Kitabın alt başlığı şöyle:
Cumhuriyete Giden Yolda 42 Ay
23/04/1920-29/10/1923
Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya vardığında hayatının en zor dört ayı başladı. Milli Mücadele’nin ancak Ankara’da, düşman tehdidinden uzak bir temsilciler meclisi önderliğinde başarılı olacağına inanıyordu. Ama bu konudaki tüm uyarılarına karşın Mebusan Meclisi İstanbul’da toplandı. Onun öngörüleri sonunda doğru çıktı ve müttefikler, Mebusan Meclisi’ni dağıtıp milletvekillerini tutukladılar. İstanbul’daki Meclis’in çalışma olanağı kalmadığından artık gözler Ankara’daydı.
23 Nisan 1920 tarihinde yurdun dört bir yanından gelen temsilciler Ankara’da toplandı. Milli Mücadele Hareketi’nin arkasında artık halkın gerçek iradesini yansıtan bir Meclis vardı. Ülkeyi düşman işgalinden kurtaracak zorlu mücadele başlıyordu.
Araştırmacı Turan Akıncı, bu kitapta, İstiklal Savaşı’nı zafere ulaştıran Milli Meclis’in açıldığı 23 Nisan 1920’den Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim 1923’e kadar geçen 42 ayı ayrıntılarıyla anlatıyor.
İÇİNDEKİLER
Eski bir dostunuz sizin karşınıza bir kitapla çıktığında elbette hem şaşırıyorsunuz hem de seviniyorsunuz.
Kırtasiyecime sık sık uğruyorum.
Bir gün bana bir kitap verdi.
“Motorda Kimse Kalmasın
Uğur Gergin
İletişim Yayınları”
Uğur’la ben yıllarca Altın Kitaplar Yayınevi’nde birlikte çalıştık. Yayınevinde müessese müdürlüğü yapıyordu, kitapların müsveddesinden sonra basılmış ve ciltli halde onun elinde görüyorduk.
Kitabın başında beni yıllar öncesine götüren duygulu bir ithaf yazısı var: “
Kitap şimdi çizgi roman olarak yayımlandı.
Tanıtıma kapağından başlayacağım:
Nicoby Vincent Zabus
Sofie’nin Dünyası
Jostein Gaarder’in romanından
Sokrates’ten Galileo’ya Felsefe Tarihi
Felsefe Tarihi Üzerine Bir Çizgi Roman
İşte size bu kentteki bütün müzikleri ayrıntılı biçimde öğreneceğiniz bir kitap önereceğim:
‘Müzik İstanbul’
Her kuşak bu kitaptan yararlanacaktır, dinlediğiniz her türün dününü, bugününü bu çalışmada bulacaksınız. Uzmanların kaleminden dinlediğiniz, sevdiğiniz müziğin lezzetine varacaksınız.
Kitabı elime alır almaz içindekilere baktığımda hayatımın içindeki müziği yeniden anımsadım. Saz bahçelerinden konser salonlarına kadar bütün mekânları, müzisyenleri belleğimde canlandırdım.
Kitabın başında Hakan Dedeler’in ‘Müzik İstanbul’a Dair...’ başlıklı yazısında bilgi var. Kitapta 35 makale yer alıyor.
Sunuş, Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’nun imzasını taşıyor.
Editörler kitabı şöyle tanıtıyor:
“Tarihimizin ve başta İstanbul’un her dönem barındırdığı kültür ve sanat mirasıyla kendine hayran bırakıyor. İncelemekte olduğunuz Müzik İstanbul şehrin enstrüman, musiki ve bestekârlarını tanıtan kıymetli bir eser.
* Enis Batur’un yazısı “Menü dünyasında bir cevelan” adını taşıyor.
Benim bir düşüncemi yansıttığı için yazıyı hemen benimsedim:
“Yeryüzünün bütün uygarlıklarında düzenlenen yemekli davetlerde sofralar zengin çeşitlilik gösterirlerdi, ama çağrılılara önceden ne yiyeceklerini, içeceklerini duyurduklarına ilişkin bir bilgiden yoksunuz.”
Ben mantar yemem, acıdan uzak dururum. Yakın dostlarım yapacakları yemekleri gündüzden bana sorarlar. Şimdi vejetaryenlere soruluyormuş.
Mantıyı da iştahla aramam, karpuzu da öyle. Bir gün rahmetli Şakir Eczacıbaşı’nın yemek davetinde mantı ve karpuz vardı. İkisini de aradığımı, özlediğimi söyleyemem dediğimde bana ne dedi biliyor musunuz?
Sen bunları sevmeyen dostlarımdan ikincisisin dedi. Biri de değerli bilim adamı Prof. Dr. Mazhar Şevket İpşiroğlu imiş.
* Nalan Barbarosoğlu’nun ‘Akşam Sefası’ bir ailenin edebî not defteri. Sıcak, içten ve nefis kişi tasvirleri. Birçok kişi buna tanıklık etmiştir ama Barbarosoğlu gibi ustaca bize aktaramamıştır.
* Geçmişin Tadı. Prof. Dr.
Bu açıdan bakılınca Melih Duygulu’nun kitabı ‘Cumhuriyet ve Müzik’ büyük önem taşıyor.
Kitapların ithafı benim dikkatimi çeker: “Cumhuriyet’in ilk yıllarında doğup Cumhuriyet çocuğu olmakla kıvanç duyan annem Sabahat Duygulu ve babam Adil Duygulu’nun aziz hatıralarına...”
Yazar Önsöz’de özetle şunları söylüyor: “Cumhuriyet döneminin siyasal, ekonomik, hukuksal, kurumsal tarihleri üzerine hayli çalışma yapıldıysa da ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür’ özdeyişinin içini dolduracak kültür tarihi çalışmaları yeteri kadar yapılamadı. Kültür tarihi içinde müzik ise sınırlı çalışmalarla ve büyük bir kısmı kapsamlı değerlendirmelerden uzak ideolojik yönelimler etrafında şekillenmiş görüşlerle sınırlı kaldı. Cumhuriyet dönemi müzik yaşamı üzerine yapılan çalışmaların önemli bir kısmında üzerinde durulan asıl husus yasaklar, elitlerin politik tutumları, eğitimin sorunları gibi konular oldu. Halbuki iki büyük dünya savaşını yaşamış bir halkın sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümü hakkında pek düşünülmedi ve çağın getirdiği zorunlu değişimin izleri üzerinde pek durulmadı. Her kişi ve grup kendi ideolojisini esas aldı, diğer yapılanları göz ardı etti.
Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen ardından Mustafa Kemal’in ‘Yeni vatan, yeni devlet, yeni toplum’ söylemi, yeni Türk devletinin kuruluş felsefesini tarif etmenin ötesine geçip reformlarla sağlanan bir dönüşüm serüveninin dille ifadesi halini aldı. ‘Kuruluş Dönemi’ndeki ‘Kültür Devrimi’ hamleleri de Türk devletinin kuruluş felsefesini destekler nitelikte kurgulandı. Devrim veya reformlar zamanla sanatın çeşitli alanlarında daha çok kendini gösterdiyse de bunların arasında müzik, Cumhuriyet’in en çok tartışılan ve spekülasyon olan konusu olmaktan kurtulamadı. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında hâlâ yaşanan sancıların temelinde bu dönüşümü yeteri kadar içselleştirememek ve irdeleyememek yatıyor.
CUMHURİYET DÖNEMİNİ MÜZİK ÜZERİNDEN ANLAMAK
Bu çalışma, bir tartışma ortamının paydaşları arasına katılmadan tüm ideolojik ve duygusal etmenlerden olabildiğince uzak kalarak Cumhuriyet dönemini müzik üzerinden anlama çabası sonucunda kaleme alındı.
Kitap üç bölüm halinde kurgulanıp yazılmıştır. İlk bölümde yer alan ve hazırlayıcı bir giriş niteliği taşıyan kısımda Cumhuriyet ve müzik ilişkisinin ideolojik ve politik arka planı, müzik reformları, müziğin kültürel kodları ve müzikal dönemler ele alındı. Özellikle dönemler yepyeni bir kronolojik perspektifle verildi.
Galile’den Brecht’e, Sokrates’ten Nâzım Hikmet’e uzayan bir tiyatro çizgisi yarattı.
Doğru bildiklerini tiyatro aracılığıyla ilettiği için çok etkili ve kalıcı oldu.
Politik tiyatronun toplumsal yararına inandı. Her iyi sanatçı gibi hak bildiği yolda taviz vermeden yürüdü.
Hemen hemen bütün oyunlarını seyrettim. Böylece bana ve bizim kuşağımıza tiyatro bilincini, sevgisini nasıl aşıladığını aramızdan ayrılır ayrılmaz bir kez daha duyumsadım.
Her oyundan sonra onu görmeye giderdik, sahne arkasında bir tür dostluk gösterisiydi bu.
Unutamadığım oyunları...
- İonesco’nun tek perdelik oyunu
- Arslan Asker Şvayk
2015 PEN Şiir Ödülü’nü almıştı Afşar Timuçin.
Hem felsefeci hem şair olan Afşar Timuçin’i özellikleriyle tanıtmak için bir yazı da yazmıştım.
1939’da Manisa’da doğan Afşar Timuçin, edebiyatta toplumsal gerçekçi bir anlayışı benimseyen imzalardandı. Çöl, Destanlar, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Savaşçı Türküleri, Boş Beşik, Ey Benim Güzel Sevdalım, Bu Sevda Böyle Gider, Arınmalar, Akşam Türküleri gibi şiir kitaplarına imza atan şair, şiirlerinde kendi deyişiyle, “Birbiri içinde iki yanı olan bir şiir kurmaya, birinde kendi iç derinliğinde yüceyi ve sağlam olanı, öbüründe bütün insanlığın gelişmelerini aramaya” çalıştı. Afşar Timuçin daha önce de Ayrılıkta Söylenmiş Bir Yaz Türküsü şiiriyle 1970 TRT Başarı Ödülü, Nâzım Hikmet’in Şiiri ile 1979 TDK Eleştiri Ödülü, 1997 Truva Ödülleri Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Bilhassa Nâzım Hikmet’in Şiiri adlı incelemesinde Timuçin, şairin şiirinin niteliklerini ortaya koyarken, değerlendirmelerinde yaşamına uzanma kolaylığına düşmeden, doğrudan onun şiirine yönelerek ele alır. Nâzım Hikmet üzerine kaleme alınmış, mutlaka okunması gereken bir incelemedir.
Afşar Timuçin ödül için yazdığı bildirisini şu sözlerle tamamlamıştı:
“Kendilerini şiire adayanlar, yüce duyguların gerçek savaşçıları, gelin hep birlikte dünyayı şiirle kurtaralım, çünkü bugünkü koşullarda şiirden başka hiçbir şey bize aydınlıkların yolunu açacak gibi görünmüyor.”
İnandığı gibi yaşadı, düşündü ve yazdı Timuçin. Öyle de hep hatırlanacak.
ÇOK YÖNLÜ BİR AYDIN