Paylaş
Hayatının 30 yılı bürokraside, 20 yılı siyasette toplam 50 yılı kamuda geçmiş bir isim; Kaya Erdem. Söze, “Beni nasıl buldunuz? 1999 yılında siyasetten ayrıldıktan sonra arayan çok gazeteci olmadı” diye başlıyor. O halde ilk soru; “Siyaseti bıraktıktan sonra arayanlar azalır mı?” Cevabı: “Tabii belirli bir görevi bıraktıktan sonra arayan azalır. Bu, hayatın bir gerçeğidir. İktidardayken etrafınızda gücünüzden istifade etmek isteyenler olur; size övgüler düzerler ama gerçeği de söylemezler. Görevden ayrıldığınızda çil yavrusu gibi dağılırlar. Geriye esas dostlarınız kalır. Bunun böyle olacağını bildiğiniz takdirde rahat edersiniz. Bilmeyenler için bu bir sükutu hayal olur. Hayat bunları daha evvel bana öğrettiği için nelerle karşılaşacağımı biliyordum. Hiçbir zaman rahatsızlık duymadım.”
OKULDAN CEPHEYE
Siyasi kariyerinde bürokrasinin en yüksek mevkilerinde bulundu; Bakanlık, Başbakan Yardımcılığı, TBMM Başkanlığı yaptı. Hikâyesinin başlangıcı dokunaklı… Kaya Erdem, 1928 yılında Ahmet Hilmi Bey ile Pakize Hanım’ın dört çocuğundan ikincisi olarak babasının görev yeri Safranbolu’da doğuyor. O bir Kurtuluş Savaşı çocuğu. Babası Ahmet Hilmi Bey, Kuleli Askeri Lisesi’nde okurken İstanbul işgal ediliyor. İşgalle birlikte okul kapatılıyor. Ahmet Hilmi Bey’in babası Şaban Bey, İnebolu ve havalisinin garnizon komutanı. İnebolu Limanı, İstiklal Savaşı sırasında asker ve mühimmat sağlanan kilit bir mevki. Ahmet Hilmi Bey de İstiklal Savaşı’na bir subay adayı olarak katılıyor. Savaştan sonra Maarif memuru olarak görevlendiriliyor; Cide, Safranbolu ve Kurucaşile’de görev yaptıktan sonra aile en son Bartın’a yerleşiyor.
KURTULUŞ SAVAŞI KUŞAĞI
Eğitimi yarıda kalmış, Kurtuluş Savaşı’nda yer almış bir babanın çocuğu olmak nasıl bir duygudur? Kaya Bey, “O kuşak çok büyük fedakârlıklarda bulunup eziyetler çekerek bize bugünleri vermişler” diye yanıtlıyor: “En önemli husus vatanlarını çok sevmişler. Ülkeyi kurtaran bu anlayış ve fedakârlık olmuş. Bize hep ‘her şeyden önce vatan ve dürüst çalışmak’ terbiyesini vermişlerdir. Babam vasiyetine şunu yazdı: ‘Atatürk’ün ilkelerine uyarak ulusumuz yararına başarılı çalışmalarınızı vasiyet ediyorum.’ 1923’ten 1940’a kadar her şeyi vatan için ön plana alan bir kadro hareket etmiş. Eğitime çok önem vermişler. Öğretmenler o dönem kazada bir hâkim veya kaymakam gibi itibar görürdü.”
SENE 1980’ler - “Eşim Sevil ile”
TAHTA BAVULLA İSTANBUL’A
Erdem, Bartın’da ortaokulu iftiharla bitiriyor. En yakın lise Zonguldak’ta. Ailenin oraya taşınma imkânı yok. Şeker Şirketi’nin burslu talebe okutma ilanına müracaat ediyorlar; altı ay fabrikada çalışacağı bir deneme süresinden sonra başarılı bulunursa burs ile İstanbul’daki Ticaret Lisesi’nde eğitim görebilecek… Erdem, tahta bir bavulla İstanbul’a geliyor. Hep kitaplarda okuduğu şehre hayran kalıyor; Galata Kulesi, Eminönü, Sirkeci… Bu kadar kalabalığı ilk defa görüyor! Akşam Sirkeci’de otelde kalıp ertesi gün trenle Kırklareli’deki Alpullu Şeker Fabrikası’nın yolunu tutuyor. Henüz 15 yaşında.
OKULDAN ÖNCE İŞ
Üç ay Alpullu’da, üç ay Tokat’taki Turhal Şeker Fabrikası’nda çalıştıktan sonra bursu kazanıyor: “Bize basit işler yaptırırlardı; arşiv düzenleme, getir götür işleri. Amaç karakterimizi anlamaktı. Bu tecrübe kişiye kendinize güvenmeyi kazandırıyor. Benim de üniversiteyi okumamı sağlamıştır. Liseyi de birincilikle bitirdikten sonra üniversite okumak istiyordum ama Şeker Fabrikası bu eğitime destek olmuyordu. Babamın da beni okutması imkânsız. Yazları tatillerde çalışarak okudum.”
SENE 1950’ler - “Şeker Şirketi’nden burs alan sınıf arkadaşlarımla”
İYİ YÖNETİCİ NASIL OLUR
Erdem, siyaseti hiç özlemediğini söylüyor: “Politika hizmet bakımından güzel bir meslek ama siyaset dışında da ülkenize hizmet edebilirsiniz.” İyi bir yöneticide olması gereken özellikleri şöyle sıralıyor: “Ehliyetli kişileri yanınıza alacak ve onları dinleyeceksiniz. Ben bilirim diye ısrar etmeyeceksiniz. Başbakan Yardımcısı’yken ‘Benim fikirlerimi müdafaa değil tenkit eden konuşma istiyorum’ derdim. Ehliyetli kimseler kaprisli olur. Her şeyinize ‘Peki’ demezler. Bunu kabul edeceksiniz. Yöneticlilerin iyi bilgili olması lazımdır.”
ŞEKER FABRİKALARI YILLARI
1952 yılında Eskişehir Şeker Fabrikası’nda çalışmaya başlıyor. Oradan Kütahya’ya, oradan Susurluk Şeker Fabrikaları’na gidiyor: “Şeker Şirketi’nde kısa zamanda yükseldim. Şeker fabrikaları sadece bir işyeri değil içinde sinemasıyla, spor alanlarıyla, hastanesiyle tam bir kasaba hüviyeti taşıyordu. Menderes iktidara geldiğinde Şeker Fabrikaları’nın sayısını 15’e çıkardı. Şeker Fabrikaları’nın kurulduğu bölgelerde tarıma alışılmış, üretim artışı olmuştur.” Şeker Fabrikaları’nda dokuz yıl çalıştıktan sonra 1961’de iktisadi devlet teşekküllerinin yeniden organizasyonuna katkı sunmak için Hazine Müsteşarlığı’nda çalışmaya başlıyor.
SENE 1950’ler - Susurluk Şeker Fabrikası
BÜROKRASİDEN SİYASETE
Erdem, “İhtilalden sonra Türkiye’nin en önemli meselesi Anayasa ve iktisadi devlet teşekküllerinin reorganizasyonuydu çünkü o dönemde iktisadi devlet teşekküllerinin ekonomideki ağırlığı yüzde 40 civarındaydı” diye devam ediyor: “Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) kuruluşu ve TRT’nin özerkliği de gelişmelerin heyecanla beklendiği alanlardı. Hazine’de kurulan KİT Dairesi’nin başına getirildim. 1980’de Maliye Bakanı olup siyasete girene kadar Hazine’de çalıştım.” Kaya Erdem, 1980 yılında Maliye Bakanı olarak bürokrasiden siyasete geçti. 1983 yılında Turgut Özal’la birlikte ANAP’ı kuran isimlerden oldu. 1983-1989 yılları arasında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptı.
Mesut Yılmaz ile
24 OCAK KARARLARI İDEOLOJİK DEĞİLDİ
Türkiye’nin ekonomik olarak zor yıllarıydı. Erdem, bugün hâlâ tartışılan meşhur 24 Ocak kararlarını da hazırlayan isimlerden biriydi. Bugün, bu tartışmalarla ilgili “24 Ocak kararları ideolojik bir karar değildir. O günkü şartlara göre hazırlanmış çok ciddi bir programdır. Özellikle içinde yabancı sermayeye ve ihracata yönelik hamlelerle Türkiye’yi kurtarmıştır. Eğer, 1987’den sonra Turgut Bey mizaç değiştirmeseydi biz bir Avrupa ülkesi olacaktık. 1987’de işçisi, memuru çocuğunu okutup ev ve yazlık sahibi olabiliyordu.”
SENE 1980’ler - Turgut Özal ile
DÖNÜM NOKTALARI
Türkiye’nin 90 yılına tanıklık etmiş bir insan gözüyle tarihimizin dönüm noktası olayları neler? Diyor ki: “Menderes’in ilk dört yılında karayolları ve tarımda yaptıkları reformlar çok önemli. İhtilalden sonra Türkiye demokrasiyi kaybedecekti. Başbakan İnönü, Talat Aydemir’in ihtilal teşebbüslerini önlemiş ve Türkiye askeri yönetimlere, diktatörlüğe dönmeyip demokratik sisteme geçmiştir. O dönem DP taraftarlarını tekrar siyaset içine sokarak attığı normalleşme adımları, Süleyman Demirel’in iktidara gelişi çok önemli. Yoksa Türkiye Mısır gibi askeri dönemin devam ettiği ülke olabilirdi. Bülent Ecevit döneminde AB’ye girmemekse kaçmış bir tarihi fırsattır.”
GENÇLİK SIRLARI: SABAH KRAL ÖĞLEN PRENS AKŞAM YOKSUL GİBİ BESLEN
1- Spor yapacaksınız. 50 yaşından sonra tenis veya golf olabilir. Benim yaşımda yürüyüş!
2- Sosyal faaliyetleri ihmal etmeyeceksiniz. Hele emekli olduktan sonra eve çekilmeyeceksiniz. Sanki en fazla faal olduğu dönemde gibi mümkün olduğu kadar fazla dostlarınızla bir araya gelip konuşmanız, sohbet etmeniz lazım.
3- Az yiyeceksiniz. İngilizlerin tabiri vardır; kahvaltı kral, öğlen prens, akşam yoksul yemeği olacak.
4- Zihnim hep meşgul; devamlı okuyorum takip ediyorum, Türkiye’nin meselelerini tartışıyoruz.
5- Sağlığınızla alakalı önemli kararı ertelemeden, ötelemeden zamanı gelince almalısınız. Gecikmemek, ‘Lüzumu yok’ demek lazım.
Paylaş