Hangi salonlar vardı? Tokatlıyan, Klöbx, Hilton, Taksim Belediye Gazinosu.
Tangonun bizim hayatımızda başka yeri de vardır, uzun yıllar düğünlerin açılış dansı ‘La Comparsita’ydı. Bizden başka ülkelerde bu ritüelin olmadığını öğrendim.
Tango bizim için Batılılaşma hareketinin de müziğidir.
Bu hafta tango ve tango bestecilerine dair okuduğum kitap, hem kendi hayatımdan kesitleri belleğime getirdi hem de dinlediğim parçalar yankılandı.
Radyo evinin karşısındaki Tango Sevenler Derneği’nin toplantılarına katıldım.
Başkent Ankara üzerine birçok kitap yazıldı. Kuruluşundan bugüne siyasal tarihimizdeki yerini, siyaset adamlarını, edebiyatçılarını ve sanatçılarını kitaplardan öğrendik. Filmlerden kareler hem geçtiği kentin tarihine not düşer hem de sinema tarihine katkısı olur. İstanbul için yapılan filmlerden birçok görsel bilgi öğreniriz. Özellikle bazı yerler vardır ki zamanın Anadolu’dan İstanbul’a göçünü simgeler. Bu alanların başında Haydarpaşa Garı gelir. Kavuşmalar ve vedalaşmalar hep burada çekilir. Tren penceresinden bakışlar nice yapımda yer aldı. Bu kitaptaki filmler hakkında bilgiler, bugüne bakışımızı etkileyebilir. Çünkü ben inanıyorum ki tarih bugünü de değiştirir. Peki, Türk sinemasında Ankara hangi filmlerle var oldu, sinema için nasıl bir ortam vardı, kaç tane sinemaya gidilirdi, ne zaman sinemalar açılmaya başladı? Bunların içinde öyleleri var ki belleğimizde yaşıyor. Siyasetin etkilediği ortamda sanat hangi evrilmeleri gösterdi? Türk sinema tarihinin Ankara’daki serüvenini inceleyen Uğur Kavas’ın ‘Ankara’dan Sahneler ve Kaderin Mahkûmları-Tamamı ya da Bir Bölümü Ankara’da Geçen veya Adını Ankara’dan Alan Filmler’ kitabı, emek verilerek hazırlanmış, önemli bir çalışma...
Aşağıdaki önemli filmlerin bir bölümünü izledim:
* Çimen-Bir Halkın Yaşam Mücadelesi
* Türkiye’nin Kalbi Ankara
* Türk İnkılâbında Terakkî Hamleleri
* Ankara Casusu Çiçero
* Ankara Ekspresi
* Kaderin Mahkûmları
Önce Frankfurt Kitap Fuarı’nda görmüştüm cep kitaplarını. Bazen birkaç öyküden, bazen bir kaç şiirden oluşan içerik hemen tüketiliyordu. Gerçi o zamanlar telefondan kitap okunmuyordu.
Sevdiğimiz bir yazarın, düşünürün küçük bir kitapta ustalığını, dehasını görebiliyoruz.
Buna örnek her zaman Antoine de Saint–Exupery’nin Küçük Prensi’ni gösterebilirim.
Kırmızı Kedi’den iki kitabı salık verebilirim:
Bilge Karasu, ‘Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir’
Sezer Tansuğ, ‘Okname’
Bu tür kitapların günümüz okuru için ideal bir boyut olduğu kanısındayım.
Pandemi döneminde kaydedip tamamladıkları onuncu albümleri ‘10 – Güzel Günler’ tümüyle kendi beste ve sözlerinden oluşuyor. 11 eser içeren albümün solistleri Ezgi Köker ve Bora Ebeoğlu. Kalan Müzik tarafından 17 Haziran’da hem fiziki (CD) hem de dijital platformlarda yayınlanan albümde grup üyeleri Murat Aydemir tambur, Taner Sayacıoğlu kanun, Emre Erdal kemençe, Türker Çolak vurmalı çalgılar, Volkan Hürsever kontrbas, Cengiz Onural gitar ile yer alıyor. Gitarist dostları Cenk Erdoğan da bir parçada solo gitarla eşlik ediyor.
İncesaz grubu bir yandan yeni albümün yayın heyecanını yaşarken bir yandan da yeni bir çalışmanın içindeler. Kayıtları süren ve içeriğini henüz açıklamadıkları albümün yine bu yılın sonbahar aylarında yayınlanması planlanıyor.
Bugüne kadar yayınladıkları tüm albümlerindeki, kendilerine ait tüm eserleri içeren bir nota külliyatı da Pan Yayıncılık tarafından önümüzdeki ay basılacak ve müzikseverlerin ilgisine sunulacak. Bu külliyat 17 Haziran’da yayınlanan ‘10 – Güzel Günler’in de tüm eserlerini içeriyor.
Parça Listesi
İncesaz, ‘İkinci Bahar’ ve ‘Ekmek Teknesi’ dizilerinin de müziğini yaptı.
Türk müziğine alışık kulaklar, geleneğin deforme edilmeden yenileneceğini İncesaz’dan dinlemişlerdir.
Bildiğimiz enstrümanların bu bestelerle yeni tınılar çıkardığını fark edince
Gezilerimde gittiğim yerin tarihini de öğrenmek isterim. Küçük rehberler bu merakımı karşılamaz. Benim bütüncül anlayışım tamamını öğrenmeyi gerektirir.
Türk olarak kendimizi ne kadar tanıyoruz? Şerif Yenen ‘Anadolu Destanı’ adlı kitabında bu sorunun yanıtı için gerekli bilgilerin hepsini sağlıyor. Bu kitap benim gibi artık çok dolaşmayanlar için
daha da önemli çünkü böyle ayrıntılı eserlerden çok şey öğreniyorum. Kitabın başında bilgisini ironiyle bezeyerek anlattığı için kitapları kadar konuşmasını da sevdiğim Bozkurt Güvenç’ten bir alıntı var. Bizi kimlik araştırmasına çağırıyor: “Biz Türkler Asyalı mıyız, Avrupalı mı? Şaman mıyız, Müslüman mı, laik mi? Yerleşik köylü müyüz, göçebe Türkmen mi? Fatih’in torunları mıyız, Ata’nın çocukları mı? İslam’ın kılıcı mı, Hıristiyanlığın cezası mı? Osmanlı yetimi miyiz,
T.C. vatandaşı mı? Savaşçı askerler miyiz, barışçı siviller mi? Ordu muyuz, millet miyiz, ulus muyuz? Batılı mıyız, batının koruyucusu mu? Çağdaş toplum muyuz, tarihi bir köprü mü? Doğulu muyuz, Anadolulu mu, batılı mı? Kimiz biz?”
Anadolu Destanı Türkiye’nin Kültürel Mirası ve Gezi Rehberi
Şerif Yenen
Arıları, ayının hücumundan, müzisyen İbrahim Sarıpınar, Mozart’tan bir arya söyleyerek kurtarmış.
Mozart’ın her yerde etkisi olduğunu söylemeye gerek var mı? Benim de bir deneme kitabımın adı ‘Ne Kadar Mozart O Kadar Süt’tü.
Mozart’ın o dinlendirici, yaşama sevinci veren müziği elbette herkes için şifadır.
Unutamadığım icralardan biri de Karl Böhm’ün sözüdür. Böhm bir Mozart senfonisini yönetirken arada bakın ne diyor:
“Mozart benim büyük aşkım.”
Büyük orkestra şefinin aşkıydı, Nadir Nadi de kitabının adını, ‘Dostum Mozart’ koymuştu.
Birçok incelemede
KİTAP-LIK 222
(TEMMUZ-AĞUSTOS 2022)
İlk yazının başlığı Türkiye’de bitmeyen bir derdin öyküsünü anlatıyor. Editör Mehmet Ali Yalçın’ın bakanla görüşmeye gittiğinde o sırada kalp krizinden ölümünü anlatıyor. Onun öyküsü Türk yayıncılığından da unutulmaz bir kesittir.
Editörden
Bir Öykünün Hikâyesindeki Yayıncı
“Onlar dört yayıncı, Bakan’dan kâğıt rica etmeye gidiyorlardı. Ben hırkasız da bir ricaya gidiyordum babama: Emekli çekini kırdırsın, bana versin, üç ay kullanayım, sonra üç taksitle ödeyeyim hiç olmazsa.
Sabahleyin istasyonda ayrılırken, elbet hiçbirimiz bilmiyorduk: Aramızdan birinin o gün Bakan’ın odasında kalp yetmezliğine uğrayacağını ve bir iki gün sonra, Nuruosmaniye’nin avlusunda yine bir araya geleceğimizi.”
10.Türkiye Yayıncılık Kurultayı geçen ay
O yüzden yeni çıkan dergilerden seçme yaptım:
Milliyet Sanat (Temmuz 2022)
Farklı karakterleriyle ünlü Colin Farell’ı Sevin Okyay yazdı.
Latif Abi’nin Altını Çizdiği İnsanlığa Dair
“Artık Latif Abi’yi anlatmak, onunla hasret gidermek için anladığı, çizgilediği, bizi hep bir şeylerin ortasına düşüren o dobra ama matrak dünyadan başka miras ve dayanağımız kalmadı. Adına Türkiye dediğimiz bu çizgili dünya, zaten Doğu ve Batı ortasına düşmüşlüğün tarihsel nimetiyle yeterince bize özgüydü, vahim seviyede gülünçtü; ama iyimser, bereketli, kafası hep karışık olsa bile, tercihleri hep anlık olduğundan olsa gerek, sürekli ayakta kalabilendi.”
Evrim Altuğ
Zaman Ona Hak Ettiği Değeri Geri Veriyor