İlk yarıda tam bir gol düellosu, ikinci yarıda da tam bir doğayla mücadele belgeseli izledik. Ama ikinci yarıda iştahı daha da kabaran bir Fenerbahçe vardı sahada. Gençlerbirliği karşılaşması, Fenerbahçe’yi bekleyen en zor maçlardan biriydi belki de.
Öyle de oldu zaten. Son haftaların en dinamik takımlarından birini daha geçmek varış noktasına daha da yaklaştırdı Fenerbahçe’yi. Ancak görünen o ki tıpkı Play Station oyunları gibi her hafta engel daha da zorlaşacak...
Fener ipi göğüslerZaten bu oyunun doğasındaki Hakem hatası, oyuncu sakatlığı, hava şartları, formsuzluk ve kötü niyetlileri de katarsak, heyecanın tadından yenmez her halde. Şimdi bu yarışmaya kalan 10 haftayı da göz önünde tutarak bakarsak, Fenerbahçe’nin de her geçen hafta konsantrasyonunu sağlamlaştırması ve baskıyı kontrol etmek zorunda olduğu kaçınılmazdır.
Hele son yıllarda bu yarışmanın hep aynı yerinde kaybeden bir takım, o bölüme yaklaştıkça ayrıca bir strese girecektir.
Peki, Fenerbahçe bu yarışmayı götürebilir mi? Elbette evet. Aykut Kocaman son maçlarda kaç puan kaybının tölare edilebileceğini varsaymıştır bilmiyorum; ama bence 5-6 puan kaybıyla bile Fenerbahçe ipi göğüsleyecektir. Hele, her iki yarıdaki yirmişer dakikalık iyi futbolunun süresini de arttırabilirlerse eğer bu yarış güzel bitecektir Fenerbahçe için.
İSTEMEK NEDİR ?
İSTEMEK nedir diye sorsa küçük bir çocuk, dünkü Fenerbahçe’yi gösterir “budur” derdim. Bir şeyi istemenin en güzel tarifi dün gece sahadaydı çünkü.
İşte dün akşam ki maçın özeti budur. Ligin sonuna adım adım yaklaşırken, “Aykut’tan da hoca mı olur” diyenler bile bu söylediklerini unutmuş ve havaya girmiş durumdalar. Sıralamanın son sırasında olmasına rağmen çok iyi mücadele eden Kasımpaşa’yı yenmek önemli bir engeli daha aşmak anlamına geliyor. Artık kolay maç yok diye diye dilimde tüy bitmesine rağmen, Bu tip maçların önemini anlayamayanlara hayret ediyorum doğrusu. Defans, orta saha ve forvet uyumunun gün geçtikçe perçinlendiği bir Fenerbahçe’yi ancak erken havaya girmek etkileyebilir gibi görünüyor. Taraftarın dediği gibi: Fener gol gol gol, şampiyonluk geliyor…
Bu arada 10. Yılını kutlayan taraftar gurubu Genç Fenerbahçelileri (GFB) tebrik ederim.
TOP 5
1- Profesörün ölçüp, biçip adrese yolladığı süper frikik.
2- Maçın genelinde üşüyen Volkan’ın, müthiş bir refleksle kurtardığı penaltı.
3- Lugano’nun bitmek bilmeyen hırsı ve mücadelesi.
4- Dia’nın taraftarın sevgilisi olma yolunda hızlı adımlarla yükselişi.
5- Schuster ve Hagi’nin yine çuvalladığı bir haftada, Aykut’un Kocaman yükselişi.
Her şey vardı dün gece. Fakaaattt... En önemlisi, bir tarafta hem formaları için hem de Aykut Kocaman için oynayan bir takım, diğer tarafta takımı ve seyircisi için oynayan bir takım vardı... Yani Schuster faktörü dün de Fenerbahçe için avantaj olmuştu! Scuhuster’in tercihi Ferrari’nin de dirseğiyle, ilk yarıda kopması gereken maç o an koptu... Beşiktaş maçı kaybetti ancak tek üzülen Beşiktaşlılar değildi dün... Aykut Kocaman ve Fenerbahçe düşmanları da hayal kırıklığına uğradılar. Yani su kaynatan sadece Ferrari değildi anlayacağınız...
TOP 5
İnönü’deki yıldızlar geçidi.
“İşte budur” dedirten müthiş mücadele.
Profesör Alex’in 90 dakika süren harika ameliyatı.
“Biz hepimiz bir takımız” sloganını kalbinde taşıyan Fenerbahçe takımı
Her koşulda takımlarını destekleyen Genç Fenerbahçeliler.
KİM KAYBETTİ
Bu yukarıda yazdığım cümle var ya... Bu maçtan sonra yazmak için değildi aslında. Ligin sonunda yazmayı çok arzu ettiğim cümleler bunlar. Aile dedikleri, camia dedikleri... İçine ihtiras ve iktidar düşmeye dursun; nezaketten ve iletişimden yoksun olsa da Aziz Yıldırım’ı, karizmadan ve yalandan nefret etse de Aykut Kocaman’ı bile alaşağı yapmak için çarklar dönmeye başlar. Tıpkı bugünkü gibi... Bir tek ailenin çocukları sahip çıkarlar soyadlarına! Yani taraftar çıkar ve “Yüreğini Koy Ortaya” diye haykırır, elaleme karşı... Sonra mı...? Bundan önceki maçlarda futbolculara, “Sakın iyi oynamayın haaa!” diyen Aykut Hoca da insafa gelir ve Aziz Yıldırım’ın da onayıyla “Hadi bu seferlik oynayın” der oyuncularına...
Bilmem anlatabildim mi? Anlamayanlara da bir büyüğümün lafını söyleyeyim...
Ne demiş Yılmaz Özdil bir yazısında;
“Anlayana davul zurna saz, anlamayana sazı soksan az.”
Bünyamin Gezer Durur...
GÖRMEZ Dia’nın yediği tekmeyi! 19:07. dakikada Lugano golü atmasa, pozisyonun başında Lugano’ya yapılan penaltı da güme gidecekti... Ama Bünyamin gezer durur, Allah Fenerbahçe’yi korur...
Dakika 39... Adettendir Lugano’ya şırrrak sarı kart!... Bünyamin gezer de yanındakiler durur mu hiç..? Onlar da gezer, hem de uyur gezer... Yani demem o ki, çatık kaş, sert bir ses tonu, sarılar, kırmızılar ve hatta Emniyet mensubu olmak bile yetmiyor böyle maçları yönetmeye.
ÜÇ ADET SONUÇ
Fenerbahçe, neredeyse tamamına yakını yedek oyuncularla sahaya çıktı ama taktik olarak Trabzonspor karşılaşmasının provasını yaptı. Ve bence çok da başarılı bir provaydı. Hatta yedek oturmasına çok alışık olduğumuz bazı futbolcuların performansı, Aykut Hoca’nın kafasını karıştırabilir diye düşünüyorum. Dün akşamki karşılaşmayı her Fenerbahçeli gibi Trabzonspor’u düşünerek izledim. Trabzonspor gerçekten çok iyi bir takım ve tam anlamıyla takım oyunu oynuyorlar. Dolayısıyla olası bir Trabzonspor galibiyeti Fenerbahçe için çok önemli bir referans ve moral olacaktır.
Yedekler hakkında birkaç şey
- Mert: Umut veriyor, soğukkanlılığı ve dünkü futboluyla “2. kaleci benim” diyor.
- Bekir: Görev aldığında minimum hatayla oynuyor, görevini yapıyor. Dün en çok çalışanlardan biriydi.
- Bilica: Dünkü maçta bile ilk 15 dakikada gereksiz yere sarı kart gördü. Saatli bomba, Fenerbahçe’ye yakışmıyor.
- İlhan: Kendini gösterebilmek için çok fırsat bulamadı, dünkü performansı çok yeterli gözükmedi.
- Caner: Hala orta yapmayı beceremiyor. Amatörce gördüğü kırmızı kart, Fenerbahçe’de sonu olabilir...