Kendi kanından eser
Sanatçı olmak, efsanevi aktör Anthony Quinn’in oğlu Lorenzo Quinn’in genlerinde var diyebiliriz. Dünya çapında açtığı sergiler, tasarladığı sayısız eser ve ödülle bu yüzyıla damgasını vuran çağdaş sanatçılardan olan Quinn ile Etiler’de yeni açılan Four Seasons Hotel ve Residences projesindeki Miart Gallery’de bir araya geldik.
Sanatçı, eserlerini ilk kez Türk sanatseverlerin beğenisine sundu. Matematik ve fizik dallarını sanatla buluşturan Quinn’in adeta bir denge harikası olan heykelleri ile kendi kanı ve parmak izinden tablolarının olduğu yağlı boya serisi, sanatçının global şöhretinin emareleri gibiydi.
Sanatçı, “2 yıl boyunca İstanbul’a bu sergiyi getirmek için uğraştık. Nihayet buradayız. Bu güzel şehre ilk defa 20 yıl önce geldim. Roma’da doğmuş bir İtalyan olarak Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşıyan bir şehirde bulunmak heyecan verici” dedi.
Balıklar sanat eserinde yaşayacak
Kendi sanatını “Birleştiriciliğin gücü” olarak tanımlayan Lorenzo Quinn, “Dünya zor bir dönemden geçiyor. Ama ben, en iyi eserlerimi en karanlık zamanlarda üretmiş birisiyim. Eserlerim ayrımcılık değil, birleştiricilik mesajları taşıyor. Bizleri ayrıştıran değil, ortak noktalarımızı bulma odağındayım. Eserlerim çoğunlukla yazdığım şiirler ve 41 yıldır tuttuğum günlüklerimin yansıması. Hayatın kendisinden, seyahatlerimden oldukça ilham alıyorum” dedi.
Sanatçının yeni projesi ise oldukça heyecan verici. Quinn, ilk defa Barselona sahillerinde hayata geçireceği enstalasyonda; balıklara doğal yaşam alanı yaratacak bir materyalden yapılma heykeli denizin içine yerleştirecek.
ÜLKEYE İLK OTOMOBİLİ GETiREN ŞiRKET
Formula 1 yarışlarının 18-20 Nisan’da Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısındaki şehri Cidde’de düzenlenen etabına ben de katıldım. Tüm parkurlar arasında en fazla viraja (27) sahip olan Cidde F1 pisti dünyanın dört bir yanında sporseverlerle doluydu.
Bu yıl 5’inci kez yarışların yapıldığı Suudi’lerin F1 arzusu ilk kez 2018’de e-Formula’ya ev sahipliğiyle hayat buldu. Sonrasında ise 2021’de Grand Prix düzenleyerek yarışları organize eden 34’üncü ülke oldular. Halkın otomobil tutkusunu ise ülkedeki bu alandaki en deneyimli iş insanlarından birinden dinledim.
1926 yılında ülkeye ilk yabancı otomobili Fiat markası altında getirerek yabancı araç distribütörlüğünü başlatan Haji Husein Alireza & Co. Limited şirketinin veliahtlarından Ali Husein Alireza ve eşi Roba El Farouki’nin davetlisi olarak katıldığım yarışta Suudilerin otomobil tutkusunu yakından gözlemledim.
Ali Hussesin Alireza’ya göre ülkedeki hız tutkusu aynı at tutkusunda olduğu gibi halkın köklerinde var. Kendisi birçok şirketinin yanında bir İngiliz klasiği olan ve James Bond’un favori otomobili Aston Martin’in ülkedeki distribütörü. Anlattığına göre Suudi Arabistan lüks otomobiller kategorisinde Ortadoğu’da satış liderliğine sahip.
YARIŞSEVERLERE KAYSERİ MANTISI
30 YENİ SANATÇI
Dubai hem mimarisi hem de global müzeleriyle çölün ortasında bir sanat cenneti. Art Week Dubai ise şehrin yıl içindeki en büyük sanat etkinliği. Dubai’de turizm etkinlikleri yapan ve VIP hizmetler sunan Serkan Cepheci ’nin davetlisi olarak sergiye ben de katıldım.
Etkinlikte Arts Connected’ın kurucusu küratör Zeynep Utku ile karşılaşarak sergiye dair bilgiler aldım.
Utku “Art Dubai’nin bu seneki edisyonuna 30’dan fazla galeri ilk kez katılıyor. Özellikle Bawwaba bölümü dikkat çekici ve 10 farklı ülkeden 10 sanatçının solo sunumları iddialı. Program ise her zamankinden daha zengin: 50’den fazla konuşma, Global Art Forum’un devamı ve Digital Summit’in geri dönüşüyle düşünsel bir derinlik kazanıyor. Ayrıca bu yıl ilk kez sunulan yeni yerleştirmeler ve performanslar arasında, kil üzerinden düşünen Hector Zamora’nın işi özellikle heyecan verici” dedi.
Sanat haftasında en etkilendiğim sergi ise küratör Ambika Hinduja’nın gezdirdiği Bulgari Otel’in içindeki Ambika Hinduja küratörlüğündeki Nadim Karam’ın “The Sublime Nature of Being” sergisi oldu.
Yeni bir alfabe oluşturarak, insan ve doğa figürleri üzerinden mesajlar veren sanatçının metal heykeller yün üzerine resimden oluşan sergisi 9 Mayıs’a kadar açık.
BODRUM’A YENİ BİR GLOBAL MARKA
Art World Dubai kapsamında fotoğraf sanatçısı
300 yılı deviren yarış
İngiltere’deki en prestijli spor etkinliği 1877’de başlatılan Wimbledon Tenis Turnuvası olarak görülse de Kraliçe Anne tarafından 1711’de başlatılan Ascot yarışlarının yeri farklı.
Bir kraliyet üyesi tarafından hayata geçirilmesi ve Wimbledon’dan 150 yıldan fazla bir zaman önce düzenlenmesi itibarıyla İngiltere’nin en sükseli spor etkinliğinin ve hatta genel olarak ülkedeki en gösterişli organizasyonun Ascot olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Keza at kültürünün İngilizlerin dünyasında ne kadar derin bir yeri olduğunu düşündüğümüzde bu at yarışlarının bir spor olmanın ötesinde İngilizlerin savaş ve egemenlik kavramlarına atıfta bulunan bir konu olduğunu da görebiliriz.
Dünyaca ünlü futbol takımlarının stadyumlarını anımsatan, 5 yıldızlı otel lüksündeki dev bir hipodrom her yıl nisan ve ekim ayları arasında düzenlenen bu yarışlara ayrılmış. 300 yılı aşkın süredir her yıl değişik kategorilerde farklı amaçlara yönelik yarışlar düzenlenmekte.
En heyecan verici olan ise bu yıl 17-21 Haziran’da düzenlenecek olan ve İngiliz kraliyet ailesinin de izleyeceği Royal Ascot.
Lüks bir tekne hissiyatında
İlk durağımız tüm şehrin konuştuğu Alba. Londra’nın gözde semtlerinden Knightsbridge’te açılan mekân, güney İtalya mutfağının şehirdeki en iddialı temsilcisi.
Ünlü tekne tasarım ofisi Exteta’nın mobilyalarını tasarladığı, Amalfi kıyılarında bir tekne seyri hissiyatını veren mekânın tüm dizaynı Yodezeen mimarlık ofisince hazırlanmış.
Lake kaplı duvar ve tavanlar tekne hissiyatını desteklemiş.
Assouline’in İtalya serisinden kitapların yer aldığı, gerçek limon ve zeytin ağaçlarının bulunduğu mekânda ünlü sanatçılar Linda Leupold ve Bradley Wood’un eserleri de mevcut.
Beni en etkileyen ise 1735’te kurulmuş Floransa’nın ünlü porselen markası Ginori’den tabakların servislerde kullanılıyor olmasıydı.
Mekânın menüsüne gelecek olursak...
Türkiye’de “Artık ben oldum” diyen markaların yurtdışı rüştünü ispatladıkları yer hiç şüphesiz Londra. Birçok Türk markasının şubeleşmeye başladığı şehre ciddi bir akın var.
İlk durağımız Knightsbridge semti. Türk lokum ve baklava markalarının merkezi haline gelen bölge, şimdi tarihi İskender markasının ilk ve tek yurtdışı şubesine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Beauchamp Place caddesinde beş katlı bir binada servis sunmaya hazırlanan markanın mayıs ayında kapılarını açması bekleniyor. Kanımca Arap ağırlıklı bir turist nüfusu olan semtte iskender kebap iyi iş yapabilir.
Knightsbridge’te şube açan bir diğer Türk markası ise Elvis. Artvin’den gelen bal markası, semtin meşhur alışveriş merkezi Harrods’ta yerini almış. AVM’nin yemek katında dolaştım ve baktım. Kendi markasıyla yer alan tek Türk ürünü olarak bu balı gördüm.
Dünyanın en pahalı balı olarak lanse edilen marka, kilosu 6 bin pound (yaklaşık 300 bin TL) bedelle ufak şişelerde Türk balı satmaya geçtiğimiz hafta başladı.
Türk balının bulduğu kıymeti görmek adına sevindirici.
En pahalısı 6 bin TL
İlk durağımız Michelin Guide En İyi Servis Ödülü’ne layık görülen, Gault&Millau Chef’s Table kategorisinde de 3 şapkaya sahip olan Çırağan Palace Kempinski İstanbul’daki Tuğra Restoran.
Geleneksel Türk yemeklerinden oluşan menüde alışılagelmiş lezzetlerin yanında ekşili kuru dolma, çıtır oruk ve levrekle doldurulmuş kabak çiçeği, badem taratoru ve vişneli yoğurt gibi sıra dışı lezzetler de var.
Kişi başı içecekler dahil 6 bin TL’lik bir fiyatı olan set menü, şu an Boğaz hattındaki en pahalı iftar menüsü niteliğinde.
Bir diğer durağımız, Four Seasons Hotel Bosphorus. Oteldeki Aqua Restoran’da konumlanan iftar alanı açık büfe olarak tasarlanmış.
Türk mutfağından oluşan menüde özellikle mini toprak tavalarda sunulan iskender sunumunu çok beğendim.
Keza dökme lokma istasyonu ve döner bir mekanizma üzerinde sunulan künefe teşhiri etkileyici.
Canlı ud ve kanun dinletisi, çiniler ve gümüşlerden oluşan lokum sunum alanı özenilmiş inceliklerden.
KÜLTÜR ELÇİSİ
İş insanı Suzan Sabancı’nın Tarabya’daki yalısında gerçekleşen doğum günü New York’tan Marakeş’e, Londra’dan Miami’ye dünyanın dört bir yanından gelen yabancı iş insanlarının yoğun katılımıyla yapıldı.
Açıkçası böylesine elit bir kitlenin uzun zamandır İstanbul’a bir etkinlik için geldiğini göremiyordum.
Türkiye tanıtımını bir misyon haline getiren, bankacı kimliği yanında filantropist kimliğiyle de tanınan Suzan Sabancı, böylesine kıymetli bir kitleyi hafta sonu boyunca İstanbul’da ağırlayarak ülke turizmi adına kanımca ciddi bir katkı yapmış oldu.
Caroline Koç - Atıl Kutoğlu - Nevbahar Koç
İş ve cemiyet hayatının tüm hafta boyunca konuştuğu gecede Türkiye’den ise ünlü isimler vardı.