BOĞAZ’a karşı bir toplantı odasındayız; dışarıda, hemen önümüzdeki kortta tenis topu bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyor. Lord Patten bu manzarayı seviyor.
Lord Patten ya da Chris Patten, İngiliz muhafazakár siyasetinin önde gelen simalarından biri. Birkaç kez bakanlık ve Hong Kong’da valilik yapmış. Son olarak Avrupa Birliği’nin Dışişleri Bakanı sayılan Dış İlişkiler Komiseri olan 60 küsur yaşındaki bu deneyimli siyasetçi, birazdan beni çok şaşırtan bir şey söyleyecek.
Lord Patten, İstanbul Boğazı’nı gösterecek ve ‘Avrupa’nın geleceğini Brüksel değil, burası tayin edecek’ diyecek.
Ve İstanbul’un, ikinci Roma olduğunu hatırlatacak.
Geçen yıla kadar AB’nin dış ilişkilerini yöneten insana AB’nin geleceğini sormanın tam sırasıdır. Mesela, Rusya AB’ye girer mi? ‘Kesinlikle hayır’ diyor Lord Patten,‘Birincisi Rusya çok büyük, ikincisi çok büyük bir kısmı Avrupa’da değil’.
Peki ya Ukrayna?
Evet. Lord Patten, Ukrayna ile birlikte Moldova’nın da aynı katılım dalgasında AB’den içeri gireceğini düşünüyor.
AB’nin genişlemesi, son referandum yaygarasına rağmen sürecek.
Bundan sonraki ilk genişleme dalgasında Balkan ülkeleri AB’ye girecek.
İkinci dalgada Ukrayna ve Moldova.
Türkiye ise üçüncü genişleme dalgasına kalıyor.
Peki ya Gürcistan, Ermenistan gibi ülkeler?
Lord Patten’e göre bu gibi ülkelerle ayrıcalıklı ilişki içinde olunacak. Alman ve Fransız sağının Türkiye için pişirmeye çalıştıklarına benzer bir yemek.
Ve AB’nin sınırları konusunda bir yerde durmak gerekecek. Zira sınırı çizmeden ilerlerseniz, bir sonraki iddia Orta Asya ülkeleri için olacaktır ki böyle devam edemezsiniz.
* * *
Bu durumda ufukta 35 üyeli bir Avrupa görünüyor. Bu Avrupa nasıl bir yer olacak? Lord Patten bu soruyu, ‘En önemli konu Türkiye’ diye yanıtlıyor ve şöyle devam ediyor: ‘Türkiye’nin AB’ye üye olması, Türkiye’den çok daha fazla AB için önem taşıyor. Çünkü bu sorunun cevabı, nasıl bir toplum olmak istediğimizle yakından ilgili. Ve dünyanın geri kalanına nasıl bir mesaj vereceğimizle de ilgili. Bence Türkiye’nin AB’ye girişi, bizim kendimizi hoşgörülü, laik bir toplum olarak tanımlamamıza yardım edecek. Dünyanın geri kalanına, farklı geleneklerden gelen ülkelerin bir arada yaşayabilecekleri ve kültürel çeşitliliği paylaşacakları başka nasıl gösterilebilir ki? Bunun çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum.’
* * *
AB, 20’nci yüzyılda Avrupa’da savaşı önlemek için kuruldu. 21’inci yüzyılda ise bundan sonrası için anlatacak yeni bir öyküye ihtiyacı var.
Bundan sonra AB’yi bir arada tutan ne olacak? Lord Patten’e göre, gelecekteki Avrupa öyküsü, hoşgörü ve uluslararası cömertlik üzerine kurgulanmalı. Bu konu güncel anayasa tartışmalarından çok daha önemli.
Bunun içindir ki Avrupa’nın geleceği Brüksel’de değil, İstanbul’da belirlenecek.