Yayıncısı Everest Yayınları ve arkadaşları onun için bir davet verdiler.
Adnan Özyalçıner, Türk edebiyatının öykü türünde zirvede olan adlarından biri.
Benim de dahil olduğum 1950 kuşağının bir ustası.
Bu kuşağın tek eleştirmeni ben olduğum için Ferit Edgü öykü yazarlarının kitaplarının 10. yıl baskıları için bir öneride bulunmuş, öykü türünün diğer ustaları da bu öneriyi onaylamışlardı.
On öykü kitabının da başına ortak bir giriş yazacaktım. Yazımın başlığı şu oldu:
‘Solistlerden Oluşan Bir Koro.’
Toplu eserlerin önemine değinirim sık sık. Çünkü bir edebiyatçı üzerine tam bir yargıya o zaman varabilirsiniz.
Bir müziği dinlerken ne düşünürüz, ne hissederiz? Hangi koşullarda o müzik bizi etkiler? Fırat Kutluk’un ‘Müzik Kendini Anlatır’ kitabı gerçekten de kendimize sorduğumuz, bilincimizde ya da bilinçaltımızda var olan soruları yanıtlıyor. Neden severiz, neden hüzünleniriz, neden coşarız? Farkında olmadığınız durumları aydınlatıyor Kutluk.
Beethoven’in 9. Senfonisi için verdiği örnek çok önemli bir tespit. Aynı duyguyu birçok dinleyici de Carmina Burana’da hisseder, onun metnini bilmediği halde coşkuya kapılır.
Fırat Kutluk, bu kitabında bir ölçüde dinleyici rehberi işlevini de üstlenmiş.
Bugün Fırat Kutluk’un ‘Müzik Kendini Anlatır’ının tanıtım metnini yazdım:
“Çoğu kez merak ederiz bir müziği işittiğimizde: ‘Ne anlatıyor bize?’ Hele de söz yoksa ya da sözleri bilmediğimiz bir dildeyse. Özellikle de Klasik Batı müziği dinliyorsak ipuçlarını izleyip, şifrelerini çözmek adeta bir göreve dönüşebilir. Besteci hangi duygular içindeydi, ne düşündü; bize anlatmak istediği ne?
Bazen de hiçbir şey düşünmeden elimizi ayağımızı ritme kaptırmış halde bulabiliyoruz kendimizi ya da ezgiye uyum gösterdiğimiz bir sallantı içinde. Beethoven’in 9. Senfonisi’nin son bölümünde koronun ne dediğini bilmesek de coşku seline kapılabiliyoruz. Dünyanın neresinde bestelenmiş olursa olsun bir türkü ya da bir baladın hüznüne eşlik ediverir buğulu gözler ve dudaklara asılı kalan yarım bir gülümseme.
Peki ne anladık? İyi bir müzik mi dinlemiş olduk; nitelikli, seçkin? Müziğin kötüsü hangisi peki? Rap mi, arabesk mi, operet mi? Rock müzik 80’lerde bitti de sonrakiler beceriksiz mi? Ozan geleneği yok oldu da türküler mi tükendi? İlkel halkların müziği ‘tam tam’dan ibaret de bu yüzden mi ‘ilkel’ oluyor, o müzik bir şey anlatmıyor mu?
Fırat Kutluk
İngilizce ve Türkçe olarak iki dilde yayımlanmış.
Sunuş: Mansur Yavaş
UNESCO Türkiye Mili Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz’un önsözünden satırlar:
“Türkiye’nin Dünya Miras Listesi’nde 19’u kültürel ve 2’si de karma olmak üzere toplamda 21 miras alanı bulunmaktadır. 18 Ağustos 2023 tarihi itibarıyla sözleşmeye taraf olan UNESCO üyesi 195 devlet arasında Türkiye listeye kayıtlı 21 miras alanıyla Dünya Miras Listesi’nde 15. sıradadır.
Ayrıca Türkiye’nin Dünya Geçici Miras Listesi’nde 75’i kültürel, 3’ü doğal ve 4’ü de karma toplamda 82 miras alanı bulunmaktadır.
Bunun ötesinde, Türkiye tarihi derinliği ve coğrafi özellikleriyle daha fazla mirasını Dünya Miras Listesi’ne kaydettirme potansiyeline sahiptir. Ne yazık ki sözleşmeye taraf olmada 11 yıl geç kalınması ve taraf olunan dönemde de kendisine tanınan kota ve kontenjanları uygun şekilde kullanmaması nedeniyle ilk sıralarda olması gereken listede 15. sırada yer alabilmiştir.
- Başlarken
- Ankara Büyükşehir Belediyesi UNESCO Komisyonu’nun Çalışmaları Üzerine
Bir gün gazetedeyken Füruzan’dan bir telefon geldi, çalışmalarını biliyordum. Bana bir öykü getireceğini söyledi. Sonraki günlerde gazeteye geldi ve bana‘Parasız Yatılı’yı teslim etti.
Ve bugün klasikler arasına giren öyküsü ilk kez Yeni Gazete’de bu şekilde yayımlandı.
Füruzan, o öyküyle yoksulun, unutulmuşların trajedisini doğal bir ustalıkla bize aktarıyor.
Ondan sonra dergi editörü olarak her öyküsünü, her kitabını okuyorum. Çünkü hepsinde insanın göremediğimiz, ortaya koyamadığımız bir yanını yazıyor.
Hürriyet Gösteri’de öykü veya şiirin yanına bir fotoğraf ya da ressamların çizgisini koyardık. Zeyyat Selimoğlu’nun öyküsü için Heybeliada’ya gitmiştik, Ara Güler ile birlikte... Çiçekli Dağ Sokağı’nda oturuyordu. İşte o sokağın bir diğer sakini de belleğim beni yanıltmıyorsa piyanist Judith Uluğ’du. IBA’nın yayınladığı CD’lerin kapağı şöyle:
Judit Uluğ Piano
Concert performances 1962 – 2006
Albümün ilk sayfasında çaldığı bestecilerin adları sıralınıyor:
- Albeniz
- Barbar
- Bartok
Türkçe konusundaki hassasiyeti, sevgisi ve İstanbul’a olan tutkusu çok yazıldı. İyi bir yazardı. Özellikle Haldun Taner Öykü Ödülü’nü aldığı ‘Bir Şehre Gidememek’, ‘Madam Floridis Dönmeyebilir’, Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan ‘İstanbul Bir Masaldı’ gibi kitapları kültürel ve edebi dünyasını iyi anlamak için ilk etapta konması gerekenler.
TRT 2’de hazırlayıp sunduğum Karalama Defteri programında konuğum olmuştu Mario Levi. O programdaki konuşmalarımızdan kısa bir özetle anmak istiyorum kendisini:
* Söze edebiyattan değil de müzikten başlamak istiyorum. ‘Bir Yalnız Adam Jacques Brel’ adlı kitap nasıl doğdu?
* Mario Levi: Benim ilk kitabım Bir Yalnız Adam Jacques Brel 1986 yılında yayımlandı. Fransız Dili ve Edebiyatı’nda okuduğumda tezini yazmıştım, Jacques Brel’in hayatımda çok önemli bir yeri var. Keyif aldığım bir kitaptır, ama aradan uzun yıllar geçti, şimdi olsa belki farklı yazardım.
* Yazarlık serüvenine gelirsek. 12 yaşında karate öğrenmeye başlamış ama parmağın kırılınca da kendini kitap okumaya vermişsin. Böyle mi başladı edebiyata ilgin?
* Mario Levi: Tabii o günlerde böyle gülümseyerek karşılamadım bu olayı, ben çelimsiz bir çocuktum, dayak yemekten de korkardım. Kendimi savunma ihtiyacı duydum ve bu yüzden karate kurslarına katıldım fakat daha ilk sınavda, beyaz kuşaktan sarı kuşağa geçme sınavında ayak parmağımı kırıp eve kırık parmakla döndüğümde babam rahmetli ‘Devam edersen ben de senin kafanı kırarım’ deyince canımı kurtardım. O zaman kendini savunmanın ne demek olduğunu anladım. Bunu önce tabiri caizse ‘deli gibi’ okumakta, ardından da yazmakta buldum.
* ‘Deli gibi okuyordum’ diyorsun, deli gibi okuduklarının içinde seni etkileyen yazarlar kimdi?
* Mario Levi:
Albümün sunumu: “UNESCO; Paris’te gerçekleştirdiği 41. Genel Konferansı’nda, 2023 yılını, ölümünün 50. yıldönümünde Âşık Veysel Yılı ilân etti. Aramızdan ayrılışının 50. yıldönümünde âşıklık geleneğinin son büyük temsilcilerinden Âşık Veysel, kendi sesinden özel bir şiir albümü seçkisiyle anılıyor.
Kalan, kurulduğu 1991 yılından bu yana, yayınladığı 1000’i aşkın sesli, görüntülü ve basılı eserle ülkemiz kültür-sanat varlığının dününü ve bugününü geleceğe taşırken; ulusal kültür mirasımızı dünyanın en prestijli festivalleri, arşivleri, kütüphaneleri, konser salonları ve akademisyenleriyle buluşturuyor... Bu bağlamda Anadolu eksenli kültür varlığımızla küresel yansımalar yaratma hedefimize yeni üretimlerle katkı yapmayı da ısrarla sürdürüyoruz. Ölümsüz halk sanatkârımız Âşık Veysel’in toprağa sırlanmasının 50. yıldönümü anısına hazırladığımız Akıl Defteri (Bir Küçük Dünyam Var İçinde Benim) albümü, sanatseverlerimizin ilgisine sunduğumuz diğer Âşık Veysel albümleri gibi, bizleri heyecanlandıran yeni bir armağan...
Âşık Veysel sanatının sesli/görüntülü belgeleri; sanatseverler kadar akademik dünyanın da tükenmez bilgi, düşünce ve üretim kaynağı... Onun toprak kokan sesi ve nefesiyle okuduğu şiirleri ise kendisini anlattığı en duru tanıkları... Kalan Müzik arşivinden yararlanarak, Dr. Süleyman Şenel koordinatörlüğünde hazırlanan Akıl Defteri (Bir Küçük Dünyam Var İçinde Benim) albümü, işte böylesi bir sesli kitap.
Büyük bir kısmı ilk kez gün yüzü gören 32 şiirle “Akıl Defteri” adlı bu sesli kitap; vefatının 50. yıldönümünde, Âşık Veysel dostlarına sunulan mütevazı bir armağan. Hem dijital platformlarda hem de fiziki olarak Kalan Müzik etiketiyle yayınlanıyor.
Albümün kapağı şöyle:
“Âşık Veysel Akıl Defteri
(Bir Küçük Dünyam Var İçimde Benim)
‘Ecdattan yadigâr, geleceğe emanet’ projesinin amacı, 15 ilçemiz içerisinde yer alan tüm tarihi çeşmeler ile korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı niteliği taşıyan cami hazireleri, türbeler, sokak sağlamlaştırma ve çarşılardan oluşan bin adet ecdat yadigârı eserlerimizin, ilçe belediyelerinin işbirliğiyle aslına uygun bir şekilde restore edilerek korunması, yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılmasının sağlanması.
Proje ile 15 ilçemizde bulunan, kültürel mirasımızın süsleri toplam 840 çeşmenin restorasyonu sağlanacak. 840 adet çeşmenin içerisinde kayıp niteliğinde olan 180 adet çeşme, ilçe belediyeleri ile işbirliği içerisinde bulunacak ve tekrardan aslına uygun bir şekilde restore edilecek. Böylelikle 15 ilçemizde restorasyonu yapılmamış hiçbir çeşme kalmayacak.
148’i çeşme, 77’si diğer tescilli yapılar olmak üzere halihazırda toplam 225 adet korunması gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı niteliğindeki eserimizin restorasyon çalışmaları fiilen başlamış ve çalışmaları devam etmekte. Geriye kalan 775 adet tescilli eserimizin restorasyonlarının 3 yıl içerisinde tamamlanması hedeflenmekte.
Projenin nasıl hayata geçirileceği şöyle açıklanıyor:
“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın da destek verdiği projenin finansmanı, İlçe belediyelerinin topladığı emlak vergilerinin yüzde 10’u oranında tahsil edilen Kültür Katkı Payı bedellerinin Valiliğimiz Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’na aktarılarak oluşturulduğu Kültür Katkı Payı Hesabından karşılanacaktır.
İhya projesine ilçe belediyelerimiz de hem ekonomik olarak destek verecek hem de plan, proje ve uygulama (restorasyon) iş ve işlemlerini yürüteceklerdir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Üniversitelerimiz ve koruma kurullarımız da projenin paydaşlarıdır.”
İLK OLARAK RESTORASYONU YAPILACAKLAR