Yurtsan Atakan

Kasiyersiz Supermarket

29 Mart 1998
San FransiskoGeçtiğimiz yılın ekim ayında 'sihirli Java Yüzüğü' isimli teknoloji harikasıyla neler yapılabileceğini fantastik bir öyküyle anlatmış, dünkü yazımda da daha altı ay önce, okuyan herkese bilimkurgusal bir ürünmüş gibi gelen 'Java Yüzügü'nün nasıl gerçek olduğunu aktarmıştım.Şimdi izin verirseniz, San Fransisko'da gerçekleşen JavaOne 98 konferansından edindiğim izlenimlerle, önümüzdeki yakın gelecekte kullanmaya başlayacağımız başka bir ürün hakkında spekülasyon yapayım.Süpermarketlerde alışveriş yapanların en büyük sorununun, kasa önlerinde uzayıp giden kuyruklarda beklemek olduğu konusunda hemfikirizdir sanırım. Yeni ürünümüz bu sorunu kökünden çözecek bir ürün. Söz konusu alet, Sun Microsystems'ın Java teknolojisiyle donanımlı, avuçiçine sığacak büyüklükte bir bilgisayar.Aletin yanında 'akıllı kart'ınızı geçirebileceğiniz bir centik ya da 'Java Yüzüğü'nüzü değdirebileceğiniz bir yuva var. Kredi kartı büyüklüğündeki akıllı kart ya da mezuniyet yüzüğü benzeri Java Yüzüğü aslında birer elektronik cüzdan. Hesabınızın olduğu herhangi bir banka şubesi ya da ATM kulübesinden, dilediğiniz miktardaki parayı bu elektronik cüzdanınıza yükleyebiliyorsunuz.Alışveriş yapmak için süpermarkete gittiğinizde, satın almak istediğiniz her ürünün üzerindeki özel etiketi avuçiçi bilgisayarınızın üzerindeki sensore değdirip, alışveriş sepetinize atıyorsunuz. Bu işlem iki işe birden yarıyor. Birincisi sepete attığınız ürünün fiyatını avuçiçi bilgisayarınızda kayıtlı alışveriş hesabınıza ekliyor. Ikinci görevi ise etiketin içindeki özel alarmı devre dışı bırakmak.Bilgisayarınızın ufak ekranından o ana kadar satın almış olduğunuz ürünlerin toplam fiyatını görebiliyorsunuz. Evden çıkmadan önce bir alışveriş listesi yapıp avuçiçi bilgisayarınıza yüklediyseniz, işiniz daha da kolay. Sepete attığınız her ürün otomatik olarak alışveriş listenizden düşülüyor.Alışveriş listenizdeki ve hesapta olmayan açgözlülük listenizdeki ürünleri alıp, alışverişinizi tamamladığınızda gönül rahatlığıyla kasaya yönelebilirsiniz. O da ne, kuyruk olmamasını anladık da, kasada kasiyer de yok. Yok çünkü kasiyere gerek yok. Aldığınız ürünlerin tutarını ödemek için tek yapmanız gereken akıllı kartınızı ya da 'Java Yüzüğü'nüzü önce bilgisayarınıza ardından kasaya değdirmek. Artık otomatik olarak açılan turnikeden geçebilir, dış kapıya yönelebilirsiniz. Ama dikkat! Umarım avuçiçi bilgisayarınıza değdirmedik ürün etiketi bırakmamışsınızdır. Yoksa dış kapıda alarm sesleriyle durdurulabilirsiniz.Unutmadan, bu avuçiçi bilgisayarınızın marifetleri tabii ki süpermarket alışverişleriyle sınırlı değil. İnternet'e bağlanabilir, e-posta kutunuza bakabilir, mesaj gönderebilir, not tutabilir, kısacası koca bir masasstü bilgisayarla yapabileceğiniz hemen herşeyi bu mini aletinizle de yapabilirsiniz.Sosyal çok bilmişlere not: Kasiyerler işsiz kalmayacak. Onlar, çok bildiğiniz gibi, hiçbir şey üretmediklerinden zaten gizli işsiz.Teknik çok bilmişlere not: Java'nın marifetleri sihirli yüzük ve marifetli bilgisayarla bitmiyor. Ama ne yazık ki, hepsini buraya sığdırmamıza da olanak yok. Yine de çok bilmişlere bir ipucu verelim. Kullanılan tüm bilgisayar yazılımlarının Java programlama diliyle yazıldığı bir şirket çalışanı, dünyanın neresinde olursa olsun, önüne çıkan İnternet'e bağlı her tür bilgisayarla (Mac, Windows, Unix vb.), ofisinde yaptığı tüm işleri uzaktan da yapabilir.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Gelecek geldi

29 Mart 1998
San FransiskoEkim ayında, Berlin'den yazdığım bir yazımda sihirli bir yüzükten bahsetmiştim http://www.hurriyet.com.tr/hur/turk/97/11/09/ekler/54ekl.htm). Bu yüzükle neler yapmıyordum ki? Aynı zamanda küçük bir bilgisayar olan bu yüzük, kişisel bilgilerimi ve banka hesabımdaki parayı barındırıyor, tüm anahtarlarımın görevini görüyordu. Fuarda ürün sergileyen bir şirkete kartvizitimi mi vermem gerekiyordu, yüzüğümü bilgisayarlarına bağlı metal bir yuvarlağa değdiriyor, tüm kartvizit bilgilerimi şirketin bilgisayarına aktarıyordum. Herhangi bir mağazadan alışveriş mi yapmam gerekiyor, yüzüğümü kasanın yanındaki metal parçasına değdiriyor, aldığım malların bedeli elektronik cüzdanımdaki para miktarından düşüyordu. Yüzüğümdeki para mı bitti, gidiyordum bir ATM'nin başına değdiriyorum yüzüğümü metal yuvarlağa, hesabımdaki paradan istediğim kadarını aktarıveriyordum elektronik cüzdanıma. Arabamın, evimin, otel odamın kapısını yine bu sihirli yüzüğümle açıyordum. Fantezi bu ya, musallat olan Nazi bozması sokak serserisini de bu yüzüğü muşta niyetine kullanarak def ediyordum başımdan.Eminim tüm bunları birer fantezi olarak okumuştunuz o zamanlar. Ya da şimdi yukarıda yazdıklarımı bilimkurgusal hayaller olarak değerlendiriyorsunuzdur. Siz öyle sanmaya devam edin. Bu yazdıklarım su katılmamış birer gerçek artık.Evet şu anda parmağımda sihirli bir yüzük taşıyorum. Yalnızca bende değil, San Fransisko'da yapılmakta olan JavaOne Koferansı’na katılan, dünyanın dört bir yanından 14 bin yazılımcı da parmaklarında birer sihirli yüzük taşıyorlar. Java Yüzüğü isimli bu minik devin içerisinde, Sun Microsystems'in Java Card 2.0 teknolojisiyle donatılmış Dallas Semiconductor ürünü bir mikroişlemci var. Bu mikrocip tam bir milyon transistörden oluşuyor.Geleceğe dair yazdıklarımın, gün gelip gerçek olacağından hala kuşkuluysanız, gelin bir yıl öncesine, bir yıl önce yine San Fransisko'da yapılan JavaOne 97 ile ilgili yazıma bir göz atalım (http://www.hurriyet.com.tr/hur/turk/97/04/06/ekler/12ekl.htm): 'Sun Microsystems'ın düzenlediği ''Java One Developer Days''e ilgi çok büyük. Konferansa katılan 10 binin üzerinde yazılımcı hemen karşı sokaktaki ''Microsoft Developers '97'' fuar ve konferansını gölgede bırakıyor. Tamamen yazılım geliştiricilere yönelik bu iki büyük konferansın kendine çekebildiği yazılım geliştirici sayısı arasındaki fark, yazılım dünyasının hangi yöne yöneldiğinin de bir göstergesi. Yazılımcıların ''Java One''a gösterdiği büyük ilgi, Java'nın yıldızının önümüzdeki yıllarda daha da parlayacağının bir göstergesi'.Evet bir yıl aradan sonra JavaOne 98'e olan büyük ilgi, bir yıl önceki tahminimizin boşa çıkmadığını gösteriyor. JavaOne 96 katılımcı sayısı 6 bin, JavaOne 97 katılımcı sayısı 10 bin. Ve bu yıl, 14 bin katılımcıyla JavaOne 98, tüm sektörde en fazla sayıda yazılımcı çeken etkinlik oldu.Şimdi, geleceğe dönük tahminlerimin isabetine biraz olsun inanmaya başladıysanız, aşağıda yazacağım öğütlere kulak verin...Birinci öğüdüm İnternet kullanıcılarına: Microsoft İnternet Explorer değil Java lisanslı Netscape kullanın ve erişim sağlayıcınızdan mutlaka Netscape talep edin. İkinci öğüdüm daha da ciddiye alınması gereken bir öğüt ve servis sağlayıcılara: Web server olarak yüzde yüz Java uyumlu bir Web server kullanın. Sunucunuzdaki Java yazılımlarının her kullanıcının farklı bilgisayarında sorunsuz çalışmasını istiyorsanız Explorer gibi Java'yı yüzde yüz desteklemeyen yazılımlardan sakının.Üçüncü öğüdümüz ise Türk yazılım geliştiricilere ve öğütlerimiz arasında en ciddiye alınması gerekeni: Dünya Java'ya doğru gidiyor, programlamalarınızı mutlaka JavaOne (http://www.java.sun.com) ile yapın. Unutmayın yüzde yüz Java uyumlu bir yazılım, tüm ortamlarda çalışacağından, çok daha büyük bir pazara sahip olacak.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Her eve bilgisayar

22 Mart 1998
28 Şubat tarihli ‘‘Intel Go home’’ başlıklı yazımızda (http://www.hurriyet.com.tr/tatilpazar/turk/98/02/28/yazarlar/70yaz.htm) kişisel bilgisayar pazarında 500 dolar bariyerinin Intel'in rakibi Cyrix işlemcilerin kullanıldığı bilgisayar modelleriyle kırıldığını aktarmış, multimedya özelliklerine de sahip 500 dolarlık bilgisayarların Türkiye pazarına girebilmesi için Intel tekelinin kırılması gerektiğini söylemiştik. Yazımızı, Türk tüketicisinin rekabetten doğacak avantajlardan mahrum kalmaması için bilgisayar üreticilerine önemli görevler düştüğünü belirterek bitirmiştik.İlk atak Vestel'den geldi. Sektör dergisi BT-Haber'in bu haftaki sayısında yayınlanan habere (http://www.bthaber.com.tr/159/menu_haber_09.htm) göre ‘‘Vestel, 500 doların altında PC üretecek’’.Şebnem Nuraydın'ın haberi kısaca şöyle: ‘‘Vestel Bilişim çok düşük maliyetli ancak yüksek performanslı ve özellikle ev kullanıcılarına yönelik kişisel bilgisayar üretmeyi amaçlıyor’’. Haberde Vestel'in bu amaçla yarı iletken teknolojisi geliştiren şirketlerle temasa geçtiği aktarılıyor. Vestel Bilişim Araştırma Geliştirme Koordinatörü Cengiz Ultav ise konuyla ilgili olarak ‘‘Bugün de 500 doların altında bir fiyatla kişisel bilgisayar üretilebilir, ancak önemli olan en yüksek performansta bir ürün ortaya çıkarmaktır’’, diyor.Buraya kadar her şey iyi güzel de haberde, Vestel'in geliştireceği yeni ürünle öncelikle Türkiye'yi değil, dünya pazarını hedeflediği aktarılıyor. Tamam dünya pazarlarını hedeflemek, küresel bir vizyona sahip olmak hoş... Ancak Türkiye pazarı böylesine bir ürüne açken, öncelik neden Türkiye pazarına verilmiyor, anlam vermek güç doğrusu.Vestel'in pazarlama stratejileriyle ilgili anlam veremediğimiz bir başka konu ise şirket tarafından 97 sonbaharında duyurusu yapılan İnternet TV'lerin hala piyasaya sunulmamış olması. Bildiğimiz kadarıyla Vestel, bu ürününü sürekli daha iyi özelliklere kavuşturmaya çalışmakla meşgul. Böyle olunca da hem ürünün piyasaya çıkması gecikiyor, hem de fiyatı sürekli artıyor. Bizce bu strateji de yanlış. Türkiye pazarı bugün 200 doların altında İnternet TV'ler bekliyor. Bu fiyata çıkacak bir ürün, iyi bir pazarlama kampanyasıyla ortalığı silip süpürür. Yapılması gereken ucuz, basit özelliklere sahip ancak sonradan yapılacak güncellemelere açık bir ürün tasarlamak ve en kısa zamanda piyasaya sunmaktır.Bir başka iyi haber ise Vestel Bilişim'in eğitim alanında da özel projeler yürütüyor olması. Cengiz Ultav, üretecekleri sabit disksiz ürünlerin eğitimde de kullanılmaya uygun olduğunu vurguluyor. Üstelik bu üründe izlenen strateji de doğru. Ultav, ‘‘İster ağ altyapısı, isterse yazılım olsun, dünya pazarında geçerli olan bir çözüm veya ürün yapmak istiyoruz. Bunu başarırsak Türkiye'de de bu çalışmaya hazırız demektir’’, diyor.Yalnız bir noktaya daha dikkat etmek gerekiyor. Eğitim altyapısında kullanılacak ürün ve çözümler açısından Türkiye yeni teknolojilerin kullanımına, dünya pazarlarına göre çok daha açık. Ağ Bilgisayarı (Network Computer-NC) teknolojisine uygun olarak geliştirilecek iyi bir çözüm, kısa sürede çöplüğü boylayacak kişisel bilgisayarların Türk okullarının kapısından içeri adım dahi atmamalarını sağlayabilir. Olması gereken de budur.Ulaştırma Bakanı'na not: Sayın Necdet Menzir, Come home! Eğitimde ve devlette bilgisayar modeli için, Türkiye'de pazarlamadan başka bir faaliyette bulunmayan bir yabancı şirket başkanının ayağına gitmenize gerek yok. Çözüm Türk bilgisayar donanım, yazılım ve çözüm üreticilerinde.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

İnteraktif tokat

22 Mart 1998
Olay biraz da bizim alanımıza girdiğinden müdahil yazarlık yapalım dedik. Yok tokat değil, o bizim uzmanlık alanımız dışında. Kıta sahanlığımıza tecavüz eden işin interaktif uzantısı.Olayı biliyorsunuz. Tiyatro oyuncusu Ülkü Duru seyirciyle etkileşimli (interaktif) bir oyun sergilemeye kalkmış, bir seyirciye üç tokat atmış, karşılığında bir tokat yemiş, sonunda da seyirciyi salondan kovdurtmuş. Tokatların şiddeti anlatana göre değişiyor. Oyuncuya bakılırsa üç yanak okşamaya karşılık okkalı bir tokat yemiş. Seyirci kalmayan Atilla Yerlikaya'ya göre ise her birinin şiddeti gittikçe artan üç seri tokata bir hafif tokatla karşılık vermiş. Anlaşılan tokat, atana hafif, yiyene ağır geliyor.Biz tokatların şiddetini bir kenara bırakıp, işin interaktif kısmına bakalım. ‘‘Oyunculuk nevrotik dürtülerin dışa vurumudur’’, diyor Marlon Brando: ‘‘Bir serserinin yaşamıdır. Oyunculuğun bana kazandırdığı tek şey psikanalistime giden paralar oldu’’.Bizim oyuncularda, bildiğim kadarıyla, psikanaliste gitmek gibi bir alışkanlık yok. Bizimkilerin fukarası olduğu bir başka alışkanlık ise sahne sanatçısı olmaya çalışmayıp, oyuncu olmakla yetinmeleri. Alıyorlar bir tiyatro oyununu, oynamakla yetiniyorlar. Oyunculuktan sanatçılığa terfi etmek içinse çok daha fazlası gerekiyor.Örneğin etkileşimli bir tiyatro oyununu, layıkıyla sahnelemek için önce o tiyatro akımına yol açan kültürel ve sosyal akımları takip etmek, kavramak gerekiyor. Etkileşimli tiyatro, eski örneklerine rastlansa da yeni sayılabilecek bir akım. İnternet kullanımının getirdiği etkileşim kültürüyle birlikte özellikle son yıllarda yaygınlaşan, seyircinin giderek artan dozajlarda katılımcı olduğu, hatta seyirci katılımının giderek daha da özendirildiği bir akım.Sara Marshall, Brezilyalı yazar Roberto Athayde'nin eseri ‘Miss Margarida’s Way'i 15 yıl önce sahnelemişti. Marshall aynı oyunu 1997 yılı sonunda, Washington Studio tiyatro salonunda bir kez daha sahnelemeye başlamış ve 29 Ocak 1998'de rolünü Madeline Burke'e devretmişti. 15 yıl arayla aynı rolü iki kez sergileyen Marshall, Washington Post gazetesine aradan geçen 15 yılın seyirciyi değiştirdiğini, daha katılımcı yaptığını söylüyor. ‘‘Seyirci her akşam farklı bir karakteri canladırıyor’’, diyor Marshall.Washington Post'un yorumuna göre de, Marshall seyirciyi kendi manyak karakteri gibi davranmaya teşvik ediyor, bu davete uyan seyirciler sahneye çıkıp karatahtaya ağza alınmayacak kelimeler yazıyor, kaba sözler sarfediyorlardı.Atilla Yerlikaya tokata karşılık vermek yerine sahneye çıkıp karatahtaya kaba sözler yazsa bu kez de sanatçıya küfür eden maganda olacaktı. Sahne oyuncularımızın, seyircimizin düzeyine erişmesi için bir fırın ekmek yemeleri gerekiyor anlaşılan.yurtsan@hurriyet.com.trSarah Marshall, ‘‘Miss Margarida's Way’’ isimli oyunu 15 yıl aradan sonra tekrar sergilerken.
Yazının Devamını Oku

Kırk kırbaç

15 Mart 1998
Kulağımıza gelen haberlere göre, ‘‘İnternet Alt Kurulu’’ başlıklı yazımız (http:// www.hurriyet.com.tr/ tatilpazar/turk/98/03/08/yazarlar/70yaz.htm), geçtiğimiz hafta yapılan İnternet Üst Kurulu toplantısında bazılarını kamçılamış, bize de yeni yeni düşmanlar kazandırmış.Bu kamçılanmaya rağmen İnternet Üst Kurulu'nun İnternet üzerindeki sitesinde, toplantı tutanaklarından hala eser yok. Toplantı tutanakları ısrarla İnternet kullanıcılarından gizleniyor. Gizlilik battaniyesinin altına saklanan bir kurulun, özü bilginin paylaşımına dayalı İnternet'e ne faydası olur, orası meçhul.Ancak haksızlık da etmeyelim. İnternet Üst Kurulu'nun İnternet kullanıcılarına üstten bakan sitesine nihayet yeni bir doküman eklenmiş: İnternet Üst Kurulu Altyapı Teknik Komitesi Raporu (http://kurul.ubak.gov.tr/ taslak/altson.txt). Eksiğiyle, fazlasıyla oldukça kapsamlı bir çalışma. Mevcut durum saptaması yapıyor ve bazı aklı başında öneriler getiriyor. Önerilerin hepsini buraya sığdırmamıza olanak yok. Ama zaten önerilerden yalnızca birini bile aktarmamız yeterli. Nedenini anlayamadığımız bir şekilde ‘‘Kısa vadeli öneriler’’ arabaşlığı altında yer alan bu öneri aslında sorunların büyük bir bölümünü kökünden halledecek bir çözüm: ‘‘Ülkemizde bazı servis sağlayıcıların ve bankaların kendi omurgaları söz konusu. Yasal mevzuat buna uygundur. İyi planlanmış, sağlıklı çalışan, iyi yöneltilen bir ulusal omurgada ölçek ekonomisi sonucu büyük yararlar vardır. Yasakçı olmayan bir bakış açısıyla, isteyen; kimseden izin almadan kendi omurgasını kursun’’... Geriye mevcut telekom altyapısının sağlıklı bir yapıya kavuşturulması kalıyor.Bir de aklımıza gelmişken, raporda değinilmeyen bir yaraya parmak basalım: ‘‘.tr’’ uzantılı İnternet adreslerinin verilmesinde yaşanan büyük sorunlar. İnternet üzerinde kurulan ‘‘bir kısım akademisyen’’ tekelinin (İnternet'e büyük emekleri geçen ve geçmeye de devam eden Doç. Dr. Mustafa Akgül'ü ve bazı öğretim üyelerini tenzih ederim) daha ciddi bir benzeri de bu konuda yaşanıyor. Türkiye ‘‘domain name’’leri üzerinde tekeli olan ODTÜ, İnternet adresi almak isteyenlere karşı terör estiriyor. İnsanlar istedikleri adresleri alamıyor, şirketler bir sürü formaliteye katlanmak zorunda kalıyor. İnternet'in Türkiye'deki gelişimine büyük yaralar veren bu yasakçı tekel zihniyetinin bir an önce kaldırılmasını ve ‘‘domain name’’ verme işinin daha ciddi bir kuruma verilmesini, hatta özelleştirilmesini ve tekel olmaktan çıkartılmasını İnternet Üst Kurulu'nun gündemine arz ederim. ODTÜ tekeli kalkana kadar bu konuyu tekrar tekrar gündeme getirmeye de azimliyim.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Morukların seçimi

15 Mart 1998
Ohhh, aklıma şükür! Sonunda keşfettim. Benim ki periodik bir hastalık. Yılın muayyen günlerinde cereyan ediyor. Bu muayyen günlerde kendimi o denli rahatsız hissediyor, o denli asabileşiyor, o denli huzursuz oluyordum ki insan içine çıkmaktan kaçınıyordum. Hele ilk başlarda, bu hastalıktan yalnızca kendimin mustarip olduğunu düşünür, yalnızlık duygularının içerisinde kıvranıp dururdum.Sonra sonra malum hastalığın yalnızca benim başıma bela olmadığını, birçok gencin de benimle aynı derdi paylaştığını keşfetmeye başladım da biraz olsun rahatladım.Gerçi bu rahatlık da geçiciydi. Yaşım ufak ufak ilerledikçe derdimin periyodu sıklaşmaya başladı. Eskiden yılda yalnızca bir kez başıma musallat olan yabancılaşma nöbetleri, televizyon kanallarının sayısı artıkça sıklaşmaya başladı.Ama işin sırrını çözmeyi başardım. Yıllardır her güzellik yarışmasının ardından kendi zevkimden şüphe duymaya başlar, seçilen güzellere bakıp yoksa ben zevksiz miyim diye düşünür, ertesi gün çevremdeki tüm insanların da benimle aynı fikirleri paylaştığını duymaya başlamakla bile yatışmazdım. Sırf bu yüzden, ‘‘yoksa çirkin bir kız da, ben kendi zevksizliğimden mi güzel buluyorum’’ diyerek ayrılmaya karar verdiğim kız arkadaşlarımın sayısı saymakla bitmez. Özgüvenimin yerine gelebilmesi içinse, ayrıldığım kızın zevk sahibi olduğu toplumca onaylanmış bir erkekle evlenmesini beklemem gerekirdi.Kendimi rahatlatmak için ne teoriler üretmemiştim ki? ‘‘Tabii’’, diyordum kendi kendime, ‘‘Biz sıradan insanlar bu güzelleri iki boyutlu televizyon ekranlarından, gazete sayfalarından takip ediyoruz. Doğal olarak da fotojenik olanlarını güzel buluyoruz. Halbuki dereceye girenleri seçen jüri, güzelleri gerçek üç boyutlu görüntüleriyle görme olanağına sahip’’.Düzenlenen güzellik yarışmalarının artan sayısına orantılı olarak sıklaşan nöbetlerim içinse başka bir formül bulmuştum. Yalnızca en kaliteli güzellik yarışmalarını takip edecektim. Bu yüzden de birkaç yıldır Kanal D tarafından düzenlenenler dışındaki yarışmaları izlememeye başladım. Hatta kimi yarışmalara izleyici olarak davet edilmeme ve güzelleri üç boyutlu olarak görme olanağına kavuşmama rağmen, kendi kendime ikinci sınıf olarak ilan ettiğim bu yarışmalara tenezzül etmedim. ‘‘Nasıl olsa’’ diyordum kendi kendime, ‘‘Kanal D bizim gruptan. Onlar da çağırır, dünya gözüyle bir güzellik yarışması seyretmeden, gözüm açık göçmem bu diyardan''. Tabii hesaba katmadığım bir gerçek vardı. Hürriyet de beni ikinci sınıf, fasulyeden yazar kabul ettiğinden her davete olduğu gibi bu davete de çağırılmadım ve ortada kaldım, avucumu yaladım.Neyse, iyi ki çağırmamışlar. Sayelerinde yıllardır karşımda duran bir gerçeği keşfettim. Şimdi açıklayınca siz de şaşacak, ‘‘sahi yahu, yıllardır bunu nasıl fark etmedik’’ diye dövünecek, ‘‘bunca yıl boşu boşuna şüphe etmişiz kendimizden’’ diye hayıflanacaksınız.Hazır mısınız? Öyleyse açıklıyorum. Güzellik yarışmalarında birinci olan güzellerin tek sırrı ‘‘morukların seçimi’’ olmaları. Jüriyi hatırlıyorsunuz değil mi? Çok büyük bir bölümü yaşlı başlı adamlardan ve kadınlardan oluşan jürinin seçiminin, biz gençlerin beğenisiyle örtüşmesini nasıl bekleyebilirdiniz ki?Gençlerin seçimi not: Gençler arasında yaptığım geniş soruşturma (jüri üyelerinin toplam sayısından daha fazla) sonucunda gerçek güzelleri saptadım. İşte gençlerin seçimi: 4, 12, 13, 14 ve 17 numaralı yarışmacılar çıtırın alasıydılar...yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Küçücük yumuşacık

8 Mart 1998
Yazının başı burası olmasa da, buradan da başlayabilirsiniz: Ahmet Bey eve gelir. İlk iş olarak, o gün yapılmakta olan Bakanlar Kurulu toplantısını izlemek ve yeni kanun tasarısıyla ilgili eleştirilerini e-posta yoluyla Bakanlık Danışma Kurulu'na iletmek istemektedir. Bakanlar Kurulu toplantısını izlemek için video-konferans yazılımını çalıştırır. Ekranında bir hata mesajı belirir; ‘‘Windows 2001 bir alet çakışması saptadı. Çakışmayı önlemek için sistem ayarlarınızı kontrol ediniz. Gerekirse Windows 2001'in otomatik aygıt saptayıcısını çalıştırarak sisteminizi yeniden yapılandırınız’’. Ahmet Bey, Türkçe'den çok Marsça'ya benzeyen bu cümleden bir anlam çıkaramaz. Microsoft'un yardım masasına başvurmaya karar verir. Başından itibaren izlemeyi düşündüğü Bakanlar Kurulu toplantısının üçüncü saatinde Microsoft yardım masasından birine bağlanmayı başarır. Sistemindeki hata yüzünden ekranda yüzünü göremediği görevli kendisinden akıllı banka kartının numarasını ister. Windows 2001'in hatalarından kaynaklanan aksaklığın giderilmesi için Microsoft'a para ödemesi gerekmektedir. Ya da iyisi mi, Microsoft'tan değil, bilgisayarını satın aldığı şirketten yardım dilensindir.Ahmet Bey ikinci yolu seçer. Sorunun Türkçe Windows 2001'e İngilizce bir yazılım yüklenmesinden kaynaklandığı anlaşılır. Sonunda, Bakanlar Kurulu toplantısının son üç saniyesini yakalamayı başarır. Yasa tasarısı hakkındaki eleştirilerini bir çırpıda yazıp ‘‘gönder’’ tuşunu tıklar. Ve karşısında ‘‘Mesajınız alınmıştır, teşekkür ederiz’’, mesajı yerine Çince benzeri karakterle yazılı, anlamsız bir mesaj gelir. Ardından bilgisayar kilitlenir. Ahmet Bey artık alıştığı şekilde, bilgisayarını kapatıp tekrar açar. Sistem düzelmeyince, yine alışık olduğu bir işlemle, sabit diskini bilmem kaçıncı kez formatlayıp, Windows 2001'i bilmem kaçıncı kez tekrardan kurar.O sırada Necdet Menzir, üzerinde ‘‘özgün yapılandırma hatası’’ yazısı beliren ekranını yumruklamakta, Tekel 2001 sigarasının filtresini çiğnemektedir.(Devamı her gün, her saat, size en yakın bilgisayarda.)Yazıyı buradan okumaya başlayın: Ev bilgisayarları üzerinde kurduğu işletim sistemi tekeliyle yetinmeyen Microsoft, şimdi de devletlere el attı. Medyatik Bill Amca'nın şirketi, bir ay kadar önce, Empowerment 2001 isimli bir toplantı düzenlemişti. Dünyanın çeşitli ülkelerinin hükümetlerinden ilgili liderlerin bir araya geldiği toplantıda, online devlet kültürünün gelişmesine hizmet edildi ve bolca da Microsoft propagandası yapıldı. Online devlet, dünya ülkelerinin kaçınılmaz, nihai varış noktası. Online eğitim de öyle... Ve Microsoft bu konuda da, karar vericileri etkilemek amacıyla çeşitli toplantılar düzenliyor.Bir an için Microsoft'un başarılı olduğunu ve online devletle online eğitimin Microsoft yazılımları üzerinde çalışmaya başladığını düşünelim. Ve bu amaca hizmet eden Microsoft yazılımlarının tıpkı Microsoft'un en yaygın kullanılan yazılımı Windows 95 gibi çalıştığını farz edelim. Ve bakalım bizi neler bekliyor... (Şimdi sütunun başına dönün).yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

İnternet Alt Kurulu

8 Mart 1998
Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir'in iyi niyetli bir girişimi olarak kurulan İnternet Üst Kurulu, yine Necdet Menzir tarafından bir an önce lağvedilmeli ve yerine İnternet Alt Kurulu kurulmalı. Neden mi?1- İnternet Üst Kurulu'nun oluşturulacağı Ulaştırma Bakanlığı tarafından yaklaşık dört ay önce duyurulmuş, oluşturulan kurul 15 Ocak 1998'de ilk toplantısını, 18 Şubat 1998'de ise ikinci toplantısını gerçekleştirmişti. Ve bu iki toplantıda, kurul dişe dokunur hiçbir faaliyet göstermediği gibi koca iki ay boyunca tek bir karar bile alamadı. Türkiye'nin İnternet altyapısının kurulmasında saniye bile kaybedecek vakti olmadığı gerçeği, bizzat Ulaştırma Bakanı tarafından bile kabul edilmişken, koca bir iki ay boyunca laf salatasından başka bir şey üretemeyen bir kurulun işlemediği açıktır.2- İnternet Üst Kurulu kamu ağırlıklı üyelerden oluşturulmuştur. Kurul üyeleri arasında, bu kurulda ne işi olduğu bile bilinmez kamu kuruluşu temsilcileri vardır. Kurul üyelerinin büyük bir çoğunluğu, İnternet'in Türkiye'deki mevcut garabet durumundan sorumlu kişilerden oluşmaktadır. Sakat ve işlemez İnternet altyapısından sorumlu olanlarla, ilgisiz üyeleri çıkartırsanız, İnternet Üst Kurulu gibi bir kurumda olmayı hak eden üyelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.3- İnternet Üst Kurulu, kendi çalışmalarını kamuoyuna yansıtmak amacıyla kurduğu Ağ sitesini bile yönetmekten acizdir. Bu yazının yazıldığı 5 Mart günü, kurul tarafından hazırlanan Ağ sitesinde 18 Şubat tarihinde yapılan kurul toplantısıyla ilgili tek satırın dahi bulunmaması, bir Ağ sitesini bile yürütmekten aciz bir kurulun sağlıklı bir İnternet altyapısı kurulmasında oynayacağı rol açısından ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Sitenin iki ayı geçkin bir süre boyunca yalnızca 290 kez ziyaret edilmesi, Türkiye'deki İnternet kullanıcılarının da bu kurulun çalışmalarına güvenmediği ve inanmadığının kanıtıdır. İnternet kullanıcıları http://www.birlik.com adresine 37 bin kez bağlanarak, çözümü hükümetten beklediklerini açıkça göstermekte, ancak hükümet sırtını kimsenin güvenmediği bir kurula yaslamakta ısrar etmektedir.4- Sorun üstyapı sorunu değil, altyapı sorunudur. Ancak gerek Türk Telekom, gerekse İnternet Üst Kurulu'nun İnternet'in bugünkü durumundan sorumlu üyeleri altyapıdan çok üstyapıya önem veren geçmiş tutumlarını, İnternet Üst Kurulu toplantılarında da sürdürmektedirler. Sorunun çözümü doğru düzgün işleyen bir data şebekesi bile yokken, kiralık hat alınamaz, telefon hattı bağlanamaz, sağlıklı çalışan data şebekeleri kurulamazken; TT-Net gibi bozuk rayların üzerinde yürümeye çalışacak modern bir lokomotif dizayn etmek değildir.İşte tüm bu nedenlerden dolayı İnternet Üst Kurulu bir an önce feshedilmeli, yerine eski kuruldan sadece birkaç üyenin alındığı, ağırlıklı olarak özel sektör ve kullanıcı kesiminin temsilcilerinden oluşan, altyapı çözümleri üretebilecek bir İnternet Alt Kurulu oluşturulmalıdır.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku