Geçtiğimiz haftanın iki gününü ikinci evim Koç Üniversitesi Hastanesi’ nde geçirdim. Bu süre içinde, genel kontrollerimin yapılmasının yanı sıra, çok merak ettiğim bir konu olan kemik iliği transplantasyonu hakkında konunun uzmanı Prof. Dr. M. Fatih Erbey ile görüşerek detaylı bilgi alma şansım oldu.
Kemik iliği vücudumuzdaki uzun kemiklerin içinde merkezde yer alan yumuşak, süngerleşmiş dokulara verilen ad. İçlerinde kan yapıcı kök hücreler yer alıyor. Kök hücre (kemik iliği) nakli, uygulanan tedavilerden beklenen faydayı görmemiş;
Biz, Sayın Erbey ile görüşmemizde, çocukluk çağında kök hücre nakli konusuna ağırlık verdik. Sayın Profesör’ den aldığım, çok önemli olduğunu düşündüğüm bilgileri sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Kök hücre nakli çocuklarda kanser ve kanser olmayan birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Sıklıkla nakil yapılan kök hücreler kemik iliğinden alındığı için kök, hücre nakli halk arasında “kemik iliği nakli” olarak da biliniyor. Kök hücre naklinde temel prensip, bir hastaya çok yüksek doz kemoterapiden sonra hastanın kendisi (otolog) veya doku tipi uygun bir vericinin (allojenik) kan yapıcı kök hücrelerinin verilmesi. Buradaki asıl amaç hastanın sağlıklı olmayan kemik iliği hücrelerinin veya kanser hücrelerinin yüksek doz kemoterapi ile ortadan kaldırılması sonrasında verilen kök hücrelerle sağlıklı kemik iliğinin tekrar sağlanması.
Otolog Kök Hücre Nakli
Çocukluk çağında sıklıkla lenfoma ve solid tümör tedavilerinin bir parçası olarak kullanılıyor. Burada verici çocuğun kendisi. Hastanın tedavisinin belli bir aşamasında kök hücreler hastanın kendi kemik iliğinden ya da sıklıkla aferez desteğiyle periferik kanından toplanıp dondurularak saklanıyor. Daha sonra yüksek doz kemoterapi ve/veya radyoterapi sonrasında eritilerek kişinin kendisine damar yoluyla geri veriliyor. Burada amaç, hastaya yüksek doz kemoterapi verilerek mevcut hastalığın yok edilmesini sağlamak.
Allojeneik Kök Hücre Nakli
2003 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği (İGİAD), iş ahlâkı ve girişimcilik alanlarında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu. Dernek; girişimciliğin teşvik edilmesi ve iş ahlâkının yaygınlaştırılmasının, eğitim ve yayın faaliyetleriyle iş dünyasında ahlâkî bir duyarlılık oluşturulmasının sağlanmasını amaçlıyor.
İGİAD ahlâkî olmayan bir işi meşru kabul etmeyerek piyasa şartlarını yeniden sorguluyor, hak eksenli bir iş hayatının inşası için gayret ediyor ve helâl kazancın âdil paylaşımını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Diğer taraftan bu yönde çalışacak girişimcileri destekleyen Dernek; onlara rehber olmayı, model sunmayı ve bu bağlamda iş hayatını dayanışma ekseninde yeniden kurmayı hedefine almış bulunuyor.
300’den fazla iş insanı, akademisyen ve profesyonel çalışandan oluşan üye tabanıyla Türkiye’de iş dünyasının gündemine iş ahlâkını taşıyan ilk kuruluşlardan olan İGİAD; uyguladığı insanî geçim ücreti araştırması, verdiği girişimcilik ödülleri, periyodik olarak düzenlediği iş ahlâkı zirvesi ve yayınladığı iş ahlâkı raporları ile kuruluşundan bugüne Türkiye' deki iş dünyasına önemli katkılar sağlamış durumda.
İGİAD bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için iş ahlâkı ve girişimcilik alanlarında seminer, konferans, panel, sempozyum ve zirve gibi programlar düzenliyor; periyodik bülten ve alanı ile ilgili hakemli akademik dergi yayınlıyor; raporlar hazırlıyor, kitap yayını yapıyor; yurtiçi ve yurtdışı fuar ziyaretleri ve ikili ilişkileri geliştirmek üzere kurum ve iş yeri ziyaretleri gerçekleştiriyor. Ayrıca, üyelerine yönelik sektör toplantıları ve çeşitli sosyal ve kültürel etkinlikler düzenliyor.
Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği’ nin 10. Olağan Genel Kurul Toplantısı, 6 Ocak 2024 tarihinde Golden Tulip İstanbul Bayrampaşa Hotel’ de gerçekleştirildi. Toplantıda, İGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Karahan; Derneğin son üç yılda gerçekleştirdiği faaliyetleri paylaşarak 2015’ten bu yana geçen süre içinde iş ahlâkı ve girişimcilik alanlarında ciddi çalışmalar yaptıklarını ve bu çalışmaların kamuoyunda takdirle karşılandığını söyledi.
Başkan Aykan Karahan’ ın selamlama konuşmasından sonra program komisyonlarda üstün performans sergileyen üyelere ve bir önceki dönem İGİAD Yönetim Kurulu’ ndaki görevlerini devreden üyelere plaket takdim törenleri ile devam etti. Dokuz yıllık yönetim kurulu başkanlığı görevini hakkıyla devreden Ayhan Karahan da plaket ve hediye alan üyeler arasındaydı.
Hediye takdimlerinin ardından 10’ uncu Olağan Genel Kurul Toplantısı Divan Heyeti seçildi. Seçim sonucunda; Başkanlığa Avukat Reşat Petek, üyeliklere ise Şükrü Alkan ve Hüseyin Dinçer getirildiler. Divan Heyeti seçiminin hemen ardından, 2021-2023 dönemi bütçesi okundu ve 2024 dönemi tahmini bütçesi sunuldu. Sunumlardan sonra Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu, Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu üyeliklerinin seçimi gerçekleştirildi. Programın son bölümünde; İGİAD Başkanlığı’ na seçilen Hüseyin Akça, kürsüye gelerek, İGİAD Yönetim Kurulu adına Delegeler’ e bir teşekkür konuşması gerçekleştirdi. Akça, konuşmasında; kendilerine verilen görevi bir adım ileriye taşımak için gayret göstereceklerini ve o ana kadar Yönetim Kurulları’ nda ve Komisyonlar’ da görev almış bulunan tüm üyelere teşekkür ettiğini söyledi.
2024-2026 yılları arasında Hüseyin Akça başkanlığında görev yapacak olan İGİAD Yönetim Kurulu; Emrah Yazıcı, Sinan Şahin, Şükrü Özkara, Orhan Demir, Yusuf Şentürk, Âdem Güler, Mikail Karaca, Mahmut Reşit Üstün, Muhammet Sait Bozik, Enes Alkan, Selçuk Kar, Ahmet Terzi, Nurullah Yabanigül, Vasfi Akdeniz, Ali Hasan Kılıç, Raşit Genan’ dan oluşuyor.
Engelsiz Erişim Derneği, kurulduğu 2005 yılından bu yana, eşit, erişilebilir ve engelsiz yaşamın bir insan hakkı olduğu noktasındaki çizgisini korumayı sürdürüyor. Derneğin çizgisini ve çalışma esaslarını ortaya koyan yedi ilke benimsenmiş bulunuyor. Bu ilkeler:
· Engelsiz Yaşam ve engellenmişliklerin ortadan kaldırılması,
· Erişilebilirlik,
· Eşitlik ve ayrımcılığın her türüyle mücadele,
· Bir arada yaşam ve tecritle mücadele,
· Karar mekanizmalarının içinde yer alma mecburiyeti,
· Çözüm odaklı öneriler,
· Anti hiyerarşik yapılanma.
Bulabildiğim belgelenmiş en eski yılbaşı kutlamaları bundan yaklaşık 4000 yıl önceye, kadim Mezopotamya uygarlıklarına uzanıyor. Akitu adı verilen bu kutlama, ilkbahar ekinoksunu izleyen ilk yeni ayın göründüğü gün başlar, 12 güne kadar sürermiş. Gününden ve bahanesinden bağımsız olarak geçmiş uygarlıkların hepsi de yeni yılla birlikte yeni bir başlangıç tasavvur etmiş. Kısacası; insanlık tarihinde yeni bir yıl, yeni başlangıçlarla ve umutla özdeşleşmiş. Benim de umudum o ki, 2024 yılı dünyamıza barış ve huzur getirsin.
2024 yılının ilk günü ziyaretime gelen konuklarıma yeni yılın onlar için ne ifade ettiğini ve bu yıldan ne beklediklerini sordum. Ortak temennileri mutluluk, sağlık ve huzur oldu. Genç konuklarımdan biri bu listeye bir de “şans” ve “yenilikler” ekledi. Bir başka konuğum “sevinilecek şeyler” olmasını dilerken, eşi “beklemedik bir şey olsa” diye ifade etti yeni yıldan beklentisini. Bir diğeri mutluluk ve huzura ek olarak “değişiklik” diledi. Konuklarımdan biri uzun süredir ertelediği bir isteğini bu sene gerçekleştireceğini, artık araba kullanacağını söyledi. En genç konuğum yeni yılın kendisi için “kendi ayakları üzerinde durup kendi kaderini kurmak” olacağını dile getirdi. Ve son olarak birisi yeni yıldan isteğini “anneler iyi olsun” diye dillendirdi.
Ne kadar güzel bir dilek değil mi “anneler iyi olsun”? En temel dileklerimiz olan mutluluk, sağlık ve huzuru içinde barındırıyor. Savaş, terör, salgın, deprem… bütün bunlar almasın çocukları elimizden. Anneler iyi olsun!
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Fiziksel şiddet, sözlü taciz ve siber zorbalık gibi farklı biçimlerde yaşanan akran zorbalığı duygusal problemlere ve akademik performansın düşmesine neden olabiliyor. BÜMED MEÇ Okulları’ nın (Boğaziçi Üniversitesi Merak Eden Çocuk Okulları) Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi; okullarda yaşanan akran zorbalığının, zorbalığa maruz kalan çocukların okul fobisi geliştirmesine de neden olabileceğine dikkat çekiyor.
Söz konusu Birim Yetkilileri çocukların okul öncesi ve ilkokul sürecinde arkadaşlık ilişkileri kurmayı ve sürdürmeyi, grup kurmayı, statü kazanmayı ve sosyal beceriler geliştirmeyi öğrenmekte olduklarına değinerek; bu süreçte bazı çocukların akranlarıyla olumlu ilişkiler kurmayı ve onlarla iş birliği yapmayı başardıklarını, bazı çocukların ise arkadaşlarına sıklıkla saldırgan davranışlarda bulunduklarını ve bu yüzden çok az sayıda arkadaşa sahip olduklarını belirtiyorlar.
Zorbalık, çatışma veya şiddetten farklı davranış biçimi olduğundan, bir arkadaş anlaşmazlığı gibi düşünülmemesi geren bir konu. Zorbalık; erken yaştaki öğrenciler arasında, popüler olma ve kendini kabul ettirme arzusu, sorun çözme ve empati kurma gibi becerilerden yoksun olma, devamlı kaygı yaşama, fiziksel ceza yöntemi kullanan ailelerden gelme gibi çok çeşitli nedenlerle tetiklenebiliyor.
Zorbaca eylemlerde bulunan çocukların ebeveynlerinin aile işlevlerinin zayıf olduğunun ve çocukla güvensiz bağ kurmanın söz konusu bulunduğunun altını çizen BÜMED MEÇ Okulları Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi; “Çocuklar evde yaşadıkları huzursuzlukları, maruz kaldıkları ihmal veya istismar durumlarını okuldan farklı yollarla yansıtabilmektedirler. Bazıları şiddet uygulayan ebeveynleri model alarak akranlarına zarar verebilmekte, bazıları ise şiddet gören ebeveyni gibi içine kapanmakta ve okulda zorbalığa uğrayabilmektedir. Çocuklarda zorbaca davranışları engelleyebilmek için aile özelliklerinin bilinmesi faydalı olacaktır.” diyor.
Akran zorbalığı en sağlıklı biçimde aile-okul-çocuk üçgeninde öğretmenlerin, ebeveynlerin ve rehberlik birimlerinin birbirleriyle iletişim halinde bulunmalarıyla çözüme kavuşabiliyor. BÜMED MEÇ Okulları Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi diğer çözüm yollarını ise şu şekilde sıralıyor:
Anadolu Ajansı’ nın 11 Aralık 2023 tarihli haberine göre, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ nce (OECD) 37'si üye, 81 ülkede uygulanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2022 verileri; akran zorbalığının uygulamaya katılan ülkelerin tamamında görüldüğüne işaret ediyor.
PISA' da, okuma becerileri, matematik ve fen okuryazarlığı alanındaki akademik becerilerin yanı sıra; öğrencilere, okulda zorbalıkla ilişkilendirilebilecek davranışlarla ilgili deneyimleri de soruldu. Araştırmada, okullarda; "fiziksel", "ilişkisel", "sözel" ve "gasp" olmak üzere 4 farklı zorbalık türü ölçüldü. Testte, Türkiye'deki öğrenciler en sık sözel ve ilişkisel zorbalık yaşadıklarını bildirdi. Zorbalık içeren davranışlardan herhangi birine uğrayan öğrenci ortalaması OECD ülkelerinde yüzde 20, Türkiye'de ise yüzde 27 oldu.
Hürriyet Gazetesi’ nden Meltem Özgenç’ in 23 Eylül 2023 tarihli haberine göre; okullarda zorbalığa maruz kalan çocuk sayısı her geçen gün artıyor.
Birleşmiş Milletler 1992 yılında 3 Aralık tarihini Uluslararası Dünya Engelliler günü ilân etti. Amaç; engellilik ve engel ile yaşamakla ilgili zorluklara dikkat çekmek, konu ile ilgili farkındalığı artırmak idi. Yani kutlanacak bir gün değil bu tarih. Ayrımcılık yapmadan birbirimizi anlamayı ve empati yapmayı hatırlama günü…
Engelli tanımı, konu ile ilgili Kanun’ da: “Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan; koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi.” olarak yapılıyor. Doğal afetler, trafik kazaları, bazı genetik ya da kronik hastalıklar kişinin ‘engelli’ tanımı almasına neden olabiliyor.
Çoğunuzun bildiği gibi ben de genetik bir hastalık nedeniyle uzun zamandır yürüyemiyorum, kollarımı gerektiği gibi kullanamıyorum, başımı tutmakta zorlanıyorum ve solunum sıkıntısı çekiyorum. Ayrıca yemeğimi bile kendi kendime yiyemiyorum ve öz bakımım için birine ihtiyaç duyuyorum. Yazılarımı çok sevdiğim bir arkadaşımın yardımı ile yazabiliyorum. Kendi kendime bir şey yazmam gerektiği zaman, bunu ancak ekran klavyesi kullanarak yapabiliyorum. Tabii bu da oldukça uzun bir zaman alıyor.
Hastalığımın adı Fasiyo-Skapulo-Humeral Distrofi (FSHD). Kalıtımsal bir kas hastalığı olan FHSD, isminden de anlaşılacağı gibi, belli kas gruplarını öncelikli olarak (Fasiyo-Yüz, Skapulo-Kürek Kemiği, Humero-Kol Kemiği) etkiliyor. Bu hastalıkta bazı kas grupları ise ya etkilenmiyor ya da hastalığın ileri evrelerine kadar korunuyor. Hastalık erkek ve kadınlarda eşit oranlarda görülüyor. Zamanla karın ve bel kaslarında zayıflık gelişmesi ve eğriliğinde artmaya, karında öne çıkıklığa, daha da önemlisi bel ağrısına neden olabiliyor. Ayrıca omurganın eğriliği, yani Skolyoz dediğimiz omurga deformasyonu da görülebiliyor. Göğüs kafesi kaslarının etkilenmesi ve skolyoz, hastalığın ileri dönemlerinde solunum zorluğuna neden olabiliyor. Bacak kaslarında zayıflık ise düşük ayak veya başka yürüme zorluklarına yol açabiliyor.
FSHD her ne kadar belli kasları tutan bir kas hastalığı olsa da, tutulumun ağırlığı ve yaygınlığı her kişide kendine özgü seyrediyor; hatta aile içindeki bireylerde bile fark gösterebiliyor. Aynı ailede bazı kişilerde sadece yüz kasları hafifçe etkilenirken bazılarında yüz, kol ve bacak kasları ağır tutulmuş olabiliyor. Hastalığın kesin tanısının bu alanda uzmanlaşmış kişiler tarafından, ayrıntılı nörolojik muayene ve genetik testlerin ardından, konulması gerekiyor.
Koç Üniversitesi Hastanesi’nde bir Kas Hastalıkları Merkezi açıldığını daha önceki yazılarımdan birinde bildirmiştim sizlere. Şimdi de; yirmi yıldan fazla bir süredir FSHD hastalığının tanısı ve tedavisi üzerinde çalışan, hastalığın tanınmasını ve bilinirliğinin artmasını önemseyen bir grup gönüllü doktor, “FSHD Türkiye” adı ile bir web sitesi açtılar. Bu doktorlar uzmanlıklarını bu amaç için kullanıyor; hem Türkiye hem de Türkiye dışında farkındalığı artırmak ve yeni tedaviler geliştirmek için çaba gösteriyorlar. Ekibe gelince;
Prof. Dr. Mehmet Demirhan, Ortopedi ve Travmatoloji
İhtisasını DAAD (Deutscher Akademischer Austauschdiest - German Academic Exchange Service) bursuyla gittiği Heidelberg Tıp Fakültesi Ortopedi Kliniği’n- de tamamlayan Prof. Demirhan, 2014-2017 yılları arasında Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcılığı; 2018-2020 yılları arasında ise, Avrupa Omuz ve Dirsek Cerrahisi Derneği (Société Européenne pour la Chirurgie de l'Epaule et du Coude - SECEC) Başkanlığı görevlerini yürütmüş bulunuyor. Uluslararası saygın dergilerde yetmişin üzerinde makalesi yayımlanan Prof. Dr. Mehmet Demirhan, ayrıca, uluslararası kongrelerde yüzün üzerinde konferans vermiş ve bildiri sunmuş durumda. Sayın Demirhan, beni skolyoz ameliyatı olmaya ikna ederek ve bu büyük operasyonda bizzat yer alarak yaşamımı kolaylaştıran Sevgili Doktor’ um. Bu yüzden teşekkür borçluyum kendisine… Prof. Demirhan, Koç Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’ nde görev yapmayı sürdürüyor.
Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği (İGİAD), iş ahlâkı ve girişimcilik alanlarında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu. İş hayatında hak ve ahlâk çerçevesinde bir anlayışın benimsenmesi ve yaygınlaşması kapsamında yürütüyor çalışmalarını.
İGİAD ahlaki olmayan bir işi meşru kabul etmeyerek piyasa şartlarını yeniden zorlayan, halk eksenli bir iş hayatının inşası için gayret sarf eden ve helâl kazancın adil paylaşımını yaygınlaştırmaya çalışan bir kuruluş. Bu yönde çalışacak girişimcileri destekliyor; onlara rehber olmayı, model sunmayı ve bu bağlamda iş hayatını dayanışma ekseninde yeniden kurmayı amaçlıyor.
İGİAD tarafından ilk kez 15 Ekim 2016 tarihinde yapılan Türkiye İş Ahlâkı Zirvesi’nin sekizincisi, 11 Kasım 2023 tarihinde İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Fuat Sezgin Kongre ve Kültür Merkezi’nde, “Değişen Meslekler ve Meslek Ahlâkı” temasıyla gerçekleştirildi. Zirve;
Eş zamanlı olarak dijital ortamlarda da takip edilen Zirve, alanında uzman akademisyen ve iş dünyası temsilcilerinin katkıları ile yoğun katılıma sahne oldu. İş Ahlâkı Zirvesi 2023’te ele alınan konular bağlamında, aşağıdaki hususların öneminim vurgulanması gereğinin altı çizildi:
Daha sağlıklı ve huzurlu bir dünya için; mesleklerimizi önemsemeli, işimize hile karıştırmamalı, ürün ve hizmetlerimizin değerini artırmalıyız. Bunun için mesleğimizle ilgili öğrenme sürecinin sürekliliğinin farkında olarak kendimizi geliştirmeliyiz. Ve bizlerin meslek ahlâkı konusundaki duyarlılıklarımızın gelecek kuşaklar için bir referans olacağını asla unutmamalıyız…
Değişen meslekler ve iş modellerine yönelik olarak, meslek ahlâkına ilişkin farkındalığın artmasına katkı sağlamak üzere düzenlenmiş bulunan “İGİAD İş Ahlâkı 2023 Zirvesi” nin amacına ulaşmış olduğunu söyleyebilirim.
Engellerimiz hissettirmeyecek engelsiz günler dileğiyle…
Bir insan hakkı ihlâli ayrımcılık biçimi olan ve topyekûn mücadeleyi gerektiren küresel bir sorun olarak kabul edilen kadına yönelik şiddet; kültürel, ekonomik, coğrafi sınır tanımaksızın tüm dünyada varlığını sürdürüyor. Bu sorun, günümüzde ulaştığı boyutlarla, uluslararası ve ulusal düzeyde önemli bir gündem haline gelmiş durumda.
Kadına yönelik şiddet; şiddet mağdurunun temel haklarının varlığını hiçe sayıyor, kişinin insan olmaktan kaynaklanan imkanlardan yararlanarak kendini geliştirmesinin önüne geçiyor, insanın değerine ve onuruna yaraşır bir hayat sürme hakkına zarar veriyor. Bu ihlâl biçiminin varlığı; yalnızca mağdurları değil, onların ailelerini ve sonuçta toplumu olumsuz etkiliyor. Göçmen kadınlar, çatışma bölgelerinde yaşayan kadınlar, engelli kadınlar gibi belirli grupların ise; çoklu dezavantajlı durumda olmalarından dolayı, şiddete maruz kalma olasılıkları daha yüksek.
Kadına yönelik şiddeti doğuran etkenler; kadınlar ve erkekler arasındaki sosyal, politik ve ekonomik gücün dengesiz dağılımı, diğer bir deyişle kadınların toplumdaki eşit olmayan statülerinden kaynaklanıyor ve çoklu ve karmaşık bir yapıya sahip.
Gerek şiddetle mücadeleye ilişkin literatür gerek hukuki düzenlemeler incelendiğinde; kadına yönelik şiddetin birbirinden farklı biçimleri olduğu görülüyor:
Fiziksel şiddet
Kişinin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden ve onun bütünlüğünü hedef alan, ona acı çektiren her türlü saldırı fiziksel şiddet olarak adlandırılabiliyor. Kişinin bedensel olarak zarar görmesine neden olan her türlü eylem ve ihlâli kapsayan fiziksel şiddet, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmaktan töre ve namus gerekçeleriyle kasten öldürme eylemine kadar uzanıyor. Özetle, bu tür şiddet kadınların sağlığının, gelişiminin ve onurunun zarar görmesiyle sonuçlanıyor ve hayatta kalmalarını zorlaştırıyor.
Cinsel şiddet