26 Haziran 2006
Kendo’nun çığlığına kapılan genç bir kızın hikayesi bu.
Mine Erşen, 25 yaşında. Altı yıldır kendo’yla iç içe, kendini bildi bileli de Japon kültürüyle. Stres atma, zayıflama, adam dövme gibi hedefleriniz varsa kendo’dan uzak durun. Saygıyı, sabrı ve iç dünyanızı geliştirmeyi istiyorsanız hemen ders almaya başlayın. İsterseniz Türkiye’nin tek kadın kendo eğitmeni Mine Erşen’den! asıl bir çocukluk geçiren insan kendoyla uğraşır" sorusuyla gittim Mine Erşen’le röportaja. Türkiye’deki tek kadın kendo eğitmeni Mine Erşen gayet eğlenceli çıktı ve "Çok vurdular kafama ufakken, ben de kendoya başladım" deyiverdi! Oysa işin gerçeği, 15 yaşındayken aikido’ya başlamış. Ağabeysinin üye olduğu Rotaract (Genç Rotaryenler) kulübünün sağladığı bir yıllık öğrenci değişim programıyla Japonya’ya gitmiş. "Niye Japonya" diye sorduğumda, "Çocukluğumdan beri Japonya hastasıyımdır; niye bilmem, belki çizgi filmlerden..." şeklinde cevaplıyor. Aikido’yla bu ülkeye olan ilgisi iyice artmış. "Değişim öğrencisi olduğunuzda oranın yaşamına adapte oluyorsunuz; bunun için bir liseye kaydoluyor ve dilini, kültürünü öğreniyorsunuz. Aynı şekilde siz de Türk kültürünü anlatıyorsunuz. Kaldığım süre boyunca aikido derslerine de katıldım. Aikido çalıştığım yerde çığlıklar duydum. Ne olduğunu çok merak ettim, kendo’yu ilk orada gördüm ve çok etkilendim. İnanılmaz bir şey kendo! O gün kendo’ya başlamaya karar verdim." Sonra aikido’ya devam edip etmediğini merak ediyorum. İki sanat birbirine çakışmasın diye aikido’yu bıraktığını söylüyor.
Türkiye’ye döndüğünde kimse kendo yapmıyormuş. Daha önce Japonya’da kalan bir arkadaşıyla kendo çalışmaya başlamış. 2000’den beri Anadolu yakasında ders veriyor. Nasıl eğitmen olduğuna gelince... Japon hocasıyla bağlantısını hiç koparmamış. Nasıl hoca olunacağını, ne öğretmesi gerektiğini öğrenmiş. Bu arada kendo’da giyilen zırhlar çok pahalıymış, nereden temin edileceğini bilmiyormuş. "Japonya’da, ortaokulda zorunlu ders kendo. Herkesin bir zırhı var. Dolayısıyla çok fazla zırh var. Mümkünse bana 2-3 tane zırh göndermelerini rica ettim. 20 tane set gönderdiler, Türkiye’de kendoyu yaymam için. "
Kendo nedir Türkiye’de dört tane kendo kulübü var, bunlardan biri Ankara’da diğerleri İstanbul’da. Her kulübün başında bir hoca var; Mine Erşen onların arasındaki tek kadın. Kendo, Japonya’da Samuraylar döneminde ortaya çıkmış. Samuray, hizmetçi demek aslında. Klanların efendilerine güvenlik görevlisi olarak hizmet ediyorlar. Samuraylar’ın çok ağır da bir eğitimi var. Samuraylar ölümü çok iyi bilir ve asla ölümden korkmazlarmış. Çünkü onlar için önemli olan eğitimleri ve kültürmüş. Kendo’nun içinde derin bir saygı var. Çok da gururlu insanlar. Bütün bunlarla karşılaştırıldığında ölüm sadece bir sonuç onlar için. O yüzden bütün savaşlar kıran kırana mücadeleyle geçer, kimse pes etmezmiş.
Aslında Samuraylar’ın görevi, kılıç kullanmayı öğrenirken yüreklerini güçlendirmeyi öğrenmekmiş. Kılıçla yüreğin nasıl güçlendiğini anlamak güç. Bunu Mine açıklıyor: "Kendo eğitimi, fiziksel olarak çok ağır. Antremanda, bugün bitmeyecek dediğiniz oluyor. Ama buna karşılık yüreğinizin zayıf düşmeyip, ’Daha iyisini yapabilirim’ diyerek sonuna kadar direnmesi ve sabrı öğrenmesi ’yürek eğitimi’ oluyor."
Türk kültürüne benzer
Türkiye’de genellikle Bruce Lee filmleriyle yetişmiş bir kuşağın hakimiyetinde olan Japon kültürü algısı var! Mine Erşen’e göre, Türkiye’de insanların kendo’yu anlamaları için Türk kültürünü anlamaları gerekiyor. "Herkesin yanında her şekilde konuşamazsınız, kızlar her an konuşamaz, her istediğini yapamaz; oturup kalkmanız, misafire çay sunmanız ona göredir. Kendo’ya baktığımda Türk kültürünü de görüyorum. Belki de bu kadar bağlanmamın sebebi budur." O yolunu bulmuş, bu yola başkoymuş bir kendocu. Yolunu, kendinize yakın bulursanız ona İstanbul Kenshikai Derneği’nden ve info@istanbulkenshikai.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Bırakma şansım yokMine Erşen’in hocası şöyle diyormuş: "Kendo’nun sadece yüzde 10-15’i tekniktir, geri kalanı ruhsal ve felsefi olan yanıdır." "62 yaşındaki hocam, ’Daha hiçbir şey bilmiyorum’ dediğine göre biz hiçbir şey bilmiyoruz" diyen Mine, sekiz seviyeli (dan) kendoda ikinci seviyede. "48 yaşın altındakiler sekizinci dan’a kabul edilmiyorlar. Çünkü ruhsal olgunlaşmanın yeterli olmadığına inanılıyor. Yaşınız ilerledikçe tecrübeleriniz artıyor ve olaylara yaklaşımınız değişiyor. Yani her yaşta farklı bir kendo’yla çıkıyorsunuz insanların karşısına. Ruhunuz şekillendikçe vücudunuz da onunla birlikte şekilleniyor" diyor.
Peki acaba ömrünün sonuna kadar devam edecek mi kendo’ya Mine? "Benim bırakma şansım yok" diyor. "Bir kere içime girdi. Ayrıca hocamın bana yaptığı çok büyük emekler var. Devam edip kendo’yu insanlara yaymamı çok istiyor. " Tabii ayrıca öğrencileri de var Mine’nin. Altı yıldır ders veriyor. Onları bırakması da mümkün değil.
Kılıç, Mine için ne ifade ediyor acaba? "Kılıç, benim için onurdur. Samuraylar’ın onuruymuş, benim için de öyle. Kendi onurum için nasıl davranırsam kılıcıma da öyle davranıyorum. Kılıca saygı duyarım. Onu taşımam farklıdır, başka bir insan dokunduğunda bakışım değişir. Kılıcın üstünden atlayamazsınız. Bunu yaparsanız ’Bir insan olsaydı onun üstünden de atlayıp geçecek miydiniz’ diye sorarlar. Kılıcım sayesinde iç dünyamı geliştiriyorum. Altı yıl önceki Mine’yle şimdiki Mine çok farklı. Geçen yıl dört ay hocamın yanında Japonya’da eğitim için kaldım. Kılıç eğitiminden geçerken inanın tek öğrendiğim, sabırdı. Beni o kadar ağlattı ki, sabretmeyi öğrendim. Bunu da kılıcım sayesinde başardım."
Yazının Devamını Oku 19 Haziran 2006
Nedret Özakyol, oldukça farklı bir çalışmayı Çekirge takipçilerine duyurmamı rica etti. İşte onun ağzından "Ölmeden Ölün" çalışması! ufizm ve Celaleddin-i Rumi aşığı olan Brezilyalı eğitmen Komala, ses terapisti ve yaşamla ölüme yeni bir bakış olan "Ölmeden Ölün, Die before you die" çalışmasını dünyanın birçok ülkesinde kalbinden gelen o güzel sevgisiyle paylaşan çok hoş bir kadın. Yurtdışında katıldığım 20 kişilik bu grup çalışmasında Türkiye’den ve Müslüman bir ülkeden gelen tek bendim ve bir yabancının Rumi’nin ışığında, şiirleri ve hayat ölüm, nefes egzersizleriyle, ilahilerle ve zikrlerle tüm dünyaya bunu taşıması beni çok etkiledi. Ve kendisi şimdi Türkiye topraklarında bunu sunuyor olmanın mutluluğunu derinden hissediyor.
Ölüm ve yaşamın iç içeliğini, hayatın her anının kıymetini ve değerini, kendi ya da sevdiklerimizin ölümü kapıyı çaldığında hazır olmaktan, geride ah keşke dememeyi egzersizlerle paylaşıyor. Ölüme yaklaştıkça aslında hayatın ne kadar keyifli olduğunu, aldığımız her nefesin bir şükran, her lokmanın lezzetinin kokusunun ayrı güzel olduğunu, sevdiklerimizle geçen zamanın kıymetini, hayatı ve ölümü anlamaya başlıyoruz. Yaşam ilk nefes alma, ölüm son nefes verme... Her veriş vazgeçme, tutunmama, gitmesine izin verme...
Sıkı sıkıya tutunduklarınızdan vazgeçmeye bir çağrı... Geldiği anda gitmek, her ne yapıyorsanız, vazgeçmek yapılanlardan, tutunduklarınızdan ve özgürlüğe bir adım... İşte bu seminer, tüm bunları ve kelimelere sığdıramadıklarımı sufi teknikleriyle günlük hayatımızın içine harmanlayıp bize sunan çok derin, keyifli, farkındalık dolu deneyimsel bir çalışma.
22-25 Haziran, Mardin’de gece gündüz çok yoğun geçecek 4 günlük esas çalışma.
Ben ne yaşadım
Benim yurtdışında 7 gün olarak yaptığım bu çalışmada her ne kadar 5 yıldır yoğun olarak bu tür programların içinde de olsam bildiklerimin ne kadar bilgi olarak kaldığını deneyimsel çalışmalarda fark ettim. Hayatımın en büyük ’Hayırrr’ını herkese yansıtmaya başladığımda bunun aslında içimden ölüme hayır demek olduğunu fark ettim. Ölümle savaşmaya çalıştım, kendimle herkesle didiştim ve kaçınılmaz olarak vazgeçtim. Bunlar benim yaşadıklarımdı ve benim için çok derindi, bildiklerimin sadece bilgi olduğunu fark ettim. Belki hálá da öyledir, soğan kabuğu gibi bu çalışmalar... Ölüm ve yaşama dair ve kalbimden çok çok tavsiye ettiğim bu çalışmada esasında doğum ve ölüm anı gibi yalnız geçecek, sadece grup içinde konuşmaya izin veriliyor. Bu da katılımcıların kendi içlerinde derinleşmesini sağlıyor.
Nerede ve Neden Mardin
’Ölmeden Ölün’, Mardin’in en güzel butik otellerinden, kalın taş duvarları serin tutarken, mimarisiyle sufizmi hissettiğiniz odaları olan Erdoba Konakları’nda ( www.erdoba.com.tr).
Mardin, çünkü Mezopotamya’nın o sessiz ovasında Allah ve sonsuzluk çok kuvvetli...
Mardin, çünkü dinlerin, tarihin kesiştiği bu şehirde 4000 yıldır insanlar ölüp diriliyor...
Mardin, çünkü Mardin çağırdı... Sizi de çağırıyor... Bir gün ölümün hepimizi çağıracağı gibi... Ve eğer kıymetini bilip dolu dolu her anını hissederek yaşadıysak huzurla gidebilmek için...
Bu seminer ölüme beyinden duyduklarımız, bildiğimizi sandıklarımızın ötesinden bakıp hayatımızın değerini derinden kavramak için...
Mardin-Midyat-Hasankeyf’de gezelim
22 Haziran akşamı 20.30’da başlayacak çalışma, cuma gün ve gece, cumartesi gün ve gece, 25 Haziran pazar öğleden sonra bitecek.
Seminer çok yoğun, haliyle gezmeye fırsat yok. Bu nedenle 25-27 Haziran 1.5 gün etrafı gezmeye ayrıldı. Havalar 35 derece civarı, ancak otelin taş duvarları içeriyi serin tutuyor. Çalışmalar anlatımdan çok deneyimsel ve içsel dönüşüme odaklı. Bir katılımcı olarak çok tavsiye ederim. Bu duyuruyu ölüm noktasına gelmeden hayatlarının güzelliğini fark etmek isteyenlere iletmenizi rica edeceğim. Çok değerli bir çalışma. Hayati bir çalışma.
NOT: Nedret Özakyol’a (0532) 490 64 90 no’lu telefondan ulaşabilirsiniz.
Ayrıca dassana@dassana.org adresinden de bağlantı kurabilir, bilgi alabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 12 Haziran 2006
Yaz tatili planlarınız hazır olabilir. Benim ise size bambaşka bir tatil önerim var. Hem de her türlü detayıyla. Ayrıca bu hafta bir fotoğraf çektirmenizi önereceğim; aura ve çakralarınızınkini ama! Benden başka türlüsü beklenir mi? OshoKUN Bodrum Karakaya Meditasyon Kampı, açıldığı Ağustos 2000’den beri günlük koşuşturmalara zevkli bir mola, dostların buluştuğu bir değişim, dönüşüm yeri. Burada amaç, meditasyon, bilinçli planlama ve araştırma, sevgi, sihir ve doğayla uyum içinde yaşayan topluluk yaratmak.
Peki burada ne yer, ne içilir, nasıl yaşanır diyorsanız buyrun ayrıntılara:
Yemek: Günde üç öğün sunulan geleneksel vejetaryen Türk yemekleri bahçede yetiştirilen organik ürünlerle hazırlanıp yabani otlarla çeşnilendiriliyor. Kampta arıtılmış su kullanılıyor.
Günlük program: Güne sabah 7:00-8:00 arası Dinamik Meditasyon ile başlanıyor. 8:15-9:30 kahvaltı, 10:00-11:30 meditasyon veya yoga, 13:00-14:00 öğle yemeği, 17:00-18:00 yoga veya belirli günler aikido, 18:30-19:30 Kundalini meditasyon, 19:45-21:00 akşam yemeği ve 21:30-22:30 akşam meditasyonu, akşam programları mevcut.
Aktiviteler: Hazirandan eylüle kadar her gün aktif ve sessiz meditasyonlara katılabilirsiniz. Diğer aktiviteler arasında yoga, tai-chi, dans, dövüş sporları, el sanatları, yüzme, şarkı söyleme ve doğa yürüyüşleri var.
Yer ve ortam: Bodrum Yarımadası’nın batısında bulunan tarihi Karakaya köyünde ve Bodrum merkezden sadece 30 dakika uzaklıkta. Karakaya, kuzey rüzgárlarını siperleyen volkanik bir kayanın altında kurulmuş ve kampta karanın ve denizin panoramik manzarasıyla ufukta Yunan adaları görülüyor. Bu büyülü mekanda tam bir sükunet hali ve huzur deneyimlenebilir. Tabii, aradığınız buysa!
2006 programı
17-18 Haziran Meditasyon Kampı, 21 Haziran Şamanik Yolculuk, 23-27 Haziran Yaşam ve Ölüm Çalışması, 30 Haziran Sufi Gecesi, 1 Temmuz Şamanik Yolculuk, 4-9 Temmuz NLP ile Şifa ve Koçluk, 10-16 Temmuz Kundali’nin Dengelenmesi (Yoga Çalışması), 15-19 Temmuz Mozaik Çalışması, 21 Temmuz Şamanik Yolculuk, 22-25 Temmuz, Taş Yontma Sanatı, 27-30 Temmuz, İlişkilerimizi İyileştirmek, 2-10 Ağustos Sevginin Kökleri, 11-13 Ağustos Yaratıcılığın Sırrı, Resim Yapma ve Safir Yıldızı Enerji Çalışması,15-29 Ağustos Osho Sufi Kampı, 2-8 Eylül Boyutsuzluk Meditasyon Terapisi, 9-10 Eylül Alternatif Hamilelik ve Doğuma Hazırlık, Doğal Doğum, 15-17 Eylül Herbalizm ve Doğal Sabun Yapımı.
Konaklama: Konaklama seçenekleri, çadır, ahşap kulübe, Moğol çadırı, Tibet çadırı ve köy evleri olup kamp alanı içindeki konaklama alternatifleri tek veya çift kişilik.
Fiyat: Konaklama seçeneklerine göre fiyat değişiyor, ama ortalama gecelik fiyat 30 Euro.
Ne getirmeli: El feneri, sinek kovucu, havlu, mayo, yürüyüş ayakkabısı, sandalet, meditasyonlarda giymek için rahat kıyafetler, akşamları sıcak tutan kıyafetler (Soğuğa duyarlıysanız uyku tulumu da getirin)...
NOT: Seminer fiyatlarına, yemek ve konaklama ücreti dahil değil.
İletişim: www.oshokun.com, kun@oshokun.com, kunkarakaya@oshokun.com
Telefon: (0212) 245 7510/11
KİRLİAN MAKİNESİ İLE AURA VE ÇAKRA RESMİ
OWO’yu 1 hafta için ziyaret edecek olan Psikolog Dilara Trubaç, Kirlian fotoğrafçılığıyla aura resiminizi çekecek, çakra ve enerji okumanızı ve bedensel check-up’ınızı yapacak. Seans sonunda çakra ve aura fotoğraflarınıza sahip olacaksınız.
Çok eski kültürlerde halk doktorları, insan vücudunda "Çi" adı verilen bir enerjinin varlığını keşfetmişler. Bu enerji alanında sinir merkezleriyle ilgili enerji dağıtım merkezleri bulunuyor ki, bunlara çakra adı veriliyor. Bu çakraların ve kişinin yaydığı enerji alanı aura’nın teşhisi bir süredir BEO GRV Diagnostik cihazla kolayca yapılabiliyor.
Birçok Batı ülkesinde hem tıbbi hem de endüstriyel amaçlı kullanılan cihaz, insanların parmak uçlarındaki manyetik sinyallerden fizyolojik, psikolojik ve kişilik özelliklerine dair verilerin elde edilmesini sağlıyor. Yani parmak uçları fotoğraflarından kişinin fiziksel ve psikolojik checkup’ı yapılıyor.
Cihaz, İngiltere, Amerika, Hollanda ve Rusya’da yaygın olarak kullanıyor. Amerikan Ordusu’na yapılan alımlarda da bu cihazın kullanıldığı belirtiliyor. Parmak uçlarından alınan veriler kişinin karakteristik özellikleri ve fiziki kondisyonu konusunda önemli bilgiler sağlıyor.
Tarih: 12-18 Haziran
Süre: 30-45 dakika
Ücret: 120 YTL
OWO: Yıldız Çiçeği Sok No: 27 Kat: 2 Etiler-İstanbul / Tel: (0212) 287 9998
Yazının Devamını Oku 5 Haziran 2006
Dün doğum günümdü; bugünse Çekirge’nin 100. yazısını yazıyorum. Geçen hafta, hayatınızda "İşte o an" diyebileceğiniz dönüm noktasını yazmanızı rica etmiştim. Etkileyici bir hikayeyle karşılaştım. Teşekkürler Ergül İlter!
Lavanta kokan beyaz çarşaflar... Yatak odasındaydım; öylece kapıda durmuş, içeriye bakıyordum ama sanki orada değildim.İçeriye girip, şifoniyerin çekmecesini kulplarından tutup yavaşça öne doğru çektim, beyaz kar gibi çarşaflar göründü, aynı anda hafif bir lavanta kokusu duydum. Gözlerim yaş içindeydi, üzüntü içinde yatağımın ucuna oturdum. Kocam, az önce benim durduğum yerde durmuş, kapıya yaslanmış bana bakıyordu; sanki benden çok onun teselliye ihtiyacı vardı, birbirimize sarılıp ağladık.
***
Check-up yaptırmak için gittiğimiz hastanede, doktorun tahlil sonuçlarını okumasını bekliyorduk. Doktor, bana değil de kocama bir şeyler anlatıyordu; çünkü ben doktorun söylediği cümleden sonra "Allahım Allahım" diye inliyordum. Doktor, duvarda asılı şemadan tedavi şeklini anlatıyordu ama kulaklarımda sadece doktorun beni can evimden vuran cümlesi vardı: "Kanda hücre çoğalması..."
***
Eve gelirken yolda çok ağladım. Trafik çok yoğundu; yollar hiç bitmeyecekti sanki. Başımı arkaya yaslayıp düşünüyordum; biz 30 senedir evliydik, sevgiliydik, arkadaştık her şeydik. 50 yaşındaydım, meğer ölüm için genç sayılmazmışım, o kadar da üzülmeyeyim diye düşündüm; sözde kendi kendimi teselli ediyordum.
***
Şimdi çocuklarımıza, anneme, kardeşlerime, yakınlarıma ne diyecektik? Üzüntüden yorgun düşmüştük; kocam banyoda yüzünü yıkıyordu. Çekmecedeki lavanta kokulu beyaz çarşafları serip yatağımızı hazırladım. İçim yanıyordu, beyaz çarşaflara uzandım yattım ve gözlerimi kapattım; sanki uzaklardan, dağlardan bir esinti geldi, beni serinletti; sanki dağların eteklerindeki lavantalara gömülmüştüm. Öyle güzel kokuyorlardı ki, sanki ruhum da serinledi...
***
Bütün bunlar tam altı sene evveldi, geldi geçti, fırtına dindi... Ameliyatlar, içtiğim atom kapsülü, kapandığım çelik kaplı hastane odası, bir aylık radyoaktif karantina, altı ayda bir yapılan kontroller, testler, taramalar, tahliller ve en kötüsü de her seferinde ölüp ölüp dirilmeler... Tabii ki berbat anlardı; ben her şeye rağmen çok şanslıydım. Şimdi neredeyse hiç durmadan yazıyorum. Yakınlarımla çok güzellikler yaşıyoruz. Yedi yaşındaki erkek torunumuzla çok iyi arkadaşız. Düşünün ki, yanınızda sizi çok seven torununuz var ve onunla el ele tutuşmuş, sinemadaki çocuk filmini izliyorsunuz; bilseniz, nasıl müthiş bir keyif.
Yazının Devamını Oku 22 Mayıs 2006
Güzelleşmeye çalışırken bedeninizi ve zihninizi dinlendirmek ister misiniz? O zaman doğallığı ve farkındalığı seçin. Böylece Zen bakımıyla güzelleşin. Doğada ve bedenimizde yeniden doğuşun yaşandığı, ayların en güzeli mayısta pamuk gibi günler dilerim! Banyo küvetinde çay buharıyla gevşemek, faydalı bitkilerden yapılan kremlerle vücudumuza masaj yapmak, zihnimizi boşaltmak için aromaterapi kokuları arasında doğru ve derin nefes almayı öğrenmek...
İyileştirici özelliğe sahip doğal maddelerle yapılan masajdan aromaterapiye, taşlarla yapılan terapilerden vücut ve cilt bakımlarına pek çok güzellik kürü... Üzerinizdeki yorgunluğu atmanın, bedeninizi ve ruhunuzu rahatlatmanın ve yenilenmenin sırrı: Zen Terapi.
Bu ay, yeniden doğuşun yaşandığı, ayların en güzeli mayıs. Ben de ruhumuzu ve bedenimizi uyandırmak için Zen Terapi’yi anlatmak istedim.
Zen nedir? Felsefesi nedir? Günlük hayatımıza nasıl uygularız?
Zen’i hayatımıza nasıl uyarlarız?
Eski çağlarda Zen hayat tarzı, yani holistik, doğal hayat uygulanıyordu. Doğal ürünler, doğal besinler, doğal terapiler, su, meditasyon ve içimizdeki, dışımızdaki felsefe bütün olmalı. Yani dışımızda ne oluyorsa içimize yansır. Zen de bir tür meditasyon. Zen, vücut, zihin ve duygular için tam bir mutluluk, rahatlamadır. Zen felsefesine uygun yaşayanlar, meditasyon yapar, güzel müzik dinler, doğal beslenir, çevreleriyle uyum içinde yaşarlar.
Eski zamanlarda güneşin doğuşundan önce uyanmak gerektiğine inanılırdı. Çünkü hava, çevre, dünya en saf halindedir. O saatlerde meditasyonla güne başlanır. İnanç sisteminiz her ne olursa olsun meditasyon yapın, doğal besinler yiyin; etten ve işlenmiş yiyeceklerden, kafeinden, sigara, alkolden uzak durun, az yiyin. Zen felsefesi şuna inanır: Yemek için yaşamayın, yaşamak için yiyin. Vücudunuzun ihtiyacı kadar yiyin, sonra temiz hava soluyun, bol su için ve evde aromaterapik kokular, mumlar, çiçekler ve müzik kullanın. City Zen’de buna çok dikkat ettik, çünkü çok rahatlatıcı. Ayrıca 5 elementi (ateş, su, toprak, ağaç, metal) de kullanın. Bu, Zen’i tamamlar.
Güzelliğimiz için Zen’i nasıl kullanabiliriz?
Güne meditasyonla başlayın. Az yiyin. Bol su için. Yatmadan önce Allah’a şükredin. Ve asla negatif düşünmeyin, daima pozitif düşünün. İnsanları sevin. Unutmayın içiniz de dışınız da ’bir’dir!
Şehir hayatının içinde Zen’i yaşamanızı mümkün kılan bir merkez olarak City Zen’de, 100’ün üzerinde Doğu ve Batı felsefesini içeren bakım uygulanıyor. Bakım için geldiğinizde herkese aynı ritüel uygulanıyor: Güzel kokular ve gülümsemeyle karşılanıp masajınız yapıldıktan sonra bir zil çalıp iyiliğiniz için dua ediliyor.
İstanbul’da geçtiğimiz yıl MetroCity’de açılan wellness merkezi City Zen bakımlarından birkaçını örnek vermek ister, pamuk gibi günler dilerim...
Spa terapileri
Selülit Azaltıcı Zen Yeşil Çay: Yeşil çay, doğal kafein ve antioksidan bileşikler içeren fenollerle ve City Zen selülit yağı karışımıyla uygulanıyor.
A’dan Zen’e: Zen Spa yüz bakımı, vücut peelingi, Zen vücut masajı ve Refleksoloji içeriyor.
Zen Holistik Vücut Masajı: Yorgun kasları rahatlatan ve zihni yatıştıran bir masaj.
Banyo uygulamaları
Mum ışığında, bitkisel çay içerek 30 dakikalık su terapisiyle rahatlamak için banyo uygulamalarını tercih edin.
Sakinleştirici Çay: Papatya tomurcukları, gül tomurcukları ve lavanta rahatlatır.
Bitkisel Çay: Biberiye, adaçayı, yulaf ezmesi ve banyo tuzları vücudunuzu canlandırır.
Çiçek Çayı: Gül, calendula ve limon yağları mutluluk için en iyi karışım.
Gül Banyosu: Taze gül yaprakları ve saf gül yağıyla uygulanan aromatik banyo, cildin pürüzsüz ve yumuşak kalmasını sağlar.
Serinleme: Nane, soya ve zencefil kökü cildi beslerken sizi serinletecek.
Zen bakımı için ürün önerileri
Banyo keyfi
The Body Shop
Satsuma duş jeli
Ponza taşı
Vücut fırçası
Masaj aleti
Duş lifi
Vücut masaj yağı
Tobacco Flower vücut losyonu
L’Occitane
Gül kokulu tütsü
Doğal bakım için
Darphin
Aromatik vücut şekillendirici yağ
Gül aroma bakımı
Aromatik yüz balm’ı
The Body Shop
Esansiyel yağ-limon
Dermalogica
Spa Body Therapy serisi
Lancome
Hydrazen nemlendirici
Yazının Devamını Oku 15 Mayıs 2006
Annemcim, LaleAnnemcim, FatmaAnne, MünevverAnne, ArasAnne, SenemAnne, MelekAnne, FilizAnne, ArzuAnne, SümerAnne, ÖzlemAnne ve bütün anneler!.. Hepinizin dünkü Anneler Günü’nü kutluyor, kucak dolusu sevgi gönderiyorum. Doğrusu, şaşkınım; iş arkadaşlarım ve ben şaşkınız desek daha doğru. Çünkü organik besinlerle ilgili yazı yazdığım günden beri masamda çeşitli sebzeler, meyveler buluyorum. Bununla da kalmıyor, o yemeği (bakla, enginar gibi) nasıl pişirmem gerektiği de not olarak iliştiriliyor. Çok teşekkür ediyorum!
Sevgili Yurtsan Atakan geçen haftaki bir yazısında New York’ta organik beslenmenin inanılmaz olarak arttığından, yakında Türkiye’nin de böyle olabileceğinden bahsediyordu. Ben de aynı fikirdeyim. Çünkü hayatın her alanında müthiş bir doğallığa dönüş yaşanıyor. Türkiye de bu açıdan oldukça şanslı. Çünkü hiç kimyasal gübre görmemiş hayli fazla toprak parçasına sahip.
Organik tarım, organik beslenme derya bir konu. Yaşadığımız suni şehir hayatları içinde bir oksijen imkanı! Onun için sık sık dile getirmeye çalışacağım.
Bana Ayvalık’tan kivi ve portakal reçeli gönderen sevgili okurum Erkan Acurol, o reçelleri sırf benim kahvaltı masama renk ve tat olsun diye göndermemiş. Çok güzel bir niyeti var. Aktarayım:
"Efendim, insan hayatında ilkler ve sonlar vardır. Yaşım gereği ilkleri doyasıya yaşadım. Şimdi gelelim sonlara... Bu dünyadan giderken arkadan bırakılan hoş bir seda insan olarak tercihimdi. Ne yapabilirim diye düşünürken, uğraşımı kimsesiz fakir çocukların eğitimine sarf etme fikri doğdu. Evet, bu reçellerin gelirlerini kimsesiz çocukların eğitimine harcayacağım. Sayenizde gelen taleplerle bu ülkeye faydalı olmak isteyen yavrularımızı birlikte eğiteceğiz" diyor.
Eminim, sabah kahvaltınızda bir taraftan ev yapımı leziz reçeller yerken, diğer taraftan da her reçelli ekmeğin bir kimsesiz çocuğun eğitimine katkıda bulunduğunu bilmek masadan iç ferahlığıyla kalkmanıza sebep olacaktır. Yemeğiniz kendiliğinden hafifleyecektir!
İlgilenenlere Erkan Bey’in numaraları şunlar: (0266) 312 65 60 / (0532) 253 87 04 / acurol@hotmail.com
Reçellerle ilgili ayrıntılarsa şöyle: Erkan Bey, kışın portakal, ayva, kuru incir ve kivi olmak üzere 4 çeşit; yazın çilek, şeftali, kayısı, vişne ve karadut olmak üzere 5 çeşit reçel yapıp satışa sunacağını söyledi. 650 gramlık kavanozlarda satılacak reçellerin fiyatı 5 YTL. Bu arada Erkan Bey, dağ çilekleri henüz yeni toplandığı için çilek reçeli yapımına henüz başladığını da iletmemi istedi. Bundan sonra gelişmeleri arasıra yazarak size bildireceğim...
Özgürlüğün eşiğindeki kadın
Yüzyıllar boyu kadınlar hep baskı altında tutulmuşlar, hep bir şeyler yapmaya zorlanmışlar ve bunun sonucunda neredeyse kadının DNA’sına bile yansıyacak bir toplumsal psikoloji meydana çıkmıştır. Tantrik Kadın çalışmasının amacı, kadınların potansiyellerini yaşamaktan alıkoyan her türlü koşullandırılmanın ötesine geçmek, baskıcı kadın maskesini çıkarıp, doğal dişi-feminen özelliklere yeniden dönüş yapmak. Kadının tabiatı gereği varolan feminen enerjisini ve sezgisel gücünü açığa çıkarıp yaratıcılığa ve güzelliğe dönüştürmek. Buna kavuşmak için Tao, tantra, psikodrama ve Osho’nun tekniklerini kullanacak, kadın olmanın ne demek olduğunu, feminen enerjinin gücünü keşfedecek, hayatınızı özgür, bağımsız, yaratıcı kadınlar olarak içinizden fışkıran gerçek dişi gücüyle yaşayacaksınız.
Bu grup, özellikle kadınların var olan dişi enerjisinin özüyle tanışması ve açığa çıkarmasıyla ilgili. Bu seminer, kadınların kadın olmalarıyla ilgili şartlanmalarını ve koşullanmalarını ortaya çıkaracak, 21. yüzyılda erkek olma yolunda ilerleyen kadınların gerçek kadın güçlerini kullanarak feminen ve maskülen yönlerini dengeye sokacak bir çalışma.
Gruptaki diğer kadınların da desteğiyle gruba katılan herkes kendi gerçeğini, kendine olan saygısını ve dişi özelliklerini ön plana çıkarıyor ve hayatına geçiriyor olacak.
Semineri veren Halima kimdir
Halima, çocukluk ve gençlik terapileri temelde olmak üzere, beden enerjileri, cinsel şartlanmalar ve beden dengelemesi konusunda da uzmanlaşmış bir terapisttir. Uzun süre Osho Gizemler Okulu’nun bir üyesi olmuş ve metafiziksel çakra okuması üzerinde çalışmıştır. Halima, şu anda tüm dünyada 1982’den beri kadın seminerlerinde terapist olarak seminerler düzenlemekte.
Yer: Euro Plaza Otel
Ücret: 290 YTL
Yazının Devamını Oku 8 Mayıs 2006
İçinden yoga, meditasyon, reiki, enerji, holistik tıp geçen her şey ilgimi çekiyor. Butik bir fertilite merkezi olan Ferticenter da tüp bebeğe getirdiği farklı boyut dolayısıyla Çekirge’de... Şu sıralar algıda seçicilik mi yapıyorum bilmiyorum, ama çevremde çocuk sahibi olmaya çalışan, hamile olan ya da henüz doğuran o kadar çok arkadaşım var ki anlatamam! Bu pazar kutlayacağımız anneler günü de beni hep içinden çocuk geçen düşüncelere, yazılara yönlendiriyor. Tam bu sırada farklı bir tüp bebek merkezinin haberini aldım. Adı, Ferticenter İstanbul Tüp Bebek Merkezi. Burada, diğer merkezlerden farklı olarak, başvuran çiftlere özel olarak hazırlanan ve planlanan tedaviler, uygulama öncesi sırası ve sonrası psikolojik destek, stresten arındırılmış tedavi ortamında akupunktur, yoga, bitkisel içerikli ilaçlarla destekli alternatif tedavi yöntemleriyle birlikte uygulanabiliyor.
Dr. Celal Örnek’ten aldığım bilgi şöyle: Ferticenter, şimdiye kadar 43 kişinin tedavisine yepyeni yöntemler eklenerek farklı ve psikolojik tedavinin ön planda tutulduğu bir merkez olarak biliniyor. Akupunktur ve bitkisel tedavi dışındaki hizmetlere ekstra ücret alınmıyor. Akupunktur ve bitkisel tedavinin maliyeti ise tedavinin yüzde 15’i civarında. Klasik tüp bebek maliyetleri 2000-3000 dolar civarındadır.
Merkezle ve tedavi yöntemiyle ilgili aklıma takılanları sizin için sordum:
- Merkezinize gelenler stresten nasıl kurtulabilirler?
Stres kişinin, bir durumu tehdit unsuru olarak görmesi sonucu, işlevselliği bozan, bedensel uyarılmaya sebep olan bir durum olarak tanımlanabilir. Yardımcı üreme teknolojilerinden yararlanan kişilerde stres, kendini kaygı ve depresif belirtiler olarak göstermektedir. Bu belirtileri mümkün olduğunca aza indirgemek amacıyla, tedaviye gelen kişilere, hayatlarında olumsuz olarak değerlendirdikleri durumlarla başa çıkmaları amacıyla, psikolojik destek verilmektedir. Bunun yanı sıra, yumurta toplama ve embryo transferi gibi operasyonlar öncesi, isteğe bağlı olarak, 10-15 dakika kadar relaksasyon teknikleri kullanarak, bedensel ve zihinsel gevşeme sağlanmaktadır.
- Erkek ve kadına ayrı ayrı psikolojik tedavi uygulanıyor mu?
Tüp bebek uygulamalarında, her ne kadar kadının üzerine düşen görev çok daha fazla gibi görünse de erkek de bir o kadar duygusal zorlanma yaşamaktadır. Hastalarımız, görüşmeye genellikle çift olarak gelir. Ama zaman zaman tek başına görüşmek isteyen de oluyor.
- Psikolojik desteğin süresi ne kadar? Süreç nasıl işliyor?
Süre, her hastaya göre farklılık gösterse de genellikle takip edilen yol, tedaviye başlandığı andan itibaren sık aralıklarla yapılan görüşmeler şeklinde devam etmektedir. Görüşmelerde ilk amaçlanan şey, hastayı tanıma, hastanın geçmiş ve şimdiki tedavi sürecini anlama, sorun olarak gördüğü durumları belirlemektir. Gelen hastalarda ciddi bir psikiyatrik bozukluk gözlemlendiğinde, bu konuda gerekli yönlendirmeler yapılmaktadır. Bunu size bir örnek ile açıklamak isterim: Mesela, bazı hastalarımızda değerlendirmelerimiz neticesinde hastanın tedavi başarısızlığı durumunda intihar eğiliminin olabileceğini tespit edebiliyoruz. Bu durumda mutlaka hastayı bir psikiyatr ile konsülte ederek gerekirse tedavisini bir süre psikiyatrik tedavi sonrasına erteleyebiliyoruz.
- Hangi aşamada alternatif tıp kullanıyorsunuz? Neler yapılıyor?
Eğer hasta çok fazla stres altındaysa, kiloluysa ve daha önce çevresinde çeşitli ot vs. gibi doğal ilaçları kullanarak gebe kalmış tanıdıkları varsa bu tür tedavi yöntemlerine de daha fazla inanıyor.
- Kimler akupunktur tedavisi yaptırabiliyor?
Hastalarımızdan aşırı kilolu olanlara zayıflama amacıyla ve tedavinin uygulama ve çıktıları konusunda kaygılı ve huzursuz olanlara rahatlama amacıyla akupunktur öneriyoruz.
- Merkezinizde yoga, bitkisel içerikli ilaçlarla destekli alternatif tedavi yöntemleriyle birlikte uygulanıyor.
Bu tür tedaviler bugün Amerika’daki tüm tüp bebek kliniklerinde çocuk sahibi olamayan çiftlere öneriliyor. Bu tip uygulamaların kullanım amacı, hastanın rahatlamasına, tedavi boyunca stresten arınmasına yardımcı olmak.
- Alternatif tıbbın tüp bebeğe desteği olduğunu düşünüyor musunuz?
Oransal olarak kanıta dayalı bir çalışma henüz bildirilmemiş ancak pek çok klinisyen, alternatif tıp ve destek tedavisinin başarıya en az yüzde 25 etkisinin olduğunu ifade etmekte.
Ferticenter: (0216) 651 88 00.
Yazının Devamını Oku 1 Mayıs 2006
Burada her hafta sizlere bir şeyler anlatıyorum. En sevdiğim kısmı, benim yazdıklarımdan sonra sizin bana yazdıklarınız; yani mail’ler ve hatta mektuplar! O kadar şanslıyım ki, teknolojinin kolları her tarafı sarmışken bana mektup yazanlar var. Çok teşekkür ediyorum! Sık sık son derece samimi, sıcacık yazılar yazıyorsunuz bana. Onların her birini saklıyorum, emin olun. Bu hafta, son zamanlarda aldığım ve beni çok mutlu eden iki mektubu yazacağım size...
Sevgili Erkan Acurol, beni çok şaşırttı. Ayvalık’ta yaşayan Erkan Bey’in mektubu, bir kutunun içinden çıktı. Kutunun içinde iki kavanoz (lezzetli mi lezzetli) kivi ve portakal reçeli vardı. Erkan Bey, reçellerinizi de en kısa zamanda dükkanlarda görmek istiyorum!
"Evet ben bir gurmeyim. Ayvalık’ta yaşıyorum ve 58 yaşındayım. Uzun yıllardır süregelen bilgi ve becerilerimi bir araya topladım. Her ne hikmetse birdenbire daha farklı şeyler yapmaya karar verdim. Küçük yaşlarımda rahmetli anneciğimin yaptığı eski tatları içeren muhteşem reçellerden kaynatmaya başladım.
Hiçbir yabancı madde katmadan, herkesin tadını özlediği ev reçelleri kaynatıyorum. İşin kaynağı annemdi. Üzerine 50 yıllık deneyimimi ekleyince, iddialı bir tat ortaya çıktı.
Güzel bir ağız tadınız olduğu için, size iki örnek sundum. Görüşlerinize ihtiyacım var. Şunu biliniz ki bütün kullanılan meyveler Ayvalık’ta bulunan en kalitelisinden yapıldı. Ayva reçelinin rengi içindeki çekirdeklerinden sağlandı. Meyve, şeker, su, karanfil, ada sakızı, tarçından başka bir şey kesinlikle kullanmadım.
Ev koşullarında eşimle birlikte günde ortalama 10 kg. civarında üretiyorum. Baharda Ayvalık’a gelirseniz bana kahvaltıya davetlisiniz."
Yakında bu köşede: I Ching
I Ching ile ilgili bir yazı yazmamı isteyen, Kocaeli Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Burhaneddin Yalçın... Doğu felsefesine olan ilgisi ve derin bilgisi mektubundan anlaşılan Burhaneddin Bey’in talebini en kısa zamanda yerine getirip I Ching ile ilgili yazı yazacağım...
"Kelebek’teki yazılarınızı mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Ne yalan söyleyeyim, tüm yazılarınız bana hitap etmiyor, fakat en azından ne hakkında yazdığınıza mutlaka bakmaya çalışıyorum. Ben Chog Lifut isimli geleneksel bir kung-fu stili çalışıyorum. Doğal olarak Qi-kung/iç enerji ve kung-fu’nun teorik-felsefi arka planıyla da ilgileniyorum. Bu konularda Türkçe’de ciddi kitaplar bulmakta sıkıntı çekiyorum.
Mektubumun asıl yazılış sebebine gelirsek, Carl Gustav Jung’un ’Doğu Metinlerine Psikolojik Yaklaşım’ ve ’Eşzamanlılık’ eserlerini henüz okudum. I Ching kavramı için bir yazınızı ayırmanızı sizden rica edecektim. Köşe yazılarınızdan birisini bu konuya ayırabilirseniz beni hem sevindirmiş hem de bilgilendirmiş olacaksınız.
I Ching’in Taoist ve diğer doğu metinlerindeki anlamlandırılışını ve ne bağlamda ele alındığını şu an içinde bulunduğum şartlar itibariyle araştırabilme imkanım pek yok. Dolayısıyla size yazıyorum. Yazınızın sonunda kaynak kitap veya site isimleri verirseniz sevinirim."
KADINLIĞIN GÜCÜ
Kadın olmanın keyfine varmaya ve kadınlığınızın gücünü keşfetmeye davetlisiniz! Programda; her kadının doğal olarak taşıdığı dişi özellikleri ve güzelliğiyle tekrar bağlantıya geçmesi amaçlanıyor. Geçmişte yaşanan olaylar, aile ve toplum koşullandırması ile kendini değersiz hisseden kadın, kendisine ait olmayan inançları ve konuları ele alarak kadınlığına yeniden güvenecek. Programda şunlar konu ediliyor:
l Kadınlık enerjimizi ilk öğrendiğimiz yer annelerimiz. Annenizle ilişkiniz nasıl, ondan neler öğrendiniz
l Kadın vücutlarımızla barışık olup, kadınlığımızı sevmemek
l Erkeklerle ve karşı cinsle olan sevgi-aşk ilişkileriniz
l Çalışan bir kadın olarak her ne kadar dış görüntünüz çekici ve hoş olsa da içinizden kendinizi beğenmiyor, öyle hissetmiyor musunuz
l Dış görünüşte kadın olup içinizden erkek enerjisi ile mi hareket ediyorsunuz
l Partneriniz, kocanız veya çocuğunuzla ilgili problemler mi yaşıyorsunuz
Programda vücut farkındalığı, nefes, dans, dokunma ve tantrik meditasyonlarla sadece kadınlara özel olanı paylaşıp, kadınlığın yeni boyutlarına adım atılacak.
Program Tarihi: 8 Mayıs 2006 / Pazartesi 19:30-22:30
Toplam Ücret: 60 YTL
Eğitmen: Prana Sacher
Sorularınız ve kayıt için tel: 444 0 428
Tek operasyonla sütun gibi bacaklar
Novita-Yeni Hayat Estetik Cerrahi Merkezi’nde, Prof.Dr. Nazım Durak’ın gerçekleştirdiği yarım saatlik bir operasyonla, çarpık bacak kabusu sona eriyor. Yıllarca etek giyemeyen, pantolona mahkum olan kadınlar, göğüs silikonlarının bacaklar için geliştirilmiş şekliyle, hayal ettikleri bacaklara kavuşabiliyorlar.
Ameliyat gününün akşamında taburcu edilen hastalar, bir haftalık istirahatten sonra günlük hayatlarına dönüyor. Operasyon sonrası sadece basit analjeziklerle geçebilen minimal bir ağrı duyulacağını söyleyen Prof.Dr. Durak, "Operasyon sonrası hastalar spor gibi aktivitelerini gerçekleştirebiliyor. Her yaş grubuna da uygulanıyor" diyor.
Yazının Devamını Oku