Başka Türlü Bir Şey / Instagram: @baska_turlu
'Ölü Vadi'de ilginç macera
Afrika yollarına yeniden düştüğümüzde rotamız Güney Afrika, Zambiya, Zimbabve ve Botsvana’nın ardından Namibya oldu. Ülke bütün doğal güzelliklerini özenle önümüze serdi. Listenin en başında da uzun zamandır merak ettiğimiz Deadvlei yani ‘Ölü Vadi’ vardı. İskelet sahili, Etosha Milli Parkı ve Namib Çölü gibi pek çok özel noktaya sahip ülkenin belki de en özel yeri ‘Deadvlei’ yani Ölü Vadi… Peki Ölü Vadi’nin hikâyesi nedir ve buraya nasıl gidilir? İşte Ölü Vadi ile ilgili tüm detaylar…
Afrika yollarına yeniden düştüğümüzde rotamız Güney Afrika, Zambiya, Zimbabve ve Botsvana’nın ardından Namibya oldu. Ülke bütün doğal güzelliklerini özenle önümüze serdi. Listenin en başında da uzun zamandır merak ettiğimiz Deadvlei yani ‘Ölü Vadi’ vardı. İskelet sahili, Etosha Milli Parkı ve Namib Çölü gibi pek çok özel noktaya sahip ülkenin belki de en özel yeri ‘Deadvlei’ yani Ölü Vadi… Peki Ölü Vadi’nin hikâyesi nedir ve buraya nasıl gidilir? İşte Ölü Vadi ile ilgili tüm detaylar…
Karşı koyulmaz bir keşif hissi süzülür zihninize. Seyahat etmenin en büyük motivasyonu da bu değil midir zaten?
Dayanılmaz, söz geçirilemez, dindirilemez merak hissi. ‘Başka Türlü Macera’ olarak bizim için her daim çekici Afrika yollarına yeniden düştüğümüzde rotamız Güney Afrika, Zambiya, Zimbabve ve Botsvana’nın ardından Namibya’ya düştü ve bu güzel ülke bütün doğal güzelliklerini özenle önümüze serdi. Listenin en başında da uzun zamandır merak ettiğimiz Deadvlei yani Ölü Vadi vardı.
İnsan sayısı az olunca doğal güzellikleri de o kadar fazla oluyor tabi ki. İskelet sahili, Etosha milli parkı ve Namib çölü gibi pek çok özel noktaya sahip ülkenin belki de en özel yeri ki kendisi Deadvlei yani Ölü Vadi.
Başkent Windhoek’dan çoğunluğu bu toprak yollar üzerinde geçen yaklaşık beş saatlik bir yolculuğun ardından Solitaire kasabasına yani Namib-Naukluft Milli Parkı’na ulaşmadan önceki son yerleşim yerine ulaşmak mümkün.
Milli parka giriş için en uygun zaman gün doğumuyla beraber. Zira ışığın en güzel olduğu saatler de bunlar. İçeriye adım atmamızla beraber bizi keskin kıvrımlı yüksek kum tepelerinin kırmızıya çalan etkileyici görüntüleri karşılıyor.
Pek çok gezgin esen rüzgârla beraber etrafa savrulan kum taneleri arasında tepelere tırmanıyor. Amaç en güzel kareyi yakalamak, zira görüntüler inanılmaz. Biz de birkaç kumula tırmanıp nefes nefese kaldıktan sonra asıl hedefimiz Ölü Vadi’ye doğru yola çıkıyoruz.
Bir noktada aracımızı da bırakıp yaklaşık 1.1 kilometre yürümemiz gerekiyor çünkü kumların içinde araçların ilerlemesi imkansız. 15 dakikalık yürüyüşün sonunda etrafını turuncu kum tepelerinin çevirdiği, kil kaplı beyaz tabanında 900 yıllık ölü akasya ağaçlarının ısrarla dimdik durduğu muhteşem Ölü Vadi’ye ulaşıyoruz. Görüntü inanılır gibi değil.
Ölü Vadi’nin hikâyesi de biraz hüzünlü aslında, bizim pek görmediğimiz, yaşamadığımız, hissetmediğimiz küresel ısınma zamanla suyla kaplı bu vadiyi yavaş yavaş öldürse de şimdilerde muhteşem bir görüntüye de neden olmuş.
Ancak iklim değişikliğiyle beraber su bölgeden tamamen çekildiği gibi yoğun rüzgarın da etkisiyle kum tepeleri etrafı çevirerek suyun erişimini tamamıyla engellemiş ve bölgede çok sert bir kuraklık hakim olmuş.
Görüntü muhteşem olsa da küresel ısınmanın sebep olabilecekleri hakkında fikir vermesi adına oldukça ürkütücü.