Paylaş
FolkArt Yapı’nın Narlıdere Evleri projesinin tanıtımı için verilen Sezen Aksu, Emma Shapplin, Mercan Dede konserini izlemek üzere haftasonunu Çeşme’de geçirince, Alaçatı’yı da görme fırsatı buldum.
Akşam yemeği için Alaçatı’nın en ünlü ve en sosyetik restoranı Tuval’e gittik.
Alaçatı için Bodrum’un eski hali diyenlere katılmıyorum. Ne Bodrum’la ne başka bir sahil kasabamızla ne de Türkiye’yle alakası olmayan bir köy Alaçatı. Türkiye’den çok Güney Fransa’nın turistik köylerini andırıyor.
Mimari korunmuş, evler bakımlı, sokaklar temiz ve düzenli... Dükkanlar çekici, restoranlar ve kafeler karakteristik... Plastik sandalye ve masalara rastlanmıyor, duvarların dipleri pislik içinde değil, salaş kapı ve çerçeveler göz zevkini bozmuyor, tabela kirliliği yok... Kısacası çıfıt çarşısı görünümündeki sakil turistik köylerimizin ne bugünkü, ne geçmişteki halleriyle bir alakası var.
Restoranlar dediğim gibi her biri kendi karakteristik ambiyansıyla dikkat çekiyor. Hepsi dışarıdan çekici, şık ve kaliteli duruyor. Peki yemekler de lezzetli mi derseniz, bilemem. Sadece bir akşam oradaydım. Ancak en meşhurunda yediğim yemeğin lezzetine bakarak bir tahminde bulunabilirim.
Tuval restoranın yemekleri kötü değil ama muhteşem de değil. Vasatın biraz üzerinde, eh işte denecek lezzette. Alaçatı’nın en rağbet gören, rezervasyon sırası beklenen restoranı bu kalitedeyse, diğerlerinden de çok fazla bir şey beklememek gerekir diye düşünüyorum. Bu da işte ne yazık ki Türk turizminin bir sorunu.
New York Spice Market balonu
Son günlerin bir başka medya bombası ise 2008’in başlarında Akaretler’de açılacak W Hotel’in yıldız restoranı olacak Spice Market.
New York’un popüler restoranlarından olan Spice Market’ın şefi Jean-Georges Vongerichten, restoranın hazırlık çalışmaları için geldiği İstanbul’da bir gazeteciye "Baharatçılar Çarşısı’ndan aldığım ilhamla New York’a yeni yemek tarifleri götürüyorum" demiş.
Çeviri hatası herhalde, biz İstanbullular Vongerichten’in bahsettiği yere Baharatçılar Çarşısı değil Mısır Çarşısı deriz.
Neyse zaten Vogerichten’in bu cümleyi biz Türkler’i mutlu etmek için söylediği de kabak gibi açık.
Baharatçılar Çarşısı anlamına gelen Spice Market’ın yıldız şefi, Spice Market’taki yemeklerinin ilhamını Mısır Çarşısı benzeri baharat çarşılarından değil Uzakdoğu’nun seyyar sokak yemekçilerinden alıyor çünkü.
New York’taki Spice Market’a geçen yıl gitmiştim. Egzantrikliği dışında fazla önemli özelliği olmayan bir restoran. Yemekler iyi ama olağanüstü değil, dekor Amerikalılar için ilgi çekici ama bizim için sıkıcı, her yemeği sırasıyla değil pişince getirmeye dayalı servisi bizim sosyetemize göre hiç değil.
Üstelik Vogerichten, her açtığı şubeye orijinali gibi özen gösteren gerçek yıldız şeflerden de değil. ABD’nin ünlü şefleri, Las Vegas’ta açtıkları şubelerine büyük özen gösterirler ve Las Vegas’taki şubeler arasında orijinalinden bile daha iyi olanları vardır. Bir tek Vongerichten’in Spice Market şubesi hariç. Spice Market’ın Las Vegas’taki şubesi, diğer ünlü şeflerin şubelerinin yanında sinek avlar.
Geçen ay Las Vegas’ta ünlü Fransız şef Guy Savoy’un yeni şubesine gitmiştim. Oğlu Frank Savoy’la ayaküstü sohbet etmiştik. Babasının Las Vegas’taki yeni şubesine verdiği önemi, büyük bir gururla anlatmıştı. Baba Savoy yılın en az üçte birini Las Vegas’taki restoranının başında geçiriyormuş.
İstanbul’daki Spice Market’ın, orijinalini ne kadar temsil edeceğinin ipuçlarını da Jean Georges Vogerichten’in İstanbul’a ayıracağı zamandan anlayabiliriz. Şimdilik sadece üç gün ayırdığını buraya not ediyorum.
Paylaş