ANAYASA Mahkemesi Başkanlığı’na bir kadın başkan atandı. Cumhuriyetin aydınlık yüzü adına sevindik. Simgeselliği yüksek bir görevde bir kadının olması Türkiye’nin vitrininde fark yaratır.
Bunu andıran bir duyguyu bir kadın başbakan olduğunda da yaşamıştık. Sonucu ne olursa olsun devletin tepe noktalarına geçme konusunda Türk kadınının önünde artık yeterli sayıda rol modeli var ve bu iyi bir şey.
Fakat...
Tüm dünyanın kadın nüfusuyla ilgili geçtiği sınavda sınıfta kalan iki örneğimiz var ki onlar değişmeden, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı için ‘vitrin’ sözünü kullanmaya devam etmek zorundayız. Bunlardan birincisi, iş dünyamız. İkincisi, parlamentomuz.
Hafta başında Türkiye’nin ilk 500 şirketi açıklandı. Bunların kaçını en tepede bir kadın yönetiyor? Aile kanalıyla işin başında olan birkaç kadını çıkarırsak korkarım ki sonuç sıfır.
TOBB’dan talebimiz, gökdelen satın almaya ayırdığı kaynağın trilyonda biriyle de bir ‘kadın yönetici’ araştırması yaptırması... Ve felaketin net olarak ortaya çıkması... Bunu izlemenin farklı yöntemleri var. En çok kazanan ilk 25 CEO’yu izlemek, en büyük cirolu ilk 100 şirketi mercek altına almak ve ilerlemeyi yıllar içinde takip etmek gibi...
* * *
Bu haftaki The Economist Dergisi kadınların CEO’luğa nasıl yükseleceği konusunu kapak yaptı. İngilizce’den dilimize de giren ‘Cam Tavan’ sözcüğünün kurumsal hiyerarşide yukarı tırmanmada kadınların önüne çıkan engelleri anlatmak için ilk kez The Wall Street Journal’da kullanılmasının üzerinden 20 yıl geçmiş. 20 yılda az şey değişmiş. Ama dünya bizde hálá çok güçlü olan‘Kadınlar istemiyor ki’ söylemini terk etmiş.
Amerika’da 10 yıl önce bir devlet kurumu olan ‘Cam Tavan Komisyonu’ kurulmuş. Tüm çabalara karşın yine de değişim çok yavaş. İş dünyasında kadının ilerlemesi ile parlamentodaki kadın sayısı arasında birebir ilişki olmaması da ilginç. Örneğin Almanya’da parlamentodaki kadın oranı yüzde 30’un üzerinde ama iş dünyasında kadın müdür sayısı yüzde 7’lerde kalmış. Buna karşılık siyasette kadınların zorlandığı Amerika’da aynı oran yüzde 12’ye çıkmış. Bizi aratmayan ülke ise çok sevdiğimiz Japonya.
* * *
Türk parlamentosu geçen hafta havaya ateş açan iki erkek milletvekili ile kötü bir sınav verdi. Verdi de ne oldu? Yoksa Türkiye’nin saygı duymamız gereken toplumsal bir değeri midir havaya ateş açmak? Bir maç sonrası yazdığım yazıda Taksim’in göbeğinde havaya ateş açanları eleştirdiğim için gelen telefonları unutamam. ‘AB’ye geleneklerimizi koruyarak girelim, AB kültürüne katacağımız çok şey var’ derken bu noktaları da gözden kaçırmayalım.
Anayasa Mahkemesi vitrini çok güzel, ama havaya kurşun sıkan iki milletvekili daha gerçek...