Yurtsan Atakan

Kağıda basılı son köşe

5 Ocak 1998
Bu yazıyı kağıda basılı gazeteden mi, Hürriyet'in İnternet üzerindeki ‘‘on-line’’ versiyonundan mı okuyorsunuz bilemiyorum. Bildiğim, yazılarımı İnternet üzerinden okuyan okurlarımın sayısının hiç de az olmadığı. Kağıda basılı gazete okurlarından ve elektronik gazete (e-gazete) okurlarından gelen e-posta mesajlarını karşılaştırdıkça, e-gazete okurlarımın oranının her geçen gün artığını da görüyorum.E-gazete okurlarımın en büyük şikayeti ‘‘Hürriyet Online’’da yayınlanan yazılarıma kolay ulaşamamak, yazıma ulaşmak için adres cambazlıkları yapmak zorunda kalmak. Medyada içinde bulunduğumuz dönem kağıda basılı medyadan e-medyaya, pasif izleyiciye hitap eden yayıncılıktan etkileşimli (interaktif) yayıncılığa geçiş dönemi. Bu geçiş süreci içerisinde bazı aksaklıkların yaşanması kaçınılmaz. Bugün e-medyada, yalnızca Türkiye'de değil tüm dünyada yaşanan en büyük sorun e-gazetelerin yayıncı-grafiker-yazılımcı verimli işbirliğiyle hazırlanmıyor oluşu. Bu sorunun aşılamamasının en önde gelen nedeni ise e-gazetelerin bütçesinin bu işbirliğini finanse edebilecek güce şimdilik ulaşamamış olması. İşte bu yüzden geçiş dönemi e-gazetelerinin bir bölümü grafiker-yazılımcı işbirliğiyle tasarlanırken, büyük bir bölümü hâlâ yalnızca yazılımcılar tarafından tasarlanmak zorunda kalıyor. Yayıncı-grafiker-yazılımcı desteğine ise sadece çok güçlü medya devleri ve bilgisayar sektörüne hitap eden yayınlar çıkartan, bu sayede de hem yazılım hem de yayıncılık deneyimine sahip elemanları doğal olarak bünyelerinde barındıran sektör yayıncıları sahip.Geçiş döneminin bir başka büyük sorunu ise yayıncılık bilgisinden çok varılan teknolojik düzeyle ilgili. E-gazeteler, kağıda basılı gazetelerin bazı pratik avantajlarına günümüz teknolojisiyle henüz ulaşamadılar. Evet bir e-gazetenin yayınlanması için dev yatırımlar gerekmiyor, bir e-gazetenin değişken giderleri kağıda basılı gazetelerinkinin yanında sıfıra yakın, okunan her bir nüshası kağıt, baskı ve dağıtım giderleri olmadığı için kopya başına kârlı... Ama e-gazeteler ancak bilgisayar ekranlarından okunabiliyor, kağıda basılı gazeteler gibi kolayca taşınamıyor. E-gazetelerin yatakta, otobüste, tuvalette okunması hiç pratik değil.Ancak teknolojinin bu dezavantajları bertaraf etmesi an meselesi. Kağıt benzeri katlanabilir, kıvrılabilir, kolayca taşınabilir elastik ekranlar üretilmek üzere. İşte o andan itibaren kağıda basılı gazeteler birer birer müzelik olacak. O andan itibaren gerçek medya devri başlayacak. Kağıda basılı bu son köşe okurlarıyla değil, okuryazarlarıyla buluşacak.[Ana Sayfa] [Gündem] [Ekonomi] [Dünya] [Yaşam] [Dizi] [Spor] [Yazarlar] [Ekler] [Standart karakterler]
Yazının Devamını Oku

Bilimsel ‘97 falı

31 Aralık 1997
İki hafta önceki ‘‘Okumazsanız karışmam’’ başlıklı yazımda on yıl sonrasında neler olacağına dair bir projeksiyonda bulunmuş, on yıl sonra o yazıyı bu kez İnternet üzerinde bir kez daha yayınlayacağımı ve ben dememişmiydim diye kasım kasım hava basacağımı ilan etmiştim.Ne yapalım ki sabırsız bir adamım. Böbürlenmek için on yıl bekleyemeyeceğim. Hem on yıl sonra kim öle, kim kala. O yazıda yazmamıştım ama on yıl sonrasına dair kesinleşmesi kesin bir başka tahminim de, on yıl sonra yazarların kendi kendileriyle böbürlenmesinin bugünkü gibi moda olmayacağı. Hatta on yıl sonra kendi kendiyle övünen yazarlarla ancak sirklerde karşılaşacağız.Demek vakit yok, böbürlenmek için gaza basmak lazım. Fırsat bu fırsat, yılbaşı yaklaştı ‘97'ye dair tahminler yapmanın tam sırası. ‘97 yılına ilişkin ilk tahminim, önümüzdeki yıl içersinde de kendi kendini öven yazıların modasının geçmeyeceği. Dolayısıyla gelecek senenin sonuna doğru bu yazıyı tekrar yayınlayıp, ‘‘Ben dememiş miydim’’ diye ne kadar övünsem az olacak.Gelelim diğer bilimsel tahminlere. Tahminlerimin bilimsel olduğundan şüphe duyuyorsanız aklınıza şaşarım. Bilimsel olmasa bu yazının ‘‘Bilim’’ sayfasında işi ne? Yine de inanmıyorsanız, seneye görüşürüz.‘97 yılında İnternet'te sayfa açmamış ne siyasi parti ne de büyük günlük gazete kalacak. Ama bu parti ve gazetelerin İnternet sitelerinden hiçbiri ne yazık ki lise öğrencilerinin hazırladığı amatör Web sitelerinden daha kaliteli olmayacak.‘97 yılında Tansu Çiller'in en az üç yalanı daha meydana çıkacak. Ama bu yalanlardan hiçbiri ne yazık ki istifa etmesine yol açacak kadar yüzünü kızartmayacak.‘97 yılında Meclis Araştırma Komisyonu en az üç dosyayı daha aklayacak. Ama bu aklamalardan hiçbiri ne yazık ki kamu vicdanı nezdinde inandırıcı olmayacak.‘97 yılının en geç ikinci yarısında Tansu Çiller tam da Başbakan koltuğuyla hasret gidermeye hazırlanırken, hacı-bacı koalisyonu bozulacak. Ama bu bozulmayla ne yazık ki koalisyon sürecinin yol açtığı toplumsal bozukluklar düzelmeyecek.‘97 yılında AIDS'in tedavisi bulunacak, ama ne yazık ki çok pahalı olacak. İnternet'te canlı TV yayını başlayacak, ama ne yazık ki Türkiye'de İnternet üzerinden canlı radyo yayınları bile rahatça dinlenemeyecek.Bunları babanız da mı biliyor? Ne yapalım babamızdan çok bilecek değiliz ya...Böbürlenmeli not: Yukarıdaki yazı tam bir yıl önce bu köşede yayınlanan yazımdır.98 falına katkınız olsun not: Türkiye'nin geleceğini etkilemek istiyorsanız http://www.birlik.com adresine bağlanın, bağlandırın.Falcı olmaya gerek yok not: E-posta adresimi öğrenmek istiyorsanız http://www.best.com.tr/email adresine bağlanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Bilimsel ‘97 falı

30 Aralık 1997
İki hafta önceki ‘‘Okumazsanız karışmam’’ başlıklı yazımda on yıl sonrasında neler olacağına dair bir projeksiyonda bulunmuş, on yıl sonra o yazıyı bu kez İnternet üzerinde bir kez daha yayınlayacağımı ve ben dememişmiydim diye kasım kasım hava basacağımı ilan etmiştim.Ne yapalım ki sabırsız bir adamım. Böbürlenmek için on yıl bekleyemeyeceğim. Hem on yıl sonra kim öle, kim kala. O yazıda yazmamıştım ama on yıl sonrasına dair kesinleşmesi kesin bir başka tahminim de, on yıl sonra yazarların kendi kendileriyle böbürlenmesinin bugünkü gibi moda olmayacağı. Hatta on yıl sonra kendi kendiyle övünen yazarlarla ancak sirklerde karşılaşacağız.Demek vakit yok, böbürlenmek için gaza basmak lazım. Fırsat bu fırsat, yılbaşı yaklaştı ‘97'ye dair tahminler yapmanın tam sırası. ‘97 yılına ilişkin ilk tahminim, önümüzdeki yıl içersinde de kendi kendini öven yazıların modasının geçmeyeceği. Dolayısıyla gelecek senenin sonuna doğru bu yazıyı tekrar yayınlayıp, ‘‘Ben dememiş miydim’’ diye ne kadar övünsem az olacak.Gelelim diğer bilimsel tahminlere. Tahminlerimin bilimsel olduğundan şüphe duyuyorsanız aklınıza şaşarım. Bilimsel olmasa bu yazının ‘‘Bilim’’ sayfasında işi ne? Yine de inanmıyorsanız, seneye görüşürüz.‘97 yılında İnternet'te sayfa açmamış ne siyasi parti ne de büyük günlük gazete kalacak. Ama bu parti ve gazetelerin İnternet sitelerinden hiçbiri ne yazık ki lise öğrencilerinin hazırladığı amatör Web sitelerinden daha kaliteli olmayacak.‘97 yılında Tansu Çiller'in en az üç yalanı daha meydana çıkacak. Ama bu yalanlardan hiçbiri ne yazık ki istifa etmesine yol açacak kadar yüzünü kızartmayacak.‘97 yılında Meclis Araştırma Komisyonu en az üç dosyayı daha aklayacak. Ama bu aklamalardan hiçbiri ne yazık ki kamu vicdanı nezdinde inandırıcı olmayacak.‘97 yılının en geç ikinci yarısında Tansu Çiller tam da Başbakan koltuğuyla hasret gidermeye hazırlanırken, hacı-bacı koalisyonu bozulacak. Ama bu bozulmayla ne yazık ki koalisyon sürecinin yol açtığı toplumsal bozukluklar düzelmeyecek.‘97 yılında AIDS'in tedavisi bulunacak, ama ne yazık ki çok pahalı olacak. İnternet'te canlı TV yayını başlayacak, ama ne yazık ki Türkiye'de İnternet üzerinden canlı radyo yayınları bile rahatça dinlenemeyecek.Bunları babanız da mı biliyor? Ne yapalım babamızdan çok bilecek değiliz ya...Böbürlenmeli not: Yukarıdaki yazı tam bir yıl önce bu köşede yayınlanan yazımdır.98 falına katkınız olsun not: Türkiye'nin geleceğini etkilemek istiyorsanız http://www.birlik.com adresine bağlanın, bağlandırın.Falcı olmaya gerek yok not: E-posta adresimi öğrenmek istiyorsanız http://www.best.com.tr/email adresine bağlanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Aaaa konuşuyormuş

26 Aralık 1997
Üç yıldır bu köşede sık sık Türk Telekom hakkında yazılar yazıyor, uygulamalarını eleştiriyor, zaman zaman da alkışlıyoruz. Buna karşılık bugüne kadar Türk Telekom'dan ne bir açıklama aldık, ne de basit bir basın bülteni. Ve sonunda geçtiğimiz gün Türk Telekom ses verdi... Gönderdikleri faks 11 Aralık 1997 tarihini taşıyor. İlk cümlesi ise ‘‘Gazetenizin 11.10.1997 tarihli nüshasında yayımlanan ‘Dın dın dın dın dın’’ başlıklı yazınız incelenmiştir’’. İşin Türkçesi 11 Ekim'de çıkan yazının incelenmesini tam iki ay sonra 11 Aralık'da bitirmişler.Teknik ayrıntılar okumak istemiyorsanız yazımın son paragrafına atlayabilirsiniz. Türk Telekom'un cevabını Türkçeye çevirmeyi son paragrafa bırakarak 11 Ekim'de yazmış olduğum yazı ve 11 Aralık'ta gelen cevaba geçiyorum.11 Ekim tarihli yazımın ‘‘TT'den pis kokular’’ arabaşlıklı bölümünde şunları yazmışım, ‘‘İnternet Erişim Sağlayıcı firmalara getirilecek Trunk uygulamasıyla ilgili ilginç duyumlar alıyorum. Önde gelen telekom santrali ve cihazları yapımcısı bir şirket, TT'yi, İES'lara verilecek E1-Trunk hizmetinin yalnızca kendi kurduğu santrallerden verilmesine ikna etmiş. Şirketin rakibi diğer üç büyük şirket tarafından kurulmuş olan santraller E1-trunk hizmeti vermeye teknolojik olarak hazır olmalarına rağmen, TT'yi ikna eden şirketin santralleri hazır değil. Teknolojileri hazır firmalar E1-trunk hizmetinin kendi santrallerinden verilmesi için TT ile görüşmeye çalışıyor ancak karşılarında sağır-dilsiz bir TT buluyorlarmış’’.TT'nin 11 Aralık tarihli cevabında ise bakın neler yazıyor, ‘‘Servis sağlayıcıların kullandıkları sistemlerin şebekemizde yaygın olarak kullanılan R1 işaretleme sistemine uyumlu olması ve daha hızlı bir erişim sağlanabilmesi için, bağlantının trank üzerinden ISDN-PRA olarak yapılması planlanmıştır. Şirketimiz tüm il merkezlerinde ve bazı büyük ilçelerde ISDN hizmeti verebilecek altyapıya sahiptir. Ancak nereden ne kadar talep geleceği tahmin edilemediğinden gereksiz ve zamansız yatırım yapılmaması için öncelikle pilot olarak seçilen İnternet servis sağlayıcıların yoğun olduğu (...) santrallerde uygulanacaktır. Talebe göre ISDN hizmeti verecek santraller artırılacaktır’’.Cevabın Türkçesi şu; TT olarak belli başlı santrallerde trunk hizmeti vermeye hazırız, ama vermiyoruz işte o kadar! İyi de kardeşim bu cevabın, benim yazımla ne ilgisi var? TT'den gelecek cevap ve bilgilere her zaman açığız. Ama ne olur daha hızlı ve daha ipe sapa gelir bilgiler olsun.Benim başım kel mi not: Serdar Turgut Perşembe günkü yazısını ‘‘Yine bu arada benim e-mail adresim de ‘turgut@superonline.com'’’, diye bitirmiş. Benim e-posta adresim de ‘yurtsan@ibm.net'.
Yazının Devamını Oku

Parçalı yazı

26 Aralık 1997
Parçala BehçetKorkmayın sinema eleştirmeni olmak gibi bir niyetim yok. Ama ne yaparsınız ki, son dönemlerde vizyona giren filmler hep nostaljik tatlar taşıyor. Belki de artık yaşlanma ‘‘trip’’lerine girmemin vaktidir. Los Angeles Sırları, Komiser Kolombo'yu hatırlatmıştı. Tabii aslında eski televizyon dizisiyle pek alakası olduğu söylenemezdi ama insan yaşlanınca herşey herşeyi hatırlatabiliyor herhalde. Orman Kaçkını (George of the Jungle) ise hiç dolaysız bir yoldan geçmişe götürdü beni. TRT'nin 70'li yılların ortalarındaki çizgi filmlerinin meraklıları hatırlayacaklardır. Haber öncesinde üç ayrı çizgi filmden oluşan bir kuşak vardı; 80 Günde Dünya Turu, Oto Yarışçısı Tom Slick ve George of the Jungle... Ağaçlara çarpan sakar Tarzan'ı tekrardan seyretmek ve o unutulmaz müziği tekrardan dinlemek için bile bu filme gitmeye değer.Almanlar raus!Hans Cumhuriyeti'nin ne olduğu başından belliydi. Adamlara boşuna kızmayalım. Kabahat ırkçılık içine işlemiş bu ülkeyi AB'ye alanlarda. Bugün Almanya'ya bir Türk olarak hangi kapısından girmeye çalışırsanız çalışın, vizeniz olmasına rağmen her seferinde pasaport polislerinin o aşağılayıcı bakışlarına hedef olursunuz. Pasaportunuzu bile, bir pislik tutarmış gibi tutarlar ellerinde. Bence AB'nin Türkiye için koymaya çalıştığı önkoşullara karşı biz de şu ön koşulu koyalım; ‘‘İnsan Haklarına saygısız Almanya'yı AB'den atmazsanız asla!’’(İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Madde 2. Bu beyannamedeki hakların tümü herkes için geçerlidir (...). Madde 13. Herkesin her ülke sınırları dahilinde özgürce seyahat ve ikamet etme hakkı vardır.)EmbriyogenesisDün akşam okumaya başladığım kitap o kadar güzel ki, henüz yarısına gelmiş olmama, bitirmememe rağmen hakkında yazmamak elimde değil. Sanki bu kitap hakkında yazı yazmak üzere programlanmışım. Türkiye'de çok az bilimkurgu yazarı var. Kadın bilimkurgu yazarı ise bildiğim kadarıyla tek. Embriyogenesis, Özlem Ada'nın ikinci kitabı. Ama önceki çocuk kitabı olduğundan ilk de sayılabilir. Özlem Ada genç bir yazar, henüz 30'una gelmemiş. Güzel Sanatlar mezunu ve reklamcı. Sarmal Yayınevi'nce basılan kitabını hemen bugün alın ve okuyun. Bakarsınız kitabı bitirdiğimde, haftaya yazacağım yazıyı da Embriyogenesis'e ayırırım.Not: E-posta adresimi http://www.best.com.tr/email adresinden bulabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Aaaa konuşuyormuş

25 Aralık 1997
Üç yıldır bu köşede sık sık Türk Telekom hakkında yazılar yazıyor, uygulamalarını eleştiriyor, zaman zaman da alkışlıyoruz. Buna karşılık bugüne kadar Türk Telekom'dan ne bir açıklama aldık, ne de basit bir basın bülteni. Ve sonunda geçtiğimiz gün Türk Telekom ses verdi... Gönderdikleri faks 11 Aralık 1997 tarihini taşıyor. İlk cümlesi ise ‘‘Gazetenizin 11.10.1997 tarihli nüshasında yayımlanan ‘Dın dın dın dın dın’’ başlıklı yazınız incelenmiştir’’. İşin Türkçesi 11 Ekim'de çıkan yazının incelenmesini tam iki ay sonra 11 Aralık'da bitirmişler.Teknik ayrıntılar okumak istemiyorsanız yazımın son paragrafına atlayabilirsiniz. Türk Telekom'un cevabını Türkçeye çevirmeyi son paragrafa bırakarak 11 Ekim'de yazmış olduğum yazı ve 11 Aralık'ta gelen cevaba geçiyorum.11 Ekim tarihli yazımın ‘‘TT'den pis kokular’’ arabaşlıklı bölümünde şunları yazmışım, ‘‘İnternet Erişim Sağlayıcı firmalara getirilecek Trunk uygulamasıyla ilgili ilginç duyumlar alıyorum. Önde gelen telekom santrali ve cihazları yapımcısı bir şirket, TT'yi, İES'lara verilecek E1-Trunk hizmetinin yalnızca kendi kurduğu santrallerden verilmesine ikna etmiş. Şirketin rakibi diğer üç büyük şirket tarafından kurulmuş olan santraller E1-trunk hizmeti vermeye teknolojik olarak hazır olmalarına rağmen, TT'yi ikna eden şirketin santralleri hazır değil. Teknolojileri hazır firmalar E1-trunk hizmetinin kendi santrallerinden verilmesi için TT ile görüşmeye çalışıyor ancak karşılarında sağır-dilsiz bir TT buluyorlarmış’’.TT'nin 11 Aralık tarihli cevabında ise bakın neler yazıyor, ‘‘Servis sağlayıcıların kullandıkları sistemlerin şebekemizde yaygın olarak kullanılan R1 işaretleme sistemine uyumlu olması ve daha hızlı bir erişim sağlanabilmesi için, bağlantının trank üzerinden ISDN-PRA olarak yapılması planlanmıştır. Şirketimiz tüm il merkezlerinde ve bazı büyük ilçelerde ISDN hizmeti verebilecek altyapıya sahiptir. Ancak nereden ne kadar talep geleceği tahmin edilemediğinden gereksiz ve zamansız yatırım yapılmaması için öncelikle pilot olarak seçilen İnternet servis sağlayıcıların yoğun olduğu (...) santrallerde uygulanacaktır. Talebe göre ISDN hizmeti verecek santraller artırılacaktır’’.Cevabın Türkçesi şu; TT olarak belli başlı santrallerde trunk hizmeti vermeye hazırız, ama vermiyoruz işte o kadar! İyi de kardeşim bu cevabın, benim yazımla ne ilgisi var? TT'den gelecek cevap ve bilgilere her zaman açığız. Ama ne olur daha hızlı ve daha ipe sapa gelir bilgiler olsun.Benim başım kel mi not: Serdar Turgut Perşembe günkü yazısını ‘‘Yine bu arada benim e-mail adresim de ‘turgut@superonline.com'’’, diye bitirmiş. Benim e-posta adresim de ‘yurtsan@ibm.net'.
Yazının Devamını Oku

Türkler Mars'ta

18 Aralık 1997
New YorkAmerikalılar cahil... Adamların dünyadan haberi yok. Herhangi bir Amerikalının karşısına bir harita açsan, Türkiye nerede diye sorsan aval aval suratına bakar.Türklerin hepsi profesör... Sokakta hangi Türk'ü durdurup sorsanız, önüne açtığınız haritada değil Nassau'yu Bingöl'ü bile şıpdadanak gösteriverirler.Amerikalılar kültürsüz... Yaşamlarını televizyon karşısında pinekleyerek tüketirler. Kitap, dergi, gazete okumazlar. Hollywood dışında sinema, Broadway dışında tiyatro bilmezler. Her şehirlerinde en az bir kütüphane, bir sanat müzesi olmasına kanmayın beyzbol, Amerikan futbolu ve basketbol maçlarından başka hiçbir şeyle ilgilenmezler.Türklerin herbiri bulunmaz kültür hazinesi... Dünyada en çok gazete Türkiye'de okunur. Sanata o kadar çok düşkünlerdir ki, her Türk'ün evinde bir Arcopal tabak çanak sergisi vardır.Amerikalılar tarihsiz... Nedir ki Amerika dediğiniz? Topu topu birkaç yüzyıllık bir geçmişleri var. Okullarında, tarih derslerinde Amerikan Sivil Savaşı'ndan gayrısını oğrenmezler.Amerikalılar ulussuz... Avrupa'nın, Asya'nın, Afrika'nın tüm ülkelerinden kopup gelmiş, çapulcu sürüleri Amerika'yı doldurmuşlar. Kendi ülkelerinde baldırı çıplak gezenler, tutmuş kendilerine Amerikalı demişler. Türklerin ırkı saf ve katıksız... Orta Asya'dan kalkıp, Anadolu'ya kadar hiç bozulmadan gelmişler. Türklerin tarihi anlı şanlı... Siz bakmayın Türkiye Cumhuriyeti'nin birkaç on yıllık tarihine. Türklerin tarihi Millat'tan Sonra'ya kadar bile uzatılabilir.Amerikalılar ırkçı... Hem de öylesine ırkçılar ki, her büyük şehirlerinde birer zenci mahallesi, birer Çin mahallesi, birer İtalyan mahallesi kurmuşlar. Türklerin hoşgörüsü dünyaya bedel... Ne kızıyorsunuz canım, şüpheniz mi var?Amerikalılar kendini beğenmiş... Sanırsınız dünyanın efendisiler. Sanki medeniyeti onlar yaratmış, bilimsel ve teknolojik gelişmelere hep önayak olmuş, New York'u dünyanın sanat merkezi, Wall Street'i finans merkezi yapmışlar.Türklerin mütevaziliği dillere destan... Daha Orta Asya'dayken yoğurt, döner, lahmacun, pilaki yer, Karagöz-Hacivat oynatır, tavla oynar, Türk hamamlarında yıkanır, Türk kahvesi içermişiz.Sonuçta mı? Amerika Kars'a, biz bir geleyle marsa...Önemli not: E-posta aresimi ve bilmediğiniz diğer e-posta adresleriniöğrenmek için http://www.four11.com adresine bağlanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Ayaklarınızı öpecekler

18 Aralık 1997
New YorkHiç merak etmeyin, tepenizden bakanların ayaklarınıza kapanmasının zamanı gelmek üzere. Yalnızca biraz daha sabır... Ama öyle uzun boylu değil... Fikirlerinize dudak bükenlere, uyarılarınıza ukalalıkla cevap verenlere, projelerinize burun kıvıranlara hadlerini bildirmeniz için en fazla bir iki yıl kaldı.Dünyanın görülmemiş bir hızla değiştiği bir çağ dönümü için uzun sayılacak bir zamandır üzerinde durduğumuz, ha geldi ha gelecek diye hop oturup hop kalktığımız Enformasyon Çağı dinozorların neslini tüketmek üzere.Bu satırları New York'ta gerçekleşmekte olan 'İnternet World 97' konferans ve fuarından yazıyorum. Bugüne kadar İnternet'le ilgili sayısız fuara, sayısız konferansa katıldım. Her birinden edindiğim ve sizlere aktardığım izlenim Enformasyon Çağı'na girmek üzere olduğumuzdu.Ama bu kez durum farklı. 'İnternet World 97' Enformasyon Çağı'nın artık başladığını gösteren, heyecan verici, sayısız kanıtlarla dolu. Fuarda sergilenen, Enformasyon Çağı'nın başladığının kanıtı teknolojik gelişmeleri bu kısa yazıya sığdırmayacağım. Bu yazıyı yazdığım konferansın üçüncü, fuarın birinci gününde toplamış olduğum malzemeyle üç ay boyunca yüzer sayfalık dergi çıkartılır. Üstelik fuarın henüz yalnızca dörtte birlik bir bölümünü gezebildim. Ama merak etmeyin, buradan topladığım malzemelerin ne kadarını taşıyıp Türkiye'ye getirebilirim, şimdiden kestiremiyorum ama bir kaç hafta boyunca bu sayfada çok ilginç konular bulacağınıza söz verebilirim.Bu arada bir haftadır New York'tayım diye Türkiye'de başlatmış olduğumuz 'gerçek eylem'i unuttuğumu sanmayın. Bu yazıyı yazmaya koyulmadan ilk yaptığım iş http://www.birlik.com adresine bağlanmak oldu. Gördüğüm kadarıyla siz de işin peşini bırakmamışsınız. Sayfaya yapılan bağlantıların sayısı 18 bini, ortak taleplerimizi gerçekleştirmeyen hükümet üyelerine, önümüzdeki seçimde oy vermeyeceklerini taahhüt edenlerin sayısı 11 bini bulmuş. http://www.birlik.com adresine bağlanıp, oyunuzu kullanmadıysanız vakit kaybetmeyin. Kampanyamızın, eksiğinin ben de farkındayım. Ne yazık ki, yalnızca İnternet kullanıcılarının seslerini duyurmalarına olanak veriyor. Enformasyon Çağı'na girmeye hazır, ancak yetersiz altyapı ve yanlış icraatlardan dolayı İnternet'le tanışma fırsatını henüz yakalayamamış olanları dışlıyor. Bu yüzden henüz İnternet'e bağlanmamış ama bizimle aynı vizyona sahip arkadaş, yakın ve tanıdıklarınıza da kendi bağlantılarınızdan yararlandırarak oy kullandırın. Bunun için elektronik formun e-posta kısmına kendi e-posta adresinizi, ad ve soyad kısmına ise oy kullanan kişinin ad ve soyadını yazın.Önemli not: E-posta adresimi ve bilmediğiniz diğer e-posta adreslerini öğrenmek için http://www.turk.net/sevgi adresine bağlanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku