Her yıl 24-28 Nisan tarihlerinde anılan “Aşı Haftası” nın amacı, her yaştan insanı hastalıklara karşı koruyabilmek için aşılanmayı teşvik etmek. Aşılama milyonlarca insanın yaşamını kurtaran en başarılı, etkili ve düşük maliyetli sağlık müdahalelerinden biri. Ancak günümüzde, hâlâ, dünyada yaklaşık yirmi milyon aşılanmamış veya eksik aşılı çocuk bulunuyor.
Dünya Aşı Haftası ilk kez 2012 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bölgesinde 180’den fazla ülkenin katılımıyla eş zamanlı olarak benimsenmiş durumda. DSÖ’ nin tüm devlet temsilcilerinin katıldığı Dünya Sağlık Asamblesi’ nin Mayıs 2012 tarihli toplantısında; aşılanmanın yararları konusunda küresel ve yerel farkındalığa yol açması, toplumun aşılama hizmetlerini kabulünü ve talebini artırması, politik kararlılığın geliştirilmesi, aşıların bireylere ulaştırılması için ek fırsat sağlaması ve sonuç olarak aşılanma kapsayıcılığının artırılmasına katkıda bulunacağı gerekçeleriyle, Nisan ayının son haftasının Aşı Haftası olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı.
Dünya Aşı Haftası’ nın nihai amacı, daha fazla insanın aşı ile önlenebilir hastalıklardan korunmasının, daha mutlu ve sağlıklı yaşam sürdürmelerinin sağlanması. Bağışıklama, birinci basamak sağlık hizmetlerinin önemli bir bileşeni ve tartışılmaz bir insan hakkı. Aşılama sayesinde her yıl milyonlarca hayat kurtarılıyor ve bu bağlamda en başarılı maliyet etkin sağlık müdahalelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Bağışıklama ile her yıl difteri, tetanos, boğmaca, grip ve kızamık gibi hastalıklardan 2-3 milyon yaşam kaybı önleniyor. Dünya genelinde, Çocuk Felci virüsüne bağlı vakalar, 1988'den bu yana, %99'un üzerinde bir düşüş göstererek, 125’ten fazla ülkede tahmini 350.000 vakadan 2023 yılında sadece iki ülkede 10 vakaya gerilemiş durumda. Kızamık aşılamasıyla 2000-2021 yılları arasında 56 milyon ölüm önlenmiş; Kızamıkçık vaka sayılarında da %97 azalma sağlanmış; 2000 yılında 102 ülkeden 670.894 kızamıkçık vakası bildirilmişken, 2018 yılında 151 ülkeden yalnızca 14.621 vaka bildirilmiş bulunuyor.
İnsanlık tarihinde büyük salgınlara ve ölümlere yol açan pek çok hastalık, günümüzde; aşılamanın bir zaferi ve aşının gücü olarak, artık görülmüyor. Örneğin çiçek hastalığı 1977 yılından itibaren, aşılama sayesinde tamamen yok edilmiş durumda. Hastalık etkeninin yok edilmesi üzerine, çiçek aşısı uygulamalarına ihtiyaç kalmadığından, 1987 yılında aşılaması tüm dünyada durdurulmuş bulunuyor.
Yine çok önemli bir çocukluk çağı bulaşıcı hastalığı olan Poliomiyelit (çocuk felci) hastalığına karşı dünya genelinde yaygın aşılama çalışmaları yapılmış ve hastalık yok edilme aşamasına gelmiş durumda. Ülkemizde son polio vakası 26 Kasım 1998 tarihinde görülmüş, daha sonraki yıllarda Poliomiyelit vakası tespit edilmemiş bulunuyor. Ülkemizin de içinde bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi, 21 Haziran 2002’de Poliodan Arındırılmış Bölge Sertifikası almış durumda.
Ülkemiz’ de, 1981 yılında “Genişletilmiş Bağışıklama Programı” başlatılmış olup program kapsamında; çocukluk çağı aşılama takvimimizde 13 hastalığa (boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, verem, çocuk felci, suçiçeği, hepatit A, hepatit B ile S. pneumoniae ve H.influenzae tip b’ye bağlı invaziv hastalıklara karşı aşı uygulaması yapılıyor. Bu aşılar ülkemizdeki tüm çocuklarımıza ve risk grubunda olan erişkinlere ücretsiz olarak uygulanıyor. Aşılama takvimini tamamlayan bir çocuk; difteri, boğmaca, tetanoz, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği ve aşı ile önlenebilen hastalıklarla oluşan karaciğer iltihabı, karaciğer yetmezliği, siroz ve karaciğer kanserinden, yaygın verem hastalığından, menenjitten, zatürreden, orta kulak iltihabından ve tüm bu hastalıklar sonucu oluşabilecek engellilik durumlarından ve hatta ölümlerden korunuyor.
Ülkemiz’ de uygulanmakta olan bebeklik ve çocukluk dönemi aşı takvimi, Bağışıklama Bilimsel Danışma Kurulu'nun tavsiyeleri doğrultusunda ve dünyadaki bilimsel gelişmeler takip edilerek oluşturuluyor.
Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (IT,I) ve UNESCO ortağı STK Uluslararası Dans Komitesi tarafından 1982 yılında tanıtılmış olan “Dünya Dans Günü” ya da “Uluslararası Dans Günü”, her yıl modern balenin yaratıcısı Jean-Georges Noverre (1727-1810)'nin doğum günü anısına 29 Nisan'da kutlanıyor.
Her yıl, olağanüstü bir koreograf veya dansçı dünyada dolaşan bir mesaj vermesi için davet ediliyor. Bu kişiler, World Dance Alliance ve ITI Uluslararası Dans Komitesi iş birliği ile, Uluslararası Dans Günü kurucu kurumu tarafından seçiliyorlar.
"Uluslararası Dans Günü Mesajı" nın hedefi tüm siyasi, kültürel ve etnik engelleri aşarak ortak dil olan Dans aracılığıyla insanları bir araya getirmek, bu sanatın evrenselliği içinde eğlenmek ve bu özel günü kutlamak. Dans toplulukları, dans stüdyoları, “crew” lar Dünya Dans Günü'nde performanslar sergiliyor, özel sınıflar açıyor ve daha pek çok özel etkinlik organize ediyorlar. Hepsinin ortak amacı ise, dans tutkusunu tüm dünyayla paylaşmak…
İstanbul’ umuz, 29 Nisan Dünya Dans Günü’nü yepyeni bir festivalle kutlamaya hazırlanıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı (İBB Kültür) tarafından, projeSahne iş birliğiyle 22-30 Nisan 2024 tarihleri arasında bu yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası İstanbul Dans Günleri, dünya çapında dansçıların gösterilerini şehrin farklı mekânlarında yurttaşlarla buluşturacak.
İBB Kültür’ün, 29 Nisan Dünya Dans Günü kapsamında projeSahne iş birliğiyle düzenlediği Uluslararası İstanbul Dans Günleri, bir hafta boyunca flamenkodan sokak dansına, baleden sirtakiye farklı dans türlerinin önemli temsilcilerini İstanbul’da ağırlayacak. Festivalin etkinlikleri, Müze Gazhane, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Artİstanbul Feshane, Baruthane, Metrohan, Beyoğlu Sineması ve Çubuklu Silolar’da gerçekleşecek. Dünya danslarının en güzel örneklerinin, şehrin farklı mekânlarında sahneleneceği festival kapsamında; performansların yanı sıra, atölyeler, söyleşiler ve dans temalı film gösterimleri de ücretsiz olarak gerçekleşecek.
Uluslararası İstanbul Dans Günleri, flamenkonun genç kraliçesi Patricia Guerrero’ nun 22 Nisan Pazartesi akşamı – yani bu akşam- Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda sahneleyeceği “Deliranza” adlı gösterisiyle başlayacak. Guerrero, 23 Nisan Salı akşamı aynı saatte ise Metrohan’da “Proceso Eterno” adlı gösterisini sahneleyecek. Uluslararası İstanbul Dans Günleri’nde ayrıca İtalya’nın uluslararası çağdaş dans topluluğu Komoco/Sofia Nappi’ nin tüm dünyada kapalı gişe sahnelenen “Pupo” adlı gösterisi; dans sanatçısı, koreograf Bedirhan Dehmen’ in “Biz” performansı ile İBB Kültür ve CRR Konser Salonu’nun destekleriyle hayata geçirilen “Köroğlu” balesi sanatseverlerle buluşacak. Pantomim sanatçısı İlker Kılıçer’in, İstanbul merkezli dans stüdyosu Swing Planet’ in ve Shaman Dans Tiyatrosu ve dans sanatçısı, koreograf Bedirhan Dehmen’ in de gösterilerini sahneleyecekleri festivalde; hip hop, break dans, popping gibi her çeşit sokak danslarını buluşturan Urban Dance projesi kapsamında Kalli, Vehbione ve BBoy Junior da performanslarını sergileyecekler. Uluslararası sahnelerde bu alanda kendine yer açan Almanya’dan Vehbi Can Yeşil, Yunanistan’dan Kalli Tarasidou ve Fransa’dan Junior Bosila Banya performanslarını sahneleme olanağı bulacaklar.
Uluslararası İstanbul Dans Günleri
Bodrum’a olan aşkı ile tanınan ünlü roman ve hikâye yazarımız Cevat Şakir Kabaağaçlı, 17 Nisan 1890 tarihinde, babasının valilik ve ordu kumandanlığı yapmakta olduğu Girit’ te dünyaya geldi. Mehmed Şakir Paşa ile Giritli Sare İsmet Hanım’ ın altı çocuğunun en büyüğüydü. Amcası II. Abdülhamid devri Sadrazamı Ahmed Cevad Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey' di.
Ailesinin tüm fertleri sanatta yetenekliydi. Sırasıyla dünyaya gelen Hakkiye, Ayşe, Suat, Fahrelnisa ve Aliye adlı kardeşlerinden Fahrelnisa resim alanında, Aliye gravür alanında üne kavuştu; Hakkiye’ nin kızı Füreya Koral, ilk Türk kadın seramik sanatçısıydı; Fahrelnisa’ nın çocukları Nejad Melih Devrim ressam, Şirin Devrim ise tiyatrocu oldu.
Cevat Şakir, çocukluk hayatının ilk yıllarını babası Şakir Paşa’nın elçi olarak bulunduğu Atina’da geçirdi. İlköğrenimini Büyükada' da, orta ve liseyi 1907'de Robert Kolej' de tamamladı. İlk yazısı aynı yıl İkdam gazetesinde yayınlandı. Lise öğreniminden sonra, İngiltere’ de, Oxford Üniversitesi’ nde tarih öğrenimi gördü. 1913’te İtalyan bir hanımla evlenerek İtalya’ da kaldı ve resim eğitimi aldı.
İstanbul'a döndüğünde gazete ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı. Aile, 1914 yılında maddi sıkıntı içine girince, babası Mehmed Şakir Paşa Afyon’ daki Kabaağaçlı Çiftliği’ ne yerleşti. Babasının çiftlikte bir tartışma anında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla vurularak ölmesi üzerine, cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezası aldı. Cezasının yedi yılını çektikten sonra baş gösteren verem hastalığı nedeniyle tahliye edildi.
1925 yılına kadar geçimini haftalık dergilerde tercümeler ve özgün yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür çizerek ve renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti.
Dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak "Hüseyin Kenan" takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulundu. Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istendiyse de Kılıç Ali Bey' in önerisi ile kalebent* olarak Bodrum' a sürüldü.
Ve Bodrum’ a adeta aşık oldu. Duygularını şu dizelerle dile getirdi:
“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, Sanma ki sen Geldiğin gibi gideceksin
AB Yeşil Mutabakat süreci ve Marmara Denizi Eylem Planı bağlamında gerçekleştirilmek üzere UNDP Küresel Çevre Fonu Küçük Hibeler Programı desteği ile Etki Çemberleri Vakfı tarafından yürütülen Mavi-Yeşil Gelecek: Marmara Projesi’nin amacı; farklı sektörlerin ve sektör oyuncularının kendi içinde bir araya gelerek birbirlerine bilgi, deneyim ve kazanımlarını aktarmaları, sektör olarak ihtiyaç duyulan sürdürülebilirlik yatırımlarına dair aksiyon planlarını oluşturmaları şeklinde belirlenmiş bulunuyor.
Proje ile, sektör kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma konusundaki çalışmalarını öncü bir şekilde yürütmelerine destek olunması amaçlanıyor.
Bu proje için 7 sektör çemberi kurulması planlanmış durumda: Denizcilik ve Lojistik, Balıkçılık ve Gıda, Yapı, Tekstil ve Moda, Tarım, Kimya-Kozmetik-İlaç ve Turizm.
Çemberlerin Amacı: Döngüsel ekonomi pratiklerini ve atık yönetimini sektörün AB uyum ve diğer rekabet unsurları açısından değerlendirerek, iklim krizinden kaynaklanan su kıtlığı ve diğer sorunların bertaraf edilmesi, kırılganlığın azaltılması ve dayanıklılığın artırılması için sektördeki şirketlerin kendileri için bir çerçeve belirlemesi. Burada mevzuatın getirdiği yükümlülüklerin ötesine geçerek Etki Çemberleri Vakfı’nın www.musilajsizmarmara.com sayfasında yer verilen, gönüllü akademisyen ve uygulayıcıların geliştirdiği “Yap – Yapma – Onar - Azalt” Metodolojisi’ nin sektöre uyarlanması öneriliyor. Şirketlerin gerek sektör olarak kararlaştıracakları gerekse de kendi etki alanlarında yapacakları değişimler için ilham alanı oluşturulması amaçlanıyor.
“Atık neden sandığımızdan büyük problem?” sorusuna, “Çünkü iyi tasarım ve döngüsel yaşam süreçlerinde atık oluşmuyor.” diye cevap veriyor söz konusu Vakıf ve devam ediyor. “Doğa bunun en yakın örneği. Doğada fonksiyonellik esas, hiçbir unsur atıl kalmıyor ve atık olarak gündelik süreçlerden uzaklaştırılmıyor. Biz ilgilenmek istemediğimiz konuları; ‘mış gibi’ yaparak, uzaklaştırarak ortadan kaldırdığını sanan bir türüz. Birbirimize bakarak hizalanıyor, kendi değerimizi bulmak için ‘şey’ ler alıyor, yapıyor, kullanıyor ve sonra da onları atıyoruz. Döngüsel yaşamda bu doğrusal al-yap-at mantığı yok, hayat bir başka formda devam ediyor, çeşitlilik bu şekilde yaşamı sürdürülebilir kılıyor.”
Çok yakınımızda Marmara Denizi’ nde yaşadığımız müsilaj olayında gerek evsel gerekse endüstriyel kaynaklı atıkları doğaya uygun şekilde dönüştürmek yerine Deniz’e onlarca yıldır bırakmamızın sonuçları ile karşılaştık. Denizin kendini temizlemesi tüm evsahipliği yaptığı insan ve diğer canlılar için oksijen üretmesini sağlıyor. Sağlıklı bir toplum için, kapsadığı ve beraberindeki tüm canlıların sağlıklı olması gerekiyor. Pandemide gördük ki, hepimiz iyi olursak iyileşiyoruz. Dolayısıyla insan türü ve diğer türlerin çeşitliliğini sosyal ve biyolojik olarak korumak, bütünün yüksek hayrı ve bütünsel iyilik için kendimizi yeni bir döneme hazırlıklı kılmak durumundayız. Bu dönemde daha çok afetler bizi bekliyor, çünkü tıpkı Marmara Havası’ nda olduğu gibi, artan küresel ısınma ile birlikte insan eliyle bozulmuş ekosistem döngüsünde atıklarımızın, toksinlere maruz kalan hücrelerden yoğunlaştırılarak dışarı atılarak su kolonunda biriken toksik maddelerin besin zinciri yoluyla diğer canlılara etki etmesi kuvvetli olasılık. Bunun yanı sıra canlılığını yitirerek dibe doğru çökmeye başlayan biokütlenin bakteriyel bozunmaya başlaması dip canlılarının kullandığı oksijeni de tükettiğinden, biyolojik çeşitlilik için ciddi riskler oluşturuyor.
Mikroyosun patlamalarının, insan faaliyeti kaynaklı atıkların her türlü faaliyetlerimizin sonucunda nehir, göl ve denizlere akması ve su sıcaklıklarındaki küresel ısınma kaynaklı olarak da doğanın özündeki canlılığını yakalamakta zorlandığı değerlendirildiğinde, Etki Çemberleri Vakfı; Marmara Denizi için önerilerini “yap-yapma-azalt-onar” çerçevesinde oluşturmuş bulunuyor. Bu konuların bir kısmı için halihazırda onarıcı çemberleri ile grupları içinde çalışmaya başlamış durumda. Diğerleri için de aktif ve iyi oyuncular onlarla birlikte pozitif etki odağında çalışmaya davet ediliyor.
Etki Çemberleri Vakfı’ nın Marmara Denizi özelinde önerileri:
Bugün Ramazan ya da çocukluğumuzdaki adıyla Şeker Bayramımız’ ın ilk günü. Öncelikle, bu bayramı her ne ad altında kutluyor olurlarsa olsunlar; tüm okurlarımın bayramını en içten ve en iyi dileklerimle kutluyor, sevdikleriyle birlikte nice güzel bayramlar diliyorum… Ve Sizler’ i , Bayram’ a yakışır bir yazı olarak kaleme aldığım ve Siz Okurlarım’ ın da böyle düşüneceğini umduğum, köşe yazımla baş başa bırakıyorum.
*****
Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı bünyesinde yer alan Rahmi M. Koç Müzesi; tüm ülkelere ve geçmişten günümüze tüm dönemlere ait, endüstri ve mühendislikle ilgili objelerin ve belgelerinin toplanması, ev sahipliği yapılması, araştırılması, korunması ve sergilenmesine adanmış kâr amacı gütmeyen özel bir kurum. Müze; koleksiyonlarını ve kaynaklarını, halkı bilgilendirmek, onları etkilemek; Türkiye genelinde müze ziyaretlerini yaygınlaştırmak ve endüstri tarihinin araştırılmasını desteklemek için kullanıyor.
Bu kuruluş; Türkiye'nin ulaşım, endüstri ve iletişim tarihindeki gelişmeleri yansıtan ilk ve tek sanayi müzesi. 16 binin üzerinde objeden oluşan koleksiyonu, çocuklara yönelik eğitimleri ve atölyeleri ile kültür ve eğlenceyi bir arada sunabilen tek adres olan Rahmi M. Koç Müzesi; Mustafa V. Koç/ Lengerhane Binası ve Hasköy Tersanesi olmak üzere iki tarihi bina ile halihazırda 11 bin 250 m2'lik kapalı alana ve yaklaşık 17 bin metrekarelik açık alana sahip. Müze, salı-cuma 09.30 – 17.00, cumartesi-pazar 10.00 – 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor.
*****
Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenen Gonca Buharlı Gemisi, İngiltere’de düzenlenen Classic Boot Awards’ da halkın oylarıyla kendi kategorisinde birinci seçildi. Müze koleksiyonundaki İttir Kaktır da 2021 yılında ‘En İyi Yeni Motor Yat’ dalında, yine İngiltere tarafından birinci seçilmişti. İngiltere’deki törene katılarak ödülü alan Rahmi M. Koç Müzesi Genel Müdürü Mine Sofuoğlu, “Gonca’nın böyleprestijli bir yarışmaya katılması ve ödül alması bizler için büyük gurur. Oylamaya katılan tüm deniz tutkunlarına teşekkür ediyoruz” dedi.
*****
Plastiksiz Kaş ve Gökçeada Projesi fikri; Etki Çemberleri Vakfı Kurucusu Aylin Gezgüç’ ün, bir tatil köyünde kendisine plastik şişede sunulan meyve suyunu içtikten sonra denize girip de plastik atıklarla karşılaşması ile ortaya çıkmış.
Proje konusu her iki konum da Akdeniz’in bir ucundan diğerine ortak mesajı iletebilecek kendi özgün eşsizliklerine evsahipliği yapıyor. Biyolojik ve sosyal çeşitlilik, kapsayıcılık bu projede birinci öncelik. Biyolojik çeşitliliğin bütünsellik ilkesi ile korunması için geniş sahiplenme ve farkındalık gerekiyor. Bu proje farklı katmanları ile sosyal çeşitlilik ve kapsayıcılık ile çevresel destek için tasarlanmış ve hayata geçirilmiş.
Her iki destinasyon da sezonu kısa, coğrafyası zorlu müstesna noktalar. Buralarda; proje ağında yer almayan işletmelerle bu zorluklara rağmen temas yaratılmış, güvenlerini kazanıp, proje uygulayıcısı ve faydalanıcısı haline gelmelerini sağlayacak bir süreç ve takım çalışması yürütülmüş. Kaş’ ta yerel bir organizasyonun gönüllü hareketi projelendirilip yaygınlaştırılmış.
Proje, bu açıdan bakıldığında, geniş katılım için farklı paydaşları -hem proje üstlenicileri ve kurumsal destekçileri hem yerelden süreci sahiplenen işletmeler hem de uluslararası destek sağlayarak sinyal etkisi oluşturan fonların kazanımı ile- harekete geçirilmiş. Bunun da devamında; yerel işletmeler üzerinden, yerel idareler ve yerel iletişim ile farkındalık yaratılmış ve sahaya inilmiş.
Plastiksiz Kaş ve Gökçeada Projesi’ nin, sosyal-çevresel ve ekonomik açıdan sürdürülebilirlik etkisini aynı anda göstermesi büyük önem taşıyor. Etki Çemberleri Vakfı, bu üç alanı aynı anda destekleyen projelerin çoğalmasını önemsiyor. Zira bu Vakfın kuruluş amacı, bu modelleri kurgulamak ve iş birlikleri ile sahaya inmelerine destek vermek.
Vakıf, kuruluşundan bu yana geçen kısa süre içinde:
Etki Çemberleri, iş birliklerini odağına almış bir Vakıf. Birbirinin gücünden beslenen ve tamamlayıcı olarak çalışabilen modellerle gönüllülük modeline yeni bir örnek oluşturmuş. Sivil toplumun farklı birimleri, akademisyenler, yerel yetkililer, yerel halk, yerel işletmelerle, ulusal güce ve erişime sahip özel sektör liderlerini -Koton (Kaş), TPS (The Purest Solution) ve tedarikçileri (Gökçeada)- bir arada ortak AMAÇ için çalıştıkları bir alanda buluşturmuş. Gökçeada’ da Plastiksiz Festival ve Kaş’ ta Şahika Ercümen’ le dalış etkinliği ile farkındalık ve etkileşimi artırmış.
Etki Çemberleri Vakfı, yerel mentorlar ve know how üzerinden yükselen bir bilgelikten fayda sağlamış ve bu faydaya değer katarak yaygınlaşmasına ön ayak olmuş.
Etki Çemberleri Vakfı; sosyal, çevresel ve ekonomik meselelerin bir bütün olarak ele alınması bilinci ile, her bir mesele etrafında bir araya gelen iş birliği odağında çemberlerden oluşuyor.
Etki Çemberleri Vakfı şu üç amacı hayata geçirmek üzere kurulmuş bulunuyor:
1. Akademi, sivil toplum, kamu ve özel sektörün, bireysel bağışçılık ve gönüllüklerini katarak etki odaklı modeller ile iş birlikleri yapmasını sağlayacak modeller geliştirmek
2. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ nın (SKA-Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri) hayata geçirilmesinde etki odaklı metodolojiler ile çalışmak
3. Sosyal girişimcilik modelinin; iklim, biyolojik çeşitlilik, atık krizi vb. alanlarda süreçler ve modeller tasarlayarak destek verecek paydaşlara dönüşümünü sağlamak için çalışmak
Vakfın kurulmasına vesile olan sorular ise şöyle:
Etki Çemberleri Vakfı, yukarıdaki amaçlar doğrultusunda;
Etki Çemberleri Vakfı Temmuz 2022’ de kurulmuş olmasına karşın, iki uluslararası fon desteği alarak, üç önemli projeye imza atmış bulunuyor. Bu projeleri önümüzdeki yazılarıma konu alacağım.
İklim değişikliği geleceğimizi tehdit eden ve küresel ekonomiyi temelden etkileyen en önemli ekolojik sorun.
2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında; iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşma. BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı’ nda kabul edilen Paris Anlaşması' nın uzun dönemli hedefi; endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasen, küresel sıcaklık artışının 2°C'nin olabildiğince altında tutulması. Paris Anlaşması kabulü üzerinden bir yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşma. Bu anlaşma 2020 sonrası süreçte iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyo/ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesini hedefliyor...
Türkiye, “Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi” nin 6 Ekim 2021 tarihinde TBMM Genel Kurulu’ nda kabul edilmesi ile anlaşmayı kabul eden ülkeler arasına girmiş oldu. Aslında Türkiye Paris İklim Anlaşması’ nı 22 Nisan 2016 tarihinde New York’ta düzenlenen imza töreninde imzaladı; ancak Anlaşma, 7 Ekim 2021’de yürürlüğe girdi.
İklim Haber ve Konda geçtiğimiz günlerde “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” ile ilgili bir araştırma gerçekleştirdi. Söz konusu araştırma 14 Mart 2024 tarihinde yayınlandı. 2018’den beri her yıl iklim değişikliği farkındalığı konusunda toplumun nabzını ölçen verilere göre Türkiye’de her iki kişiden biri iklim krizi ile mücadelede asıl sorumluluğun Hükümet’ te / Cumhurbaşkanı’ nda olduğunu düşünüyor. Böyle düşünenlerin oranı % 55. Yerel yönetimler ise, %22 ile ikinci sırada geliyor. Belediyelerden iklim krizi ile mücadele konusundaki en büyük beklentiler, yenilenebilir enerji ve altyapı alanlarına yatırım yapılması. Ayrıca araştırma çalışmasına katılanların %75’ i yerel yönetimlerin iklim değişikliği için yeterli çabayı göstermediğini aktarmış söylüyor.
İklim Haber ve Konda Araştırma tarafından Türkiye çapında 2833 kişiyle hanelerinde görüşme yapılarak gerçekleştirilen anket çalışmasında; giderek derinleşen iklim krizinin Türkiye’deki etkilerine, rekor sıcaklıklara, Ülkemiz’ de iklim değişikliğine karşı gösterilen çabaların nasıl algılandığına ve bu kapsamda neler yapılması gerektiğine odaklanıldı. Araştırmanın dikkat çeken sonuçları şöyle:
- Toplumun %36’sı yenilenebilir enerji yatırımları, diğer % 36’ sı ise seller ve yağmurlara karşı altyapı çalışması yapılmasını; iklim krizi ile mücadelede belediyelerin yapması gereken en önemli iki çalışma alanı olarak görüyor.
- Görüşülen kişilerin %88’i geçtiğimiz yılki rekor yaz ayı sıcaklıklarını iklim değişikliği ile bağlantılı buluyor.