ABD’de Harvard Üniversitesi’nin yeni yayımlanan araştırması, zeytinyağı, balık, sebze - meyve, tam tahıllar ve kuruyemişlerden oluşan Akdeniz diyetinin ömrü uzattığını bir kez daha kanıtlıyor.
Harvard bu araştırmayı 25 yıldır yapıyor; yaş ortalaması 55 olan 25 binden fazla sağlıklı kadın üzerinde yapılan araştırma, Akdeniz türü beslenmenin tüm nedenlerden ölüm riskini dörtte bir oranında azalttığını ortaya koydu. Çalışmaya katılan kadınlar 25 yıl boyunca Akdeniz diyetiyle beslendi.
Akdeniz ve Ege tipi beslenme aslında birlikte anılıyor. Yedi yıl üst üste “en iyi diyet” seçilen Akdeniz tarzı beslenmenin vücuttaki inflamasyonu azalttığı, vücudun insülin düzenlemesini iyileştirdiği ve kilo yönetimini sağladığı belirtiliyor.
İspanya'da yürütülen Predimed çalışması, Akdeniz diyetinin kalp sağlığı üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemiş. Bu çalışma, Akdeniz diyetinin kalp krizi ve inme riskini önemli ölçüde azalttığını ve kan lipid profillerini iyileştirdiğini ortaya koyuyor.
Bazı genetik çalışmalar, bireylerin genetik yapılarına bağlı olarak Akdeniz diyetinin faydalarının değişebileceğini gösteriyor. Örneğin belirli genetik profillerin bu diyet ile daha iyi uyum sağladığı ve bu durumun sağlık üzerindeki olumlu etkilerini artırabileceğini gösteriyor.
Bu çalışmaların hepsi Akdeniz diyetinin sağlık üzerinde geniş kapsamlı faydaları olduğunu ortaya koyuyor. Ve diyorum ki;
Türkiye turizmde gastronomisini daha çok anlatmalı, tanıtmalı.
Ama kendimize haksızlık da yapmayalım.
Çok önemli ilerlemeler de olduğunu görüyorum.
Bir kere Türkiye seçimlerini en demokratik yollarla yapan bir ülke... Sonuçlara küçük itirazlar olabiliyor ama geneline kimse bir şey demiyor, diyemiyor. Son 20 yılda neredeyse her yıl sandık başına giden bir ülkeden bahsediyoruz üstelik...
Genel seçimleri, yerel seçileri, referandumları sorunsuz yapabiliyoruz.
Aslında Avrupa’nın çok üzerinde katılım oranlarına da sahibiz. Son seçimlerde oranlar biraz düşse de yine de Avrupa’nın zirvesindeyiz.
Ancak bir gözlemim var.
Bir sabah uyandık ve telefonumuza düşen bildirimlere göz gezdirdik. “Yapay zeka destekli kişisel asistanlar”, “Blockchain teknolojisi ile güvenli veri paylaşımı”, “Akıllı şehirler...” Bu terimler, artık günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Fakat bu yeniliklerin ardında yatan güç ve bu güçlerin hayatımızı nasıl değiştirdiği üzerine pek az kişi düşünüyor.
Yapay zeka (AI), belki de bu değişimin en büyük aktörü. Bir zamanlar sadece bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz yapay zeka, artık hayatımızın her köşesinde. Alışveriş yaparken bize en uygun ürünü öneren algoritmalardan, sağlık sektöründe teşhis koyan sistemlere kadar... Örneğin, IBM'in Watson'ı, kanser teşhisinde doktorlara yardımcı olarak tıp dünyasında devrim yarattı. Google'ın DeepMind'ı, protein yapılarını çözerek biyoteknoloji alanında yeni kapılar açtı.
Yapay zekanın günlük hayattaki etkileri de oldukça geniş. Akıllı ev sistemleri, evimizi daha konforlu ve güvenli hale getirirken, kişisel asistanlar Siri, Alexa gibi günlük işlerimizi kolaylaştırıyor. Ancak bu teknolojilerin hayatımıza getirdiği değişimler, sadece kolaylıklarla sınırlı değil. Özellikle veri gizliliği ve güvenlik konuları, bu yeniliklerin gölgesinde dikkat edilmesi gereken önemli meseleler.
Dijital dönüşüm, sadece bireysel hayatlarımızı değil, toplumsal yapıyı da kökten değiştiriyor. Örneğin, eğitim sistemleri artık dijitalleşiyor. Uzaktan eğitim, pandeminin de etkisiyle, kalıcı bir hale gelmeye başladı. Öğrenciler, dünyanın dört bir yanından derslere katılabiliyor, sınıf arkadaşlarıyla sanal ortamlarda buluşabiliyor. Khan Academy ve Coursera gibi platformlar, eğitimde eşitliği artırarak bilgiye erişimi demokratikleştiriyor. Ancak, yüz yüze iletişimin ve sosyal etkileşimlerin azalması, farklı bir toplumsal dinamik yaratıyor.
Bir başka önemli alan ise iş dünyası... Otomasyon ve yapay zeka, birçok sektörde iş yapış şekillerini yeniden tanımlıyor. Rutin ve tekrarlayan işler, makineler tarafından yapılırken, insanlara daha yaratıcı ve stratejik görevler kalıyor. Boston Dynamics'in robotları, endüstride ve hizmet sektöründe yeni kapılar açıyor. Ancak bu dönüşüm, iş gücü piyasasında ciddi değişimlere neden oluyor. İş güvencesi, kariyer planlaması gibi konular, yeni bir perspektiften ele alınmak zorunda kalıyor.
Bu hızlı değişim dünyasında, dikkatimizi vermemiz gereken bazı önemli isimler ve gelişmeler var. Elon Musk, SpaceX ve Tesla ile sadece uzay ve otomotiv sektörlerinde değil, yapay zeka ve enerji alanlarında da devrim yaratıyor. OpenAI gibi kuruluşlar, yapay zekanın etik ve güvenlik konularında önemli çalışmalar yapıyor. Ayrıca, blockchain teknolojisi ile kripto para dünyasında yaşanan gelişmeler, finansal sistemlerin geleceğini yeniden şekillendiriyor.
Dijital dünya ve yapay zekanın hayatımızdaki etkileri, henüz tam olarak kestirilemeyen boyutlarda. Teknolojinin sunduğu fırsatları kucaklarken, getirdiği zorlukları da görmezden gelmemeliyiz. Geleceğe dair bu yolculukta, dengeli bir yaklaşım benimsemek ve insan olmanın özünü koruyarak teknolojiyi hayatımıza entegre etmek, en önemli görevimiz olacak.
Neden bunları yazdım.
Ve bugün Barselona herkese hitap eden bir marka şehir haline dönüştü. Sadece ekonomik olarak değil; sanattan mimariye, spordan eğitime kadar çok önemli projelere imza atıyorlar.
Bugün sizi zaman makinesine bindirip 1954 yılına götürüyorum. O yıl, Avrupa’nın futbol mabedi olacak Camp Nou’nun temelleri atılıyor. Bu stadyum sadece bir yapı değil, aynı zamanda tarih kokan bir anıt, futbolun kalbinin attığı bir yer. Tam 99 bin 354 kişilik kapasitesi ile şu anda Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise beşinci büyük futbol stadyumu olan Camp Nou, yıllar içinde birçok kez değişim geçirdi.
1957'de 82 bin 751 kapasiteli olarak açılan stadyum, 1980'de 121 bin 401 kişiye kadar genişletildi. Şimdi 2023 yılında başlayan yeni bir dönüşüm projesiyle Camp Nou, 2026'da tamamlandığında 105 bin 410 kişilik tamamen oturmalı bir kapasiteye ulaşacak ve dünyanın üçüncü büyük futbol stadyumu olacak. Bu dev projeyi üstlenen isim ise Türk inşaat devi Limak oldu.
Limak sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde ses getiren projelere imza atan bir marka. Yusufeli Barajı, 1915 Çanakkale Köprüsü ve İstanbul Havalimanı gibi dev projeler, Limak’ın mühendislik ve inşaat alanındaki üstünlüğünü kanıtlıyor. Ancak Limak'ın başarı öyküsü bununla sınırlı değil. Şirket, Avrupa’nın en yüksek ikinci binası olan T.C. Merkez Bankası ve Cumhuriyet tarihinin en büyük yurtdışı projesi olan Kuveyt Havalimanı gibi önemli projeleri de hayata geçirdi.
Barselona projesinin başında da Reşit Yıldız var.
Reşit İzmirli, yakından tanıdığımız bir isim... 1915 Çanakkale Köprüsü projesinin başında da Reşit vardı.
Bordeaux’da o adreslerden biri...
Bir kez daha iyi anladım ki; tarım uygulamalarında ekosistem ve çevre etkileri dünyanın en önemli gündem maddesi...
Ve çevresel sürdürülebilirlik de trend değil; geleceğin dünyasında en önemli zorunluluklardan biri...
Ali Başman Bordeaux deneyimini ve uygulamalarını anlattı.
Bence Türkiye’de tarım ve bağcılık modeline de örnek olabilir. O notları yazmamıştım.
Üretimde fıçı, şişeleme hatta traktörlerin bile kiralık olduğunu söyledi Başman ve devam etti.
“Evet fıçıları ihtiyacımıza göre yıllık kiralıyoruz. Bu bize esneklik sağlıyor. Bu işi yapan firma sayesinde istediğimiz fıçı tedarikçilerine orman, marka ve yine boyut, yanma derecelerine ulaşabiliyoruz. Kiraladıklarımız bizde 3-4 sene boyunca kalıyor. Bu nedenle her sene yeni fıçılar ilave edilirken eskiyen 3 yıllık fıçılar çıkartılıyor. Böylece ömrünü tamamlamış fıçıları elden çıkarmak da kolay oluyor. Bu kiralama konusu yasal bir konu ve örnek alınması gereken ayrıntılardan biri...”
Eğitim önceliğimiz ve Türkiye’nin bana göre gündeminin her zaman birinci sırasında olması gereken bir konu...
Yine Fransa’dan bir örnek vereyim.
Bu yazı sosyal medyada epey dolaşıyor.
Ve hepimizin düşünmesi gereken bir konu olduğu için de yazmaya karar verdim.
Fransa'da lise bitirme sınavları yani Baccalauréat yapılmış.
743 bin 594 lise öğrencisi sınava girmiş.
Hangi sanayiciyle konuşsam nitelikli insan bulmakta zorluk yaşadıklarını söylüyor.
Ama benzer yorumlara artık Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde de rastlıyorum.
Avrupa’da birçok ülke altın vize uygulamalarıyla hem yatırımcı, hem de işçi bünyesine çekerken; Almanya bu politikaya her zaman muhafazakar yaklaşmıştı.
Almanya bile son yıllarda farklı bir politika izler oldu.
Örneğin fırsat kartı en son uygulamalardan biri...
Fırsat Kartı, AB üyesi olmayan vatandaşların iş aramak için bir yıl süreyle Almanya'ya gelmelerine olanak tanıyor.
Fransa’da 865 bin hektara yayılan bağlar 500 bin kişiye iş sağlıyor. 92 milyar euroluk bir ekonomiye sahip. Fransa her yıl 12 milyar euro ihracat yapıyor.
Ülkede en az bir üzüm bağına sahip üretici sayısı 110 bin... Fransa’daki 38 bin üreticinin 8 bin 500’ü Bordeaux’da bulunuyor.
Tarım alanında şövalye liyakat nişanı sahibi Ali Başman ve kızları işte bu bölgede de varlar.
Ali Başman bu yatırımı anlattı.
“Cotes de Rhone Gigondas’ta iki dönüm bağ için pazarlık yapmıştım; anlaşma sırasında itiraz geldi. ‘Satılık bağ için öncelik komşularındır. Komşular alıcı olmazsa ancak o zaman yabancıya satış gerçekleşebilir’ diye. Dünyaca ünlü Fransız Danışman Stephane Derenoncourt ile çalışıyorduk. ‘Bağım Bordeaux’un Saint Emilion bölgesine komşu olan Castillon’da, gelin yanımdaki bağı alın teklifinde bulundu. 2016’daki maceramız böyle başladı. Château La Croix Lartigue ve Château Claud Bellevue’deki toplam 18 hektar bağ alanına yatırım yaptık. Dünyada global bir oyuncu olmayı hedefliyoruz. Yurtdışına, bağ ve şaraphane yatırımını yapan ilk Türk üretici olmanın gururunu yaşıyoruz…”
Türkiye birçok alanda harika işler yaptı.
Dünyanın her yerinde üreten Türk girişimcilerimiz var.
Ve hepsiyle ben de gurur duyuyorum.