MİMARİDEN insan ilişkilerine kadar hayatın her alanında ölçüyü kaçırmamak çok önemli. Ölçüyü şaşırdığınız zaman oranlar da şaşıyor. Oranlar bozulunca iyilikler ve güzellikler kayboluyor.
Dış ilişkilerde de aynısı geçerli.
Başbakan Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın Türkiye’nin Kıbrıs’ı tanıması gerektiğine ilişkin sözlerini duyunca haklı olarak sinirlendi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusuydu.
Ancak Başbakan Erdoğan bir hata yaptı ve tepkisinde ölçüyü kaçırdı. Hata şuydu: Chirac tarafından gerçekten böyle bir demeç verilip verilmediğini iyice araştırmadı. Oysa çok kısa bir sürede Cumhurbaşkanı Chirac’ın böyle bir demeci olmadığı anlaşıldı.
Nitekim Paris’teki Başkanlık Sarayı’na yakın kaynaklar da bu sözleri doğrulamadılar. Tam tersine, ‘Cumhurbaşkanımız tatildedir. Kıbrıs ya da Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili hiçbir açıklaması olmamıştır’ diye resmen yalanlamada bulundular.
Başbakan Erdoğan’ın tepkisi havada kaldı. Gereksiz yere belki de bir düşman kazanılmış oldu. Oysa öncelikle Chirac’ın bu sözleri gerçekten söyleyip söylemediğini soruşturmuş olsaydı, belki o zaman Chirac için bizim medyaya yansıyan şekliyle ‘Hafıza özürlü’ demekten imtina ederdi.
* * *
Chirac, Fransız kabinesine başkanlık etmiş, iddiaya göre Türkiye aleyhindeki sözleri de orada sarf etmiş. Elimizi vicdanımıza koyalım, kimbilir bizim Bakanlar Kurulu’nun kapalı oturumlarında neler söyleniyor. Orada söylenenlerle dış politika yapılmaya kalkılsa ortalık kan gölüne döner. Ve bu durum her ülke için geçerlidir.
Evet biz günlerdir gerçekte olmayan bir demeci tartıştık. Başbakanımız, olmayan bir demeç üzerine ortalığı kırdı geçirdi.
Türkler olarak henüz ‘sözlü kültür’ evresini atlatıp ‘yazılı kültür’ evresine geçemediğimiz için mi böyle oluyor? Yeni bir şey değil, bizde dedikodular yorumlanarak siyaset yapılıyor. En ciddi konular tartışılırken bile ‘Ahmet, Mehmet hakkında demiş ki’nin üzerine atlanıyor. Magazin haberi mantığıyla tüm bir ülkenin ve 70 milyonun çıkarları riske atılabiliyor.
* * *
Kıbrıs yüzünden AB ile müzakere sürecinin tıkanacağını söylemek için henüz erken. Eylül başında AB ülkeleri kendi aralarında bu yüzden çok sıkı kavga edecekler.
Türkiye’de o kavganın AB ilişkimizi kesintiye uğratması için dua eden çok. Hatta Özbek diktatörü Kerimov’un, ülkesindeki Amerikan üslerini kapatmasını örnek gösterip ekranlarda, ‘Biz de onlar gibi kahraman olalım, AB’ye posta koyup Çin ve Rusya ile ittifaka girelim. ‘Şanghay Altılısı’ diye ifade edilen Çin-Rusya-Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın imzaladığı güvenlik anlaşmasına taraf olalım’ diyen uluslararası hukuk profesörlerine bile rastlanıyor.
Eğer AB ile sorun çıktığında B planımız bu olacaksa, teşekkürler almayalım. Ölçüyü şaşırmayalım.