Yurtsan Atakan

Mumyacı mı mum yakıcı mı

19 Nisan 1998
Necdet Menzir kürsüden, tüm içtenliğiyle açıklıyor: teknolojiden fazla anlamazmış ancak dünyanın yeni bir dönüşümün eşiğinde olduğunu seziyormuş... Matbaanın 300 yıl gecikmeyle girdiği Türkiye'ye İnternet'in bir an önce girmesi lazımmış. Önce tarımı, sonra sanayi sektörünü sübvanse eden Türk devletinin artık İnternet'i sübvanse etmesi gerekiyormuş.Yıllardır bu köşeden dile getirdiğimiz görüşleri, önce çeşitli yazarların kaleminden, şimdi de Ulaştırma Bakanı'nın ağzından duymak çok sevindirici bir gelişme. Arada geçen dönemde karşımıza çıkan laf olsun torba dolsuncu yazarları, ileriyi görmekten aciz Ulaştırma Bakanlarını, yalandan başka bir şey bilmez Başbakanları gördükten sonra, yazıp çizmiş olduklarımızın suya yazılmadığını, vizyon sahibi kişilerce benimsenmeye başladığını görmek, büyük mutluluk veriyor.Vizyon sahibi Necdet Menzir, bu açıklamalarını İnterpro tarafından düzünlenen ‘‘Eğitim 20001’’ toplantısı öncesi verilen yemek davetinde yapıyor. Yemekten hemen sonra Microsoft Başkan Yardımcısı Steve Ballmer'la bir söyleşi gerçekleştiriyorum. Önümüzdeki günlerde Hürriyet'te yayınlanacak olan söyleşide, Steve Ballmer da ‘‘vziyon sahibi olma’’nın üzerinde duruyor.‘‘On yıl öncesinin Microsoft'unu gelişmemiş bir ülke, IBM'ini ise ABD olarak kabul edecek olursak, Microsoft'un böylesine bir dev olmasını sağlayan stratejilerden günümüzün gelişmemiş ülkelerine uyarlanabilecekleri hangileri?’’ sorumu, ‘‘Öncelikle vizyon sahibi olmak’’, diye yanıtlıyor.‘‘Vizyon sahibi olmak’’ kavramı, hatırlayacağınız gibi Türkiye gündemine Turgut Özal'la giren bir kavram. İleriyi görmek, olacakları sezmek, iyi koku almak anlamlarına geliyor.Turgut Özal, vizyon sahibi miydi, değil miydi tartışılır. Ancak telekomünikasyon ve bilgisayar konusunda vizyon sahibi olmadığını kimse söyleyemez.Necdet Menzir vizyon sahibi mi, değil mi o da tartışılır... İnternet'e verdiği önem vizyon sahibi olduğunun kanıtı. Ancak İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşması için yapılması gereken icraatlerde, okulların İnternet'e bağlanmasında seçilecek teknolojide, TT-Net projesinin gerçekleştirilme biçiminde ne kadar vizyon sahibi olduğunu zaman gösterecek.Türkiye'nin, Enformasyon Çağı'nın en büyük devleti olmaması için hiçbir neden yok. Dengeler çağ dönümlerinde değişir. Kimileri üste çıkar, kimileri altta kalır. Tekrar dengeye ulaşıldığında, yer değiştirme fırsatının bir daha ne zaman geleceğini kimse bilemez. Ta ki, o fırsata beş kalana dek. Önümüzdeki fırsata ise yanlızca bir kaldı...Vizyonlu notlar: ‘‘Siz görüyorsunuz ve ‘Neden?' diye soruyorsunuz. Ama ben hayal ediyorum ve ‘Neden olmasın?' diyorum.’’ George Bernard Shaw‘‘Yalnızca düşünceleri, hatta bazen tek bir fikirleriyle, içine mumyalar gibi sarıldığımız çağları yıkan yanlız insanlar vardır. ’’ Henry Miller‘‘Bir göz görür, diğeri hisseder.’’ Paul Klee.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Kendi okulumuzu İnternet'lemeyelim

19 Nisan 1998
Murat Birsel, Yeni Yüzyıl'daki köşesinden öneriyor: ‘‘Her okula bir İnternet kampanyasını arkadaşımız Şeref Oğuz geliştirip ortaya attı. Bu kampanya İnternet Haftası vesilesiyle daha da hızlı gitsin diye vites değiştiriyor. (...) Köşe yazarlarını kendi okulları için bu kampanyada yer almaya davet ediyorum’’...Murat Birsel kendi hesabına İzmir Atatürk Lisesi'ni seçmiş. Mezunlarını el ele verip okullarını İnternet'e bağlatmaya çağırıyor. Birsel'in çağrısı kulağa ilk duyuşta hoş geliyor. Hatta az daha, yazıyı okur okumaz telefona sarılıp, çağrısına uyacağımı bildirmek üzere Murat Birsel'i arıyordum. Ama biraz düşündükten sonra, mezun olduğum o zamanki adıyla İngiliz Lisesi, şimdiki adıyla Nişantaşı Anadolu Lisesi'ne bu kötülüğü yapmamaya karar verdim.Her okulu İnternet'e bağlamak mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir hedef. Murat Birsel, yazısının üstbaşlığına ‘‘Devletten beklemeyelim’’ yazmış. Evet herşeyi devletten beklemek doğru değil ama devletten hiçbir şey beklememek de devlete hakaret olur. Kendinden hiçbir şey beklenmeyen devletin varoluş nedeni kalmaz. Bu yüzden özellikle ‘‘Kendi okulunu kendin yaptır’’ gibi tam da devletin asli görevlerinden birini vatandaşlarının üzerine yıkmaya çalışan kampanyalara uyuz olurum.Yanlış anlaşılmasın okul yaptıran hayırseverlere karşı değilim. Bilakis bu tip hayırseverliklerin, reklam amaçlı da olsalar alkışlanmasından yanayım. Yine her okulun İnternet'e bağlanmasına da karşı değilim. Ancak bu konuda yapılacak hayırseverliklere, okul yaptırmaktaki gibi sıcak bakmıyorum. Aksine okulları İnternet'e bağlamak için harcanan bireysel çabaları, heba edilen kaynaklar olarak görüyorum.Nedeni, bugünkü altyapının okulları İnternet'e bağlamak için uygun olmaması. Mevcut altyapıyı kullanarak İnternet'e bağlanacak okullar, Microsoft Windows ya da Apple Mac OS işletim sistemli kişisel bilgisayarları kullanmak zorunda. Bu kişisel bilgisayarlar, ne kadar yeni modeller olurlarsa olsunlar birkaç yıl içerisinde teknolojinin gerisinde kalıyor ve yenilenmeleri gerekiyor.Okullarımızı bilgisayar çöplüğüne çevirecek bu tür popülist kampanyalar yerine Milli Eğitim Bakanlığı'nca yürütülecek, doğru teknolojilerin seçildiği çok daha ciddi projelere yatırım yapmak gerekiyor. Okulların bilgisayar çöplüğüne dönüşmemesi için seçilmesi gereken model kişisel bilgisayarlara değil, ağ bilgisayarlarına dayalı bir sistem olmalıdır. Ağ bilgisayarları güçlerini, bilgisayar ağı üzerinden bağlı oldukları anabilgisayarlardan alan ucuz makinalar... Böylece bu modelin kullanıldığı bir sistemde, gelişen teknolojilere bağlı olarak tüm okullardaki bilgisayarları değiştirmek yerine, anabilgisayarları yenilemek yeterli olacaktır.İstisnai not: KilimNet'in öncülüğünde başlatılan ve yürütülen ‘‘Edirne'den Van'a Her Okula Bilgisayar’’ kampanyası yukarıdaki eleştirilerden muaftır. KilimNet bu kampanyayla kişi, şirket ve kurumları ellerindeki artık kullanmadıkları, eski bilgisayarları köy okullarına bağışlamaya çağırmakta. Bir başka deyişle zaten çöpü boylayacak olan bilgisayarlar, KilimNet tarafından gerekli bakımdan geçirilerek köy okullarına kazandırılmakta olduğundan ortada heba edilen bir kaynak yok. Okulları kişisel çabalarıyla İnternet'e bağlamak isteyenler varsa onları, KilimNet'in kampanyasıyla bilgisayara kavuşmuş köy okullarını İnternet'e bağlatmaya davet ediyorum. (KilimNet: +90 212 336 0260'dan 120)yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Ölümsüzlük

12 Nisan 1998
Şimdi size bir sır vereceğim. İnanıp inanmamakta serbestsiniz. Ben de garanti veremem çünkü bu bir tahmin. Ama daha önceki tahminlerimde ne kadar isabet kaydettiğimi takip edenler, bu tahminimin isabet olasılığına da güvenebilirler.Evet, iddia ediyorum ölümsüzlüğün sırrı 2100 yılına kadar mutlaka keşfedilecek. Yani beni ve sizi bilemem ama çocuğunuz ya da torununuzun o günleri görme şansı oldukça yüksek. Gelelim nasılına...Bir otomobil düşünün. Ömrü ne kadardır? Ölümlü müdür, ölümsüz mü? Önümüzdeki örnekler otomobillerin de belli bir kullanım ömrü olduğunu, bu ömürleri bitince otomobil mezarlığını boylayacağını gösterir. Pratikte doğrudur da. Ama otomobilinizi sonsuza kadar yaşatmak için geçerli bir gerekçeniz ve yeterli bir bütçeniz olduğunu düşünün. Otomobilinizin ölümsüz olması işten bile değildir. Parası neyse bastırırsınız, o parçasını değiştirir, bu parçasını tamir ettirir, ne olursa olsun otomobilinizin yaşamını sürdürmesini sağlayabilirsiniz. Hatta bir vakıf kurar, siz öldükten sonra da yaşamasını garanti edebilirsiniz.Otomobil dediğin beyinsiz bir varlık. Ne belleği var, ne duyguları, ne de zekası. Yaşatmak kolay. Peki şimdi de bir bilgisayar düşünün. Bilgisayarınızı da, tıpkı otomobiliniz gibi sonsuza kadar yaşatabilirsiniz. Ancak yapmanız gerekenler bu kez biraz daha fazladır. Bir bilgisayarın, otomobilden farkı kendine has bir belleği olmasıdır. Bir bilgisayarı yaşatmak istiyorsanız, belleğindeki bilgileri de garanti altına almak zorundasınız. Bu da o kadar zor değil. Bilgisayarınızın belleğindeki bilgileri, düzenli olarak ve itinayla yedeklerseniz, bilgisayarınızı da sonsuza kadar yaşatabilirsiniz.Gelelim insan olarak size. Sonsuza kadar yaşayabilmeniz için iki şey gereklidir. Birincisi sahip olduğunuz vücudunuzun yaşatılması. İkincisi belleğinizdeki bilgileri barındıran ve herhangi bir durum karşısında hangi duyguları yaşayacağınızı, herhangi bir sorun karşısında nasıl düşüneceğinizi belirleyen reaksiyonları gerçekleştiren beyninizin yaşatılması. Ya da beden ve beyninizin tıpatıp kopyalarının yaratılabilmesi.Genetik bilimindeki son gelişmeler bedenin kopyasının yaratılabilmesini mümkün kılıyor. Geriye tek bir sorun kalıyor. O da beyindeki bilgilerin kopya bedenin kopya beynine aktarılabilmesi.Bedeniniz öldüğünde, beyninizin tüm fonksiyonlarıyla bir şekilde yaşamaya devam edebildiğini düşünün. Ölmüş olur musunuz? Hayır. Ölen yanlızca bedeninizdir. Gerçek siz, hiçbir şey göremediğiniz, hiçbir şey duyamadığınız, hiçbir eylemde bulunamadığınız çıldırtıcı bir ortamda, belleğinizdeki tüm hatıralarla, eski duygu ve düşünce gücünüzle yaşamaya devam ediyorsunuzdur.İşte bu beyinsel fonksiyonların tümünün kopyalanıp, saklanabilmesi başarıldığı anda ölümsüzlük de keşfedilmiş olacaktır. Ve inanın bana, bilimin ulaşmış olduğu bugünkü hızla, bu hiç de uzak bir tarih değildir.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Hatunsal meseleler

12 Nisan 1998
Hatunlar kafa karıştırır diye boşuna dememişler. Yapacaklarını yaptılar, yine kafaları bulandırdılar.Güzide entellektüllerimizin de kafalarının bulanmasına yol açan hatunlar bu kez siber uzaydan. Efendim işgüzarın biri İnternet'te bir site açmış. Adını da ‘‘hatun.com’’ koymuş. Ünlü Türk büyüğü hatunlarımızın çıplak ve yarı çıplak fotoğraflarını toplayıp arşivleyen bu zat, arşivindeki yürek hoplatan resimlerin yalnızca kendi gözlerine banyo yapmasına gönlü elvermemiş olacak ki, fotoğraf arşivini halkın kullanımına açmış, dileyen herkesin dikizine sunmuş.Hatun sebili açan hayırseverimizin tek hatası, sebili inşa ettiği http://www.hatun.com adresini kendi adına değil de, eski vali Hayri Kozakçıoğlu adına tescil ettirmesi. Düpedüz sahtekarlıktan başka bir şey olmayan bu hatasının dışında, bir kabahati olduğu söylenemez.Ancak her daim çifte standart afilerinden yanlarına yaklaşılmayan Türk entelejensiyamız ve herbiri büyük bir düşünür olan ünlü Türk büyüğü hatunlarımız bu işe çok bozulmuşlar.Ünlü Türk mutaassıbı Ahu Tuğba, ‘‘İnternet'e biraz da kendi karılarının, annelerinin resimlerini koysunlar’’, diyor. Erkeğinin izniyle hamile kalan Burçin Orhon, ‘‘İzin almadan resmimi nasıl kullanırlar?’’ diye soruyor. Ebru Şallı ‘‘Ayaklanma başlatacağız’’, Nurseli İdiz ‘‘Çok üzüldüm. Yazık’’, diye tepki veriyor.Kafası karışanlardan biri de ‘‘büyük penis yazarı’’ olarak yanlış tanınmaktan haklı olarak yakınan Serdar Turgut. Sayfalarındaki her fotoğrafı, tıpkı diğer tüm Türk dergilerinde olduğu gibi sahiplerinden izin alarak kullanan Tempo'da, geçen hafta yayınlanan yazısında çeşitli soru ve karşı sorular sıralıyor: ‘‘Fotoğrafları izin alınmadan kullanılan insanlar, bunun durdurulmasını isteme hakkına sahipler mi?’’, ‘‘Bu insanlar fotoğraflarını gönüllü olarak çektirdiler ve bunların yayınlanmasına izin verdiler. Bu izni verdikleri anda da o resimleri kamuya mal ettiler. Peki bundan sonra aynı resimlerin İnternet'te yayınlanmasına izin vermeme hakları artık kaldı mı?’’. Ve ekliyor, ‘‘Bu soruları sıralıyorum ama net cevabım yok. Cevabımın olmaması da doğal çünkü İnternet o kadar yeni bir fenomen ki, var olan hukuk sistemleri ortaya çıkabilecek sorunları çözmeye yetmiyor’’.Yazısının sonunda ‘‘İnternet özgürlüğün medyasıdır ve her türlü yasak bu yeni medyanın işleyiş mantığına ters düşer’’ apriorisine varan Turgut, iki noktada yanılıyor. Birincisi bu soruların cevabı var. Var ki, kendi yazısı da Nadide Sultan'ın fotoğrafını taşıyan ‘‘hatun.com’’ sitesinin anasayfasınının görüntüsüyle süslenerek yayınlanmış. Bu soruların cevabı olmasaydı, ‘‘hatun.com’’ görüntüsünün de site sahibinin izni alınarak yayınlanması gerekirdi. İkinci yanıldığı nokta ise İnternet'le birlikte ortaya çıkan sorunlara hukuk sistemlerinin değil mevcut yasaların cevap vermekte yetersiz kaldığı. Hukukun yetersiz kaldığı bir alan varsa, o uluslararası hukuk.İnternet'in mevcut yasalarla yorumlanması, en büyük sorunların uluslararası platformda yaşanmasına yol açıyor. İnternet farklı ülkelerdeki yasaları bir anda geçersiz kılabilecek bir güce sahip. Bir ülkede suç sayılan bir eylem, başka bir ülkede suç sayılmadığında, uluslararası hukuk çuvallıyıveriyor. Çünkü İnternet'le herhangi bir ülke sınırları dahilinde gerçekleştirilen herhangi bir eylem, eylemin gerçekleştirildiği ülkeyle sınırlı kalmayıp bir anda evrensel bir eylem kimliğine bürünüyor.Bu durum karşısında en fazla kafası bulananlar ise çifte standartlı yasalara sahip olan ülkelerin, çifte standartlarla yaşamayı kanıksayan bireyleri oluyor.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

İlahi ihale

5 Nisan 1998
Kişi olarak yeni bir televizyon alacaksınız ama hangisini? Herhalde önce piyasadaki tüm televizyon markalarını ve modellerini incelersiniz. Özelliklerine ve fiyatlarına bakarsınız. Özelliklerinin gereksinimlerinizi ne kadar karşıladığını, fiyatının ise bütçenize ne kadar uygun olduğunu incelersiniz. Sonuçta da özellikleri ve fiyatı arasında bir değerlendirme yapıp, en uygun marka ve modeli seçer, satın alırsınız.Şirket olarak bilgisayar sisteminizi yenileyeceksiniz ama nasıl? Herhalde önce bilgisayar sektöründeki tüm şirketlerin sunduğu ürün ve çözümleri incelersiniz. Özelliklerine ve fiyatlarına bakarsınız. Sunulan ürün ve çözümlerin gereksinimlerinizi karşılayıp karşılamadığına, fiyat tekliflerinin ise bütçenize olan yükünü incelersiniz. Tüm gereksinimlerinizi karşılayan çözümün fiyatı bütçenizi sarsacak meblağdaysa, gereksinimleriniz arasından vazgeçilebilir seçenekler ararsınız. Sonuçta da gerekli analizi yapıp en uygun çözümü alırsınız.KİT olarak teknoloji yatırımı yapacaksınız? Ayvayı yediniz. Özel kişi ve kuruluşlar gibi bir yöntem izleyemezsiniz. İzlerseniz, adama hesap sorarlar. Neden o markayı değil de bunu, neden o şirketi değil de berikini seçtin derler. İhale açarsınız en düşük fiyatı vereni seçersiniz. Ama en düşük fiyatlı çözüm, gereksinimlerinizi en iyi karşılayacak çözüm olmayabilir. İhale şartnamesi yazar, ihaleye katılacak ürün ve çözümlerde arayacağınız minimum kriterleri belirlersiniz. Bu sefer öyle bir şartname yazılmış ki, bu şartları zaten tek bir ürün sağlayabilir diye suçlarlar. Ne yaparsanız yapın kaçış yoktur.Diğer bütün gerekçeleri boşverin, yalnızca bu gerekçe bile Türk Telekom'un bir an önce özelleştirilmesi gerektiğinin yeterli gerekçesidir. Milliyet'ten Petek Us'un haberi içler acısı bir durumu ortaya seriyor. Türk Telekom tarafından açılan ‘‘Sayısal Data Şebekesi’’ ihalesinde usulüzlük yapıldığı iddia edilmiş. Gerekçe ihalenin daha düşük fiyat veren Netaş'a değil Simko'ya verilmiş olması. TT Enformatik Daire Başkanı Dicle Eroğul savunmada: ‘‘Bu ihalede Simko, 6.9 milyon dolarla ikinci en ucuz teklifi verdi. Netaş'ın sisteminde ise kartların çalışması için beyin gücü yeterli değildi. Üstelik Simko'nun sistem genişletme maliyeti de daha düşüktü. Ayrıca Simko'nun kapasite artırımı da daha avantajlıydı’’, diyor.Eroğul, gerekçelerinde sonuna kadar haklı. Bu tip alımlar ihale usulüyle en düşük fiyat verene verilerek yapılamaz. Yapılırsa TURNET'te yaşanan olumsuzluklara benzer sonuçlar çıkar. TURNET ihalesini de benzer nedenlerden eleştirmiş ve ihaleyi çok ağır şartlarda alan konsorsiyumun bu şartlarla TURNET'i idare edemeyeceğini, sistemin eninde sonunda tıkanacağını yazmıştık. Öyle de oldu.Ancak özelleştirilmemiş bir TT ne yapsa boşuna. Bu tip tıkanıklıkların yaşanmaması için tek çözüm TT'nin elde edilecek gelire bakılmadan hemen satılması. Zaten TT'nin iyi bir fiyata satılması artık mümkün değil. Bu fırsat Hacı-Bacı iktidarsızlığı döneminde çoktan tepildi. Telekomlar tüm dünyada albenisini yitiriyor. Her geçen gün daha da yitirecek. Zararın neresinden dönülse kardır.Özelleştirme sürecinde yapılması gerekense, güçlü bir iktidarla, TT tarafından yapılacak yatırımlara gölge düşürülmesine fırsat tanımamaktır. İçinde bulunduğumuz dönem fiyatın değil performansın önemli olduğu bir dönemdir. TT uzun bir süredir, şaibe bulaşmasın endişesiyle iş yapamaz durumdadır. Yitirilen zamanın faturası, ihalelerden yenecek fiyat kazıklarından çok daha ağırdır.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

İlahi ihale

4 Nisan 1998
Kişi olarak yeni bir televizyon alacaksınız ama hangisini? Herhalde önce piyasadaki tüm televizyon markalarını ve modellerini incelersiniz. Özelliklerine ve fiyatlarına bakarsınız. Özelliklerinin gereksinimlerinizi ne kadar karşıladığını, fiyatının ise bütçenize ne kadar uygun olduğunu incelersiniz. Sonuçta da özellikleri ve fiyatı arasında bir değerlendirme yapıp, en uygun marka ve modeli seçer, satın alırsınız.Şirket olarak bilgisayar sisteminizi yenileyeceksiniz ama nasıl? Herhalde önce bilgisayar sektöründeki tüm şirketlerin sunduğu ürün ve çözümleri incelersiniz. Özelliklerine ve fiyatlarına bakarsınız. Sunulan ürün ve çözümlerin gereksinimlerinizi karşılayıp karşılamadığına, fiyat tekliflerinin ise bütçenize olan yükünü incelersiniz. Tüm gereksinimlerinizi karşılayan çözümün fiyatı bütçenizi sarsacak meblağdaysa, gereksinimleriniz arasından vazgeçilebilir seçenekler ararsınız. Sonuçta da gerekli analizi yapıp en uygun çözümü alırsınız.KİT olarak teknoloji yatırımı yapacaksınız? Ayvayı yediniz. Özel kişi ve kuruluşlar gibi bir yöntem izleyemezsiniz. İzlerseniz, adama hesap sorarlar. Neden o markayı değil de bunu, neden o şirketi değil de berikini seçtin derler. İhale açarsınız en düşük fiyatı vereni seçersiniz. Ama en düşük fiyatlı çözüm, gereksinimlerinizi en iyi karşılayacak çözüm olmayabilir. İhale şartnamesi yazar, ihaleye katılacak ürün ve çözümlerde arayacağınız minimum kriterleri belirlersiniz. Bu sefer öyle bir şartname yazılmış ki, bu şartları zaten tek bir ürün sağlayabilir diye suçlarlar. Ne yaparsanız yapın kaçış yoktur.Diğer bütün gerekçeleri boşverin, yalnızca bu gerekçe bile Türk Telekom'un bir an önce özelleştirilmesi gerektiğinin yeterli gerekçesidir. Milliyet'ten Petek Us'un haberi içler acısı bir durumu ortaya seriyor. Türk Telekom tarafından açılan ‘‘Sayısal Data Şebekesi’’ ihalesinde usulüzlük yapıldığı iddia edilmiş. Gerekçe ihalenin daha düşük fiyat veren Netaş'a değil Simko'ya verilmiş olması. TT Enformatik Daire Başkanı Dicle Eroğul savunmada: ‘‘Bu ihalede Simko, 6.9 milyon dolarla ikinci en ucuz teklifi verdi. Netaş'ın sisteminde ise kartların çalışması için beyin gücü yeterli değildi. Üstelik Simko'nun sistem genişletme maliyeti de daha düşüktü. Ayrıca Simko'nun kapasite artırımı da daha avantajlıydı’’, diyor.Eroğul, gerekçelerinde sonuna kadar haklı. Bu tip alımlar ihale usulüyle en düşük fiyat verene verilerek yapılamaz. Yapılırsa TURNET'te yaşanan olumsuzluklara benzer sonuçlar çıkar. TURNET ihalesini de benzer nedenlerden eleştirmiş ve ihaleyi çok ağır şartlarda alan konsorsiyumun bu şartlarla TURNET'i idare edemeyeceğini, sistemin eninde sonunda tıkanacağını yazmıştık. Öyle de oldu.Ancak özelleştirilmemiş bir TT ne yapsa boşuna. Bu tip tıkanıklıkların yaşanmaması için tek çözüm TT'nin elde edilecek gelire bakılmadan hemen satılması. Zaten TT'nin iyi bir fiyata satılması artık mümkün değil. Bu fırsat Hacı-Bacı iktidarsızlığı döneminde çoktan tepildi. Telekomlar tüm dünyada albenisini yitiriyor. Her geçen gün daha da yitirecek. Zararın neresinden dönülse kardır.Özelleştirme sürecinde yapılması gerekense, güçlü bir iktidarla, TT tarafından yapılacak yatırımlara gölge düşürülmesine fırsat tanımamaktır. İçinde bulunduğumuz dönem fiyatın değil performansın önemli olduğu bir dönemdir. TT uzun bir süredir, şaibe bulaşmasın endişesiyle iş yapamaz durumdadır. Yitirilen zamanın faturası, ihalelerden yenecek fiyat kazıklarından çok daha ağırdır.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku