Yurtsan Atakan

Size de çakabilir

29 Ekim 1997
Bana çakmaz demeyin, size de çakabilir. Elektronik posta kutum bir süredir, Superonline müşterisi İnternet kullanıcılarından gelen şikayet mektuplarıyla dolup taşıyor. Hepsinin tek derdi İnternet'e bağlanmak istediklerinde, sürekli meşgul sesiyle karşılaşmaları ve boş hat bulmak için Superonline'nın 822'li numarasını bir saate yakın bir süre tekrar tekrar aramak zorunda kalmaları. Kullanıcılar kızgın, sorumlu tuttukları Superonline'ı protesto ediyor, bu konuda bir yazı yazmamı istiyorlar.İnternet'e bağlanmak için her ay para ödedikten sonra, Türkiye'nin zaten yetersiz olan İnternet altyapısından dolayı bir sayfayı yüklemeleri bile dakikalar süren, bir de İnternet'e bağlanmak için saatlerce telefon çevirmek zorunda kalan kullanıcılar kızgınlıklarında haklılar. Ancak bu garabet durumun sorumlusu hizmet aldıkları şirket değil. Hatta ne zaman uygulamaya konacağı belli olmayan Trunk uygulamasını bahane edip İnternet Erişim sağlayıcılara yeni telefon hattı vermeyen Türk Telekom da değil. Hatta ve hatta Türk Telekom'dan sorumlu Ulaştırma Bakanlığı bile değil. Bu sorunun tek sorumlusu işbaşında olan hükümettir.İki haftadır cumartesi ve pazar günkü köşelerimizde bu konuyu işliyoruz. Hükümetten tık yok. Yoksa Mesut Yılmaz'ın televizyonlara çıkıp tüm okulları İnternet'e bağlayacağız diye atıp tutması, Güneş Taner'in teknoloji havariliği boş bir yutturmacamıymış. Görünen o ki, sayıları şimdiden 250 bini aşan Türk İnternet kullanıcıları, onbini aşan Superonline aboneleri hükümetin umrunda değil. Bu sayıların her geçen ay katlanarak artması da önemli değil. İnternet'in Türkiye'nin geleceği için önemini görmelerini geçtim, İnternet kullanıcılarının siyasi potansiyelini bile görmezden geliyorlar. Parsadan Çiller'den birkaç bin oy için milyarları götürüyor, 250 bin oy için parmak kıpırdatılmıyor.Peki İnternet kullanıcıları olarak gücümüzün biz ne kadar farkındayız? Bu gücümüzü ne kadar kullanabiliyoruz? Çıkarlarımızı ne kadar koruyabiliyoruz?Ya İnternet erişim sağlayıcılar? Onlar bu gücün ne kadar farkında? Hükümetin sorumsuzluğu yüzünden rakiplerinin başına gelenleri gizliden gizliye duydukları bir zevkle mi yoksa bugün onun başına gelen yarın benim de başıma gelir endişesiyle mi izliyorlar? Aynı sorun geçtiğimiz aylarda Escortnet'in başına gelmişti. Bakalım Superonline'dan sonra sıra kimde?İnternet erişim sağlayıcı şirketlere buradan çağrıda bulunuyorum. Destek vereceklerine dair birer e-posta mesajı geçsinler, İnternet üzerinde bir protesto sayfası açalım. Bu sayfaya bağlanan İnternet kullanıcıları, İnternet'e gereken önemi vermeyen partiye oy vermeyeceklerine dair mesaj yollasınlar.Bana çakmaz demeyen şirketlerin, bize önem vermeyene biz çakarız diyen İnternet kullanıcılarının mesajlarını bekliyorum.http://www.list2000.com.tr/interaktif yurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Sürat selamettir

22 Ekim 1997
Devir hız devri. Türkiye'de bürokrasinin çarkları ise oldukça ağır devirli. Teknoloji büyük bir hızla ilerlerken, bürokrasinin direnen çarkları tek tek diş kırmaya başladı.Daha birkaç hafta önce yine bu köşeden teknolojiye ve Enformasyon Çağı'na iyi niyetli yaklaşımlarından dolayı yeni hükümeti övmüş, yakalanan iyi niyet dalgasının en iyi biçimde değerlendirilebilmesi temennisinde bulunmuştuk. Aradan geçen birkaç haftalık uzun zaman içerisinde iyi niyetin yeterli olmadığını, paslanmış bürokrasi çarklarının kilitlendiğine şahit olduk.İçinde yaşadığımız çağda birkaç hafta çok uzun bir zaman. Zamanında atılmayan adımların faturası astronomik boyutlara ulaşabiliyor. Dünya hızla ilerliyor, teknoloji durmaksızın gelişiyor.Türk Telekom İnternet erişimi için kullanılan 822'li telefon hatarındaki tıkanıklığı aşmak için Trunk uygulaması isimli bir çözüm getirme girişiminde bulundu. Ancak daha önceden de yazdığımız gibi bu uygulamada kullanılacak teknolojiyi, hazır olan firmalar dururken henüz hazır olmayan bir firma üzerinden sağlamaya kalkıştı. Bu arada erişim sağlayıcı firmalara gereksinim duydukları telefon hatlarını da, ne zaman hayata geçeceği belli olmayan Trunk uygulamasını gerekçe göstererek vermemeye başladı. TT müdürünün haklı bir gerekçeyle görevinden alınmasının ardından ise gerekli siyasi basiret gösterilemediğinden kurum içindeki bütün daireler felce uğradı, işlem yapamaz hale geldi.Türkiye'de bu gelişmemeler yaşanırken dünyada büyük teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Yandaki sütunlarda yayınladığımız habere göre Nortel ve Norweb firmaları data iletişiminde mevcut elektrik şebekelerinden yararlanmanın yolunu keşfetmiş. Biz burada ilkel telefon hatlarıyla başa çıkamazken, dünya mevcut en hızlı data iletişim hattı olan ISDN'den on kat hızlı teknolojilerin peşinde. Yeni teknoloji heyecan verici. Ancak dünya dönüyor, Batılı ülkeler yeni teknoloji efektif bir şekilde kullanılır duruma gelene kadar mevcut teknolojilere yatırım yapmayı sürdürüyor. Bizdeyse Trunk uygulamasına geçelim derken kullanılmakta olan teknolojiler durdurulmaya çalışılıyor.Suç bürokrasinin ağır kalan çarklarında. Ama tek sorumlu tabii ki bürokrasi değil. Asıl sorumlu, ne kadar iyi niyetli olursa olsun siyasi otorite. Televizyonlara çıkıp her okula bilgisayar nutukları atmak yetmiyor. Madem Enformasyon Çağı'na bu kadar önem veriyorsun, Ulaştırma Bakanlığı'nın başına neden bir polisi getiriyorsun. Hadi getirdin ve hadi Ulaştırma Bakanı da bu konuda iyi niyetli, peki bu adamın danışabileceği bir kurum neden yok?Hükümet, yarattığı iyi niyet dalgasıyla kazandığı krediyi cepten yediğini unutmasın. Bürokrasi çarkları ağırlaşıyorsa, hızlandırmak yine siyasi otoritenin görevi.http://www.list2000.com.tr/ interaktifyurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Ay sen çok yaşa e mi

17 Ekim 1997
Ay sen çok yaşa e mi Zülfü Livaneli... Geçen pazar günkü yazın olmasa tüm hafta boyunca hiç güleceğim yoktu. Sayende bütün bir hafta boyunca gülmekten göbeğim oynaya oynaya gezindim durdum.Bak şimdi yine aklıma geldi, gülmekten masanın altına düştüm, yarım saatte kendimi ancak toplayıp yine yazmaya koyuldum. Dünya basın tarihine geçmeye layık yazını kaçıran okurlar için yazından alıntı yapayım diyorum ama yine masa altına düşmekten korkuyorum.Efendim Zülfü Livaneli ‘‘Keçiboynuzu ve İnternet’’ başlıklı yazısında ‘‘esas mucizenin şu üzerinde yaşadığımız dünya’’da olduğunu buyurmuş. Örnek olarak da keçiboynuzu tohumunu gösteriyor. Aslına bakarsanız Livaneli'nin pek suçu yok. Suç yıllar önce bir konser vermek için gittiği İspanya'nın Mayorka adasında, kendisine adayı gezderen rehberde. Rehber keçiboynuzlarını göstererek, tohumlarının dünyanın her yerinde aynı ağırlıkta olduğunu söylemiş. Mucizelere inanmaya dünden hazır Livaneli de rehbere inanmış, gazetedeki yazısında ‘‘Hangi ülkede, hangi koşulda yetişirse yetişsin bu ağırlık bir miligram bile oynamazmış’’ diye aktarıyor.Aklım durdu, gözlerime inanamadım. Kardeşim koca bir gazetenin koca bir yazarısın. İnsan bir rehberin sözüne inanıp, hiçbir araştırma yapmadan bu bilgileri evrensel bir gerçekmiş gibi nasıl aktarır. İddia yenilir yutulur cinsten değil ya, aynı tuzağa düşüp araştırmadan yazmayayım dedim, kalktım kuruyemişçiden 200 gram yenilir yutulur bir şey olmayan keçiboynuzu satın aldım. Tanelerini ayıklar ayıklamaz, herşey ayan beyan ortadaydı. Hepsi birbirinden farklı boyda keçiboynuzu tohumları duruyordu karşımda. Yetinmedim kuyumcunun hassas terazisinin yolunu tuttum. Adamcağız ne istediğimi söyleyince tuhaf tuhaf baktı ama taneleri de teker teker tarttı. Sonucu tahmin edersiniz, değil dünyanın dört bir yanından hepsi aynı kuruyemişçiden alınma keçiboynuzu taneleri bile farklı farklı ağırlıklardaydı. Livaneli'nin bir miligram bile şaşmaz dediği ağırlıkları, 15 ile 25 miligram arasında değişiyordu. İstanbul'u Allah korumuş deyip kuyumcunun şaşkınlığına aldırmadan dükkandan çıktım.Livaneli'nin yazısı ‘‘Deyim yerindeyse ‘teknolojiperest' kuşaklar, bu alandaki her yeniliği büyük bir heyecanla karşılayıp, garip bir üstünlük duygusuna kapılıyorlar’’, cümlesiyle başlıyor. Deyim yerinde değil, değil olmasına ya Zülfü efendi, keşke sen de garip bir üstünlük duygusuna kapılmayıp önce İnternet’ten bir araştırsaydın. Yazının altında vermiş olduğun i-meyıl adresinden İnternet kullanıcısı olduğunu varsayıyorum, yoksa yanılıyor muyum? http://www.albritons.com/diduknow.html veya http://www.alldiamonds.com/fourcs.html adreslerine bağlanacak olsaydın karat kelimesinin gerçekten de ‘‘karup’’ kelimesinden geldiğini ancak keçiboynuzu tanelerinin hiç de öyle güvenilir bir ölçü olmadığını öğrenirdin.Şimdi siz söyleyin Allah aşkına, garip bir üstünlük duygusuna kapılmak İnternet'i doğru kullanmayı bilenlerin mi, yoksa sahip olduğu yarım yamalak bilgiyi onbinlerce dolara satanların mı hakkı? İş bilenin değil, işini bilenin anlaşılan...http://www.list2000.com.tr/interaktifyurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Dın dın dın dın dın

17 Ekim 1997
Dınını dın dın... Dınını dın dın... Kuşaktaşlarım hatırlar. Bu müzikle açılırdı radyo programı ve ‘‘İngilizce dil dersi’’ anonsuyla devam ederdi.Türkiye'nin ilk ve en iyi İnternet dergisi Ad.Net'in, yazılarını büyük bir zevkle okuduğum editörü Serhat Ayan, derginin Ekim sayısında yazdığı yazıda eski yazılarımdan birine takılmış. Ayan, 13 Eylül tarihli ‘‘İnternet züppeleri’’ başlıklı yazımın, ‘‘İşte bir ‘webmaster'ı ‘yalancı webmaster' yapan tutum da, kendi sitesindeki sayfalar dışında başka sitelerin sayfalarına bağlantı koymaktaki anlamsız nazı’’ cümlesinden alınmış.‘‘Ben de o site yöneticilerinden biriyim. Atakan'ın tabiriyle Garanti Bankası reklamlarındaki yalancı borsacı misali ‘yalancı webmaster'ım’’, diyor ve ekliyor, ‘‘Umarım yukarıdaki birkaç küçük bilgi kendisine yardımcı olur’’...Yukarıdaki birkaç küçük bilgide ise Time'ın anketine Atatürk için oy vermenin anlamsızlığını savunan bir yazı var. Ayan'ın yazısı, Time anketinin Atatürk'ün tanıtımına büyük katkısı olduğunu düşünmemin dışında çoğuna katıldığım fikirlerden oluşuyor. Ancak yazının bir giriş paragrafı var ki, okuyunca ‘‘Dın dın dın dın dın... Dınını dın dın... Dınını dın dın...’’ diye mırıldanmadan edemiyorum. ‘‘Hürriyet açtığı kampanyayla herkesi Atatürk için oy vermeye çağırdı’’, diye başlıyor yazı, ‘‘Çağırdı çağırmasına ya... Kampanya çağrısında bir yanlışlık yapıldı. Hem de öyle bir yanlışlık ki hayale cihan değer: Güya bu anket yüzyılın en önemli kişisini seçiyormuş. Oysa İnternet'e girebilen, İngilizce bilen herkes ‘who best defines the 20. century' cümlesinin (bu yüzyılın en önemli adamı değil), bu yüzyılı en iyi tarif eden kişisi olduğunu anlayabilirdi’’.Ayan'ın İngilizce bilenden kastı herhalde İngilizceyi o radyo programından öğrenip kelime kelime çeviri yapanlar... Terimlerin anlamına göre çeviri yapanlar ise ‘‘who best defines’’ terimini ‘‘damgasını vuran’’ olarak çevireceklerdir ki, bu da ‘‘en önemli kişisi’’ demekle anlamdaş olacak, ‘‘en iyi tarif eden’’ gibi abuk sabuk bir anlam taşımayacaktır.Serhat Ayan'ın ‘‘İnternet züppeleri’’ yazısından alınması içinse hiç neden yok. Yazıda geçen ‘‘(Atatürk'e oy verilmesini kolaylaştıran bir site açan) Ekin Çağlar, sayfalarına bağlantı konması için başvurdukları site yöneticilerinin, taleplerini ‘istesek biz de yapardık' ya da ‘biz de böyle bir sayfa yapıyoruz' gerekçesiyle geri çevirdiklerini aktarıyor’’ cümlesini okursa eleştirdiğimiz kişilere dahil olmadığını anlar. Ayan'ın tasarımlarını da zevkle takip ettiğimi ekleyeyim.TT'den pis kokularİnternet Erişim Sağlayıcı firmalara getirilecek Trunk uygulamasıyla ilgili ilginç duyumlar alıyorum. Önde gelen telekom santrali ve cihazları yapımcısı bir şirket, TT'yi, İES'lara verilecek E1-Trunk hizmetinin yalnızca kendi kurduğu santrallerden verilmesine ikna etmiş. Şirketin rakibi diğer üç büyük şirket tarafından kurulmuş olan santraller E1-trunk hizmeti vermeye teknolojik olarak hazır olmalarına rağmen, TT'yi ikna eden şirketin santralleri hazır değil. Teknolojileri hazır firmalar E1-trunk hizmetinin kendi santarllerinden verilmesi için TT ile görüşmeye çalışıyor ancak karşılarında sağır-dilsiz bir TT buluyorlarmış. Bakalım yeni yönetim bu konuda neler yapacak? Gelişmeleri izlemeye devam edecek, gerekirse İnternet kullanıcılarını yardıma çağıracağız.http://www.list2000.com.tr/ interaktifyurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Ay sen çok yaşa e mi

16 Ekim 1997
Ay sen çok yaşa e mi Zülfü Livaneli... Geçen pazar günkü yazın olmasa tüm hafta boyunca hiç güleceğim yoktu. Sayende bütün bir hafta boyunca gülmekten göbeğim oynaya oynaya gezindim durdum.Bak şimdi yine aklıma geldi, gülmekten masanın altına düştüm, yarım saatte kendimi ancak toplayıp yine yazmaya koyuldum. Dünya basın tarihine geçmeye layık yazını kaçıran okurlar için yazından alıntı yapayım diyorum ama yine masa altına düşmekten korkuyorum.Efendim Zülfü Livaneli ‘‘Keçiboynuzu ve İnternet’’ başlıklı yazısında ‘‘esas mucizenin şu üzerinde yaşadığımız dünya’’da olduğunu buyurmuş. Örnek olarak da keçiboynuzu tohumunu gösteriyor. Aslına bakarsanız Livaneli'nin pek suçu yok. Suç yıllar önce bir konser vermek için gittiği İspanya'nın Mayorka adasında, kendisine adayı gezderen rehberde. Rehber keçiboynuzlarını göstererek, tohumlarının dünyanın her yerinde aynı ağırlıkta olduğunu söylemiş. Mucizelere inanmaya dünden hazır Livaneli de rehbere inanmış, gazetedeki yazısında ‘‘Hangi ülkede, hangi koşulda yetişirse yetişsin bu ağırlık bir miligram bile oynamazmış’’ diye aktarıyor.Aklım durdu, gözlerime inanamadım. Kardeşim koca bir gazetenin koca bir yazarısın. İnsan bir rehberin sözüne inanıp, hiçbir araştırma yapmadan bu bilgileri evrensel bir gerçekmiş gibi nasıl aktarır. İddia yenilir yutulur cinsten değil ya, aynı tuzağa düşüp araştırmadan yazmayayım dedim, kalktım kuruyemişçiden 200 gram yenilir yutulur bir şey olmayan keçiboynuzu satın aldım. Tanelerini ayıklar ayıklamaz, herşey ayan beyan ortadaydı. Hepsi birbirinden farklı boyda keçiboynuzu tohumları duruyordu karşımda. Yetinmedim kuyumcunun hassas terazisinin yolunu tuttum. Adamcağız ne istediğimi söyleyince tuhaf tuhaf baktı ama taneleri de teker teker tarttı. Sonucu tahmin edersiniz, değil dünyanın dört bir yanından hepsi aynı kuruyemişçiden alınma keçiboynuzu taneleri bile farklı farklı ağırlıklardaydı. Livaneli'nin bir miligram bile şaşmaz dediği ağırlıkları, 15 ile 25 miligram arasında değişiyordu. İstanbul'u Allah korumuş deyip kuyumcunun şaşkınlığına aldırmadan dükkandan çıktım.Livaneli'nin yazısı ‘‘Deyim yerindeyse ‘teknolojiperest' kuşaklar, bu alandaki her yeniliği büyük bir heyecanla karşılayıp, garip bir üstünlük duygusuna kapılıyorlar’’, cümlesiyle başlıyor. Deyim yerinde değil, değil olmasına ya Zülfü efendi, keşke sen de garip bir üstünlük duygusuna kapılmayıp önce İnternet’ten bir araştırsaydın. Yazının altında vermiş olduğun i-meyıl adresinden İnternet kullanıcısı olduğunu varsayıyorum, yoksa yanılıyor muyum? http://www.albritons.com/diduknow.html veya http://www.alldiamonds.com/fourcs.html adreslerine bağlanacak olsaydın karat kelimesinin gerçekten de ‘‘karup’’ kelimesinden geldiğini ancak keçiboynuzu tanelerinin hiç de öyle güvenilir bir ölçü olmadığını öğrenirdin.Şimdi siz söyleyin Allah aşkına, garip bir üstünlük duygusuna kapılmak İnternet'i doğru kullanmayı bilenlerin mi, yoksa sahip olduğu yarım yamalak bilgiyi onbinlerce dolara satanların mı hakkı? İş bilenin değil, işini bilenin anlaşılan...http://www.list2000.com.tr/interaktifyurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Dın dın dın dın dın

15 Ekim 1997
Dınını dın dın... Dınını dın dın... Kuşaktaşlarım hatırlar. Bu müzikle açılırdı radyo programı ve ‘‘İngilizce dil dersi’’ anonsuyla devam ederdi.Türkiye'nin ilk ve en iyi İnternet dergisi Ad.Net'in, yazılarını büyük bir zevkle okuduğum editörü Serhat Ayan, derginin Ekim sayısında yazdığı yazıda eski yazılarımdan birine takılmış. Ayan, 13 Eylül tarihli ‘‘İnternet züppeleri’’ başlıklı yazımın, ‘‘İşte bir ‘webmaster'ı ‘yalancı webmaster' yapan tutum da, kendi sitesindeki sayfalar dışında başka sitelerin sayfalarına bağlantı koymaktaki anlamsız nazı’’ cümlesinden alınmış.‘‘Ben de o site yöneticilerinden biriyim. Atakan'ın tabiriyle Garanti Bankası reklamlarındaki yalancı borsacı misali ‘yalancı webmaster'ım’’, diyor ve ekliyor, ‘‘Umarım yukarıdaki birkaç küçük bilgi kendisine yardımcı olur’’...Yukarıdaki birkaç küçük bilgide ise Time'ın anketine Atatürk için oy vermenin anlamsızlığını savunan bir yazı var. Ayan'ın yazısı, Time anketinin Atatürk'ün tanıtımına büyük katkısı olduğunu düşünmemin dışında çoğuna katıldığım fikirlerden oluşuyor. Ancak yazının bir giriş paragrafı var ki, okuyunca ‘‘Dın dın dın dın dın... Dınını dın dın... Dınını dın dın...’’ diye mırıldanmadan edemiyorum. ‘‘Hürriyet açtığı kampanyayla herkesi Atatürk için oy vermeye çağırdı’’, diye başlıyor yazı, ‘‘Çağırdı çağırmasına ya... Kampanya çağrısında bir yanlışlık yapıldı. Hem de öyle bir yanlışlık ki hayale cihan değer: Güya bu anket yüzyılın en önemli kişisini seçiyormuş. Oysa İnternet'e girebilen, İngilizce bilen herkes ‘who best defines the 20. century' cümlesinin (bu yüzyılın en önemli adamı değil), bu yüzyılı en iyi tarif eden kişisi olduğunu anlayabilirdi’’.Ayan'ın İngilizce bilenden kastı herhalde İngilizceyi o radyo programından öğrenip kelime kelime çeviri yapanlar... Terimlerin anlamına göre çeviri yapanlar ise ‘‘who best defines’’ terimini ‘‘damgasını vuran’’ olarak çevireceklerdir ki, bu da ‘‘en önemli kişisi’’ demekle anlamdaş olacak, ‘‘en iyi tarif eden’’ gibi abuk sabuk bir anlam taşımayacaktır.Serhat Ayan'ın ‘‘İnternet züppeleri’’ yazısından alınması içinse hiç neden yok. Yazıda geçen ‘‘(Atatürk'e oy verilmesini kolaylaştıran bir site açan) Ekin Çağlar, sayfalarına bağlantı konması için başvurdukları site yöneticilerinin, taleplerini ‘istesek biz de yapardık' ya da ‘biz de böyle bir sayfa yapıyoruz' gerekçesiyle geri çevirdiklerini aktarıyor’’ cümlesini okursa eleştirdiğimiz kişilere dahil olmadığını anlar. Ayan'ın tasarımlarını da zevkle takip ettiğimi ekleyeyim.TT'den pis kokularİnternet Erişim Sağlayıcı firmalara getirilecek Trunk uygulamasıyla ilgili ilginç duyumlar alıyorum. Önde gelen telekom santrali ve cihazları yapımcısı bir şirket, TT'yi, İES'lara verilecek E1-Trunk hizmetinin yalnızca kendi kurduğu santrallerden verilmesine ikna etmiş. Şirketin rakibi diğer üç büyük şirket tarafından kurulmuş olan santraller E1-trunk hizmeti vermeye teknolojik olarak hazır olmalarına rağmen, TT'yi ikna eden şirketin santralleri hazır değil. Teknolojileri hazır firmalar E1-trunk hizmetinin kendi santarllerinden verilmesi için TT ile görüşmeye çalışıyor ancak karşılarında sağır-dilsiz bir TT buluyorlarmış. Bakalım yeni yönetim bu konuda neler yapacak? Gelişmeleri izlemeye devam edecek, gerekirse İnternet kullanıcılarını yardıma çağıracağız.http://www.list2000.com.tr/ interaktifyurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Zaman makinası bulundu

9 Ekim 1997
En büyük zevklerimden biri de başlık atmak. Çoğunluk gibi önce yazımı yazıp, sonra başlığı atmam. Türkiye'de yazacak konu bulmak kolay. Konu bulmak için uzun uzun düşünmeme gerek kalmadığından, oturur uzun uzun başlık düşünürüm. Başlığın tek amacı vardır, o da altındaki yazıyı mümkün olduğunca çok kişiye okutmak. Bu yazının başlığını bulmam kolay oldu. Zaman makinasının bulunduğunu keşfettim ve hem yazı konusunu hem de başlığı aynı anda böylece bulmuş oldum. Yine de bu başlık üzerinde, yeterince ilginç mi diye uzun uzun düşünmek zorunda kaldım. Türkiye'de yazıyor olmasam bir saniye bile düşünmezdim. Dünyanın heryerinde bu başlığı gören herkes altındaki yazıyı mutlaka okur. Ama burası Türkiye...Neyse, zaman makinasının bulunmuş olmasını ilginç bulup okumaya devam ettiğinize göre ‘‘Hadi sadede gel’’, diyor olmalısınız. Önce şunu söyleyeyim de sonradan aramız bozulmasın; zaman makinasının bulunmuş olduğunu keşfettiğimi söylüyorum, hepsi bu. Yoksa zaman makinasını ne gördüm ne de dokundum. İşte kanıtlarım.Mekan, Elmadağ... Saat, geceyarısını biraz geçiyor... Tarih, yanımda takvim taşımadığımdan bilemiyordum, olaya bakıp siz tahmin edin. Otomobilimle Taksim istikametinden Harbiye'ye doğru yol almaktayım. Aniden yola bir kadın fırlıyor. Dame de Sion istikametinden Orduevi'ne doğru... Kadın görünümlü ama travesti olması da kuvvetle muhtemel... Çığlık atarak otomobilimin önünden geçiyor. Ardında koca göbekli, bıyıklı bir nesne. Elinde yarı boyunda kalın bir sopa. Ağzından köpükler saçarak kadının peşinden kovalıyor. Bir yandan da pis pis gülüyor. Sivil giysili ama polis olması kuvvetle muhtemel. İyi de bu olayın geçtiği zamanda benzinle çalışan bir otomobilin içinde benim ne işim var?Mekan, güneş sistemi... Saat, dünkü bu vakit... Tarih bugünden 30 yıl önce... Birleşmiş Milletler uzay hukuku üzerinde görüş birliğine varıyor. Uzay tüm insaoğlunun mülküdür... Ay silahlandırılamaz... Uzaydaki herhangi bir arazi üzerinde hiçbir millet hak iddia edemez. Buraya ilk varan kendisi olsa bile...Mekan, Barbaros Bulvarı... Saat, 19:30-20:00 arası... Tarih, takvimimi yanıma almayı yine unutmuşum, anlamak için etrafta gelişen olayları gözlemlemekte fayda var. Taksiyle Levent istikametinden Beşiktaş'a doğru gidiyorum. Karşı istikamette trafik yoğun, bizimkisi akıp gidiyor. Karşı yolda trafikte duran iki otomobilden arkada olanından orta yaşlı bir adam fırlıyor. Öndeki otomobilin sağ ön kapısını açıp gençten delikanlıya bir iki yumruk giydiriveriyor. Delikanlı otomobilden dışarıya fırlıyor, belli ki yumruk yemeyi hazmedememiş, adamı dövmeye kararlı. Orta yaşlı adamın bir iki adım geri kaçıp belinden silahını çekmesi bir oluyor. Gencin suratı allak bullak. Adam ‘‘Vuryum mu ha, vuryum mu?’’ diye gencin üstüne gidiyor. İyi de delikanlı atına binip neden kaçmıyor?Mekan Hürriyet tesisleri... Çaylar şirketten değil... Saat, yazımın basılmasına beş saat kala... Önümde bilgisayar... Bilgisayarın ekranında İnternet'ten e-postayla gelen mesajlar... Mesajların içersinde gönderildiğinden birkaç saniye sonra elime geçen ABD'den gönderilmiş bir mesaj. Türkçe yazılmış mesajın içinde ‘‘ı, İ, ç, ş’’ harflerinin olması gereken yerlerde garip işaretler... Masamın üzerinde kelimeleri İngilizce kullanmakla övünen bir Türk dergisi... Hemen yanı başında kapağında Türkçe ‘‘Dünyaya bağlanın’’ yazılı ABD'de yayınlanan ‘‘Wired’’ dergisi.www.list2000.com.tr yurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Ahh, kazık...

9 Ekim 1997
Eyvah ki ne eyvah... Bir kazıktan kurtulalım derken umarız Kazıklı Voyvoda'nın kazığından daha beter bir kazığa oturtulmuyoruzdur. Bildiğiniz gibi Türk Telekom Genel Müdürü Cengiz Bulut geçtiğimiz hafta içinde, hakkında yürütülen yolsuzluk soruşturmalarının selameti açısından Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir tarafından görevinden alındı.Şimdi diyeceksiniz ki; neden eyvah, İnternet konusundaki uygulamalarını her fırsatta eleştiren sen değilmiydin? Evet doğru, bendim. Ama eleştirmek başka, olaylara objektif bir şekilde bakmak başka. Türkiye'de ‘‘eleştiri’’ kelimesi her nedense hep olumsuz anlamda kullanılır, birisi bir başkasını eleştiriyorsa, eleştirdiği kişiyi sevmediği varsayılır. Bu yüzden de eleştiriler ‘‘yapıcı’’ ve ‘‘yıkıcı’’ olmak üzere ikiye ayrılmaya çalışılmıştır ama bu çaba da tutmamıştır. Bu sefer de insanlar ‘‘yapıcı eleştiri’’den övgü, ‘‘yıkıcı eleştiri’’den yergi anlamını çıkartmaya başladılar.Cengiz Bulut'un görevden uzaklaştırılmasına eyvah dememizin nedeni açık. Bu kaygımızı hükümet değişikliği sırasında da dile getirmiş, her hükümet değişikliğinde yaşanan bürokrat kıyımından Cengiz Bulut'un nasibini almamasını dilemiştik. Gerekçemiz ise hatalarıyla sevaplarıyla Cengiz Bulut yönetiminin İnternet konusunda artık bilinçlenmeye başladığı, yeni gelecek bir bürokratın ise bu konuda ne kadar bilgili olacağının bilinemeyeceğiydi.Olmadı, bakanlık soruşturmaların selameti açısından Bulut'u haklı bir uygulamayla görevinden aldı. Çoğu gazeteci gibi yargıya karışmak gibi bir niyetimiz yok, ama umarız Bulut bu soruşturma sonucunda aklanır ve görevinin başına döner.Bulut'un yerine atanan Mustafa Horata'nın İnternet'e yaklaşımını ise şimdilik bilemiyoruz. Ancak bu görev değişikliği çok kritik bir zamana denk geldi. Türkiye'deki İnternet kullanıcılarının sayısı ayda ortalama 10-12 bin kişi artıyor. Kullanıcıların sayısı artıkça da İnternet Erişim Sağlayıcı şirketlerin telefon hattı kapasiteleri hızla doluyor. Bu yüzden TT'nin erişim sağlayıcılara her ay bin kadar yeni telefon hattı tahsis etmesi gerekiyor.Bulut yönetimi yetersiz telefon hattı ve santrali sorununa çözüm olarak E1-trunk uygulamasını getirmeye hazırlanıyordu. Ancak her uygulamada olduğu gibi trunk uygulamasında da kaplumbağa hızıyla yol alıyordu. Çünkü TT, gerek teknoloji gerek işletme ve gerek tarifelendirme olarak bu uygulamaya hazır değildi. Yıl sonuna kadar da hazır olamayacak görüntüsü vermesine karşılık erişim sağlayıcılara yeni telefon hattı da vermiyordu. Bu yüzden de kullanıcı sayıları hızla artan bazı erişim sağlayıcılardan hizmet alan kullanıcılar, İnternet'e bağlanmak istediklerinde sık sık meşgul hatlarla karşılaşmaya başlamışlardı. TT ne trunk uygulamasını başlatabiliyor ne de yeni hat tahsis ediyordu. Bunun sonucunda, gereksinim duyulan telefon numarası açığı bu ayın başında 2.500'e kadar tırmandı. Bulut yönetimi görevden alınmasaydı bu konuda ne tedbir alacaktı bilinmez. Ancak yeni genel müdür Horata'nın acil bir çözüm bulması gerekiyor. 822'li telefon numarası açığına getireceği çözüm Horata yönetiminin ilk sınavı niteliğinde. Kısacası ak koyun kara koyun bu hafta belli olacak.www.list2000.com.tr/interaktif yurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku