TÜRKİYE bir süper marka olabilir mi? Ya da bir ülke nasıl marka olur?
İngiliz marka uzmanı Bill Colegrave bu ikinci soruya ‘Markalaşmanın iki yolu var; ya ülke markalaşır, ya da ülkenin içinden çıkan markalar ülkeyi peşinden sürükler’ yanıtını veriyor. İsviçre denince bankaların, İtalya denince tasarımın, Tayland denince ipeğin akla gelmesi gibi, Türkiye’yi markalaştıracak alanlar da bulunabilir. Benzetme yapmak gerekirse Türk lokumu ve Türk havlusu ilk akla gelenler. Ancak bu iki ürün de markaya hoşluk getirmekle birlikte prestij katmakta yeterli değil.
Süpermarkalar anlamına gelen Superbrands adlı şirketi satın alıp 50 ülkeye yayan Bill Colegrave Türkiye’nin markalaşmada en büyük şansını turizmde görüyor. Colegrave’e göre Türkiye algısını değiştirmek için garantili yatırım yapılacak olan anahtar alan orası.
* * *
Peki ama Türkiye’nin imajı neden bu kadar aşağıda? Geçenlerde MarketingİST Fuarı çerçevesinde düzenlenen ‘Bir ülke nasıl marka olur?’ konulu paneli yönettim. Orada konuşmacı olan Colegrave, Türkiye hakkındaki algı ve bilgi eksikliğinin bu ülkenin şansı olabileceği görüşünde. Hatta bunun Türkiye için çok büyük bir fırsat olduğunu söylüyor.
Bu arada yeri gelmişken hemen bir ‘pazarlama’ parantezi açmak gerek. Başbakan ‘Türkiye’yi pazarlayacağım’ yerine ‘Türkiye’nin marketing projesini yapacağım’ deseydi bu kadar kıyamet kopmazdı. Ne yazık ki böyle. Dil çok önemli. Bizim güzel Türkçemizde pazarlama olumsuz içerikli bir kelime olagelmiştir. Nitekim pazarlama denilince, kadın pazarlamak gelir pek çoğunun aklına. Dil engelini küçümsemeyelim.
* * *
Türkiye nasıl marka olur? Panelde iki ilginç konuşmacının anlattıklarından Türkiye için dersler çıkardık. Birincisi beyaz Bils gömlekleri gibi ‘niche’ bir ürüne bütün bir Bilsar markasını taşıtma becerisini gösteren Selman Bilal’di. Beyaz gömlek Bilsar’ın cirosunun yüzde 1’i ama markanın amiral gemisi. Türkiye’yi de niche ürünlerle pazarlamak mümkün olmalı.
Bir başka panelist ise yüzlerce tanınmış markayı içinde barındıran gıda devi Krafts’ın Türkiye Müdürü Gianluigi Arduini’ydi. Her biri zaten kendisi marka olan bu kadar değerli ürünü tek marka altında nasıl yönetip pazarlayacaksınız? Kraft bunu beş büyük ürün grubu şemsiyesi yaratarak çözmüş. Buradan da ülke marketingi (pazarlama demeye malum nedenle korkuyorum) için ders çıkarabiliriz. Turizm, moda, sanat ana gruplamalara gidilebilir.
Öyle ya da böyle, Türkiye algısının değişmesi gerekiyor. Türkiye’yi ‘superbrand’ yapmak için en çok ihtiyacımız olan şeyler ise zaman ayırmak, fikir üretmek ve yukarıdaki örnekteki gibi farklı deneyimleri paylaşmak. İte kaka bir yerlere varacağız sonunda...