Vergi müfettişleri meslektaşları iki iyi şairi de unutmadı.
Yaklaşık 500 davetlinin katıldığı etkinlikte Sunay Akın, Hakan Gerçek, Saadettin Acar, Mehmet Ali Işık konuştu.
Sunuculuğu Bloomberg HT radyo programcısı ve yöneticisi Süheyla Yılmaz yaptı.
Etkinlik kapsamında düzenlenen şiir yarışmasına 47 kişi 117 şiirle başvurdu.
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, Yıldız Teknik Üniversiteleri öğretim görevlileri Osman Kürşat Yorgancı, Mustafa Özgün Harmankaya, Kültür ve Turizm Bakanlığı Başmüfettişi Bilal Bakır’ın jüri üyesi olduğu yarışmaya katılan herkese ücretsiz bir yıllık Varlık dergisi aboneliği hediye edilirken ilk 3’e giren şiirler de Varlık dergisinin Kasım sayısında yayımlanma hakkıyla ödüllendirildi.
Yarışmanın birincisi Mustafa Sefa tarafından kaleme alınan ‘İstisna’ şiiri olurken, ikici Abdülsamet Taş’ın yazdığı ‘Yılan Bahçesinde Gül Koklamak’ şiiri seçildi.
Üçüncülük ödülü ise üç ayrı şiire verildi.
Orhan Araslı’nın hazırladığı ‘Etem Ruhi Üngör’ün Anıları – Bir Mücadelenin Öyküsü’ kitabı müzik tarihimize önemli bir not düşüyor.
İlk yazı Gönl Paçacı Tunçay’ın, ‘O mücadele etti biz kazandık’ı: “Temelde söyleşi formatında hazırlanmış da olsa önümüzde müziğimizin yakın dönemini içeriden -kendine mahsus bir kişi üzerinden– anlatarak, sosyal tarihimizi de ilgilendiren bu dinamik değişim sürecini çok iyi yansıtan geniş bir metin var. Hemen burada hakkını teslim edelim, bu yayın, söyleşiyi uzun ve meşakkatli bir süreçte gerçekleştiren, metin haline getiren ve yıllar sonra bizlere emanet ederek yine uzun ve meşakkatli bir basılma sürecini sabırla izleyen değerli büyüğümüz Orhan Araslı Beyefendi’nin özverisiyle gün yüzüne çıkıyor.
Kitabı bir nevi ‘20. yüzyıl öznel–eleştirel müzik tarihi’ olarak da okuyabilirsiniz, müzik camiası içinde aykırı bir duruş ve yaklaşımın yansıması olarak da. ‘Duygusal tarih’ demeye dilim kayıyor ama o da tam değil; söyleşinin zengin içeriği, daha çok eskilerin ‘kıyl ü kâl’ dediği türden ayrıntılarla örülü. Fakat tüm bu keskinlik ve objektiflik eserin başvuru kaynağı olma değerini azaltmıyor; olsa olsa okurda ‘temkinle yaklaşılması’ duygusunu yaratan bir üslubun, cesur ve sert bir ifade tarzının meraklandırıcı etkisini öne çıkarıyor.
87 senelik mücadeleli bir hayatı dolu dolu yaşayan Etem Ruhi Öngör (1922 – 2009), dünyaya gelişinin 100. yılında da, tıpkı elinizdeki bu kitapta olduğu gibi, kültürel mirasımıza sağladığı katkılarla aramızda yaşamaya devam ediyor.”
Ana bölüm başlıkları:
- I. Bölüm
Etem Ruhi’yi hayata hazırlayan yıllar
Belediyeler bu konuda öncü rol alıyor.
Günümüzdeki yemek çeşitlerini, yerel mutfaklarda pişenleri tadıyor, hakkındaki kitapları da okuyoruz.
Peki, bizim geçmişimizde yenen yemekler hangileriydi, sofra adabı nasıldı?
Bu konudaki dergileri okumaktan hoşlanıyorum.
‘Yemek ve Kültür’ün yeni sayısında yemekle ilgilenenlerin de edebiyat severlerin de okuyacağı bir yazıdan söz edeceğim:
Nihal Abir’in yazısı ‘Türk romanında fondan ve çikolatanın izi’ başlığını taşıyor.
Yemek ve sofra adabıyla ilgili yazılar beni zaman zaman ailemin eski günlerine götürüyor.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Handan İnci’nin öncülüğünde İstanbul Resim ve Heykel Müzesi açıldı.
Açılışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı.
Cumhurbaşkanı, şimdiye kadar sanata yaptıkları katkıları, sanata verdikleri önemi konuşmasında dile getirdi.
Program şöyleydi:
Handan İnci kuruluşundan bu yana yapılan çalışmaları özetledi.
İlk tanıtım cümlesi, gelenleri diğer bilgilere hazırladı:
“Üniversitemiz 1882 yılında Sultan II. Abdülhamid Han’ın iradesiyle, Osman Hamdi Bey’in çabalarıyla Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane adıyla kuruldu.”
Ne yazık ki günübirlik telaş içinde önemli bilgi ve kişiler unutulmaktadır. Müzik tarihimizi oluşturanları unutursak varacağımız yargılar yetersiz kalır. Serhan Yedig’in çalışması “Öncü Virtüözler Şaşırtıcı Öyküler” başlığını taşıyor. İlk sayfada bir gönderme var.
“TRT Radyo-3 programcılarından Nurhan Olcayto’nun (1943-2021) anısına...”
Önsözde bu tür kitapların neden çok gerekli olduğunu belirtiyor, Yedig:
“Nice değerlerin ancak öldükten sonra teessürle anılması, bazı değerlerin ise öldükten sonra da kasten unutturulmak istenmesi her nedense sanat tarihinin bedbaht kaderlerinden olagelmiştir!” Mahmut Ragup Gazimihal, 1955’te yayımlanan kitabı ‘Türk Askeri Muzikaları Tarihi’nde dile getiriyor bu sitemini. Aradan geçen yaklaşık üç çeyrek asrın, durumu değiştirdiği söylenemez.
2019’da piyanist Ayşegül Sarıca’nın biyografisini hazırlarken Osmanlı İmparatorluğu’nun son, Cumhuriyet’in ilk yıllarında dünya sahnelerine çıkmayı başaran, konserleri Avrupa-ABD basınına yansımış öncü virtüözlerimiz hakkında bilgi araştırmıştım. Kaynakların çok sınırlı kaldığını, üstelik hatalı bilgiler içerdiğini görmüştüm. Nihayet 2010’da Evren Kutlay, ‘Osmanlı’nın Avrupalı Müzisyenleri’nde ‘Batı Müziğinin Osmanlı/Türk Temsilcileri’ başlığı altında bazı öncü virtüözlere de değinmişti. Türkçe’de ilk kez gün ışığına çıkan birçok verinin yanı sıra geçmişin metinlerinden teyit edilmemiş kimi bilgileri de aktarmıştı. Bazı portreler kaynak yetersizliğinden tamamlanamamıştı.
Sarıca kitabı için kaynak taraması yaptığım günlerde, The Times’ın arşivinde 1900 yılında İstanbullu Faik Della Sudda hakkında yayımlanmış haberi ilgiyle okumuş, ismine Türkçe müzik ansiklopedilerinde rastlayamayınca hayrete düşmüştüm.
Dünya sahnelerine çıkan ilk Batı müziği virtüözlerimizden bazılarının öykülerini ne yazık ki detaylandıramadım. Örneğin, 1850’lerde Prag Konservatuvarı’ndaki eğitiminin ardından Avrupa turnesine çıkan, V. Murad ve II. Abdülhamit’e müzik dersi veren İzmirli piyanist Augusto Lombardi’nin izini, çevrimiçi erişime açılan dönemin Fransız, İngiliz ve Alman gazetelerinde bulamadım. Sadece Pera konserleri hakkında bilgiye ulaşabildim.
Bu kitabın, tarihin tozlu raflarında keşfedilmeyi bekleyen diğer öncü virtüözlerimiz ve bestecilerimizin dünya sahnelerindeki başarılarının gün ışığına çıkarılması, Türkçe kaynaklarda kayda geçirilmesi açısından genç araştırmacılara esin vermesini diliyorum.”
Bazı yazarlar var ki sadece edebiyat çerçevesi içinde değerlendirilmez. Romanlarında, denemelerinde ve notlarında başka türlerin de izleri vardır. Kemal Tahir böyle bir yazardır.
Onu okuduğunuzda birçok yargınızı yeniden gözden geçirme gereği duyarsınız. Bildiklerinizin karşıt düşünce karşısında eridiğini fark edebilirsiniz.
Kemal Tahir’i hem okudum hem de yakından tanıdım. Yazısı kadar konuşması da etkileyiciydi.
Muhammed Hüküm’ün ‘Şair-Sosyolog Kemal Tahir’ kitabı, yazarı tanımak, çeşitli yönlerini öğrenmek için okunması gereken bir çalışma. Hüküm’ü de yakından tanıdım, Kemal Tahir’i kendisiyle konuştum.
Kurtuluş Kayalı’nın ‘Sunuş’undan bir bölüm: “Kemal Tahir sosyologları ve tarihçileri sınırlı bir çerçevede, edebiyat içinden değil, tarih ve sosyoloji içinden eleştirir. Türkiye’de sosyolojik ve tarihsel yorumların kısmi değil, bütünsel eleştirisini yapmaktadır.
Aslında kendisini herhangi bir Türk romancısıyla karşılaştırma/kıyaslama gibi bir derdi de yoktur. Çoğu Türk romancısına, çağdaşlarına, kendisinden fazla güncel etki bırakanlara, neredeyse hiç de dolaylı olmayan bir biçimde ‘zabıt kâtibi’ demiştir.
Günde 24 saat siyaset düşünmemiştir. Günde 24 saat siyaset düşünmediğinin en net kanıtı da Türkiye’de değişik siyasetlere yönelik olarak mesafeli duruşudur. Elinizdeki kitapta da isabetle belirtildiği gibi genelde Türkiye’deki siyasal düşüncelere, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, mesafeli ve eleştirel olmuştur.
Meseleye en vurucu yerinden baktığı kısım, ‘Batılılaşma, Anadolu Toplumunun Özgünlüğü ve ATÜT’ başlığını taşımaktadır. Türk toplumunun özgünlüğü üzerinde durması meseleyi temellendirme bakımından önemlidir.
Bir sanat dergisi için 50 yıl küçümsenmeyecek bir rakamdır. Sanat dergilerinin haber verme özelliğinin yanı sıra öğreticiliği de vardır. Nice sanat olayını, sanatçıyı dergilerden öğreniriz.
Milliyet Sanat kültür açısından bizi besledi, gündelik yaşama telaşı içinde iyi bir kitabın varlığını, bir serginin önemini, bir müzik parçasının niteliğini bu dergiden öğrendik.
50’nci sayıya bakarken belleğimde birçok ad ve yazı beliriyor. Kuruluşundan bu yana düzeyini her zaman korudu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, derginin özelliğini şöyle yazmış:
“Edebiyat, müzik, tiyatro, resim, sinema ağırlıklı haberleri ve köşe yazılarıyla 50 yıldır keyifle okunan Milliyet Sanat dergisi, kültür ve sanat yayıncılığında bir marka haline gelmiştir.”
Demirören Medya Yönetim Kurulu Başkanı Meltem Demirören Oktay’ın yazısının başlığı: ‘Nice sanat dolu 50 yıllara.’
Derginin yerini şöyle belirliyor:
Geçmişte yayımlanan iki yıllık hâlâ başvuru kaynaklarında yer alıyor.
Biri Yaşar Nabi Nayır’ın hazırladığı ‘Varlık Yıllığı’, ikincisi de ‘Aziz Nesin Yıllığı’.
Bir yılın olaylarını, aramızdan ayrılanları, ödülleri bir ciltte bulmanın kolaylığını biliriz.
Zeytinburnu Belediyesi’nin hazırladığı yıllık son dönemde bu eksikliği gideren bir kaynak olmuş:
‘ZKS Kültür Sanat Yıllığı 2022’
Başkan Ömer Arısoy, yıllığın niteliği üzerine bir sunuş yazmış.
Yıllığın düzeni şöyle:
Haziran 2021’de başlayıp Mayıs 2022’de bitiyor.