Bir şehrin, bir semtin, bir mahallenin ruhunu öğrenmek istiyorsanız mutlaka onunla ilgili bir edebiyat metnini okumalısınız.
Işık Öğütçü’nün önsözüyle ‘Orhan Kemal’in ‘İstanbul İstanbul’ kitabını salık vereceğim.
Orhan Kemal, İstanbul’un birçok kenar semtini insanıyla bize anlattı.
Sabahları Nuruosmaniye’den Cağaloğlu’na ya da Nuruosmaniye’den Kapalıçarşı’ya gidenler onu İkbal Kahvesi’nde görürlerdi. Hepimiz oradan geçerken adeta Orhan Kemal’e saygılarımızı sunmak için uğrardık. İşyerine giderken devamlı uğrayanlardan biri de Edip Cansever’di.
İkbal Kahvesi hakkında bilgi edinmek isteyenler Nurer Uğurlu’nun ‘İkbal Kahvesi’ kitabını okumalıdır.
Öğütçü, İstanbul’la ilgili öykülerden 34 tanesini seçmiş, böylece İstanbul’un 34 numarasına da bir gönderme yapmış.
Kapak ve iç illüstrasyonlarda Can Ersal imzası var.
Yıllar önce Orhan Kemal’le Ferit Öngören’in ‘İstanbul’dan Çizgiler’ kitabı yayımlanmıştı.
Elli yıl öncesinin İstanbul’daki kültür ortamını bilenler, İKSV’nin sanatın her dalına getirdiği yenilikleri içten bir duyguyla övecektir.
Yazları bahçelerde Türk müziği solistleri söylerdi. Ancak kışın Saray Sineması’na Filarmoni Derneği’nin çabalarıyla getirilen yabancı solistleri dinleyebilirdik.
Tepebaşı ve Küçük Çiftlik Parkı vardı. Bir de Cağaloğlu’nun aşağısında Çifte Saraylar.
1972 yılında ilk İstanbul Festivali basın toplantısı. Cevad Memduh Altar (soldan), Ercümend Berker, Muharrem Nuri Birgi, Turizm Genel Müdürü Cengiz Altuğ, Nejat Eczacıbaşı, Basın Yayın Genel Müdürü Altemur Kılıç.
Batı müziği dinlenilecek bir yer yoktu.
Nejat Eczacıbaşı, kuşağının tanık olduğu eksikliğin farkına varıp öncülüğü üstlendi. Birçok kişiyi de ikna etmeyi başardı.
Benim gibi her yıl özellikle Müzik Festivali’nin konserlerini kaçırmayan biri, anılar dosyasının kapağını açınca seçme zorluğuna düşüyor.
‘Yalçın Gökçebağ - Yaşam Sanatı’ kitabı yayımlandı.
Sunuş, Aynur Pehlivanlı – Zerrin Özdemir Çolak imzasını taşıyor. Kitabın yayıncısı: Armoni Sanat Galerisi.
Mutlaka okunması gereken bölüm başlıkları:
Yalçın Gökçebağ Yaşam ve Sanatı – Önder Şenyapılı
Yalçın Gökçebağ’ın Resimleri – Zafer Gençaydın
Türk Resminde Yalçın Gökçebağ – M. Zahit Büyükişleyen
Anadolu Düşlerinin Ressamı Yalçın Gökçebağ Üzerine –
Pandemide evden çıkmadan ben de çok çalıştığım için aramızda bir akrabalık görüyorum.
Wolfgang Amadeus Mozart’ın (27 Aralık 1756 – 5 Ocak 1791) Don Giovanni’sini dinlediğim kayıt:
Şef: Lorin Maazel
Söyleyenler:
- Ruggero Raimondi
- John Macurdy
-
Antolojiler okura edebiyat çeşitliliği sunar. Çeşitli çiçeklerin yer aldığı bir bahçeye girersiniz, hepsinin ayrı bir görüntüsü, kokusu vardır.
Bu kış gecelerinde şiir antolojisini tavsiye etmenin en doğru seçim olduğu kanısındayım.
Türk şiir antolojilerini okumuşsunuzdur, her şiirseverin evinde birkaç tane vardır.
Peki, dünya şiirinden kimleri beğenirsiniz?
Edebi bir gezintiye çağırıyorum sizi.
Dünyanın En Güzel 100 Şiiri
Halil Gökhan
Bizim gibi ülkelerin yöneticileri de insanları da kışın koşullarına alışık değillerdir.
Yolların açılmayışının başlıca nedenlerinden biri de otomobillerini yolda bırakıp, kilitleyip eve gidenler.
Kayak merkezlerinde bulunanlar, sıcak odada televizyon başında vakit tüketenler acaba kar için ne düşünüyorlar...
Okudukları gazeteyi onlara ulaştıranların çektikleri konusunda bilgileri var mı, merak ediyorlar mı?
Her kar yağışı bana Trakya’da habere giderken otomobil içinde donup hayata veda eden arkadaşlarımı anımsatır.
Her kar yağışında arkadaşlarım işlerinin başında uykusuz geceler geçirirlerdi. Pazartesi günü ve akşamı da sabahladılar.
Peki hiç mi kar edebiyata yansımadı mı?
Ben büyük şehirler dışındaki girişimlere, etkinliklere, müzelere çok önem verir, onları desteklerim.
İyi sanatçı Hüsamettin Koçan’ın “Baksı Müzesi” benim için böyle bir serüvendir. Koçan, bir sanatçı olarak kendi yarattıkları ekseninde bir yaşam sürdürebilirdi, bunca çabayı göstermesine de gerek yoktu.
Baksı Müzesi’nin açılışının ilk gününe gittiğimde, Ahmet Kutsi Tecer’in ‘Orda Bir Köy Var Uzakta’ şiirindeki dizeler aklıma düşmüştü. Oysa Tecer birçok köyü gezmiş, Anadolu’nun kültürünü, Âşık Veysel’i bize tanıtmıştı.
İlk çalışmalar, bir büyümenin çabasını simgeliyordu.
Yıllar sonra TÜYAP Kitap Fuarı’nda Baksı standında, Murat Yeşilyurt’un drone’la çektiği panoramik duvar panosunu gördüğümde müzenin geldiği yeri iyice fark ettim.
Baksı bir müze değil, bir bölgenin kaderini değiştiren bir kuruluş. Sergiler açılıyor, konserler veriliyor. Orada yaşayanlar müziğiyle, resmiyle, kültürüyle sanat gündemini takip edebiliyorlar. Müze için İstanbul’da yapılan pek çok toplantıya katıldım. Müzeye destek için sergiler açıldı, genç ressamlar oraya giderek atölye çalışmaları yaptı.
Sanatın ekonomiyle ilişkisini unutmamalıyız. Müze çatısı altında yörenin kadınlarının yaptığı geleneksel dokumalar çağdaş tasarımlarla ürün haline döndü ve ekonomik bir katkı sağlandı.
Sasa’nın serüvenini okuyalım. Bir sanatçının çalışmalarının tarihi beni her zaman ilgilendirmiştir.
“İki yıl önce Kalan Müzik ve Hasan Saltık’la yollarımın kesişmesiyle çocukluk hayalim ve bugüne kadarki bütün müzikal birikimimi dinleyicilerimle buluşturma fırsatı yakaladım. Hasan abinin vakitsiz kaybı kolumu kanadımı kırılmış hissettirmişken sevgili Nilüfer abla ve Helin’in tekrar bana kol kanat germesiyle kayıtları Hasan abinin bıraktığı yerden hep beraber bütün güzel duygularla tamamladık.
Düzenlemeleri ve yönlendirmeleriyle yorumuma ve duyguma değer katan değerli aranjör büyüklerim, üstatlarım, arkadaşlarım, hocalarım Erdal Erzincan, Cumhur Bakışkan, Engin Arslan, Ali Ekber Kayış, Ömer Avcı, Merih Aşkın, Coşkun Karademir, Murat Çorak, Levent Güneş, Nebi Demirel’e ve bu albümde emeği geçen herkese teşekkürler.
‘Sızı’nın çağrıştırdıkları:
İncecik değer, için için dokunur. Ağlatmaz da kimi tebessüm ettirir, kimi nefesini keser. Şaşarsın.
Sızı, ruhuna değmiş olan her şeyin yüzünde yansımasıdır. Bakarsan görürsün.
Dile vuran ezgidir, dinlersen duyarsın.