Bu durumun sebebi tam olarak bilinmemektedir ama genişleyen toplardamarlardaki kapakçıkların düzgün çalışmamasından kaynaklandığına inanılmaktadır.
Kimler risk altındadır?
Karın içi basınç artışına sebep olacak ağır sporlar yapan kişilerde, kronik öksürük ya da kronik kabızlık sorunu yaşayanlarda, uzun süre ayakta kalmak zorunda kalan meslek gruplarında ve uzun boylu kişilerde daha sık izlendiği görülmektedir.
Varikosel kısırlığa (İnfertilite) nasıl yol açar?
Genişlemiş toplardamarların testis içerisinde yapmış olduğu ısı artışı ve burada biriken toksik maddeler testiste sperm üretimini bozmaktadır. Varikosel düzeltilebilir erkek kısırlığının en sık sebebini oluşturmaktadır. Toplumdaki erkeklerin %15’inde izlenen varikosel, kısırlık nedeniyle doktora başvuran erkeklerin %35-45’inde tespit edilmektedir.
Varikosel ne zaman tedavi edilmelidir?
Varikosel eğer ergenlik döneminde saptanmışsa ve testis gelişimini bozmuşsa ameliyat olması önerilmektedir. Yine erişkin dönemde saptanan varikoseli olan hastalarda kısırlık ve sperm değerlerinde bozulma saptanmışsa varikosel ameliyatı olması tavsiye edilir.
Varikosel tedavi edilmezse testiste oluşan tahribata bağlı boyutlarında küçülme, sperm fonksiyonlarında meydana gelen bozulmaya bağlı kısırlık, testosteron hormonu üretimindeki azalmaya bağlı cinsel sağlık sorunları, genişleyen toplardamarların etkisine bağlı testiste ağrı ve şişlik oluşabilir.
İdrar yolu enfeksiyonları hem erkeklerde hem de kadınlarda oldukça sık izlenen bakteriyel enfeksiyonlardır. Yaşamı boyunca her iki kadından birisi üriner sistem enfeksiyonu geçirmekte ve bu enfeksiyonların %20’si tekrarlayan (kronik) hastalık haline gelmektedir. Erkeklerde ise bebeklik döneminde doğan anomalilere, genç erişkin yaşlarda cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve prostat iltihaplanmasına, 50 yaşından sonra ise prostat büyümesine bağlı sıklıkla idrar yolu enfeksiyonları gelişmektedir.
İdrar yollarında aktif bir enfeksiyon varlığında mutlaka antibiyotik tedavisi önerilmektedir. Ancak tüm dünyada ve ülkemizde antibiyotik direnci hızlı bir şekilde artmaktadır. Artan antibiyotik direnci ve antibiyotiklerin potansiyel yan etkileri bu enfeksiyonların tedavisi kadar görülme sıklığını azaltmak için alınacak önlemleri oldukça önemli hale getirmektedir.
Günlük sıvı alımını arttırmak, idrar bekletme alışkanlığını kırmak, zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, yeterli miktarda C vitamini tüketmek, genital ve seksüel hijyene dikkat etmek, tuvalet temizliğini doğru yapmak bu anlamda alınması gereken önemli tedbirlerdir. Bunların dışında üriner enfeksiyonlardan korunmada probiyotikler ve cranberry (kızılcık) bileşiklerinin kullanımı da birçok hekim tarafından önerilmektedir.
Kızılcık suyu, içermiş olduğu proantosiyanidin molekülü sayesinde bakterilerin mesane duvarına tutunmasını önlemekte, antioksidan özelliği sayesinde ise bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Sütün laktik asit fermentasyonu ile elde edilen yoğurt; proteinin yanı sıra kalsiyum, potasyum ve magnezyum gibi birçok mineral ile özellikle B, A ve E vitaminleri açısından oldukça zengindir. Bu zengin içeriği sayesinde kas ve sinir fonksiyonları, kemik ve diş gelişimi açısından oldukça önemli bir besin kaynağıdır. Hipertansiyon ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu etkileri olduğu da birçok çalışma ile gösterilmiştir.
Yoğurt aynı zamanda içermiş olduğu probiyotikler sayesinde hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirmekte hem de bağırsak florası ile vajina florasını düzenlemektedir. Bu etkileri sayesinde alerjik hastalıklara karşı direnci arttırmakta, kolon kanseri riskini düşürmekte ve idrar yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucu etki göstermektedir.
İdrar yolu enfeksiyonlarının en önemli kaynağı olan bağırsak ve genital bölgenin florasını düzenleyerek üriner enfeksiyonların gelişmesine neden olan patojen bakterileri o bölgeden uzaklaştırmaktadır. Aynı zamanda idrar PH düzeyini düşürmesi, güçlü bir antibakteriyel olan hidrojenperoksit üretmesi ve bağışıklık sistemini güçlendirmesi idrar yolu enfeksiyonlarının sıklığını ciddi oranda azaltmaktadır.
Nasıl uygulanır?
Lazerle böbrek taşı kırma işlemi için özel üretilmiş endoskoplar (fleksibl üreterorenoskop) kullanılmaktadır. Yaklaşık 3 mm kalınlığında ve 60 – 70 cm uzunluğundaki bu aletlerin ucu cerrah tarafından cihazın arkasından kumanda edilebilmektedir. Bu sayede böbreğin her bir odacığına girilebilmekte ve buradaki taşlara ulaşılarak lazer yardımıyla kırılabilmektedir.
Avantajları nelerdir?
Herhangi bir kesi ya da delme işlemi yapılmadığı için hasta aynı gün taburcu edilebilmekte; ertesi gün ise normal günlük yaşantısına dönebilmektedir. Başarı şansı oldukça yüksek, komplikasyon (istenmeyen yan etki) oranı ise düşük bir ameliyat tekniğidir. Aktif idrar yolu enfeksiyonu olan hastalar dışında tüm hastalara güvenle uygulanabilmektedir.
Bu ameliyat kimlere uygulanabilir?
Genel olarak 2 cm’den küçük taşlarda tercih edilen bir yöntem olsa da şahsi tecrübem ve son yıllarda yayınlanan çalışmalar böbreğin alt odacığı dışında yerleşmiş taşlarda 3 cm’ye kadar bu işlemin başarıyla uygulanabileceği yönündedir.
Riskleri var mıdır?
Kapalı (endoskopik) bir işlem olmasına rağmen bazı riskler içermektedir. İdrar kanalı endoskopun geçemeyeceği kadar dar ise işlem stent konularak ikinci bir seansa ertelenebilmektedir. İşlemin en korkulan komplikasyonu kanalın yaralanması ya da kopmasıdır. Bu yaralanmaların büyük bölümü stent ile iyileşirken, kopma ya da çok ciddi yaralanmalarda cerrahi onarım gerekmektedir.
Erkeklerde en sık izlenen ve akciğer kanserinden sonra en sık kanser ölümlerine yol açan prostat kanseri de erken tanı aldığında oldukça başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Bu hastalığa dikkat çekmek ve bu hastalıkla mücadelede toplumsal bilinç ve farkındalığı artırmak amacıyla Eylül ayı prostat kanseri farkındalık ayı olarak belirlenmiştir.
Prostat kanserinde erken tanı ve farkındalık neden önemlidir?
Prostat kanseri, Amerikan Kanser Derneği verilerine göre batılı ülkelerde erkeklerde en sık izlenen kanser türü olup (yaşamı boyunca her 6 erkekten 1’i prostat kanserine yakalanmaktadır), tüm kanser vakalarının yaklaşık dörtte birlik kısmını oluşturmaktadır. Ülkemizde de erkeklerde akciğer kanseri ile birlikte en sık izlenen kanser türlerinden birini oluşturmaktadır.
Son yapılan çalışmalarda bir erkeğin yaşam boyu prostat kanserine yakalanma riskinin %15-20 arasında olmasına karşın bu hastalığa bağlı ölüm riskinin %3 civarında olduğu rapor edilmektedir. Bu durum prostat kanserinin çok görülen bir kanser olmasına karşın, özellikle erken safhada teşhis edildiğinde ve doğru bir tedavi şeması uygulandığında iyileşme şansının çok yüksek bir hastalık olmasıyla ilişkilidir.
Prostat kanserinin tipik erken belirtileri yoktur ve kendini ancak ilerlemiş dönemde ortaya çıkan şikayetlerle belli etmektedir. Bu aşamada ise hastalığın tedavisi erken evre hastalığa göre daha zor olmaktadır. Bu nedenle hastalığın henüz prostat içinde sınırlı iken, yani hiçbir klinik bulgu vermediği erken dönemde tespit edilmesi oldukça önemlidir. Hiçbir şikayeti olmasa bile erkeklerin 50 yaşından sonra yılda bir kez prostat muayenesi için üroloji uzmanına başvurmasını sağlamak ancak bu hastalığa farkındalık oluşturmakla mümkün olacaktır.
Prostat kanseri için risk faktörleri nelerdir?
Birçok kanser tipinde olduğu gibi bu hastalıktan da sorumlu tek bir ajan veya süreç tanımlanmamıştır. Bununla birlikte prostat kanseri için kesin olarak ortaya konulmuş üç tane risk faktörü mevcuttur. Bunlar; yaş, etnik köken ve genetiktir.
Yaş arttıkça prostat kanseri görülme sıklığı artmaktadır. Örneğin tüm vakaların sadece %2’si 50 yaşın altındadır. Yine yapılan epidemiyolojik çalışmalarda prostat kanserinin hem ailesel geçişinin hem de genetik yönünün olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle ailesinde prostat kanseri olan kişilerde, normal popülasyona göre daha erken yaşta ve daha sık aralıklarla tarama yaptırılması önerilmektedir. Etnik köken olarak en sık Amerika’da yaşayan siyah ırkta, en düşük olarak ise Doğu Asya’da
Bu sorunun tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçlar, cihazlar ve cerrahi teknikler olsa da bunların dışında invaziv olmayan doğal yöntemlerle de kişinin ereksiyon kapasitesi arttırılabilmektedir.
1. Düzenli egzersiz
Egzersiz yapmak kuvvetli bir ereksiyon için gerekli olan penis içi kan akımını arttırmakta ve tıpkı bu amaçla kullanılan ilaçların etki mekanizmasında olduğu gibi penis içinde nitrik oksit salınımını uyarmaktadır. Yine ağırlık çalışılarak yapılan sporlar ereksiyonda ve cinsel istekte önemli rolü olan testosteron üretimini uyarmaktadır. Günde en az 40 dakika süren ve haftada 4 kez yapılan koşu, tempolu yürüyüş, yüzme ve bisiklet sürme gibi sporların 6. ayın sonunda erektil disfonksiyonda belirgin iyileşme gösterdiği yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Pelvik taban kaslarını çalıştıran Kegel egzersizlerinin de penis içi kan akımını arttırdığı ve 4-6 hafta sonunda ereksiyonda belirgin iyileşme sağlandığı birçok çalışmada gösterilmiştir.
2. Sağlıklı ve dengeli beslenme
Sağlıklı ve dengeli beslenme penis içine kan akışını sağlayan damarları koruyarak seksüel fonksiyonların devamına yardım eder ve ayrıca erektil disfonksiyon gelişimi için risk faktörü olan kalp hastalıkları, obezite, diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklara karşı da koruma sağlar. Yapılan birçok çalışmada Akdeniz diyeti dediğimiz sebze, meyve ve balıktan zengin dengeli beslenme tarzının hem genel vücut sağlığını hem de cinsel fonksiyonları korumak açısından önemli olduğu gösterilmiştir. Bu tip beslenme tarzı hem penis içi kan akışını arttırmakta hem de erektil disfonksiyon için risk faktörü oluşturan obezite, diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıklarına karşı korumaktadır.
Bu durum penis kırılması (fraktür) olarak adlandırılır ve acil müdahele edilmesi gereken bir durumdur.
SEBEPLERİ NEDİR?
Penis fraktürünün en sık sebebi cinsel ilişki sırasında erekte penisin ani ve kuvvetli bir şekilde bükülmesidir. Travmatik mastürbasyon, penis erekte iken meydana gelen kazalar ve taqaandan adı verilen penis başının tık sesini duyana kadar büküldüğü geleneksel bir uygulama penis fraktürünün diğer sebeplerini oluşturmaktadır.
BELİRTİLERİ NEDİR?
Penis kırığı genellikle şişkin ve mor görünümlü bir penis görüntüsü ile sonuçlanır. Penis kırığının belirtileri ve semptomları; peniste ani başlayan şiddetli ağrı, o anda duyulan çat sesi, ani ereksiyon kaybı, penis gövdesinde şişlik ve cilt altı kanama nedeniyle morarma, idrarı boşaltan kanal (üretra) zarar görmüşse idrarda kanama ve idrar yapma güçlüğü şeklindedir. Olguların yaklaşık 1/3’de idrar kanalı yaralanması da izlenmektedir.
TANISI VE TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
Bu hastalığın tedavisi altta yatan sebebe göre planlanmaktadır.
*Bakteriyel prostatit varlığında uzun süreli antibiyotik kullanımı gerekmektedir. Uzun süredir devam eden ya da tekrarlayan enfeksiyonlarda ise 6 aya kadar süren antibiyotik tedavisi uygulanabilmektedir.
*Dirençli olgularda antibiyotikler damar yolundan uygulanabilmekte, hatta prostat kapsülünü bypass edebilmek amacıyla direk prostat içerisine enjeksiyon yoluyla verilebilmektedir.
*Antibiyotik tedavisinden fayda görmeyen olgularda ağrı kesici ve iltihap önleyici ilaçlar, kas gevşetici ajanlar, idrar yapmayı kolaylaştırıcı (alfa-bloker) ilaçlar kullanılmaktadır.
*Prostat masajı, hastaların bir kısmında prostat içindeki iltihaplı sıvıların boşalmasına yardımcı olmakta ve hastanın rahatlamasını sağlamaktadır. Yineleyen prostat masajının prostat kanallarını açtığı, kan dolaşımını düzelttiği ve antibiyotiklerin dokuya geçişini iyileştirdiği öne sürülmektedir. Yine sık aralıklarla boşalmak bu hastalarda rahatlama sağlayabilmektedir.
*Sıcak oturma banyosu ve sıcak terapileri kişinin rahatlamasını sağlayan uygulamalardır.
*Serenoa ekstresi gibi bitkisel ürünlerin ve probiyotiklerin kullanımının antibiyotiklerin etkinliğini arttırdığı ve kişinin şikayetlerini düzeltebildiği gösterilmiştir.
*Prostat içerisine botoks uygulamasının hastaların şikayetlerinin gerilemesinde etkili olduğu görülmüştür.
Travmatik mastürbasyon sendromunun sakıncaları nelerdir?
Travmatik mastürbasyon sendromunda penise büyük bir baskı oluşmaktadır. Bu baskı sırasında penisin taban kısmında bulunan sinirler yoğun bir basınca maruz kalmaktadır.
Bu yoğun baskı sırasında elde edilen hisler, genellikle bir partnerle yapılan seksüel ilişkiden ya da normal bir mastürbasyon sırasında alınan hislerden çok daha yoğundur. Dolayısıyla cinsel ilişki daha az tatmin edici hale gelmeye başlamaktadır.
Zamanla bu kişiler klasik mastürbasyon ve seksüel ilişki ile boşalmak ve orgazma ulaşmakta sorunlar yaşamaktadırlar. Bu kişilerde geç boşalma, orgazm olamama ve sertleşme sorunları sıkça izlenmektedir. Travmatik mastürbasyon sendromunda geç boşalma ya da orgazm olamama %60, sertleşme sorunları ise %30 oranında izlenmektedir.