Rüküş İstanbul istemiyorum

İNSANLIK tarihinde uygarlık ve barbarlık el ele ilerler. Ayasofya’nın nasıl yapıldığını kim biliyor? Efes Celsus Kitaplığı kuşkusuz muhteşem bir eser, ama ya Ayasofya’ya ne demeli?

Azra Erhat’ın yazdığına göre ‘Efesliler Bizans İmparatorluğu’nun yağmalarına karşı koyamamışlar ve bu dünya harikasının taşları bir bir sökülerek Ayasofya’nın yapımına yaramıştır’.

İşte buyurun bakalım.

İnsanoğlunun büyük bina tutkusu yeni bir şey değil. Örneğin Efes Celsus Kitaplığı’ndaki sütunlar yukarı doğru çıktıkça daralırlar. O zamanın insanları insan algısını kullanarak binaları olduğundan büyük göstermeye çalışmışlar. Resim sanatının çok sonraları Rönesans’ta keşfettiği perspektif oyunları daha önceden binalarda uygulanmış bile.

İnsanoğlu büyüklük ve ihtişam arayışından vazgeçmiyor.

21’inci yüzyıla gelindiğinde İstanbul gibi dünya incisi bir şehre yeni siluet aramak gibi bir gafletin içinde olmazdık yoksa.

İstanbul’u Manhattan zanneden görgüsüzlerle kültürsüzler koalisyonu el ele vermiş bu şehri bir ‘kitsch cenneti’ haline getirmeye çalışıyorlar.

Kitsch, yani rüküşlük. İyi bir şey yaratma arzusundasınız, ama bunun için yeterli kültür, bilgi ve eğitim donanımınız yok. Etrafta dolaşırken tesadüfen görüp beğendiğiniz nesnelerden yola çıkıp yaratılan rüküşlüklere ‘kitsch’ deniyor.

* * *

Oraya buraya gökdelen dikmek fikrinden başka bir önerileri olmayan bu güruh şimdi de gözünü Haydarpaşa mıntıkasına dikmiş. Haydarpaşa Garı’nın etrafında yükselen gökdelenleri bize post modernite adına yutturmaya çalışan cehalete kim dur diyecek?

Kim çıkıp bu insafsızlara ‘Artık yeter’ diye seslenecek?

İstanbul ki dünyada eşi benzeri olmayan bir silueti var, birtakım adamlar oturmuş ille de estetik gerekir diye tutturmuşlar. Kendini estetik cerrah zanneden birtakım rant sırtlanları yanlarına da bir iki sivri akıllı mimarı katmış, ellerinde satırla İstanbul’u doğrayacaklar.

İyi de ameliyata kalkışmadan önce sordun mu? Manhattan burnu istemiyoruz ki kardeşim, rahat bırakın bizi!

* * *

Ama dikkat! İstanbul estetik operasyonu için anestezi verilmeye başlandı bile. Medyadan da bakıyorum pek ses seda çıkmıyor, uyku halindeyiz. Sanki herkes İstanbul’un kitsch bir kent olmasına razı. Bu rehavet içinde İstanbul’un kisch üretimi hızla estetik saldırganlık derecesini artırıyor.

Irzına geçilen şehir, yorgun ve yıpranmış, hüviyetiyle oynamaya cesaret eden kendini bilmezlere direnemiyor.

Barbarlık ve uygarlık birlikte yürümekten vazgeçmiş değiller. Efes’i yıkan taşıyla hiç olmazsa yerine Ayasofya’yı yapmış, ama ya bizimkiler?

* * *

Can Yücel’in şiirindeki gibi; ‘Kavlim benim dostluk üstüneydi/Sevgi üstüne, sevinç üstüne/ Hiç böyle konuşur muydum ben/ Kör kör parmağım gözüne/ O biçim işte bu dünya/ Altı kaval üstü şişane...’

Ah İstanbul...
Yazarın Tüm Yazıları