2009 yılında AK Parti, CHP ve MHP arasındaki büyük çekişmenin ardından seçimi kaybeden iki partiye gönül verenlerde haliyle bir beklenti oluştu.
MHP’deki hareketliliği ve belirsizliği son aylarda Başkent Fısıltıları’nda okudunuz. Hareketliliğin faydalı olduğunu, ancak uzun süren belirsizliğin avantajı dezavantaja dönüştürdüğünü ifade etmiştim.
BAŞKENT’E TALİBİM
CHP’de ise nabız yoklamalar başlasa da yerel unsurların güç savaşı somut adımları engelliyor. Adaylık düşüncesi olanlar bu güç savaşının arasında kalmamak için sessizliğini koruyor. Bu çekincelerin arasında niyetini belli eden ve hedefi doğrultusunda çalışan bir isimden bahsedeceğim bu yazımda.
Ayaş Belediye Başkanı Ali Başkaraağaç. Başkent’in bu küçük ilçesinde CHP’de ikinci dönem belediye başkanlığının sonuna yaklaşıyor. Başkaraağaç, 5 ay önce, ‘Ben Başkent’i yönetmeye talibim’ dedi ve bunu da gizli kulisler yerine kamuoyuyla paylaştı.
KILIÇDAROĞLU DESTEĞİ
Başkaraağaç, çalışmalarını dünkü sohbetimizde heyecanla anlattı:
Ankara Hürriyet’in birbirinden başarılı muhabirleri Oğuz Demir, Gamze Kolcu, Ender Baykuş ve Mert Gökhan Koç’tan oluşan ‘Şehrin 4 Atılısı’ ekibi son bir haftada Başkentlilerin ihbar yağmuruna yılmadan yetişti.
Ve birbirinden önemli kent sorunlarının gazetemize taşınmasını sağladı.
Bu sorunlardan birisi vardı ki, Türkiye’nin en çok tıklanan internet sitesi olan hurriyet.com.tr’de saatlerce kaldı. On binlerce tık aldı.
Engellilerin hayatlarını kolaylaştırmak için kaldırımlara çekilen sarı şeritlerin üzerinde, araçların park etmemesi için kullanılan mantarlardan, elektrik direklerine ne ararsanız vardı.
Zaten hurriyet.com.tr’nin kullandığı, ‘Bunu yapanın kendisi engelli’ başlığı tabloyu en doğru şekilde özetledi.
Yaptığı başarılı işlerle şehrin gündemini ulusal gündeme taşıyan Ankara Hürriyet, kent haberciliğini bir adım ileriye götürecek ‘Şehrin 4 Atlısı’ projesine müthiş bir başlangıç yaptı.
Pazartesi ve Cumartesi günleri ‘Şehrin 4 Atlısı’ izlemeye devam edin...
Afişlerin dayanılmaz hafifliği
Bu şehirde olduğumuz için radarımızda Ankara olsa da, aslında tüm Türkiye’nin sorunu olan ve kentlerin ruhunu öldüren plansız yapılaşma.
Güzelim şehirleri beton yığınlarına çeviren emsal artışları.
Sorunun merkezinde ise çifte standart yatıyor.
Öyle ki belediye başkanları alacakları/aldıracakları belediye meclisi kararlarıyla bir anda 100 daire yapılacak alana 1000 daire yapılmasını sağlayabiliyor.
Büyük rantlar yaratılırken, şehirler üst üste çıkmış binalarla, yeşilden yoksun ‘gökdelenkondulara’ dönüşüyor.
ÇUKURAMBAR ORTADA
Ankara’da da bunun en ‘güzel’ örneğini Çukurambar’da görmek mümkün. Kentin belki de en pahalı yerleşim yeri haline gelen, ünlü mekanların yer tutma yarışına girdiği semt, birbirine yaslanmış dev binalarıyla, yapımı devam eden inşaatları ve trafiğiyle kaos merkezine dönüşmüş durumda.
Gökçek’e yakın isimler ‘Bu iş bitti, kesin aday’ derken, AK Parti içinde ya da dışında Gökçek muhalifleri, ‘Bu kez asla’ yorumları yapıyor.
Gökçek’in yeniden adaylığı kuşkusuz çok bilinmeyenli bir denklem.
Daha önce Başkent Fısıltıları’nda yazmıştım.
Bugün için de aynı düşüncelerim geçerli. Gökçek’in adaylığıyla ilgili bugünden konuşmak, zar atmaya benziyor. Bu konuyla ilgili yapılan yorumlar da tahmin ve temenninin ötesine geçmez.
BELİRSİZLİK TIKIYOR
Öte yandan yerel kulislerin en hareketli partisi ise MHP.
Bir yılı aşkın süredir devam eden Turgut Altınok süreci, Altınok’un AK Parti’den istifa etmemesi ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, ‘Partimizin üyesi değil. Aday olacağına dair bir işaret gözükmüyor’ sözleriyle tuhaf bir hal aldı.
Büyükşehir Belediye Meclisi MHP Sözcüsü İbrahim Uyar’ın hazırladığı rapor ise mağdur eden taraf olan belediyelerin başındaki büyük belayı gözler önüne seriyor.
Kamulaştırmasız el atmalar yüzünden Ankara’daki belediyelerin sadece geçtiğimiz sene ödemek zorunda olduğu tutar 1 milyar TL.
Yanlış duymadınız, eski parayla 1 katrilyon...
Peki nedir bu kamulaştırmasız el atma davaları?
Uyar’a kulak verelim:
ANLAŞAMAYAN DAVA AÇIYOR
“Büyükşehir ve ilçe belediyeleri yol ya da kaldırım yaparken zaman zaman vatandaşın arsalarına girebiliyor. Bu durumlarda belediye ile anlaşamayan vatandaş dava açıyor.
Önümüzdeki aylar kritik gelişmelere gebe ve Türkiye’nin içinden geçtiği bu stresli döneme halkın vereceği ilk karne önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimler.
Her ne kadar aday hareketliliği ‘derin kulisler’de yaşansa da partiler yerel seçimlere yönelik çalışma takvimlerini oluşturmaya başladı.
MHP Lideri Devlet Bahçeli Manisa’da Büyükşehir yasasını eleştirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Eskişehir programında yapılan yatırımlara vurgu yaparak ‘solun kalesine’ dönüşen Eskişehir’e ‘talibiz’ mesajını verdi.
İKTİDAR MI KAYBETTİ MUHALEFET Mİ KAZANDI
Yerel seçimlerde illa ki partilerin rolü büyük. Ancak özellikle Büyükşehir ve metropol ilçelerde adayın ne kadar önemli olduğunu 2009 seçimlerinde gördük.
Ankara’dan hareket edecek olursak, Gölbaşı, Etimesgut ve Yenimahalle’yi kaybeden AK Parti’de bu kayıpların nedenleri ‘çokça’ tartışıldı.
Kimilerine göre muhalefetin başarısı bu sonuçları getirdi, kimilerine göre ise yanlış aday seçimleri bu kayıplara sebebiyet verdi.
Bir tarafta 2009 yılında seçimi kaybetse de yüzde 27 gibi MHP için rekor oy alan Mansur Yavaş, diğer tarafta son seçimlerde olaylı bir şekilde adaylıktan çekilen Turgut Altınok.
15 yıl Keçiören Belediye Başkanlığı yapan Altınok, Türkiye’nin tanıdığı nadir belediye başkanlarındandı. Bunda tartışmasız aynı partiden olmasına rağmen Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le olan anlaşmazlıkları da etkili oldu.
Öyle ki parti içindeki Gökçek muhaliflerinin de bir anlamda ‘buluşma noktası’ydı Altınok.
ANKARA’YI DOLAŞMAYA BAŞLADI
2009 sonrası süreçte sessiz kalan Altınok, son bir yıldır Ankara’yı dolaşıyor.
İşte tam da burada MHP’deki bir grup, Altınok’un ayrıldığı partisine dönmesi için çalışmalara başladı.
MHP’nin üst yönetiminden konuyla ilgili yöneticiler de Altınok’la yemek masasında buluşmaktan çekinmiyorlardı. Altınok MHP yakınlaşmasının ‘resmiyete’ dökülme yorumlarının yapıldığı olay ise Altınok’un oğlunun nikahında şahitliği MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yapmasıydı.
Şanssız doğanlardandı Dilek. Telaffuzu bile zor, ‘Skolyoz’ denilen bir hastalıkla merhaba demişti hayata. Büyüdükçe halk arasında kamburluk olarak bilinen hastalığının fiziki zorluklarının yanı sıra ruhen güçlüklerini de hissetmeye başlamıştı.
Okul çağı geldiğinde bu kez de ‘çocuk acımasızlığı’yla yüzleşmişti.
“Arkadaşlarımdan gelen aşağılama ve yaşadığım zorluklar yüzünden okulu bıraktım. Okula gittiğimde, beni itip kakıyorlar. O da yetmiyormuş gibi ‘kambur’ diye sesleniyorlardı” diyerek yaşadıklarını anlattı Dilek ve tek ‘dileği’ni söyleyiverdi:
“Ben de herkes gibi normal olmak istiyorum”
ELLERİ KOLLARI BAĞLANDI
Dilek’in hastalığının çaresi de vardı, ancak bu kez belini büken parasızlıktı.
Babası Şerafettin Çakır, tüm kapıları çaldıktan sonra Doğan Haber Ajansı Muhabiri Seçkin Gültekin’e anlattı derdini: