENT Kızıl, Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ı Aziz Yıldırım’la tanıştırdığında herkes kahkahalara boğuldu. Belediye başkanı Sayın Yılmaz, Aziz Yıldırım’a “Topraklarımıza hoş geldiniz başkanım” deyince Yıldırım espriyi patlattı; “Burası Fenerbahçe’nin toprakları, ayrıca benim çocukluğum buralarda geçti, asıl siz hoş geldiniz.”
İki işçi yan yana geliyor; biri Galatasaray biri de Fenerbahçe atkısı açıyor. Yani takım elbiseli abilerimizin yıllardır yapamadığını bu iki emekçi insan yapıyor ve Fenerbahçeli olanın görevine son veriliyor. Göreve kim hangi nedenle son verdi bilinmez ama, kısacası atkı sınırdışı edilirken, Kazım’a kucak açıyor Galatasaray. Bir bildikleri vardır, Kazım potansiyeli yüksek bir oyuncudur, Fenerbahçeli biri olarak Galatasaray’ın transfer politikasını bu satırlarda eleştirmek bana pek düşmez vesaire... Ama... Gülümseyen yüzüyle “ezeli rakibi ebedi dostu”nu o stada davet eden bir işçi kovuluyorsa, bunu da yüreğim kaldırmaz, affola.
Basit bir kar/zarar hesabından gitmek bile yeter zihin açmaya; orada Galatasaraylı arkadaşının yanında Fenerbahçe atkısını açan emekçiye hoşgörüyle yaklaşılsaydı Galatasaray’ın kamuoyu ve vicdanlardaki imajı ne çizgide değişirdi? Ya da Fenerbahçe’deyken hep anlamsız hareketleriyle ve başarısızlığıyla manşet olup duran Kazım’a kucak açan Galatasaray, Fenerbahçe atkısına ve onu tutana saygı gösterseydi ne kaybederdi?
5 madde 5 teşhis
- Fenerbahçeli taraftarlar “Aykut Hoca’nın oyuna müdahalesi zayıf” diyor. Haklılık payı var ama müdahalenin sağlıklı olabilmesi için ekipmanın iyi olması gerekir. Fenerbahçe sahaya her defasında 11 iyi adam sürebiliyor fakat yedek kulübesi ne yazık ki zayıf kaldı.
- Transfer yapılır mı bilmem, ama şart. Stoch, Dia, Niang, Santos, Alex... Hepsi hızlı ya da top ayağındayken oynamayı seven adamlar. Bu yüzden hatlar ve savunma-hücum dengesi açısından sorun yaşıyor Fenerbahçe. Bu doku uyuşmazlığına mutlaka çare bulunmalı.
- İlk yarı umutsuz görünebilir, çok puan kaybedildi denilebilir, kesinlikle doğru. Ama bazen bir iki ufak dokunuş büyük sıçramalara yol açar. O dokunuşlar olmazsa da hüsran ‘geliyorum’ der ve gelir de. Fenerbahçe o sınırda duruyor. İkinci yarı stratejisinin iyi kurulması şart.
- Trabzon, Bursa ve diğer olası zirve rakipleri için ikinci yarı çok iniş çıkış olacaktır. Fenerbahçe bunu mutlaka değerlendirmek zorunda.
Başlıktaki “bahane” bu yüzden yani, yanlış anlaşılmasın. Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’nda bir sorunu olduğu da kesin. Belki de bu yüzden bu kez kızlar koştu camianın imdadına… Fenerbahçe’nin bu mağlubiyeti ile ilgili yazılacak tek şey ne yazık ki “fiyasko”. Bence bundan sonraki kupa maçlarına Fenerbahçe tamamı gençlerden kurulu bir takımla çıkmalı ve en azından bir kaç yıldız adayına fırsat vermelidir.
SARI MELEKLER
Afrika‚ Asya‚ Amerika ve Avrupa kıtalarının şampiyonlarının katıldığı Dünya Kulüplerarası Bayanlar Voleybol Şampiyonası’nda namağlup şampiyon olmak öyle kolay yakalanacak bir başarı değildir. Sarı Melekler, hem Fenerbahçe’nin ismini, hem de ülkemizi Dünya arenasında böylesine bir başarıyla temsil etmiş ilk Türk takımı olarak tarihe geçtiler. Bu takımın buralara gelebilmesinde büyük pay sahibi olan voleyboldan sorumlu yönetici Hakan Dinçay’dan Aziz Yıldırım’a kadar herkesi tebrik etmek gerekir.
Başarının sırrı da bence şu; rakip kim olursa olsun riskli noktaları azaltacak bir takım kuruldu. Ve bu uzun vadeli bir stratejide gerçekleşti. Mesela, Sokolova servis karşılamadaki sorunları rahatlattı.
Mesela, Osmokovic transferi defanstan extra topların çıkmasını rahatlattı.
Mesela, Skorovska hücuma müthiş destek verdi.
Fürst, Eda, Nihan, az oynasalar da Seda ve Naz, kısaca bütün takım ve teknik heyet bir dinamonun dişlileri gibi çalıştılar.
TOP 5
Evvelsi gün de görmüştük, Trabzonspor son yedi dakikaya 0-0 girmiş ama maçtan 3-0 galip ayrılmıştı. İşte bu yüzden sabırla “hep destek tam destek” diyen Fenerbahçe taraftarının da katkısı büyüktür. İkinci yarıda gücünün kalmadığı söylenen Fenerbahçe takımının, golün üstüne yatmak yerine üstelik risk alarak ofansif bir düzene geçmesi de “Kondisyon safsatalarını” yayanlara da ders olmuştur herhalde... Bazı takımlara kolay penaltılar çalınırken, dün gece Fenerbahçe’nin penaltılarını es geçen hakemin de oyuna katkısı büyük oldu!.. Mehmet Topuz’un “değişmez” bir orta saha oyuncusu olduğu söyleniyorsa şayet, o halde Topuz’un “değişmesi gerekir” tezi de bir kez daha doğrulanmış oldu.
Kolay maç yok
Evet dün akşamki galibiyet zor yakalandı. Ama kolay maç var mı artık onun cevabı verilmeli. Önemli olan kazanmaksa bu takım devre arası avantajı ve takviyeleriyle kazanmaya devam edecektir. Bu yüzden eleştirmek için 90 dakikanın bitmesini bekleyemeyenlere, ligin sonunu bekleyin demeyeceğim...
Dört Kocaman meydan okuma
BİR - İlk yarıda iyi oynayıp, ikinci yarıda kondisyonu bittiği söylenen takımını, medyaya meydan okuyarak ilk yarıyı rölantide tutup ikinci yarıda olmadığı söylenen kondisyon gücüyle üstelik daha ofansif bir takımla kazandırması.
İKİ - Takımın değişmezlerinden Lugano’nun yerine Bekir’i, Caner’in yerine Dos Santos’u oynatarak formsuz oyuncu kim olursa olsun meydan okuması.
ÜÇ - Daha ligin ilk yarısı bile bitmemişken “istifa” söylentileri çıkaranlara, gülerek meydan okuması.
İlk yarıda kapanan Ankaragücü baktı ki, Fenerbahçe’nin bir organizasyon yapacağı yok, ikinci yarıda taktik bir değişiklikle gol atmaya, kazanmaya oynadı. Başardılar da. Fakat Ankaragücü’nün bu başarısında Fenerbahçe’nin sol beki Caner başta olmak üzere topyekün Fenerbahçe’nin katkısı tartışılmaz. Devre arası geldi çattı. Ara transferde bazıları gönderilmeli, temizlik için lig sonu beklenmemeli. Sonra mı...? Allah Kerim...
Ey Fenerbahçeli
Karşınızdaki takım, paralarını alamayan, akıbetleri konusunda pek bilgi sahibi olmayan, hem puan tablosunda hem de takım değeri tablosunda sizlerin çok altında olan, oyuncu ve teknik ekipten kurulu bir takımdı. Dün gece onları sizden ayıran bir fark daha vardı; İnanmak! Evet, onlar parasını alamayan teknik direktörleri tarafından, paralarını alamayan oyuncular olarak bu maça inanarak çıkmışlardı. Durum böyle olunca da 3-5-2 ya da 4-4-1-1’in bir önemi kalmıyor. Şampiyonluk hedefi olan bir Fenerbahçe için dün gece çok önemli bir ders olmuştur umarım. Çünkü her şey teknik taktikten ibaret değil, inanmak, en azından inananlara inanmak gerek.
TOP 5
1- Sestak’ın tek başına F.Bahçe defansını dağıtarak attığı goller.
2- Fenerbahçe’yi oynatmayan Ankaragücü defansı ve orta sahası.
3- Elindeki tespihle maç sonuna kadar Süphanallah çekip dua eden Ümit Özat.
Ben hala ona profesör demeyi tercih ediyorum ama hem pankartı çok beğendim, hem de “Comandante Che Guevara”dan esinlenilmiş bu yakıştırmayı çok beğendim. Dün gece az koşup çok iş yapan Alex’le, çok koşup üretemeyenler arasındaki farkı bir kez daha ortaya koydu. Alex’in son haftalardaki formu ve morali o kadar iyi ki, bana Fenerbahçe’ye ilk geldiği yılı hatırlatıyor...
Fenerbahçe Karabük maçının
Alex’in tek vuruşla kazandırdığı gol ve Lugano’ya yaptığı asist.
Maçtan önce Alex’e verilen plaketleri kızlarının büyük bir sevinçle alması ve gözleri kapalı İstiklal Marşı okumaları.
Sakatlıktan yeni çıkmış olmasına rağmen istekli ve hırslı oyunuyla Emre Belözoğlu.
Emenike’nin topu ayağına her aldığında tehlike yaratan hızı ve gücü.
Soğuk havaya rağmen stadı dolduran taraftarlar.
Kanatlar...