Yurtsan Atakan

Çamur uçar yazı kalır

11 Aralık 1997
Türk Telekom Enformatik Daire Başkanı Dicle Eroğlu, haftalık Computerworld-Türkiye dergisinin sorularını yanıtlarken, ‘‘Türkiye'de tartışmalardan bir şey çıkmıyor. Zaten sadece anlamsız eleştiriler geliyor’’, demiş. Toplumsal hafızanın zayıflığına güvenip geçmişi unutturmaya çalışan, geçmişte doğruyu söyleyenleri karalamaya çalışanlar her yerde var. Bu gibilere cevabımız geçmişte yazmış olduğumuz yazılardır. Çamur uçar yazı kalır, yar bilmezse el bilir.‘‘Aydınlanma çağını, sanayileşme çağını kaçıran Türkiye'nin önündeki son fırsat Bilgi Çağı. Ve bu çağı yakalamak, diğer kaçan trenleri yakalamaktan çok daha kolay. Bilgi Çağı'nı yakalamak için gereken yatırım öyle atla deve değil. Ama gereksiz tartışmalarla, ileriyi görmekten aciz politikacılarla çok vakit kaybediyor Türkiye.’’ (28 Ekim 1995) ‘‘Bilgi akar Türk Telekom bakarken, Türkiye çağın gerisinde kalıyor. Türkiye'nin İnternet erişim hızı gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, jet uçağının hızı yanında kağnı arabası gibi kalıyor.’’ (12 Mart 1996) - Bu yazılarda kullanılan benzetmeler sonradan çeşitli yazarlarca tekrar tekrar kullanıldı.‘‘İnternet ihalesini kazanan Sprint, ODTÜ, SatKo konsorsiyumu bu ihaleyi öyle ağır şartlarla kazandı ki, ihale altındaki tuzağı aramamak için kaçan trenin seyircisi olmak lazım. (...) Türkiye'de artık ucuza kapatılan ihaleler değil, güzel kızla evlenmek için soyadını değiştiren erkeklerin beklentisi tartışılmalı.'' (2 Aralık 1995) - Ağır şartların altından kalkamayan ODTÜ ve ardından SatKo konsorsiyumdan ayrıldı.‘‘Bir de Turnet ihalesini kazanan konsorsiyumun uymak zorunda olduğu ağır şartlar göz önüne alındığında, bu konsorsiyumun daha az zarar etmek için altyapı çalışmalarını ne kadar yavaşlatacağı da ayrı bir soru.’’ (24 Mart 1996) - Sözleşme şartnamesine göre artırılması gereken Turnet kapasitesi artırılmadı.‘‘Türk Telekom'un Türkiye'ye verdiği zarar bununla da kalmıyor. İnternet erişim servisi hizmetlerinin de tekelinde olduğunu iddia ederek serbest piyasa koşullarında hızla gelişecek bir sektörü de baltalıyor. Serbest rekabet ortamında kolayca çeşitlenecek ve hızlanacak yurtdışı İnternet çıkış kapılarına kilit vuruyor.’’ (31 Mart 1996) - İnternet Erişim Noktası sözleşmesiyle yurtdışı çıkışları kısıtlı da olsa serbest rekabete açıldı.‘‘Yeni hükümet, Bilgi Çağı'na yaklaşımını açığa vuran ilk sinyalini verdi. Bu alanda yaptıkları ilk icraat, telefon ücretlerine yüzde 50 zam yapmak oldu. Bu garip zammın en azından İnternet bağlantılarında kullanılan 822'li hatlara yansıtılmayacağını farz edelim.’’ (19 Temmuz 1997) - Yazıdan iki hafta sonra 822'li hatlar yüzde elli ucuzlatıldı.Önemli not: Bilmediğiniz e-posta adreslerini öğrenmek için http://www.yahoo.com/search/ people adresine bağlanabiliriniz.
Yazının Devamını Oku

Aramızda kalsın

11 Aralık 1997
Bugün sinemaya mı gitmeyi düşünüyorsunuz? Ankara ya da İstanbul'daysanız size bir sır vereyim... Başka bir ilde yaşıyor olsanız da anlatacaklarıma göz atın, sizin ile de gelebilir.Hazır mısınız? Aman dikkat, arkanızdaki omzunuzun üzerinden göz misafiri oluyor. Şöyle daha da bir gömülün canım gazetenin içine. Yerin kulağı varsa duvarların da gözü vardır. Ciddiyim, benden söylemesi... Sonra sinemaya gidip de yer bulamazsanız karışmam.Sinema salonlarını saran keçiboynuzu tadı veren Türk filmleri ve karbon kopya Hollywood filmlerinden birini seyretmek istiyorsanız o başka. Yine de bu tür filmleri seyretmek için önünüzde daha bol bol zaman var. Türk Pop'unun yol açtığı felaketin bin beterinin Türk filmleri sayesinde pek yakında sinema salonlarında da yaşanacağını görmek için zaman makinasının icadını beklemek gerekmiyor.Demem o ki, ayağınıza kadar gelen fırsatı kaçırmayın ve yeni gösterime giren ‘‘LA Confidential-Los Angeles Sırrı’’ filmini mutlaka görün...Yaşınız müsaitse, ekranların zamane Türk filmlerinin kirvesi Türk dizilerince istila edilmediği çağı hatırlarsınız. Hani Komiser Kolombo diye bir dizi vardı. Sarsak, pasaklı kahramanımız o cinayet senin bu cinayet benim meçhul failleri arar, yakaladığı her ipucuyla kafalarımızı allak bullak eder, katili bulduğu final sahnesinde gözler önüne serdiği mantık zinciriyle de, cinayeti sanki kendimiz çözmüşüz gibi bizlere beyinsel orgazmlar yaşatırdı.Los Angeles Sırrı işte bu tatta bir film. Maceraysa macera, hareketse hareket, sürükleyicilikse sürükleyicilik, zamane Hollywood filmlerinde ne ararsanız bu filmde de var. Filmi çağdaşlarından ayıran, sıradışı yapan özelliği seyirciyi aptal yerine koymayıp muhteşem kurgusunda aksayan tek bir dişliye yer vermemesi. Gerçi filmin en kötü kahramanının kim olduğu daha filmin başından tahmin edilebiliyor ama olayların ardındaki sırlar ancak filmin sonunda ortaya çıkıyor. Kötü adam değil en kötü adam dedim çünkü filmde iyi adam yok. Filmin mesajı da, iyi ya da kötü her davranışın geçmişe dayalı bir nedeni olduğu, yaşam boyunca karşılaşılan yol ayrımlarında verilen kararların şans eseri verilmiş kararlar olmadığı.Hadi ne duruyorsunuz, filme gidip gitmemeye karar verene kadar bilet kalmayacak haberiniz yok. Zevkine güvendiğim ender sinema eleştirmenlerinden Murat Özer, filmi seyretmeden önce Los Angeles Sırları'nın yılın filmi olmaya aday olduğunu söylemişti. Filmi seyrettikten sonra ne düşünüyor bilmiyorum ama bu ilginç filmi kaçırmamanızı dilerim.Aramızda kalsın not: Filmle ilgli ayrıntılı bilgilere ulaşmak için http://www.newregency.com/laconfidential/ ya da http://www.sinema. net/v-laconfidential.htm adreslerine bağlanabilirsiniz.Aramıza girmesin not: Film hakkındaki düşüncelerinizi paylaşmak isterseniz e-posta adresimi http://www.four11. com adresinden bulabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Aramızda kalsın

10 Aralık 1997
Bugün sinemaya mı gitmeyi düşünüyorsunuz? Ankara ya da İstanbul'daysanız size bir sır vereyim... Başka bir ilde yaşıyor olsanız da anlatacaklarıma göz atın, sizin ile de gelebilir.Hazır mısınız? Aman dikkat, arkanızdaki omzunuzun üzerinden göz misafiri oluyor. Şöyle daha da bir gömülün canım gazetenin içine. Yerin kulağı varsa duvarların da gözü vardır. Ciddiyim, benden söylemesi... Sonra sinemaya gidip de yer bulamazsanız karışmam.Sinema salonlarını saran keçiboynuzu tadı veren Türk filmleri ve karbon kopya Hollywood filmlerinden birini seyretmek istiyorsanız o başka. Yine de bu tür filmleri seyretmek için önünüzde daha bol bol zaman var. Türk Pop'unun yol açtığı felaketin bin beterinin Türk filmleri sayesinde pek yakında sinema salonlarında da yaşanacağını görmek için zaman makinasının icadını beklemek gerekmiyor.Demem o ki, ayağınıza kadar gelen fırsatı kaçırmayın ve yeni gösterime giren ‘‘LA Confidential-Los Angeles Sırrı’’ filmini mutlaka görün...Yaşınız müsaitse, ekranların zamane Türk filmlerinin kirvesi Türk dizilerince istila edilmediği çağı hatırlarsınız. Hani Komiser Kolombo diye bir dizi vardı. Sarsak, pasaklı kahramanımız o cinayet senin bu cinayet benim meçhul failleri arar, yakaladığı her ipucuyla kafalarımızı allak bullak eder, katili bulduğu final sahnesinde gözler önüne serdiği mantık zinciriyle de, cinayeti sanki kendimiz çözmüşüz gibi bizlere beyinsel orgazmlar yaşatırdı.Los Angeles Sırrı işte bu tatta bir film. Maceraysa macera, hareketse hareket, sürükleyicilikse sürükleyicilik, zamane Hollywood filmlerinde ne ararsanız bu filmde de var. Filmi çağdaşlarından ayıran, sıradışı yapan özelliği seyirciyi aptal yerine koymayıp muhteşem kurgusunda aksayan tek bir dişliye yer vermemesi. Gerçi filmin en kötü kahramanının kim olduğu daha filmin başından tahmin edilebiliyor ama olayların ardındaki sırlar ancak filmin sonunda ortaya çıkıyor. Kötü adam değil en kötü adam dedim çünkü filmde iyi adam yok. Filmin mesajı da, iyi ya da kötü her davranışın geçmişe dayalı bir nedeni olduğu, yaşam boyunca karşılaşılan yol ayrımlarında verilen kararların şans eseri verilmiş kararlar olmadığı.Hadi ne duruyorsunuz, filme gidip gitmemeye karar verene kadar bilet kalmayacak haberiniz yok. Zevkine güvendiğim ender sinema eleştirmenlerinden Murat Özer, filmi seyretmeden önce Los Angeles Sırları'nın yılın filmi olmaya aday olduğunu söylemişti. Filmi seyrettikten sonra ne düşünüyor bilmiyorum ama bu ilginç filmi kaçırmamanızı dilerim.Aramızda kalsın not: Filmle ilgli ayrıntılı bilgilere ulaşmak için http://www.newregency.com/laconfidential/ ya da http://www.sinema. net/v-laconfidential.htm adreslerine bağlanabilirsiniz.Aramıza girmesin not: Film hakkındaki düşüncelerinizi paylaşmak isterseniz e-posta adresimi http://www.four11. com adresinden bulabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Göbek atma

4 Aralık 1997
Merak etmeyin cinsiyet filan değiştirmedim. Fotoğrafımın altındaki isim de yanlışlıkla öyle yazılmış değil. İsim de değiştirmedim. Ama e-posta adresimi değiştirdim. Dost başa, düşman ayağa bakarmış. Bu yüzden yazımın tabanındaki değişikliği fark etmez, es geçer, adres değişikliğimin farkına varmazsınız diye bu yola başvurdum.Evet dört yıla yakın bir zamandır kullanmakta olduğum yurtsan@ibm.net adresim artık tarihe karışmak üzere. Hürriyet yönetimi karar almış, gazetedeki tüm yazarlar artık ‘‘@hurriyet.com.tr’’ uzantılı yeni adreslerini kullanacaklarmış. Eski vefakar adresime ihanet etmek değil niyetim anlayacağınız. Emir komuta zinciri dahilinde böyle davranmak zorundayım. ‘‘Kurum kimliği’’ diyorlar, haklılar.Bu arada bu değişikliği fırsat bilip, uzun zamandır yapmak istediğim ancak uygun bir zaman bulup bir türlü yapamadığım bir açıklamada da bulunayım. Yaklaşık dört yıl önce İnternet'e bağlanıp ilk kez bir e-posta adresine sahip olduğumda fazla bir seçeneğim yoktu. O zamanlar Türkiye'de TR-Net dışında tek İnternet erişimi veren kurum IBM'di. Ve mecburen İnternet'e IBM üzerinden bağlandım. Hürriyet'e girip İnternet konulu bu sayfayı yapmaya, bu köşeyi yazmaya başladığımda da durum pek farklı değildi. İnternet tüm gazeteler için olduğu gibi Hürriyet için de oldukça uzak bir kavramdı. Gazeteye önerim, haftada bir yayınlanacak ‘‘İnternet’’ sayfasıyla İnternet kullanımınının Türkiye'de yaygınlaşmasını sağlamak, bu ilk ateşi bir süre geçtikten sonra çıkartılacak bir İnternet dergisiyle desteklemek ve sonunda gazeteyi de İnternet ortamına geçirerek, her alanda öncü bir kurum olan Hürriyet'in 21. yüzyıla sağlam adımlarla girmesini sağlayacak üç adımlı bir plandan oluşuyordu. Ertuğrul Özkök büyük bir öngörüyle ‘‘İnternet’’ sayfasının startını verdi ve İnternet kısa bir sürede popülerleşti. Ve artık 21. yüzyıla şimdiden hazır şirketler için kurumsal kimliklerinin bir parçası olacak kadar yaşantımıza girdi.yurtsan@ibm.net adresini kullandığım yıllar boyunca birçok kişi IBM'den reklam mı aldığımı sordu. Kişilere yaptığım açıklamayı burada herkesin önünde tekrarlayayım. Hayır. Üstüne üstlük, erişim sağlayıcıların performansını takip etmek amacıyla birçok kuruluştan ücretsiz İnternet erişimi almama rağmen her ay abone ücreti ödediğim tek kuruluş IBM'dir. Tüm yavaşlığına rağmen bir tek IBM'e abone ücreti ödedim ve ödemeye devam ettim çünkü e-posta adresi değiştirmek çok zahmetli bir iş. İnternet üzerindeki bir çok sayfada yurtsan@ibm adresim kullanılıyor. İnsanlar yıllardır bana bu adresten ulaşıyor, haberler bu adresten akıyor. Eski adresimi bir süre daha kullanmaya devam edeceğim. yurtsan@ibm.net adresine gönderilen mesajlarınız bir süre boyunca yurtsan@hurriyet.com.tr adresine yönlendirilecek. Tabii artık yeni adresimi kullanmanızda fayda var.Bağlantısız not: Yarın saat 19:00-20:00 arası NumberOne TV'de yayınlanacak olan Bağlantı programının konuğuyum. Cem Tecimen ve Mehmet Ziya Sümer tarafından hazırlanıp sunulan programa TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı'yla birlikte konuk olacağız. Bir izleyici de Vestel Asteo PC kazanacakmış, benden söylemesi.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Başarısızlık mühendisliği

4 Aralık 1997
Yeni bir mühendislik dalı daha mı çıktı başımıza, demeyin. Başarısızlık mühendisliği yeni bir meslek değil. Aksine endüstri tasarım mühendislerinin uzun yıllardır üzerinde çalıştıkları bir dal.Bazı aletlerin, bazı sistemlerin, bazı ürünlerin önceden saptanan koşullar oluştuğunda bozulması, normal görevini görmemesi, başarısız olması gerekir. Gazoz şişelerinin kapağı örneğin. Normalde gaz kaçırmayacak kadar sıkı sıkıya kapalı olması gereken gazoz şişesi kapağının, gazoz açacağı karşısında başarısız olması gerekir. Normalde evimizin elektrik sisteminin kesintisiz çalışması için elektrik akımını iletmesi gereken sigortanın, tehlike yaratan elektrik kontakları sırasında başarısız olup atması gerekir. Tüm bu başarısızlıklar aslında, kullanılan aletin arzu edilen durumlarda arzu edildiği gibi davranmakta gösterdiği başarılardır.Çoğu mühendislik tasarımlarına ilham kaynağı olan doğa, başarısızlığa dayalı tasarımlar için de modeller sunmakta. Normalde içinde büyümekte olan civcivi korumak için yumurtlama anındaki aşırı basınç altında bile kırılmaması gereken yumurta kabuğunun civcivin gaga darbelerine dayanamayarak başarısız olması gerekir. Normalde kesintisiz olarak çalışması gereken beynimizin dayanılamayacak büyük acılar karşısında iflas etmesi, sigortalarının atması gerekir.Unutma becerisi de, insanın herşeye rağmen yaşantısını sürdürmesine yarayan kusursuz bir başarısızlık mühendisliği örneği. Hayatınız boyunca karşılaştığınız tüm acıların, ömrünüz boyunca gözünüzün önünden gitmediğini bir düşünsenize...Tüm bunları düşünmemin nedeni, adından başka hiçbirşeyiyle Türklükle alakası olmayan Mehmet Scholl'ün sergilediği tutarsız davranışlar. Scholl'ün babasıyla karşılaştığı anda gösterdiği sevinç ve şaşkınlık karışımı davranışlarıyla, İstanbul'dan ayrılırken TV kanallarından birinin sorusuna verdiği ‘‘Babamı bir daha görmeyi düşünmüyorum’’ yanıtı... Atatürk havalimanında böyle derken, RTL televizyonundaki canlı yayında ‘‘Babamla sürekli telefonlaşıp, görüşeceğiz’’ demesi...Scholl'ün bu tutarsız davranışları başarısızlık mühendisliğinin insan beynine neler yaptıracağının ilginç örnekleri. Bir insan düşünün 19 yıldır babasını görmüyor. Beyni bu olayı unutup, hatta babasını düşman belleyip acısını dindirmeye çalışıyor. Sonra birden karşısında buluyor babasını. Bu büyük sevinçle beyni bir kez daha başarısızlığa uğruyor, kurduğu savunma mekanizmaları birer birer çöküyor. Ayrılık vakti geliyor ve savunma mekanizmaları tekrar devreye giriyor.Bunları düşününce Scholl'ün tutarsız davranışlarını hoşgörmemek elde değil. Ama pasaport kontrolü kuyruğundaki o küstah tavrını hoşgörmenin olanağı yok. Beyimiz sırada beklemekten sıkılmış; Türkleri aşağı görüyor, ‘‘Ne bu, polisler pasaportları mı ezberliyor’’, diyor. Bununla da yetinmiyor, bir vücut çalımıyla, pasaport kontrolü yaptırmadan aradan sıyrılmaya kalkışıyor. Kendisini sıraya girmeye davet eden polisle alay ediyor. Herr Scholl, bir Türk olarak Alman gümrüklerinde hiç sıraya girmemiş anlaşılan. Şükretsin ki gümrük kapılarındaki polislerimiz Nazi bozması Alman memurlarına benzemiyor. Beyninin sigortaları bir daha çalışmamak üzere atabilirdi.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Bak Bill!..

27 Kasım 1997
Yeni Yüzyıl'dan Gürsel Göncü, geçtiğimiz pazartesi günü yayınlanan yazısında medyaya cephe alan aydınlardan şikayetçi. Ay başında İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı tarafından düzenlenen 1. Ulusal Kültür Kongresi'nde medyayla ilgili sunulan iki bildiriden dert yanıyor, yazar ve araştırmacı Demirtaş Ceyhun'la, Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema-TV Bölüm Başkanı Prof. Oğuz Adanır'ın bol miktarda ‘‘sol’’ referans kullanarak medyaya yüklenmelerinden dem vuruyor. Göncü'nün baştan aşağı doğru saptamalardan oluşan yazısını aktarmak için yerim dar. Ama iletişimci! Prof. Oğuz Adanır'ın iletişim hakkındaki incisini aktarmadan edemeyeceğim: ‘‘Bugün Türkiye'de eksikliği en çok hissedilen şey, toplumsal iletişimdir. Ancak bu iletişim medya aracılığıyla değil, yüz yüze, insan insana olmalıdır. Gerçek iletişim budur’’...Vallahi pes doğrusu. Medya düşmanlığı modası meğer iletişimcilere bile bulaşmış da haberimiz yokmuş. Adanır'ın sözlerini okuyunca aydınlar arasındaki İnternet düşmanlığı modası geliyor aklıma. Aydınlara musallat olan medya düşmanlığı trendinin yorumunu Gürsel Göncü'ye, psikologlara ve sosyologlara bırakıp, aydınların İnternet düşmanlığına gelmek istiyorum.İnternet düşmanı aydınları kabaca ikiye ayırabiliriz; İnternet'i yakından tanıyanlar ve İnternet hakkında kulaktan dolma bilgi sahibi olanlar. Kulaktan dolma bilgi sahibi olanları, kendilerini her konuda ukalalık etme zorunluluğunda hissetmeleri dışında bir nebze hoş görebiliriz. Bunları zaten çok gördük. Cevaplarını alıp ya bir köşeye çekildiler ya da hırslanıp iyi birer İnternet kullanıcısı oldular.Asıl azılı İnternet düşmanları ise İnternet'in sunduğu olanakları yakından tanıyan ya da bir şekilde sezen ve bu olanakların oturmakta oldukları koltuğu tehdit ettiğini görenler.Büyük bir çoğunluğu oldukça medyatik olan bu azılı İnternet düşmanı aydınların tüm varlığı sahip oldukları bölük pörçük bilgiden başka bir şey değil. Bir de tabii, sahip oldukları bu bilgi kırıntılarını pazarlama becerileri. Bu tip aydınların ortak özelliği çok sayıda kitap okumuş olmaları, okuduklarını büyük bir beceriyle beyinlerine depolamaları ve yeri geldikçe beyin çekmecelerinden çıkartıkları uygun bilgi kırıntılarını hiçbir beyinsel katkıda bulunmadan pazara sürmeleridir. Beyin kıvraklığı eksiklikleri, yazılarına mizah yoksunluğu olarak yansır. Daha zekileri bu eksikliklerini ezberledikleri fıkralarla giderirler. Konuya uygun bir fıkra, beyinlerinin uygun çekmecelerinden birinde her zaman hazırdır. Bunlar İnternet'e karşıdırlar çünkü, İnternet'in sahip oldukları tüm geçim kaynaklarını ellerinden alacak güce sahip olduğunu bilir ya da sezerler. İnternet'in giderek genişleyen sonsuz bir bilgi kaynağı sunduğunu, bilgiye erişimi tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kolaylaştırdığını görürler. Ham bilgiye ulaşmanın bu denli kolaylaşmasının gerçek düşünceye, işlenmiş bilgiye olan talebi patlatacağını, bu gücün de kendilerinde olmadığını anlayacak kadar da zeki ancak fikir üretemeyecek kadar düşünce tembelidirler.Tek bilmedikleri ya da bilmek istemedikleri, ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar koltuklarından düşürülme kaderinden kurtulamayacaklarıdır. Belki de keçi boynuzu çekirdeği ağırlığının dünyanın her yerinde miligram şaşmadığı gibi doğal mucizeden saydıkları safsatalara inanmaları, paçayı kurtarmalarının yalnızca mucizelere kaldığını bilmelerindendir.Kel alaka not: Kullandığım başlığın yazıyla hiçbir ilgisi yoktur.yurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Dokunmatik vekiller

27 Kasım 1997
Matematik basit. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sınırlandırılması ile ilgili anayasa değişikliği için mecliste yapılan ilk tur oylamada, kendilerine dokundurtmamaya azimli Refah Partililerin dışındaki milletvekillerinden 80'i, red oyu vererek ya da oylamaya katılmayarak kendilerine dokunulmamasını istedi. Değişiklik olsaydı haklarındaki fezlekelerden dolayı dokunulmazlıkları kaldırılabilecek milletvekillerinin sayısı ise 85.Kendilerini milletin vekili zannedenler, hassas noktalarına bir sonraki seçime kadar dokundurtmamaya karar verdiler. Şimdi millet, mecliste vekaleten oy kullananların hassas noktalarını acıtmak için halkoylamasını ya da bir sonraki seçimleri bekliyor.Bu arada İnternet kullanıcısı okurlardan da, milletvekillerinin bu sorumsuzluklarını eleştiren e-posta mesajları yağıyor. İnternet kullanıcısı okurlardan ricam, bu mesajlarını benim ve diğer gazetecilerin e-posta adreslerine göndermek yerine http://www.list2000.com.tr/ interaktif adresinde açılan tartışma alanına göndermeleri. Kişilere gönderilen mesajlar çok kısıtlı sayıda insan tarafından okunabiliyor. İnteraktif sayfasına gönderilen mesajlar ise çok daha fazla kişi tarafından paylaşılabiliyor. Üstelik bu sayfada fikir alışverişinde bulunup, tartışmak da mümkün.Okurlarımla gazeteden çok daha etkileşimli bir ortamda bir araya gelmek ve onların da birbirleriyle etkileşimini sağlamak amacıyla tasarladığım İnteraktif sayfasında Cafer Kiraz (cafer@hotmail.com), dokunulmazlıklarla ilgili bir tartışma grubu açmış bile. ‘‘Ne yazık ki TBMM'de (sözde) bizi temsil eden milletvekillerimiz kendilerine dokunulması istemini reddettiler’’, diyor Kiraz, ‘‘Yani demek istediler ki, biz hakkımızda ortaya atılan tüm suçlamaları peşinen kabul ediyoruz ve bu suçlarımız yüzünden yargılanmak istemiyoruz. Bazen düşünüyorum da bu insanları seçen bizler mi suçluyuz, yoksa bizim iyi niyetimizi suistimal eden onlar mı? Bu konuda tartışmaya ne dersiniz?’’Cafer Kiraz'ın çağrısına Pelin Kaya (pkaya@hotmail.com) cevap vermiş, ‘‘Cafer, oylamanın sonucu belli etti ki, hangi partiden olursa olsun yarası olan gocundu. Ben sonucu önceden belli bir oylama olarak yorumluyorum. Cafer, sen rahat ol bunlar kendi kendilerini ateşe atmazlar. Hepsi göz boyama bence’’...Gelen cevaplar arasında dalgaland@superonline.com e-posta adresli mesajda ise ‘‘Meclisin kuruluşundan bugüne değin milletvekili olanların yaklaşık yarısı vekili oldukları millete hizmet değil, bu vekaletten güç alarak onların sahip olduklarından kendi zilliyetlerine aktarım yapabilmek için aday olmuşlardır. Bu durumda kendilerine siper olarak aldıkları dokunulmazlık kalkanından vazgeçmelerini nasıl beklersiniz? Vekili seçtikten sonra değil, seçmeden itina göstermeliyiz’’, deniyor.Millet, siz vekilleri hakkında işte bunları düşünüyor. Yazıklar olsun size... Milletin meclisinin saygınlığını, milletin gözünde beş paralık etme hakkını nereden buluyorsunuz? Bulacağınız bir şey varsa, bulun bir yolunu ve temizleyin ettiğinizi...yurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku

Çakmaya başlıyoruz

19 Kasım 1997
Bugünden itibaren çakmaya başlıyoruz. Çakmak isteyenler hemen http://www.birlik.com adresine bağlanıp kendilerine önem vermeyen siyasilere, birer birer çakmaya başlayabilir.Üç hafta önce bu köşeden yaptığımız kampanya çağrısına kişi, kurum ve şirketlerden gelen destek mesajları sonucunda siyasi partilerin, siyasetçilerin ve hükümetin ilgisini İnternet'e çekme amaçlı kampanyanın hazırlıklarını tamamladık ve bugünden itibaren İnternet kullanıcılarının hizmetine açtık.Kampanyamızın ismi ‘‘İnternet'e sahip çıkalım’’, sloganı ise ‘‘Ya yap, ya devret’’. Kampanya logosu olarak, İnternet bağlantılarımızda bir sayfadaki resimlerin yüklenmesini beklerken uzun uzun seyretmeye alıştığımız ‘‘kare, yuvarlak ve üçgen’’den oluşan simgeyi seçtik. Adres olarak ise İnternet kullanıcılarının siyasi yaptırım gücünü simgelemesi açısından ‘‘birlik.com’’u kullandık.Eylem sayfamızın başlığı ‘‘İnternet'e önem vermeyenlere oy vermeyeceğiz’’. Sayfaya bağlanan İnternet kullanıcıları elektronik bir formu kullanarak ortak bir bildiri metnine imza atıyorlar ve hükümetten, siyasi partilerden, siyasetçilerden taleplerini sıralayarak bu taleplerini yerine getirmeyenlere bir sonraki seçimde oy vermeyeceklerini taahüt ediyorlar. Kampanyaya katılanlar sayfadaki üç ayrı talep seçeneğinden birini, ikisini ya da hepsini seçme olanağına sahipler.Kampanyaya www.birlik.com ana adresinden katılınabileceği gibi destek veren Ağ sitelerinin ana sayfalarındaki linklerden ya da bu şirketlerin sunucularında tutulan yansı adreslerinden de ulaşılabiliyor. Bu sayede www.birlik.com adresine ulaşmakta zorluk çeken kullanıcılar kendi servis sağlayıcılarının sunucu bilgisayarları üzerinden oylarını kolayca kullanabiliyorlar.Hemen belirtelim ki, kampanyanın amacı hiçbir siyasi partiyi ya da siyasetçiyi peşinen yargılamak değil. Kampanya ilk bakışta şu an işbaşında olan hükümete yönelikmiş gibi bir izlenim verebilir. Ancak aslında hükümet için büyük bir şans. Eğer İnternet kullanıcılarının taleplerine kulak verir, İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşabilmesi, sağlıklı bir altyapıya kavuşması için gerekli adımları atarsa bir taşla iki kuş vurabilir. Çünkü hem sayıları yabana atılamayacak İnternet kullanıcılarını yanına çekmiş, hem de Türkiye'nin geleceği için hiçbir şeyle kıyaslanamayacak denli olumlu bir icraatte bulunmuş olacaklar.Siyasetçilerin ayaklarına kadar gelen bu fırsatı tepmeyeceğini umuyoruz. Gerekli adımlar bu hükümetçe atılmazsa, muhalefettekiler de peşinen sevinmesin. Çakılma sırası onlara da gelebilir.http://www.birlik.comhttp://www.list2000.com.tr/interaktifhttP://www.turk.net/sevgihttp://desnetcorp.com/eylemhttp://www.hurriyet.com.tr/ekleryurtsan@ibm.net
Yazının Devamını Oku