Mikrobiyal bir enfeksiyon olmaksızın gelişen bu durum, özellikle kadınlarda daha sık görülmekte ve çoğu zaman hastaların sosyal, psikolojik ve fiziksel yaşamlarını derinden etkileyebilmektedir.
İnterstisyel sistit, tek bir nedeni olmayan, immünolojik, nörolojik, çevresel ve genetik faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığı düşünülen çok boyutlu bir sendromdur. Tanısı zorlu olabilir ve sıklıkla diğer benzer hastalıkların ekarte edilmesiyle konur. Tedavi ise genellikle adım adım ilerler; yaşam tarzı değişikliklerinden ilaç ve girişimsel tedavilere kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.
Ağrılı Mesane Sendromu Nedir?
İnterstisyel sistit, mesane ve çevresindeki pelvik bölgede kronik ağrı, sık idrara çıkma ve sürekli idrar yapma isteğiyle karakterize edilen mikrobik olmayan bir iltihabi hastalıktır. Bakteriyel enfeksiyonlardan farklı olarak herhangi bir mikrobiyolojik neden bulunmaz. Hastalığın toplumda kadınlarda daha sık görüldüğü bilinmektedir; vakaların yaklaşık %90'ını kadınlar oluşturmaktadır. Semptomların ortaya çıkışı genellikle 30-50 yaş aralığında başlar ve yaşam boyu devam edebilir.
İnterstisyel sistit, hastaların günlük yaşamını, iş performansını ve sosyal ilişkilerini ciddi şekilde etkileyebilen kronik bir durumdur. Ağrı genellikle mesane doldukça artar ve idrar yapıldıktan sonra azalır. Hastalığın doğası gereği alevlenme ve iyileşme dönemleri olabilir, bu da tanıyı ve yönetimi zorlaştırır.
İnterstisyel Sistit Belirtileri Nelerdir?
İnterstisyel sistit, hastalarda yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen bir dizi belirtiyle kendini gösterir. En temel belirtiler arasında mesane ağrısı, sık idrara çıkma ve ani idrar yapma isteği yer alır. Bu ağrı çoğunlukla mesane doldukça artar, mesane boşaltıldıktan sonra ise belirgin şekilde azalır. Bazı hastalar, idrar yaparken yanma veya batma hissi de tarif ederler.
İdrar sıklığı, interstisyel sistitte oldukça belirgin bir semptomdur. Hastalar günde 10 ila 30 kez idrara çıkma ihtiyacı duyabilirler. Gece boyunca da sık sık idrara kalkmak oldukça yaygındır ve uyku düzenini ciddi şekilde bozabilir. Mesane doluluğuna karşı tahammülsüzlük gelişir; hastalar, mesane çok az dolsa bile acil boşaltma ihtiyacı hissederler.
İdrar kaçırma, yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir; özellikle hijyenik sorunlara yol açar, cilt tahrişine neden olabilir ve kötü koku kaygısı yaratabilir. Bu durum, kişinin sosyal yaşamını zedeler, utanç ve endişe yaratabilir.
Ayrıca, idrar kaçırma uzun süre tedavi edilmezse psikolojik problemlere, sosyal izolasyona, depresyona ve özgüven kaybına yol açabilir. Kadınlar ve yaşlılar, bu rahatsızlıkla daha sık karşılaşmaktadır.
İdrar Kaçırma Sebepleri
İdrar kaçırma, özellikle yetişkin bireylerde yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen yaygın bir sağlık sorunudur. Yetişkinlerde idrar kaçırmanın birçok farklı nedeni olabilir ve bu durum genellikle altta yatan birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar.
Doğuştan gelen penis eğriliği genellikle anne karnındaki gelişim sürecinde meydana gelen yapısal farklılıklardan kaynaklanırken, sonradan gelişen eğrilik genellikle yaş ilerledikçe veya fiziksel travmaların etkisiyle ortaya çıkar. Penis dokusunun esnekliğini kaybetmesi, yaralanmalar, cerrahi müdahaleler ve damar hastalıkları gibi faktörler de eğriliğin oluşumunda rol oynayabilir. Eğriliğin nedenlerini iyi anlamak, doğru tanı ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesi açısından büyük önem taşır.
1. Doğuştan Gelen Penis Eğriliği (Konjenital Penil Kurvatür)
Genellikle anne karnındaki gelişim sürecinde ortaya çıkan yapısal farklılıklardan kaynaklanır. Bu durum kişinin doğumuyla birlikte mevcuttur ve genellikle ergenlik döneminde fark edilir hale gelir. Penis eğriliğinin doğuştan oluşmasına neden olan birkaç temel faktör bulunmaktadır.
Bunlardan ilki, penis içinde sertleşmeyi sağlayan korpus kavernozum adı verilen iki süngerimsi dokunun asimetrik gelişmesidir. Normalde bu iki doku eşit büyür ve penisin düz bir şekilde sertleşmesini sağlar. Ancak eğer bu dokulardan biri diğerine göre daha kısa gelişmişse, ereksiyon sırasında penisin kısa tarafa doğru eğilmesine neden olur. Bu durum tamamen yapısal bir farklılıktır ve kişinin doğuştan sahip olduğu bir özelliktir.
Erkeklerde mesane boynunun hemen altında prostat bezi bulunurken, kadınlarda üretra doğrudan mesane boynuna bağlıdır.
Sağlıklı bir mesane boynu, idrar yapma esnasında gevşeyerek mesanenin tam olarak boşalmasına yardımcı olur. Ancak mesane boynu yüksekliği durumunda, mesane çıkış açısı dardır ve idrar akışı zorlaşır. Bu durum, idrar yaparken zorlanma, mesaneyi tam boşaltamama hissi ve sık idrara çıkma gibi sorunlara yol açar.
Mesane Boynu Yüksekliği Ne Demektir?
Mesane boynu yüksekliği, mesane boynunun olması gerekenden daha dik bir açıyla üretraya açıldığı doğuştan gelen bir yapısal bozukluktur. Normalde mesane boynu hafif eğimli bir şekilde açılarak idrarın rahatça üretraya geçmesini sağlar. Ancak mesane boynu yüksek olan bireylerde, idrar akışına engel oluşturan bu dik açı nedeniyle idrar yapma süreci zorlaşır.
Bu durum çoğunlukla çocukluk veya ergenlik döneminde belirti vermez ve genellikle genç erişkin yaşlarda idrar yapma problemleri ile kendini gösterir. Yaş ilerledikçe, özellikle prostat büyümesi gibi ek faktörler de devreye girerek semptomları daha belirgin hale getirebilir.
Mesane Boynu Yüksekliğinin Belirtileri Nedir?
Mesane boynu yüksekliği, idrar yollarında tıkanıklığa neden olan diğer hastalıklarla benzer belirtiler gösterebilir. Bu nedenle belirtilerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve kesin teşhis konulması büyük önem taşır. Mesane boynu yüksekliği olan bireylerde en yaygın görülen belirti idrar akışında zayıflama ve idrar yapma sürecinde zorlanmadır. Normalde idrar, mesane kasıldığında güçlü ve kesintisiz bir şekilde dışarı atılır. Ancak mesane boynu yüksekliği olan bireylerde, mesane boynundaki dar açılı yapı nedeniyle idrar akışı yavaş ve kesintili olabilir. Hastalar idrarın ince bir akıntı şeklinde geldiğini veya idrar yaparken zorlanma yaşadıklarını ifade edebilirler.
Bazı hastalarda idrar akımının çatallı olması, kesik kesik gelmesi veya idrarı başlatmada güçlük çekme gibi şikayetler görülebilir. Bu durumda hastalar idrar yapmak için ekstra çaba harcamak zorunda kalabilir ve uzun süren işeme süreleri nedeniyle günlük aktivitelerinde aksaklıklar yaşayabilirler. Ayrıca, mesane kaslarının idrarı dışarı atmak için fazladan çalışması gerektiğinden, hastalar ıkınarak idrar yapma zorunluluğu hissedebilirler. Mesanenin tam olarak boşaltılamaması, hastaların sık sık idrara çıkma ihtiyacı hissetmesine yol açabilir. Bu durum, özellikle geceleri idrara kalkma (noktüri) şeklinde kendini gösterebilir. Geceleri sık sık tuvalete gitmek zorunda kalmak, hastaların uyku kalitesini düşürerek yorgunluk, halsizlik ve gündüz uykululuğu gibi sorunlara neden olabilir.
Vücudumuzun her iki yanında, omurganın hemen arkasında yer alan fasulye şeklindeki bu organlar, kandaki atık maddeleri süzerek idrar yolu ile atılmasını sağlar. Böbrekler aynı zamanda kan basıncını düzenleyen, kırmızı kan hücresi üretimini uyaran ve vücut sıvı dengesini kontrol eden hayati organlardır.
Böbrek kanserinin en yaygın görülen türü, böbrek içindeki tübüler hücrelerden kaynaklanan renal hücreli karsinomdur (RCC). Bu tür, böbrek kanseri vakalarının yaklaşık %90’ını oluşturur. Daha nadir görülen türler arasında ürotelyal karsinom, Wilms tümörü (genellikle çocuklarda) ve renal sarkom yer alır. Renal hücreli kanser, böbrekte kanı süzmekle görevli olan dokulardan köken alarak oluşur.
Böbrek kanseri neden olur?
Böbrek kanserinin kesin nedenleri tam olarak anlaşılamamakla birlikte, kanserin oluşumunda genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve yaşam tarzı seçimleri önemli bir rol oynamaktadır. Genetik bozukluğa sahip bireylerde bu kanserin gelişme riski artmaktadır. Sigara kullanımı, kimyasal maddelere ve radyasyona maruz kalmak, kanser gelişiminde rol oynayabilir. Aynı zamanda obezite, yüksek tansiyon, kronik böbrek rahatsızlıkları, düzenli olarak ilaç kullanımı, diyabet, böbrek kanseri riskini artırabilir.
Böbrek kanseri belirtileri
Prostat büyümesi tedavisinde uygulanan en güncel ameliyat yöntemi olan ve diğer tedavi yöntemlerine olan üstünlükleri nedeniyle Avrupa ve Amerika’da kısa sürede popüler hale gelen bu yöntem Üroloji Kılavuzlarında da altın standart tedavi yöntemi olarak yerini almıştır.
HoLEP Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Bu işlem herhangi bir kesi yapılmadan idrar kanalından bir endoskop vasıtasıyla girilerek yapılmaktadır. Büyümüş prostat dokusu lazer yardımıyla dikkatli bir şekilde kapsülünden ayrılarak idrar torbasının içine atılır. Mesane içine atılan prostat dokusu morselatör adı verilen aletle çok küçük parçalara ayrılarak vücut dışına alınır. Sonda takılıp işlem bittikten sonra çıkarılan dokular incelenmek üzere patolojiye gönderilir.
HoLEP Ameliyatı Kimlere Yapılır?
Böbrek kanseri, genel olarak yetişkinlerde daha sık görülür ve çoğunlukla 50-70 yaş aralığındaki bireyleri etkiler. Bununla birlikte, son yıllarda tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde hastalığın erken tespiti ve tedavi başarısı artmaktadır.
Böbrek Kanseri Nedir?
Böbrek kanseri, böbrek hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde büyümesiyle oluşan ve genellikle böbrek dokusunda başlayan bir kanser türüdür. Vücudumuzun her iki yanında, omurganın hemen arkasında yer alan fasulye şeklindeki bu organlar, kandaki atık maddeleri süzerek idrar yolu ile atılmasını sağlar. Böbrekler aynı zamanda kan basıncını düzenleyen, kırmızı kan hücresi üretimini uyaran ve vücut sıvı dengesini kontrol eden hayati organlardır.Böbrek kanserinin en yaygın görülen türü, böbrek içindeki tübüler hücrelerden kaynaklanan renal hücreli karsinomdur (RCC). Bu tür, böbrek kanseri vakalarının yaklaşık %90’ını oluşturur. Daha nadir görülen türler arasında ürotelyal karsinom, Wilms tümörü (genellikle çocuklarda) ve renal sarkom yer alır. Renal hücreli kanser, böbrekte kanı süzmekle görevli olan dokulardan köken alarak oluşur.
Böbrek Kanseri Neden Olur?
Robotik Cerrahi ya da diğer adıyla Da Vinci Robotik Cerrahi, doktor ve hastaya sağladığı özel ayrıcalıklar ile ön plana çıkan, günümüz tıp dünyasında cerrahinin ulaştığı en ileri teknolojilerden birisidir. Bu sistemde laparoskopik cerrahi esas alınarak çalışılmaktadır ancak kullanılan enstrümanların hareket kabiliyeti oldukça hassas ve yüksektir ve cerrah tarafından bir konsol yardımıyla yönetilmektedir.
Robotik Cerrahi ilk defa 1994’te kullanılmaya başlandı ve en yaygın kullanım alanı üroloji ameliyatları oldu. 2001 yılından bu yana tüm dünyada en fazla prostat kanseri cerrahisinde kullanılan da Vinci; böbrek, mesane ve testis kanserlerinde de kullanılmaktadır.
Laparoskopi yöntemi ürolojide hangi ameliyatlarda uygulanmaktadır?
Laparoskopik cerrahinin ürolojide kullanıldığı alanlar;