Paylaş
27 Haziran kızımın doğum günüydü. Gün içinde Tarihçiler Derneği ve Sabancı Üniversitesi iş birliği ile gerçekleştirilen “Erken Modern Dönem Osmanlı Çalışmaları Konferansı” na katılacak, sonrasında da arkadaşlarıyla Galataport’ ta erken bir akşam yemeği yiyecekti. Akşam 21:30 civarında da bana gelecekti ve birlikte pasta kesecektik.
Saat gece yarısına yaklaştıkça, kağıt üzerinde şahane görünen bu programın gerçekleşemeyeceğini anlamıştım. Zira Zeynep hâlâ eve varamamıştı. Benim fazlasıyla iyimser kızım, İstanbul’un en işlek ve turistik meydanlarından olan Karaköy Meydanı’nın erişilebilir olduğuna o kadar emindi ki eve toplu taşıma araçlarını kullanarak dönmeye kalkışmıştı.
Konferans Sabancı Üniversitesi’nin Karaköy’ deki merkezi Minerva Han’ daydı. Galataport’ u da yakın olduğu için, yürüyerek rahatlıkla ulaşabilecekleri – daha doğrusu ulaşabileceklerini sandıkları – için seçmişlerdi. Normalde 15 dakikalık yürüme mesafesinde olan Galataport’ a 45 dakikada zar zor eriştiklerini eve geldiğinde öğrendim. Zeynep ile çıtı pıtı bir genç kadın olan meslektaşı Ela, Minerva Han’dan çıkınca yolun karşısına geçmek için yaya geçidi veya trafik ışığı aramışlar ama nafile…
Onlara yardımcı olan bir vatandaş sayesine rampası olmayan kaldırıma zar zor çıkıp geçit ya da ışık bulmak umuduyla Tünel’ e kadar yürümüşler ama karşıya geçilebilecek tek yerin dimdik bir yokuşla inilen bir alt geçit olduğunu görmüşler. Asansörü sormuşlar. Yok! Mecbur, geri yürümüşler. Ters istikamete giderlerse bir trafik ışığı bulacaklarını düşünmüşler. Bu sefer rampasız kaldırımı çıkaracak kimse olmadığı için, ister istemez, yola bırakmışlar kendilerini. 750 metre boyunca hızlı akan trafikte, sürücülerin şaşkın bakışları arasında, korkuyla yürümüşler ve sonunda bir trafik ışığına ulaşmışlar.
Karşıya geçebildiklerinde yeni bir macera ile karşılaşmışlar: İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi’ nin, 2021 yılında oy birliği ile aldığı kararla meydan yapılmak üzere geçtiğimiz aylarda yıkılan Karaköy Katlı Otoparkı' nın inşaat alanı! Proje alanında tarihi eserler bulununca Anıtlar Kurulu’ na sevk edilen çalışma, meydanı iyice keşmekeş haline getirmiş. Bizimkiler, yine kaldırıma çıkamayıp, atmışlar kendilerini o keşmekeşin içine.
Sonunda Galataport’ a varıp kısa ama keyifli bir yemek yiyebilmişler arkadaşlarıyla. Gelirken bu kadar zorlandılar ya, bari dönüşte kaldırımlardan uzak duralım diye Marmaray’ a binecekleri Sirkeci’ ye tramvayla gitmeye karar vermişler. Tekerlekli sandalyenin ancak yan durabildiği peronda kalabalık içinde tramvayı beklemişler, ama tramvaya binememişler çünkü peron ile tramvay arasındaki boşluk çok fazlaymış ve ön tekerleklerin boşluğa düşüp sıkışmasından korkmuşlar. Mecburen geri çıkmış ve Sirkeci’ye yürümeye başlamışlar. Neyse ki Galata Köprüsü’ ne kadar araç trafiğine kapalı ara yollardan yürüyebilmişler. Gerçi bu yolların araç trafiğine kapalı olması üzerlerine doğru süren motosikletleri pek engellememiş, ama neyse herhangi bir kaza da olmamış…
Galata Köprüsü’ ne geldiklerinde köprünün karanlık olduğunu, ışıkların yanmadığını görmüşler. Tehlikeli iş yapmayalım diye başlamışlar aydınlık olan köprü altından yürümeye. Ortaya geldiklerinde dik merdivenler karşılamış onları. Öyle ya, teknelerin geçmesi için bir yerde bitmesi gerek yaya yolunun da. Yukarı çıkabilecekleri asansörü aramışlar. Yok! Mecburen aynı yolu geri dönmek zorunda kalmışlar… Kapkaranlık köprüden pek de önlerini göremeden yürüdükten sonra Eminönü’ne varmışlar, neyse ki Eminönü aydınlık ve düzmüş.
Marmaray İstasyonu’ na nispeten rahat ulaşmışlar. Fakat bu kez de istasyona girmek için dimdik bir rampa! Kapıdaki bekçilerden yardım rica etmişler, hem de asansörün yerini sormuşlar. Bu genç görevliler neyse ki bizimkileri yalnız bırakmamış ve istasyondan çıkıp üç sokak ötedeki – yanlış okumadınız, üç sokak ötedeki – engelli girişine götürmüşler. Marmaray’a binerken ve inerken de ön tekerlekler boşluğa düşmesin diye duyarlı vatandaşlar yardım etmişler. Böylelikle bizimkiler toplu taşıma araçlarıyla normalde 50-60 dakika sürecek yolculuğu sadece tekerlekli sandalye nedeniyle yaklaşık üç saatte tamamlayabilmişler.
Eve geldiklerinde o kadar yorgunlardı ki, tabii o akşam pasta yiyemedik. Ama hiç önemli değil. Ben hâlâ onların, bunca maceradan sonra, eve sağ salim dönebildiklerine şükrediyorum…
“Erken Modern Dönem Osmanlı Çalışmaları Konferansı” ndaki sunumları ertesi gün olan Zeynep ve Ela, bu sefer tekerlekli sandalye ile binilebilen taksi ile döndüler. Bunun için 750 TL ödediler. Zaten sabahları konferansa gitmek için de aynı taksiyi kullanmışlardı. Yani konferansa iki günlük gidiş-dönüş 2,250.- TL + tehlikeli bir maceraya mal olmuştu. Demem o ki, bu şehirde tekerlekli sandalye ile sadece tek bir Karaköy-Kadıköy yolculuğu bile, tekerlekli sandalye kullanmayan bir vatandaşa göre, yaklaşık 700 TL daha masraflı… Engelli aylığı 3.000 TL’ye bile varmayan bir ortamda, bir engellinin hayata nasıl dahil olabileceğini varın siz düşünün…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş